25 Haziran 1938 Tarihli Son Posta Gazetesi Sayfa 9

25 Haziran 1938 tarihli Son Posta Gazetesi Sayfa 9
Metin içeriği (otomatik olarak oluşturulmuştur)

sEZESKİ GÜNLER EE Bir Alemdağ gezintisi Yazan: Muallim Nihad Üsküdar halkının uzun boylu gezinti- lerinden biri Alemdağına, diğeri de Ks- yışdağına vaki olurdu. Alemdağına rağ- bet daha fazla idi. Çünkü korunun muh- teşem, vakur güzelliği gönü'lerde hem assız, hem de payansız zevkler yaratırdı. İnsan, uğultusu haşyet veren ulu ağaç- lar altında gezinirken gayri ihtiyar! için- den: — Ya ben burada Haibühasır, yapa- yalnız kalsam ne yaparım? kerkularım geçirir, yanında bulunanıara biraz daha fazla sokulmak, onların muhabbetlerile biraz daha sarınıp, ısınmak isterdi. Biz gençlik arkadaşlarile her sene mut- laka bir iki defa bu gezintiyi yapar, son- ra haftalarca da o gün ve o gece orada geçen çeşid çeşid maceraları tekrarliya- rak eğlenirdik, İşin en tatıusı bazan ara- miza hatırından — çıkamadığımız — gönlü gençliğini muhafaza eden bir iki ihtiya- rın katıldığı zaman vukua gelirdi. O za- vallılara ne zalimane şakalar eder, lâti- felikten çok uzaklaşan ne galiz hoppalık- larda bulunurduk. Biçareler o anda gel- diklerine, geledeklerine pışman — olmuş görünürlerdi. Fakat bir zaman sonra bu eğlencenin bir ikinci defa tertibini ha- ber alırlarsa namzed listesine — yalvara yakdra evvelâ kendilerini kaydettirir- Jerdi. Bizim Üsküdarda belli başlı üç bususi mekteb vardı. Eski (Ravzai Terakki - Ye- ni adile — İttihad ve Terakki Nümune mektebi), (Füyuzatı Osmaniye), (Mir'a- tülfeyz). Bu üç husust mekteb birbirini vaziyot tcabı, rakibi olmak İâzım gelir- ken (İttihad ve Terakki Nümunc mekte- bi) He (Füyuzatı Osmaniye) srasında su gızmazdı. İki tarafın müdür ve muallim- leri yekdiğerinin mektebinde der turlardı. Ağustosa tesadüf eden aşağı üstünde yemek yiyelim tekerlekliğinde bulunduğu bir gece Fü- yuzatcılar bir Alemdağı gerintisi hazır. Jamışlar, İki araba, biri müdür Ahmed Refiğin kendi arabası, biri de kira ile tu- tulmuş tenteli yaylı. Beni almadan git- meye gönülleri razı olmamış, Yatsıya ya- kındı merhum karımla pencerenin önün- de dizdize oturmuş, birbirimizi İçin için okumaya çalışıyorduk. Bizim çıkmaz $o- kağa arabalar küldür küldür girince (eb- ced) 1 yarım kalmış çocuk telâşile fırla- dık, Evimizin kapısı önünde durunca te- Tâşımız endişeye çevrildi. Zil koparcası- na çalınıyordu. İndim, baktım: Bızimki- ler! Lâf göyletmeden giyinmekliğime dar müsaade ettiler. Apar topar arabava at- tular. Zavallı karım! Şu terkedilişten o- nun kalbinin ne mertebe burkulduğunu | Öz kalbimde hissediyorum. Evet! Şu sa- faya o neye iştirak etmiyordu, ettirmi - yorduk, ettiremiyorduk? / * Arabalar (Nuhkuyusu) na çıkınca öy- de bir manzara ile karşılaştık ki. bunu bütün güzelliğile tasvire imkân yok, Gük- ten siyah tüllere bürünmüş bir nur yağı- yor, yerden mehtabın durgun sulara ak- sile açılmış parlak hayret ve takdır göz- leri semaya dikilmiş, etraftaki agaçlap bu nur mülâtafası karşısında birer Arab halayık gibi pullu fistanlarırı — sallıya sallıya seyirci duruyorlar ne denilse, ne söylenilse anlatılamaz. * 'Teyzezadem tahmetli Naci: — Ağabeyi Duralım! Testileri Kısıkh suyundan dolduralım! diy2 seslendi. — Bayhay! dedim. İbu kısmı hakikaten usanç vericidir. Ne |bazı taraflarda sırıtganlık etmeğe başlar. Pilerliyorduk. |metten hoş görüyorlardı. Biz.de onunla Amerikada tutulan Almaılasusları Nevyork federal yüksek şürası, Almanyayı ÂAme- rikada casusluk şebekesi kurmakla itham ediyor Şehekenin meydana çıkmasına casuslardan birinin kendisine Dahiliye Nazırı süsü vermesi sebeb olmuş İngiliz gazetelerine Nevyorktan bildi- riliyor: Nevyork federal yüksek şürası kilidli odalar içinde bir hafta süren müzakere ve müşavereden sonra, Almanyayı, Ame- rikada geniş bir casusluk şebekesi kur - mak ve idare etmekle ithama karar ver- miştir. İtham edilenler, ajansların da haber verdikleri gibi 18 kişidir. Bu 18 ki- şiden üçü Alman ordusunun yüksek sü- baylarıdır ve bu sübayların, dünya bar- binde vaki olan en sansasyonel casusluk vak'alarının elebaşılığını yaptıkları id - dia edilmektedir. Jüri yüzlerce şahid dinledikten ve bin- Canıma minnetti. Çünkü araba sarsın- tısından daha şimdiden usanmıştım. A- man efendim! O su başındaki şakaları görmeliydiniz! En ziyade muallim Os- mana musallat oluyorlardı. Çünkü o şa- kaları pişkinliğe vurmanın yolunu bil miyordu. Ah! Bunlar ne arkadaşlardı. Necati, Ahmed Refik, Ömer, ben usulca - cık birkaç tane çakışlırdık. Naci Mer- hum, Alâeddin, Osman testi doldurmak sevdasile meşgullerdi. Şimdi ben bir bu- günkü ömrümün pısırık suratsızlığını düşünüyor, bir de © zamanlardaki şak- raklığım, etrafıma şetatet ve neş'e saç- tığım hatırıma geliyor da devranın insa- nı nasıl allak bullak ettiğine benden ba- riz örnek bulunamıyacağına kanaat geti- riyorum. (Dudullu) ya geldiğimiz zaman yol meşakkatini cidden hissettik. Fecre ka- dar orada kalmayı münasib gördük. A- raba sarsıntısı hepimizin acıkmıya vesile arıyan gençlik midelerim!zi harekete ge- tirmişti. Ufak bir sofracık kurduk. Çe- rezlendik. Kimimiz yaygınınm Üzerine, ki- mimiz a uzandık. Ah! Kaygıs gençlik duygusu! Seni bir daha bulup keyfine varabileceğimi bilsem şu kiy- metsiz, bıkılmış ömrün bilmem kaç sene- sini verirdim. Arabacı gün ağarırken bizi uyandırdı. Arabalara atladık. Ver elini (Çakalda- Bi) tepeleri, (Alemdağı) yolları! Yolun Amerikada tutulan casuslardan Rumrich Johanna Hofmann lerce vesikayı gözden geçirdikten sonra, Vaşington dahiliye neza! den, elde e- dilen neticeyi bildirmek mezuniyetini al- mıştır. İtham edilen Alman sübayları şunlardır: Alman harbiye nezareti müdalaa bü - rosu erkânından kumandan Vdo von Bo- nin, gene ayni bürodan kumandan Men- zel, Alman ordusu yüksek sübaylarından Pfiffer Bonen, Alman bahriye enteliik sinin şefi ve Menzell de muavinidir. Ptiffer, şimal ve cenub Amerikasında- ki casusluk teşkilâtım idare etmekle it- ham olunmaktadır. Şebekeyi idare edenler, Amerikada bu- lunan, ajanları, ve Amerika ile Almanya |arasında işliyen vapurlardaki — tayfaları âlet ederek casusluk yaptırmışlardır. 18 Alman aleyhine verilen hükümde, bunların Almanya hesabınta, Amerika - nın hava kuvvetleri, gemileri ve sahil mü- dafaa sistemlerine dair malümat topla- mak ve bunları nakletmek teşebbüsünde bulundukları tebarüz ettirilmiştir. kadar? Bir saat kudar, Ondan sonra işin rengi değişti. Manzara gülmeğe, hattâ Koruya vardık, oh! Uzun boylu kesta- he ağaçlarınım altından serin serin, dal hışırtim, yaprak kişırtısi dinliye dinliye Suyun başına vardığımız zaman güneş birkaç mızrak boyu yükselmişti. Bir ra- hat edelim demeğe vakit mi var? İşcimiz yok, hizmetcimiz yok. — Naci ateşi yak! — Ozman! Ne dürüyorsun! Çalı çırpı toplasan ya!.. Bu da bir keyif! Yalnız Allah razı ol- sun, Ahmed Refikle ben fakirinizi hiz- tadianamede, casusluktan dolayı İskoç- yada dört yıl ağır hapse mahküm edi - Jen bir Amerikalı kadının ismi de geç - mektedir. İddjanameye göre Bayan Jor- don isminde olan bu kadım Sanders adlı Dundec'de yerleşmiş bir Almanla anla - şarak, Almanyaya vesikalar göndermek için çalışan ajanlar arasında mütevas » sıtlık rolünü oynamıştır; ve kdının Dun- dec'deki güzellik meşheri, casus şebeke- sinin posla idarehânesi olmuştur. Gene Europa Transatlantiğinde yaka - lanan, ve daha hâlâ Amerikada nezaret altında bulunan, vapurun manikürcüsü kızıl saçlı Johanna Hoffmann da, Alman- yaya vesikalar göndermekten suçludur. ©O da, diğerleri fle birlikte emirler telâk- ki etmekte, kendisine verilen vesikaları Almanyaya taşımıştır. 18 maznundan dördü nezaret altındadır. Burllardan Otto Vass, eski bir tayyare mühendisidir. İyi bir makinist te olan bu zat şebeke için, tayyarelerin resimlerini çizmiştir. Kendisi, saatte 6000 kilometre giden, ve en sür'atli bomba tayyarele - tini mahvedecek kudrette olan bir avcı |tayyaresinin plânını çalmak ve resmini çizmekle maznundur. Hoffmann - Brenen vapurunun mani- kürcüsü Glaser - Amerika hava kuvvet « leri ihtiyat zabitlerinden Rumrich - A- merika hava kuvvetlerinde çalışan sabıik cerrahtır. Bunlarla diğer suç ortakları, birçok kimseleri harb, müdafaa malze - meleri, tayyare, harb gemileri yapan fab- (Devamı 10 ncu sayfada) kendimize birer kahve pişirmek telâşın- da idik, Güveç ateşe vuruldu, çirozlar pişirildi. Tetemmümatımızda eksik kalmamıştı. Çilingir sofrasımı kurduk, Naci merhum, (bu zavallı çocuk benim öz teyzezadem- dir. Umumt harbde ihtiyat zabiti olarak (Haleb) e gitti; orada lekeli hummadan öldü, ki ömrüm oldukça yanarım, üfulü kalbimde bir ok bırakmıştır) udu eline aldı. Aman ne cümbüştü bu! — Haydi bakayım Osmancığım! Öyle ağır ayak fıstıkt makam işret edilmez. O ihtiyarlığın işidir. Davran! — İçiyorum müdür bey! Diyor. Fakat içkiye tahammülü pek az olan Osmanın zalten üçüncü kadehten kapanmıya başlıyan gözleri gittikçe mi- nikleşip ufalıyordu. Köylü kadınları birer okkalık, ikişer okkalık kocaman yeşil köselerde halis yoğurd getirmişlerdi. İki okkalık bir kâ- se de biz aldık, bir kenara koyduk. Civarımız bizim gibi eğlentiye gelen kafilelerle öbek öbek kümelenmişti. O zamârım menfur zihniyetince kadın, er- kek bir arada oturamadığı için erkekli, dişili bir arada görülen bir iki afle idk Belliydi ki onlar da birbirlerinin namah- remi değillerdi. (Devamı 13 üncü sayfada) Askerlik Bahisleri : Fransa yarınki harbe nasıl hazırlanmak istiyor? Sabık Fransa Harbiye Nazırı Fabry'nin âyan harbiye encümenindeki şayanı dikkat beyanatı Ü Sabık harbiye nazırı Fabry (sol tarafta ordusunun Harb tehlikesinin hergün bir parça daha yaklaştığını gören tedbirli. mem- leketler, kendileri için beklenmiyen bir zamanda tehlikenin patlak vermemesi için büyük bir hararetle eksiklerini ta- mamlıyorlar. Müstakbel harb, bütün tah- minler gösteriyor ki bundan evvelkiler- den çok farklı olacaktır ve millet halin- de hazırlıklı bulunmıyan memleketler için badireden, yakayı sıyırmak kolay ol- mıyacaktır. Birçok memleketler, bu mü- nasebetle, birçok hazırlanma esasları tes- bit etmişlerdir. Bu arada Fransızlar da bir teşkilât programı vücude getirmiş- lerdir. Birkaç gün evvel Fransız âyan meclisine sevkedilen bu program hakkın- da eski harbiye nazırı ve ordu encümeni mazbata muharriri, bu hazırlığın esasla- rını Fransız âyanına şöyle izah etmiştir. «Müstakbel harbelerin geçen harbler-| den hattâ son büyük barbden daha başka türlü olacağını kabul ederek eski kanaatlerimizden feragat etmemiz lâ- zımdır. Milli müdafaa sahası bugün ge- nişlemiştir. Silâhlarda büyük inkişaf var- dir, Milli müdafaa meselesi, bütün bir hükümet işi olmuştur. Şu halde, dava azimdir. Evvelâ silâhların ehemmiyeti bahsini | gözden geçirmek Tâzımdır. Bu mesele, büyük ve nazik noktalara temâas ediyor, malzemenin tasavyvuru, fazla istihlâk zarureti, mühimmat imalâ- tının tanzimi vesaire.. Demek oluyor ki bütün bu işleri tan- zim ve ahenkleştirmek ilk safta geliyor. Bunun, ayrıca bir iktısadi, bir de içtimaf iki cebhesi vardır, 1932 senesindenberi Almanya, silâhlan- mak için (400) milyar frank (bir milyar Türk lirası) sarfetmiştir. Ayni müddet için İngilterenin göze aldığı masraf (250) milyar franktır. Fransa ise 1941 senesine kadar (61) milyar frank sarfetmek kara- Yındadır. Maamafih beklenen yüksek randıman alınamadığı takdirde bu sarfiyatın bü- yük bir kıymeti olamaz. Bundan başka müstakbel büyük harbin bir icabı da sür'at ve tahribat sahasını genişletmek- tir. Bir harbin patlaması felâketini üze- rine alacak olan şahıs milletler arasında cari insani kaideleri ihmal etmek zarure- tinde kalacaktır. Çünkü bugünkü silâh- lar, maalesef, insant düşüncelerin dışında kalan bir mevzudur, Sön hâdiselerin hâsıl ettiği bir intıba da silâhların, bu silâhları yapanlar tara- fından kullanılmak arzusunu doğurmak- tadırlar. Şu halde, bu arzuyu onu besli- yenden gidermek ve bilmukabil, onun yerine, bu silâhı kullanmanın doğuracağı neticelerin korkusunu ikame etmek |â- zımdır. 1936 da B. Hitler boş müzakerelerle ay- Jarca vakit geçirmiyeceğini ve gecenin karanlığı içinden fırlayıp yıldırım gibi hasmını vuracağını söylemişti. Bu söz- lerden sonra gölzerini hakikate açmıyan- lar, ya canidirler, yahud da duygusuz. Bize gelince; biz, kendi üstümüzden har- bin titrek nefesinin geçtiğini hissettik Bir gecede Ren mıntakası ortadan kalk- tı, geno bir gecede Avusturya haritai â- lemden silindi. B. Mussolini de Hitler gibi bir harbin haiz olması lâzım gelen mahiyeti hakkın- da sarih fikirlerini beyan etti. B. Musso- Hniye göre muharebe sert, seri ve müd- hiş olmalıdır. Binaenaleyh bir tecavüze başta) relsicumhurla beraber — Fransız müanevrülarında karşı mukabele edebilmek için hiçbir zâs man kâfi derecede hazır olamıyacağız, demektir. İngiliz başvekili M. Baldvin dü Alman teslihatı karşısında icab eden mü. dafaa tedbirlerinin alınmasını kabul afa miş ve memleketinin hududlarını Rent boyu olarak tesbit etmişti. O da anlamışa tı ki harbin ilânından altı saat sonra memleketinin büyük şehirleri üzerinde düşman tayydreleri dolaşacaktır. Bizd gelince; biz mütemadiyen (D.) müdafağ sistemine baş vurup durduk. Bu (D.) sise temi şimdi iflâs etmiş bulunuyor. Demeli ki siyaseten de, manen de, sanayi ve teşe kilât itibarile de hazır bulunmamız lâe zımdır. Siyasi bakımdan düşüncemiz şu olma- hdır ki iş başıma, harbde kendilerine itl- mad edeceğimiz adamları getirmeliyiz, |Harb başlar başlamaz adam değiştirmeki için vakit geçmiş olur. Emniyet plânımız ne olursa olsun, müdafaamızın - başlıca esası Akdenizde serbestimiz, şimali Afri« kada da kudretli bulunmamız olmalıdır, |Demek ki Akdeniz havzasını alâkadar e- den bütün hâdiseler emniyetimize temas ederler. Manen hazır bulunmak demek ise, bü- tün Fransız kalblerinden tefrika tohu- munu çıkarıp atmaklır. Harb gelmeden kinimizi terketmeliyiz. Mücadele başlar. Ken ittihad yapmak fayda vermez. Sanayi bakımından hazır olmak demek te muharebenin ilk günlerinde islihlâk edilecek olan mühimmatı kısa zamanda yerine koymaya kadir olmak demektir, Çünkü, harbin başında sarfedilecek mü- himmat sulh zamanında stok edilmiş olan mühimmattır ki yerinin boş kalmaması lâzımdır. Teşkilât bakımından hazırlık meselesi ise davamızın asıl ruhunu teşkil eder. Bu harbin ilk haftalarını aksaksız geçirmek bir meseledir. 1914 muharebesinin ilk üç haftasında Paris tamamen sakindi. Çüne kü hükümet normal bir surette çalışıyor- du. Ordular teşkilâtlarını tamamlıyore lardı. Müstakbelde ayni halin tekerrür edebileceği temin olunamaz, hükümet müşkül şartlar içinde çalışmak mecburi«- yetinde kalacaktır. Başlangıç devresi ka« rışık ve endişeli olacaktır. Kara, hava ve deniz orduları âyrı ayrı düşmanla çarpı«s şamazlar, Her üçü arasında mutlak bit ahenk mevcud olmalıdır. Halin en mü«s him meselesi budur. Kara, deniz ve hava muharib kütleleri, işe enaniyet davası karışmadan müştereken çalışacaklardır, Bunun için kumânda teşkilâtımıza yeni bir şekil, bir «milli müdafaa» ruh ve şek« li vermeliyiz. Bir başka mülâhaza da şudur: Muharebenin başında hava kuvvetleri diğerlerinden evvel harekete geçeceklere dir. Bu hareket kudretli ve sür'atli ola« caktır. Bu sebeble halkın hava tehlikesi- ne karşı hazırlanması lâzımdır. İlk teh-s likeye maruz bulunacak olan istihsal va sanayi merkezlerinin de himaye edilmesi bir zarurettir. Biz, şimdiden bir başku- mandan tayin etmek istiyoruz ki ileride gafil avlanmıyalım. Harbe hazırlık dedi- ğimiz zaman anladığımız şey bunlardan ibaretti Türk Tıb Cemiyetinden: Budapeşte Üni- versitesi — Profesörlerinden, — Prof: — Helnss |27/6/938 Pazartesi günü saat 6,30 da Cemi » yetimiz Merkezinde Süt çocuğu — midesinlâ fiztoloji ve patolojisi hakkında vereceği kole feransa Azanın ve bütün — meslekdaşların gelmelerini rica ederiz.

Bu sayıdan diğer sayfalar: