9 Temmuz 1938 Tarihli Son Posta Gazetesi Sayfa 13

9 Temmuz 1938 tarihli Son Posta Gazetesi Sayfa 13
Metin içeriği (otomatik olarak oluşturulmuştur)

ösSlrenneen e 9 Temmuz «Son Postav nn aşk ve macera remanı: 23 “Prensin karısı olacağım!,, Yüzlerce kız arasında bir çift göz, prensin bugün şiddetli gibi gürünen sevgisini, günün birinde, hem dt bek- lenilmedik bir şekilde söndürebilir. o zaman ne olacak?... Başımı salladım. Kızdığımı anladı. — Bırak, yavrum!. dedi... Bırak bu serveti, bu unvanları, bu tuvaletleri!... Saadet para değildir!... Saadet, mutlâ- ka binlerce liralık elbiselerin tülleri ü- zerinde, göz kamaştırıcı sarayların di- vanları yanında doğmaz!... Senin sade Tiın veriy gibi gördüğün saadetleri Çök fazla mes'uddur, emin 0l!. Bazan insan, t€ Sinirden titreyen bir sesle: — Baba!,, diye haykırmışım. Sevgi dolu nazarlarla yüzüme baktı, baktı.. gözlerini, iki ince örümceğin sardığını farkettim: Dalgın dalgın: — Son sözün bu mu?... dedi. — İveti,.. — Prensi şu halde...... — Alacağım!... Cevab vermedi. Ayağa kalktı. Kaptya doğru ilerledi. O kadar garib bir buh- ran içindeydim ki ben de sesleneme- dim. Kapınım eşiğinde: ” — Yirmisine yaklaşan bir dedi.. istediğin gibi hareket e günden sonra bana tek bir fikir de sar- AZSINİ... Kapıyı kapadı, gitti. Nasıl oldu da arkasından koşmadım, ben de bilmiyo- rum. İnsan kısmı, ne kadar da m: atsever bir mahlük!... bir insanını bile, bazan, istem yerek, binbir teessür duyarak kırabiliyor. Na- sıl ki kendimden çok fazla sevdiğim canım babacığımı biraz evvel de *ben kırabildim!... —-—17— Bugün, yalnız benim değil, altmış yı- hin yükünü taşıyan babacığımın hayatı için de bir dönemeç noktası. Prens Nâzım Abâd, babamla uzun u- zadıya konuştu. Prensin karısı olacağım!... Bu konuşmadan' sonra odama gelen babam memnun bir tavırla: — — Artık müsterihim!... dedi. Prens hakkında ortada dolaşan dedikodular | hep birer palavradan ibaretmiş: Nüzım | Abâd bu hususta bana kat'i teminat verdi. Birkaç yüz karılı hı_mmkr—e. î-* Türengiz hayatlara, daha bilmem ne:e- Te aid şayialara, içinden nasıl güldüğü- Nü ben de anladım. «Biırakın, söylesin- ler, diyor... Bu yalanlar, şahsıma rek- âm yapmış oluyor. Hakikate çok say- ©! gösterdiklerini söyliyen Âvrupa Ei> Zeteleri, tahsilini Londra Üniversile- Binde yapmış bir asilzadenin bu lşadar Bülünç bir hayat geçirebileceğine inan- iktan gsonra bana susmak düşer!...» | “Babamın bu işe rıza göstermesi, be- Di gerçek sevindirdi ve bunda.n_anls—v' dım, bir kere daha kanaat getirdim ki | kalbimde Prens Nâzım geniş bir yer &- TMiş bile, . , Karar vermişler: Bü akşam <Akdeniz İNcisi» Nis limanından yoll.un:ııak. Na- Pöli, Pire yolile İstanbula gideceğiz. abam, bizimle beraber gı]ecâk.v lls::ı Uğrıyacağız. Babam, irad işlerin: yo!unsgkgymî üzere orada kalacak. iz, yola devam edeceğiz. Mısır, Adcn mdan sonra da Hindislan. Düğünü Tnüz, Bornbay knnsoluâumuzun_!juzur' kî. Hindistanda yapılacak. Düğün güî Düne kadar da, İstanbuldaki işlerin! | î:ğ““a Koyan babam, bize iltihak ede- ea Hayır... Hayır!... diye haykırdım. izden ayrılmıyacaksın!.:. — Ayrılmağı kim ister, yavı &? bir... Mecburiyet!... — Sehi İstanbulda bekleriz!... — | — Gelecek ayın yirmi - yedisinde Prensin, memleketindeki resmi bay- Tamda bulunması icab ettiğini unutu- Yörsunt. ., rum, Fa- erindi : büyük| Prens Nâzım Abâd babamla İbir tesir bırakmış. Öyle de bir emniyet aşılamış ki, beni, yalnız başıma Beyoğ- lunda bir gezintiye salıvermekten bile korkan babam İstanbulda kalacak, Yat- ta, prense ben refakat edervğ'ır_n, Düğün gününe kadi tanımadığım bir muhit- te, içyüzünü bilmediğim Em' adamın yanında, tek başıma kalıcag:m. hî'l mıyacağım geliyor. Ya prenste, mÜd rbıı: iakn: knârı:ıı var,.. Yahud bşlxı beklenilmedik büyük bir istikbalin d0 ğusu önünde afalladı, ne yapacasını şaşırdı. İhtişamlara sarılı saadetime engel olmamak için, öz duygularını sak- lıyor.. fedakârlı r! Medeniyetlerin binbir ışığı, Akder kıyılarına en oynak demetlerin! serpı ken «Akdeniz incisi» nin pervaneleri sakin sular üstünde şiirden dalgalar u yandırdı. Demir alındı, zincirlerin gi- cırtiları, uzaklardan akseden orkestra- ların nağmelerine, vedalaşmak isteyen iki kol gibi, uzandı. Artık Nis'in donanması, ufuklarda gitgide küçülen bir dizi inci, beyaz yat, karanlık sulara ayna kırıntıları serpen bir gece şairi. Gş"ıv(vrıcnin loş lâmbaları altında, ben Bir doktorun günlük notlarından — — Deniz banyoları ealz olmuyan hastalıklar: D Çaztalığı, açık verem hastalığı böbrek hastalığı, karaciğer hastalıkları, nâd ve entani hastalıklar, hâd rTomatir- ma, kulak itihabları. Barsak hastalıkla- yı, bazı sinir ve akıl larıdır. Deniz banyolarından istifade edecek has- talar da şunlardır: Kansızlık, züfiyet, gsiracaya müstald in- wüneması geri kalmış çocuk- ::;m:ü::l' nromatizmalılar, raşitizm de- nilen bir nevi kemik hastalığı. göbhesiz deniz banyoları denilince plâf- da vu hususa dahil oluveriyor. Sıcak .“IA“ a güneşin ültraviyolesi zaptedilmiş bir haldedir. Binsensdeyh — deniz banyola- rında plâjlarda yerinde ve munlazam tatbik oedilmek şartile birkaç türlü dti fade edllebilir: Güneşten, kumdan va sudan. Güneşte ve birçok faydalı emli dür, Kumda ültraviyole, suda da âhı madeniye mevecud- dir, Yaşlı- isde hafif harekât yapmalıdır. ::"d. denize girebilirler. Fakat k!ndllk- şartlle. Çünkü bacakla- elmesi onlarda daha sik clur, terebilir; İhti- âni bir tehlike başgös' ;I:ııı hareket etmelidir. Kezalik bu gibi- Jerde başa çok güneş vurmaması Jâzım- dir. Gözleri muhal ra kramp Bi kkaz koyu renkli, sarı cam- Görödüklerle giadetli siyadan muhafasa etmelidir. giddetli ziyanın tabakal gede- kiye üzerinde fena tasirleri tesbit edildi- den gözlük meslesine ehemmiyet ver- :*K”ı Tazımdır. Bundan başka bedil noktal azardan mütemadiyen kıpışık tutulan ;'mıenn etrafında bir takım çirkin ve ho- gitmiyen çizgiler hâsıl oluyor. Gözlük- :( buna da man! oluyor. Denla ve güneş panyolarının sıbıhi tesirleri hakkında fi- kirlerimizi başka bir yazıda da söyleriz. uzun uzadıya konuştu. ve babam, şimdi sessizliğin dostlarıyız. Fransa, kaç haftamın heyecanlı ha- tıralarını göklerinde saklıyan Fransa, şimdi ufukların suları arasında kaybol- dü. «Âkdeniz incisi» nin ışıkları, şimdi yalnız Akdeniz sularının civelek inci taneleri, Yabancı bir kalabalığın bulunmadığı bir gemide seyahat, ne kadar da hoş bir şey!,.. Karşımızda ne bir aykırı ses, yanımızda ne bir gürültü. Yalnız, ara hafif bir su nağmesi, sevdiğini bir n için kucaklıyan bir sevdalı gibi, ku- laklarımıza doğru yükseliyor ve kaybo- !... Bilmem! dandı. Bu bir saadet mi ola oksa.. Belli. Yeni bir tereddüd onun da şu dakika hâkimi. — Ya sabahki sözlerin, baba?... — Onlar da doğru. Bu telâşım da yerinde. Bilmiyorum dedim ya, ben de şı şaladım!... mı: diye İSTANBUL 9 Temmuz 1938 Cumartesi Öğle neşriyatı: 1230: Plâkla Türk musikisi. 1250: Hava- dis. 13:03: Plâkla Türk müusikisi, 13.15: No- votniden naklen konser: M. Kemal idaresin- | Bugünkü program | | |de oörkestra. Akşam neşriyatı: 18.80: Tepebaşı Belediye bahçesinden nak- den: Hafif müzik. 19.15: Konferans: Prof. Salih Murad (Fen müsahabeleri). 19.56: Bor- sa haberleri. 20: Grenviç rasadhanesinden naklen sant âyan. Belma ve arkadaşları: Şehnaz, hicaz. 2045: Hava raporu. — 2048: Ömer Rıza Doğrul tarafından arabca söylev. 21: Orkestra. 21.30: Necmeddin Riza ve ar- kadaşları: Segâh; hüzzam. 2210: Tepebaşı Pelediye bahçesinden nakil: Müzik, varyele. 2250: Bon haberler ve ertesi günün progra- Nöbetci eczaneler Bu gece möbetci olan eczaneler şunlardır: İstanbul cihetindekiler: Aksarayda :(Sarım). Alemdarda: (Sırrı Asım). Beyazıdda: (Haydar). Samatya- da: (Brofilos). Eminönünde: (Salih Ne- enti). Eyübde: CArif Beşir). Fenerde: (Hüsameddin) / Şehremininde: (Nâzım) hzadebaşında : (Hamdi). Karagümrük- te: (Kemal). Küçükpazarda; (Hikmet Cemil). Bakırköyünde: (HÜâl), Beyoğlu cihetindekiler: İstiklâl caddesinde: (Dellasuda). Tepe- başında: (Kinyollii, Karaköyde: (Hüse- yin Hüsnü). İstiklâl caddesinde: (Limon- dlyan). Pangaltıda: (Nargileciyan). Be- şiktaştd: (A Rıza). Boğaziçi, Kadıköy ve Adalardakiler: Vaküdarda: (Ahmediye). Sarıyerde: (A- saf). Kadıköyünde: (Sıhbat - Rıfat), Bü- yükadada: (Halk). Heybelide: (Halk), BK n Niğde tahrirat kalemin Senelerce sonra bunun Fransızcam gibi, biraz yağlı boya ve pastel resim yapmasını da hiç kimse- am görmeden, kendi kendime öğrendim. Her neviden, iyi kötü, elli kadar taslaklarım da vardır. Fakat bu tablolarımı: görenlerden hiçbiri, onları Fransız, Alman, İngiliz, İtalyan veya Çin, Japon boyalarından hangisile yap- tığımı sormadılar, Bilmem, Fransız boyalarile yapılmış bir resimle, Fransız kelimelerile yazıl- muş bir şiir arasında ne fark vardı? Bana kalırsa, böyle zararsız, hattâ sade zararsız değil, bilâkis, milletirni zin menfaatlerine uygun teşebbüsleri teşvik etmeliyiz! Her fır- mayı ve garblıların bi- zi tanımalarını temenni eder, dururuz. Fakat bence, bu dilek, mücerred bir te- İmenni derecesinden ileri götürülemi- ,©or, Mensub olduğu lisanda «Temenni» kelimesinin manası «muhali istemek»e- tir. Ve biz, bu kelimeyi tam yerinde kullanmış oluyoruz! Burada şu noktayı da tasrih etmek lâ zumdır ki maddi, manevi bir menfaatit cazibeli tesiri olmadıkça kimse bizi tanı- mak istemez. Hususile asırlardanberi ya- en iftiraların tesirlerini de nazar" Litibara almak gerektir. Daha pek yakın a kadar, (Türk) denilince gerek VAvrupalıların, gerekse Amerikalıların | gözleri önünde şu levha canlanırdı: Baş- ları sarıklı, elleri, belleri yatağanlı, ipti- | dai ve hattâ biraz da vahşi mahlüklar. | Binaenaleyh, ecnebi lisanlarına vâkıf nlarımızın bil diller ile kitab yazmayı ve Türk edebiyatının en iyi sa- erini tercüme etmeyi, kendi- bir va: telâkki |etmeleri gerektir. Hattâ, hükümetin de bu işe mümkün olduğu kadar ehemmiyet wermesi, yardımda bulunması temenniye |lâyıktır. zamanlı leri * «Küçük Paşa» nın umduğum kadar o kunmaması zannı, beni inkisarı hayale sürüklemişti. Fakat, bu kitabın neştin- den on iki sene kadar sonra karşılaştığım tesadüfün bir cilvesi, böyle menfi — bir hükme varmakta biraz acele ettiğimi ve bu isticale de meydana çıkardı. Hâdişeyi anlatacağım: 1921 de Ankarada, Karaoğlan çarşısın- da bulunan bir kırtasiye mağazasına gir- miştim. Orada «Küçük Paşa» nin bir hay- H eskimiş, fakat itina ile cildlenmiş bir nüshasını gördüm. Kitabcıya: — Bu kitabı kaça satıyorsunuz, diye sordum. Kitabcı: | — Satılık değil cevabını verdi ve ara- mızda aşağı yukarı şöyle bir muhavere cereyan etti: — O halde buraya niçin koydunuz? — Kira ile okutuyoruz. — Kirası kaç kuruş? — Yirmi, — Kitabın üstünde bedeli on kuruş di- ye yazıyor. Mevzü kıymeti bu kadar ©- İlan bir kitabı 20 kuruşa kiralamak paha'ı |değil mi? ; — Hayır. Çünkü kitabın değeri olmasa |kimse bu ücretle kiralayıp okumak iste- mez! O günlerde Samih Rifat merhumla bir- likte oturuyorduk. Kendisine, söz arasın- da, «Küçük Paşa> nın Anadolu köylerine taallük eden münderecatından bahset- miştim. Merhum, kitabı okumak için benden istemiş, fakat yanımda — mevcud bir nüshası olmadığı cevabını vermiştim. Onun için, «Küçük Paşa» yı kira ile al- mak istiyordum. Fakat kitabcı bir defte- re baktıktan sonra: — Sizden evvel müracaat eden beş kişi var, Arzu ederseniz deltere isminizi ya- zayım, Sıranız gelince verelim, okuyu-l nuz, dedi. Sordum: — Kaç gün için veriyorsunuz? — Azami bir hafta. — Şu halde kırk gün sonra gelmekli- . İsmi âliniz? — Kitabın üstünde yazılı! Bu maceranın hikâyesile eserime bir darağacı altında biten memuriyet hayatı: 31 B hakkım - bulunmadığını | de başlayıp İstanbulda Devlet kapısında elli yıl Yazan: Eski Dahiliye Nazırı ve eski meh'us Ebubekir Hâz ım vazant Vedsâ Ürü Yazdığım “ Küçük Paşa , nın satış fiatı 10 kuruştu. bir haftalığı 20 kuruştan reklâm yapmak istediğim zannedilmiesin. Çünkü satışa çıkartılabilecek tek bir nüs- hası bile mevcud değildir. Okunmadığın- dan bahsedilen bir kitabdan bir nüsha kal madığını söylemek biraz garib oluyor. Fakat bu nedret, kitabın fazla sürümün- den değil, okunmadığı için toptan saul- mış olmasından ileri gelmektedir! Dükkândan çıkarken, Berut valiliğin- de ilk defa bulunduğum sırada Berut Sultani mektebinde edebiyat muallimliği eden ve o zamandanberi muarefemiz bu- lunan (Erganun) şairi aziz dostum Meh- med Behcet ile karşılaştım. Kendisine: — Bir garibe, dedim! Bildiğiniz «Küçük Paşa» yı kimse okumadı zannederek me- yus olmuştum. Hattâ bütün bir yaz hers« gün Beruttan Lübnan dağlarına iner çı- karken trende yazdığım fransızca <Me- mur> adlı uzun manzumemin bir yerinde «Memur, memuriyette bulunurken her hali dikkatle tarassud ve takib edilir. Fa- kaât infisal veya tekaüdlüğünden sonra, Türkiyede neşredilmek talihsizliğine uğ- ramış bir kitab gibi ihmal olunur!» dedi- ğimi elbette hatırlarsınız. Halbuki bu dükkânda «Küçük Paşa» nın cildli bir nüshasını gördüm. Mevzu kıymetinden bir misli fazla ücretle satılmıyor, ancak okutturuluyormuş! Bu, bir adamın sağ- |lığında yüzüne bakılmayıp, ölümünden sonra mezarını Mmühleşem bir türbe ile süslemek ve ruhuna bol bol fatiha oku- mak kabilinden geç kalmış bir takdir de- Bil mi? Dostum Mehmed Behcet: — «Küçük Paşa» herkesin okumak is- tiyeceği bir roman değildir. cevabmmı verdi. Çünkü ahlâk nezahetine, edeb ve işmete tecavüz etmek gibi bir cazibesi olmıyan kitablar, maalesef, memleki mizde az okunuyor. Maamafih, «Küçük |Paşa» yı okuyacak olanlar, herhalde oku- muşlardır. Sizin okunmadığı zannına düşmeniz satışın azlığından ileri geliyor. Sakın, sipariş verdiğiniz matbaa ziyade basmış olmasın! — Bu zanna mahal yoktur, dedim. Çünkü eserim çok eski bir dostum olan Ahmed İhsan Beyin matbaasında basıl- mıştır. Halbuki <Eski Şeyler» ve «Küçük Pa- Şa> dan, hatırladığıma göre, Üüçer yüz nüshasını Hilâliahmere vermiştim. Buna rağmen kitabların birçok nüshası yıllar- ca matbaada kaldığı için, Ahmed İhsan Beyin tensibile okkası altı kuruşa toptan satılmış ve böylece matbaada beyhude işgal ettikleri yerler boşaltılmıştı! Şimdi düşününüz, cihan harbi gibi na- dir bir fırsattan istifade edilerek «belki okkasını altı kuruşa satabilirim!» fikrile kitab yazılabilir mi? (Arkası var) Ulusal bayram tatilleri 2789 numaralı ulusal bayram ve tatil günlerine aid kanuna bir fıkra ilâve edi!. miştir, Ulusal bayram ve tati! günlerinin son günü cumaya tesadüf ederse, cumar- tesi günleri de bütün gün tatil yapıla- caktır. OSMANLI BANKASI TÜRK ANONİM ŞİRKETİ TESİS TARİRİ : 1863 Germayesi: 10,000,000 İngilis Uram Türkiyenin başlıca şehirlerile Paris, Marsilya, Nis, Londra ve Mançester'de, Mısır, Kıbris, Irak, İran, Filistin ve Yunanistan'da Şubeleri, Yugoslavya, Bomanya, Suriye ve Yunanistanda Filyalleri vardır. Her türlü banka muameleleri *

Bu sayıdan diğer sayfalar: