9 Ağustos 1938 Tarihli Son Posta Gazetesi Sayfa 13

9 Ağustos 1938 tarihli Son Posta Gazetesi Sayfa 13
Metin içeriği (otomatik olarak oluşturulmuştur)

Ölüler arasındaki maskeli adam farksız!... Gitgide yaklaşıyar!... Boğuk bir ses: — Burada işin ne?.. i İki hançer sanki kalbime giriyor. Kaynıyan bir el, bileğimi yakalıyor, bir ateş parçası saçlarımı kopınyı':r. Büaşım dönüyor, bir uçurumdan aşağı yuvar- landığımı hisseder gibi oluyorum. San bir hamle: Farkediyorum ki mermer döşemeler üzerindeyim ve nğan_nn iki azrail gözü canımı koparmak istiyor. Ötede insan kemikleri, etler kay- natılıyordu, burada bir cesedin ü - Zerine doğru kaynar sular geliyor ve maskeli, gözlüklü bir insan, bu cesedle meşgul, Ansızın bir feryad koparıyo- Tum, Bu da işitilmedi ve uğultular ara- sında boğuldu. Gözlerim ilerideki teş- rih masalarına ilişiyor. Hepsinin üzerin de birer insan cesedi yatıyor. Evet, yâ- nılmıyorum: Üzerlerine beyaz tüller &- tılmış. yatan buü cisimler, birer insan leşinden başka bir şey değil Ölüler| A vr; boğuk ses: Tmemleketindeyim ve bu ölüler yurdun-| — / Burada işin ne?. da canlı tek insan var: Bu meskeli, 88-| — Prensi. — Burada işin ne diyorum sanal... Tarengiz doktar!... Ona bir de ben ka- a K Hayır... Hayır.. Nüzim Âbâd değil tıldım. Gözlerimin dehşetle dairelerin- il den dışarı fırladığını hissediyorum. Be-|, / şanıdığım insan bu değil... Azrail ni artık sürükliyen, kendi kuvvetim| öi geğistirmiş ve onun kıyafetine bü- değil. Vücudüm sanki muhakememden | 3) Dür İi çelik kıskaç boğazımı ya- ayrıldı, ilâht bir kuvvetin tesirile ma-| p |. o r. â kine kesilmiş bir cisim” oldu. Yoksa| ” " gu dairelere giren buradan canlı tek adım atabilmekliğime imkân yok. çıkamaz.. bilmiyor muydun bunu?. Ölüler diyarında, koskoca bir - Sultan| * Büzün bir ilim âlemi bu ilim sulta - kesilen makineler, hiç durmaksızın iŞ" |pının verdiği Gehşet karşısında bir an liyor, buharlar dört yana doğru çiki- içinde susuverdi.. şimdi yalnız onun Yör ve kim bilir hangi esrarengiz YO- İhoğuk nefeslerini lardan gene kaybolup gidiyor. "'m:" — Cevah... Cevab ver!.. lar, kazanlardaki sular ayni çılgınlıkla| — — pronsi... Prensiml... kaynaşıyor ve muhtelif istikametlere | xo nusan ben değilim. Bütün varlı - doğru tufanlar salıyor. Yanından Bgeç- ğim, heyecanlara prangalı, tiğim her masa bana ayrı bir dehşet ve-| — Gizin için, prens!... riyor. Bir vakitler mezarlık mahalle -| — Kıskaç boğazımı bırakıyor. Mezardan sinden geçmekten karkan ben şimdi|kayata dönu ü hissediyorum. dolaşıyorum. İlim yer- ;nuîzı—:;î . ŞNĞ ganki mezarlara dalmış. Muhakeme küdretim dâ:ig:;î: L AM un?: nîmx:::uw ölüle- (Baştarafı 8 inci sayfada) S"cımm.âuümi esrarengiz doktarun ya- Bütün hafiyeler, Fatih, Beyazıd, Süley- z K maniye, Ayasofya, Sultanahmed gibi ha« ni başında, daha nerelere ilerlemek is- tiyorum, farkında değilim. Büsbütün “orum. Esrürengiz adam, artık KA ötemde. Kim?.. Ne iş gö- caların merkezi olan muhitlere, medre- liye tahkikata başlamışlardı. Bu vesile- den istifade ederek külâh kapmak hülya- (Böyle bir cemiyetin akdi ile hal'in ie- yası, süreti kat'iyede muhakkaktır. Bu cemiyeti fesadiyeyi idare edenler, on beş gün Zarfında (ülemayi kiram) dan ve (talebei ülüm)ddıı]ı yirmi bin kişinin im- lardır. "g!iuye,.l:îdülhımidın M.ını tahrik ederek nazarı dikkati celbetmiye çalışan kurnazlar da vardı. ü T let azasından, ve en - Şeri hıîlf;-r:lzid: 'cvn cür'etkiîlı:rmdnn biri, da- ba büyük bir ıçıkgözl(ılulî cmffşuiıruü (Bu içtima, blrıam:;-(lled]u şeril ile vukubulacı ğ D v_e;:;:ılşk jurnal vcıdi?cfen ıonrı,:;m; masarifini gizlice kendisi mıvlîr ı;ı_ birkaç safdil hoca bulmuş; ıımıl'cı lıı :h ü ma günü Fatih camisinde mev! Ti Jemişti. maya teğvik €e ıço): kimseler tevkif miş vücudünün yalnız mkelerğ mmey- danda. Elleri hg eldivenler ış.;ınîş_ı yarı daire teşkil etmiş parmaklarile »- Yer kıskaç halini almış. Yanı başım ki masalardan birisine :;kılıcığım gibi.. yere bir ü.. bir külçecik!... lllıve:memev:?cin kendimi !uwyorşnmz' Taş bir heykelden farksızım. Yalnı Rörüyorum. Maskeli kafa yavaş yaVai Yukarı doğru kalktı. Kalın gözlükler Ardına saklı gözler etrafı yokladı. X hümdeki kalın ecza tübünün ardındı bulunduğum için varlığımı farketmi ı' ki tekrar işine dalıyor. San bir ham İ ile, taş kesilmiş vücudümü kımıldata biliyorum ve ileri doğru bir adım ata- Tak masa üzerindeki cismi İyice Böre- bilmeğe çalışıyorum. Maskeli adamın bir eli, © fı“kîkî Şübhe ü;î::;ş.:îmarclinln yanında tlektrik fenerlerini andırır, fakat bİTAZ| egilmişti. dolduğu için, mev- bulünan tevkifhane r kısmı, nezaret kütlardan n aa D orlağ arafındaki g,'(ılnn:işti. Hülâsa harici tahkikat, adetâ bir rezalet şekline intikal eylemişti. Fakat tahkikatın en ayında cereyan © 4 ti ;îlnlamid: bütün — islâm diyarından a . Mısırda, Mu- daha büyücek bir âleti cesedin Üzetine Bilan doğru gezdiriyor.. gözlerim, mermer Tasa üzerine yatırılmış cesede ilişir iliş Mez, müdhiş bir feryad kısık boğazım! Parçaltyarak, ortalığı çınlatıyor.. fer- Yadı koparan benim. Masa üzerinde Yatanı tanıdım., kimyager Selim.. bed- baht ilim kurbanı,, çırçıplak vücudü - hün alt kısmını şeffaf bir kimya mad- desi kaplamış ve maskeli adamın elih- teki âletten çıkan sarımtırak lı;?'"“r’ Su, öbür yanlarına doğru da serpi'iyor. Gö7lerimly.k':ılrkunç bir kâbusun tülleri Sarıyor gibi ve bu gözler, bu tüllerden tıyrılmak için sanki dışarı fırladı.. an” #izın uğultu durdu, güneş makinesinin 'Sığı altında bir şimşek çaktı, borular” daki kaynar sular sanki donuverdi-. Maskesini ve gözlüklerini fırlatan _ı"' — Çehre, tehdidkâr bir şekilde bana doğrü bakıyor.. kımıldanmak istiyorum, ki - Tüldanamıyorum. Bu bakış, bir an için” de bütün varlığımı taş edebilecek Je" | Tecede korkunç. Bu yüz, tanıdığım bir — İhsanm henüz hiç tanımadığım :'f Panzarası. Tanıdığım bir insandı, Di DÜKÜN selere dağılmışlar; böyle bir içtima vu- kubulup bulmıyacağına dair gizliden giz- — Sevilen bir insanın hayatını, seve- nin öğrenmek istemesi bir kabahatse beni öldürünüz, prensi... Fakat bir düşman gibi parçalamayınız beni!... Ayni dehşet verici yüz. Ayni boğuk ses: — Düşman olmıyan bu yerlere gir- mez!... — Dost olmıyan da bin bir fedakâr- bğa katlanarak bu yerlerde sizi ezen esrarı öğrenmemezlik edemez, prensi.. —- Yemin et ki yalnızsın!... — Yemin ede! Bir lâhza süküt. insan oldu gibi, — Kalk!... İki keskin göz, azraillikten çıkıyor ve | ciddi bir insan bakışı kesiliyor: | — Ne diye geldin?... — Hakkımı korumak için!... — Hangi hak?. — Karı, kocalığımın hakkımnır... — Ya nereden geldin?. — Azmimin rehberlik ettiği yollar - dan. — Anahtar?... — Aradım... Buldum!... Yeni bir süküt. — Burada ne bulacağını umuyor - dun? — Saadetimi tehdid eden muamma-/ nın anahtarımnı!... 'anavar — yeniden (Arkası var) Abdülhamid qevrinde bir aşk macerası muşlardır ve Osman Paşanım dairesin- deki merdiven ayağına kimin vasıtasile koydurmuşlardır? (Arkası var) severeenenekece KK aKAk AAA KA AAA bek AA ee r ea ra n prnAe. Kaf Dağının arkası (Baş tarafı 7 inci sayfada) bir kamyonla karşılaşmamız gene müm- * Heyetler gidiyor, heyetler geliyor. mü- zakereler oluyor, kararlar veriliyor: «İ- ranın transit yolu bundan sonra Trab- zondur!...» Evet ama yağmur yağmamak şartile... Siz şu aksiliğe bakın ki: Bura- larda da senenin an ayı kış, iki ayı yaz- dır... Kar kalkar; çamur olur. Çamur kuruyacağı zaman da: Artık yağmur mevsimi gelmiştir.. Vasfi R. Zobu eee seseRaLALALAnE Yeni nesriyat Maske — A. Çehoy'un en güzel hikâyele- rini bir araya toplıyan bu eser «Dünya Mu- harritlerinden «Tercümeler Serisl» nin 26 nej kitabı olarak çıkmıştır. Timur devrinde Kadis'ten Semerkand'a se- yahat — Ömer Riza Doğruyol'un — tercüme | ettiği meşhur seyabatnamenin ikinel cildi! çıkmıştır. Tatlı sert — Değerli şair Faruk Nafiz Çam- hbel'in mizah şüirleri toplanarak «Tatlı şerte adiyle bir mecmua halinde neşredilmiştir. Modern Türkiye — Bu haftalık mecmua- nın 28 ner sayısı zengin mündericat ve urka kapağında Orhan Oral'ın renkli bir karika- türü De çıkmışlar. greRceLeAELECENAASEEEARALAAAAAALEKLAAAELEKLALARAAAecEnAAA İlân Tarifemiz 'Tek aütun santimi Birinci — sahife 400 kuruş İkinci sahile 250 — » Üçüncü — sahile 200 —» Dördüncü sahife 100 — » 60 » o0 » b İi — darağacı altında biten Niğde tahrirat kaleminde krkesareseenen ı başlayıp İstanbulda memuriyet hayatı: 59 9 N cerseseensunnneçüçennesir Hi rEvrERürireneN verereRSERS AeesEŞANKEKEKANsa. et Devlet kapısında elli yıl Yazan: Eski Dahiliye Nazırı veeski meb'us Ebubekir Hâzım Yazan: Vedad Ürü ngishanede yetmiş yaşlarında goıüııfe çarpti. Bu, mavi çuhadan potur ve çepkeni, temiz gömleği ile güzel yüzüne mehabet veren aksakallı, sevimli bir ihtiyardı Fakat liva hapishanesinde yelmiş yaşında görünen — bir mahbus göz - Jerimi derhal — kendisine çekti. Bu, mavi —çuhadan potur ve çep - keni, temiz gömleği ve güzel yüzüne mehabet veren ak sakalı ile, ilk bakış- ta muhatabı üzerinde iyi bir tesir bı- rakan sevimli bir ihtiyardı. Değil, böyle temizlikten, intizamdan mahrum bir h:» shaneye, dünyanım en mükemmel bir hapishanesine bile kon- mıya müstahak görünmiyen bu çok se- vimli ihtiyarın - üstünün, başının te- mizliğine nazaran - kısa bir müddetten- beri burada olacağını düşünerek, ne zaman getirildiğini sordum: Üç ay kadar evveldi zannederim, cevabını verdi. On gün de kazamız olan Boyâbüdda hapsedildim. Bana etfikle- ri iftirayı söylemeğe dilim varmıyor. Parmağile, yanımda bulunan müd - deiumumi muavini Ali Rıza efendiyi i- şaret etti: — Suçumu bu efendi bilir, o söyle- sin... diyerek pek hüzünlü bir tavırla başını önüne eğdi! Ali Rıza efendi: — Burada li münasib olmıyan bir cür'eti lisaniye meselesinden dolayı İmaznunu aleyhtir, mukabelesinde bu- lundu, «Fezahati lisaniye» tâbirl Allaha, peygamberlere 1 savurulan küfür- lere tahsis edildiği için, Hamlacı müte- kaldlerinden olduğu anlaşılan ve ömrü- nün uzun bir kısmını İstanbul sarayla- rında geçirmiş bulunan bu muhteşem ihtiyarın, padişah aleyhinde bir söz söylemekten zan altına alındığını anla- görünen bir mahbus sam da genç ve münevver olmasına güvenerek Boyâbâd kaymakamına hu- susf bir mektub yazdım: ıB_ekir ağa ve evrakı kanunen ald olduğu Bayâbâd mahkermesine iade o- lı.fndıı Evvelki ihbar ile sonraki ifade birbirine uymamakla beraber, Bekir ile yeğeni arasında husumet bulundu. ğu da anlâaşıldığına nazaran, isnadın iftira olduğuna şüphe yoktur. Maama- fih bu gibi lisani cür'etlerin sabit ol « Maması sübuta müraccah olduğundan bu işi takip ve tacil ile masumiyetin bir an önce meydana çıkarılmasını,» mah- remane tavsiye ve temenni ettim, Kaymakam, bir kaç gün sonra kaza mahkemeszinin, husumet saikasileifti- ra ettiğini ikrar eden muhbirin altı ay h.apls cezasına ve Bekir ağanın berae- tine karar verdiğini telgrafla bildirdi. Neticeyi vali paşaya arazettim . «Merkum Bekirin behemehal cezalan- dırılması için iptidai hükmün istinaf ettirilmesi» cevabını aldım. Müddelumumi muavini ile keyfiyeti müzakere ettim. Bekirin yeğeni hem bu tefevvühatın mümzii olmak ve hem de bir masuma iftirada bulunmak gi- bi katmerli bir suç işlemişli. Merku - mun cürmile, ceza arasında nisbet gö- rülmediği iddiasile, cezanın arttırıl « ması için, karar istinaf ettirildi. Meseleyi istinafen tedkik eden Sinob bidayet mahkemesi, müfterinin bir bu- Çük sene hapsine hükmetti. —- Hapishanede, bir çok genç mücrimler içinde, büyük, küçük günahlar arasına nasılsa karışmış bir ameli salih gibi gö- dım. Onu, beyhude yere tâzib etmemek için, kendisine başka bir şey sorma- dim: — Tİşini çabuk neticelendirmeğe ça- Lışacağım, Mademki iftira ettiklerini söylüyorsun. Merak etme. Yalanın ömrü kısadır, dedim, uzaklaştım. Müddeiumumi, o gün akşamdan sön- ra bu meseleye dair olan evrakın dos- yasını oturduğum eve gönderdi. Baş- tanbaşa okudum ve daha jlk satırlarda hâdisenin başlangıcını hatırladim: Boyâbâd kazasında bir köyden, o se- nelerde «Beşiktaş zabıta âmirliği» un- vanile maruf olan memuriyeti ifa eden Müşir Hasan Paşaya bir jurnal gönde- rilnişti. Burada istitraden arzedeyim ki Koskoca bir müşirin bir mevki, bit semt karakolu zabıta memurluğuna ta- yini pek yakışıksız görüldüğü için, ilk 'defa zabıta âmirliği sözü kullanılıyor- du zannederim. Hasan paşa, bu jurnali «Biltahkik icabının icrasile neticenin iş'arı» derkenarile vilâyete göndermiş, evrak, ayni mealde bir yazı ile oradan da Sinob mutasarrıflığına havale edil- Yaişti. Hamlacı Bekirin kardeş çocuğu tara- fından gönderilen jurnalin mahiyeti şu idi: «Köyümüz ahalisinden Hamlacılık - tan mütekaid Bekir, maaşlarının bir kaç ay verilmemesinden kızarak (Bu pinti Hamid) memleketi Moskoflara satmıştır. Artık bundan bize hayır gel- mez.b> . İptidaf tahkikattan Bekir ile jurnalcı &rasında bir manda münazaasından do- layı husumet ve bu sözlerin söylendiği iddia olunan zaman ve mekânda da ihtilâf ve tenaküs bulunduğu ».. anla - şıldığından, meselenin pek açık bir if- tira olduğuna kanaat hasıl etmiştim. Bekirin, Boyâbâd bidayet mahkeme - sinde muhakemesi lâzım gelirken, Si - noba getirilmesi kanuna muğayir idi. Bu meselenin takibe lâyik bir şey olmadığını vilâyete arzettim, Vali pa- şa benim Bekiri kurtarmak istediğimi anlıyarak büu maksadla kendi kendimi bir belâya uğratmamaklığım — için: 4Merkum Bekirin kanun dairesinde behemehal cezalandırılmasını» emret- ti. Mütekaid Bekir ağa ve tahkikat ev- rakı Boyâbâda iade olundu. Her ne kadar kendisini tanımayor - Ve bi bel Ker eai İ FNL T rünen şu zavallı güzel ihtiyar böyle haksız bir cezadan kurtuldu Sinobun ihtiyar mutasartıfı, şahsit istifadesi için, ağaç kömürünün yapıl- maâası ve satılmasını da belediyenin in- hisarı altına almıştı. Bu inhisarın baş- laması için mutasarrıfın belediye rel« sine yazdığı iki satırlık bir tezkere kâfi gelmişti. (Arkası var) Bir doktorun günlük notlarından Zararları Buraya kadar çok mühim faydı dan bahsettiğim güneş banyosunu ni yapılmadığı takdirde zararlarının da pek tehlikeli olduğunu söylemek isterim, Çünkü tablatin, memleketimizin her ta- rafına bol bol bahşettiği bu çok faydalı elldin rengi 1k4) kır- da güneşin içindeki bir | maddelerin tesirile hu - sule gelen bir nevi eritemdir.

Bu sayıdan diğer sayfalar: