20 Ağustos 1938 Tarihli Son Posta Gazetesi Sayfa 8

20 Ağustos 1938 tarihli Son Posta Gazetesi Sayfa 8
Metin içeriği (otomatik olarak oluşturulmuştur)

Eski Türk detektifleri “Son Posta,, L — gaceralarını anlatıyorlar : 8 Büyük harb başlarken Mısırda başıma gelenler İskenderiyenin İngiliz polis müdürü hudud haricine çıkarılırsam nereye gitmek isteyeceğimi sordu. “ Ame- rikaya ,, diye alay ettim. Bir polis çağırdı ve emretti : “ Bu adamı katiller hapishanesine götürünüz ! ,, (Eski emniyet ajanlarından Bay Hicrinin hatıraları | İskenderiyeden Eski emniyet ajanlarından bay Hieri: — Umumi harb başlangıcında başım- dan geçen bir macerayı anlatayım, dedi. Almanlar harbe tutuşmuşlardı. Türki - ye de seferberlik ilân etmiş, fakat henüz genel savaşa girmemişti. Ben o sırada Mısırda bulunuyordum. Arkadaşlarımla beraber, mahall! bir te- gekkül kurmağa memur edilmiştik. İs - tanbuldan bol bol tahsisat alıyorduk. Bize, bilhassa, halk arasında Türk dost- luğunu takviye edecek şekilde pro - pagandalar yapmamız emrini vermişler- di. Bu da orada gayet kolaydı. Halkın gi- rip çıktığı, oturup konuştuğu meyhane - lere, kahvelere gidiyorduk. Herkes, bizi, zengin Türk tacirleri diye biliyorlardı. Böyle yerlerin gedikli müdavimi ol - duktan sonra, şahıslarımız etrafında bir hürmet halkası peyda olmuştu. Meselâ, bir kahveye girdik mi, herkes ayağa kal- kıp yer gösteriyordu. Biz de hovardalığa toz kondurmamak için kahveciyi çağırıp, kesenin ağzını açıyorduk: — Sabaha kadar kim gelirse kahve pa- rası benden! Bu usul netice vermemiş değildi. Me- selâ İskenderiyede Berberilerin şeyhi mesabesinde olan bir Mehmet-Ettavil vardı. Bu adam, isminden de anlaşılacağı veçhile selvi kadar uzun boylu idi. Kıp- tılar, Berberiler, Mehmet-Ettavilin — bir dediğini iki etmezlerdi. İşte, onu elde et- meğe muvaffak olduk. Artık Mehmet - Ettavil ile ilerliyen dostluğumuzun yar- dımı ile İskenderiyede' bulunan — bütün Berberilerin hürmet ve muhabbetini ka- zanmıştık. Nihayet harb patladı. Almanlar, ceb- helerde harekete geçtiler. O zaman Mısırda bulunan Alman ve Avusturya - Macaristan tebaasının vazi- yeti de çıkmaza girdi. Muharebenin İca- bı olarak - bu iki devletin pasaportunu taşıyanlar da - yakalandılar; Resettin kampına götürüldüler. Fakat işin kötülüğü bu kadarla da kal- mıyordu. Resettin kampındakiler vapu- ra bindirilip doğruca Maltaya sürülü- yorlardı. İşler böylece sarpa sarınca, kendi âkı- betimizi düşünmeğe - başladım. «Acaba bize de kamp safası mukadder mi» diye, | kendi kendime soruyordum! Yakayı ele vermeden burada — kalmamızın nasıl Mmümkün olabileceğini — araştırıyordum. Vakıâğ, tesbit edilmiş bir suçumuz yoktu. Fakat bizim de Atmanların girdikleri bir barbde bitaraf kalı acağımızı yakın- dan tahmin ettiğim için Resettin kam- pında yerimiz hazır demekti, Bir gün, bu düşüncelerle zihin yorar- ken şehrin meydanlarından birinde nü- mayiş yapılmağa başlandı. Oturduğum kahve, meydanı tamamen görüyordu. Nümayişçiler itilâf devletleri lehine bir manzara harekete geçmişlerdi. Bir sürü hatib, u- zun uzadıya nutuklar veriyor, sonra al- kışlar, kıyamet kopuyordu. Bu jest, bizim o zamanki siyasetimizin aleyhinde idi. Yapılan nümayiş, İskende- riyede takviye edegeldiğimiz Türk dost- huğu fikrinin düşmanı olmasa bile, her- halde hâdimi değildi. Ben bu düşüncelere dalmış iken, birisi, kulaklarımın dibinde: — Merhaba ya bey diye bağırmasın mı? Baktım: Mehmet-Ettavil upuzun boyu ile karşımda dikilmiyor mu?! — Merhaba ya Mehmed, dedim, Gel o- |tur bakalım. Ne içersin? — Konyak! Garsona sesleneceğim sırada Mehmet- Eti — Ama, bütün bir şişe, demeği mal etmedi. | Az sonra konyaktan eser kalmamıştı. Çünkü bu midesine düşkün olmıyan mi- safirim konyağı bardak ile su içer gibi içiyandu! Gone sordum: — Daha içer misin? — İçerim ya bey, ama büyük bir şişe! Az sonra ikinci şişenin de dibine darı ekilmişti. Ben gene sordum: — Daha içer misin? — İçerim ya bey, ama büyük bir şişe! Mehmet-Ettavil son şişeyi de tamam- ladıktan sonra: — Kederli gibi duruyorsun ya bey, dedi. Ona vaziyeti anlattım. Hiç ses çıkar- madan dinledi. Konyakla suratı kıpkır- mızı olmuş, gözleri, bir manda gözü ka- dar büyümüştü. Birdenbire ayağa kalktı: — Ben gidiyorum ya bey, dedi, sen bu- Tüda otur, az sonra meydanın halini sey- ret! Mehmet-Ettavilin bu sözüne, ne lan söyliyeyim pek kulak asmadım, «Bi- zim konyakların hatırı için, ama da attı ha!» dedim. Fakat yanılmışiım. Yarım saat — geçti, geçmedi; sokak başlarından &lleri sopalı binlerce adamın meydanı doldurduğunu gördüm, şaşakaldım. Bu müdhiş kafile- nin başında, upuzun boyile Mehmet-Et- tavil vardı. Korkunç naralar atıyor, be- raberindeki binlerce adamı nümayişçile- rin üzerine müthiş hücumlarla saldırtı- yordu. Meydan karmakarışık olmuştu. Nü- mayiş yarıda kalmış, halk — kaçışmağa başlamıştı. Fakat Mehmet-Ettavil nüma- yişçilerin yakasını bırakmıyordu. Kaçan- ları kovalıyondu. Bu arada, fırsattan isti- fade eden bir sürü çapulcular da mağa- zaları yağma etmeğe başlamışlardı. O kadar ki şehirde umumi bir kargaşalık başlamıştı. Bu vaziyeti gören: (Devamı 13 ncü sayfada) | de ih- SUN rKuDdAM — 1938 İzmir Fuarı Bugün Fuar sahasını gezecek olan ziyaretçiler neler görecekler ? Fuara gelen ecnebiler “ Son Posta ,, ya intıbalarını anlatıyorlar b | İzmir 19 (Husust muhabirimizden) — Sekizinci İzmir fuarını ziyaret eden bir ziyaretçinin bu sene ilk — karşılaşacağı hususiyet, şüphe edilemez ki renk ve ışık |ziyafeti olacaktır. Bu fuarı renklendir - mek ve ışıklandırmak, yeşil bir dekor içinde yorulmadan dolaşmak derin bir zevk teşkil eder, 938 fuarını hazırlıyan becerikli eller her şeyden önce bu nok - talar üzerinde durarak, bilhassa deko - rasyon ve tezyinat bakımından tam bir ypuvaffakiyet elde etmiş sayılırlar. Daha fuar açılmazdan, biricik enter « nasyonal teşhir ve satış müessesemizi dolaşmak ve milesseselerini gözden ge - çirmek mümkündür. Fuarın büyük antresinden içeri girin- ce gayet geniş bir asfalt yol önümüzü dolduruyor. Bu yolun yüz metre kadar ilerisinden mevsim çiçeklerile bezenmiş bir bahçe ve san'atkârane işlenmiş tarh- larla karşılaşıyoruz. Bu tarhların kena » rında şemsiye şeklinde gizli elektrik âlet- leri vardır. Bu zengin bahçenin arkasın- da beyzi şekilde geniş bir havuz renkli sularile ziyaretçileri tatmin edecektir. Havuzun yaslandığı yerde fuarin iki katlı, mödern gazinosu vardır. Bu kısım- dan biraz daha içeri girersek fuar tiyat- rosu, tiyatronun sağ kısmında büyük sun'1 göl ve gölün üzerinde bir istirahat gazinosu yükseliyor. Montrö kapısından fuara girenler, sa- Bi takiben fuar müesseselerini gezerlerse, yorulmadan ve şaşırmadan zevkli daki - kalar geçirirler. Sağda ilk göze çarpan pavyon Etibank pavyonudur. Etibank pav yonunun iç tertibatı da, diş görünüşü de gayet san'atkâranedir. Madenciliğimizin kısa senelen içinde elde ettiği tekâmül safhalarını grafiklerile, nümunelerile, ka- bartma fotoğraflarile, burada görebili - riz. Bu pavyon bize bazı müjdeler geti- riyor. Maden Tedkik ve Araştırma Ens- |titüsünün üzerinde durduğu büyük işle- |ri ve çıkması muhtemel neticeleri ziyaret- çilerine dolgun vâdlerle anlatıyor, Etibank pavyonunun biraz ilersinde Türkiye ziraat ürünleri müzesi yüksel- miştir. Bu müze; vaktin darlığından do- layı teşhir bakımından yetiştirilememiş- tir. Ancak kış mevsiminde ikmal edile « cektir. Ziraat pavyonu, bu sene cam ada- mın teşhirine tahsis edilmiştir. Bir san'at harikası diye anlatılan cam adam, ufak bir ücret mukabilinde gözden geçirile - cektir. Ziraat müzesinin üst katında bir resim sergisi vardır. Ziraat Mmüzesinin aydınlanan paraşüt p vi M f | KEza Gene fuartn büyük üütresine dönebi - liriz. Sol tarafla önümüze çıkan ilk bü- yük pavyon evkaf pavyonudur. Evkaf idaresi, bu sene fuarım en muazzam pav- yonunu seksen bin lira sarfile meydana getirmiştir. Bu pavyonun önünde bir saat külesi, iç kısmında bir teşhir salonu, bir kütüphane, bir geniş taras vardır. Evkaf pavyonunun yanıbaşında, İş Bankası pavyonu geliyor, İş Bankasının ve iştirak ettiği müesseselerin bir vitri- ni mahiyetinde olan bu pavyon büyük fedakârlıklarla meydana getirilmiştir. İş Bankası pavyonunun yanında Milli Reas- sürans pavyonu, az ilerde İnhisarlar Ve- kâleti pavyonu yer almaktadır. İnhisarlar pavyonu kalın, buzlu camlarla çevril - miştir, Üzerinde müferrah bir tarası var- dır. Denilebilir ki mimari ve tezyinatı ba- kıtından bu pavyon fuarın en mühim e- serlerinden biridir. 'Yenilden yirmi beş bin lira sarfile mo- dernize edilen İzmir vilâyeti pavyonu, Türkiye turizm hareketleri arasında İz - mirin işgal edeceği mevkil çok güzel ay- dmnlatıyor. İzmir pavyonuna giren bir ziyaretçi, burada teşhir edilen fotoğraf - lara, yapılan turizm propagandasına ©o kadar kapılır ki, bilâihtiyar İzmirin tu « ristik köşelerini gezmek ve görmek ar- zusundan kendisini alamaz. Az ilerde İz- mir ticaret odası pavyonunda, Ege iktı- sadi hareketlerinin grafik ve nümuneleri gözlerimizi okşuyor. Kkümeti, bü seneki fuarımıza gayet ge a. niş ölçüde iştirak etmiştir. Elen pavyo. nu, Yunan mimari tarzında yapılmış ve daha ziyade Yunan turizm reklâm ve” propagandasına tahsis edilmiştir. Devlet pavyonlarının sekizi de teşhir. ve propaganda bakımından büyük bir e« hemmiyet taşırlar, Filistin ve Belçika pavyonları da şayanı dikkattir. Atış pos Higonu, Sümerbank pavyonu, havaya kar- Ş3 korunma pavyonu, 125 kadar irili u - faklı pavyon bir günümüzü işgal edecek kadar dolgundur, Adnan Bilget Ecnebi ziyaretçilerin fikirleri İzmir (Telefanlağ — Kapısında do- kuz dbst devletin bayrakları dalgalan - makta olan sekizinci enternasyonal fua- rımız açılırken, İlk intıbaları tesbit için buraya gelen ecnebilere müracaat — ve «Son Posta» adına ricada bulundum. İzmire gelen Yunan milli turizm ofist gefi B. Kostas Dimitriyadis intıbalarını- şöyle an 8 «Sekizinci defa küçük Asyanın parlı «: yan yıldızı İzmirde kurulan enternasyo-' nal fuarı selâmlamak, çok zevkli bir va- zifeyi yerine getirmektir. Balkan ülke — lerinin gözlerini üzerine celbeden İzmir! fuarı, iddia ederim ki bizim için güzel bir hümunedir. İzmir fuarından alacağımız| tecrübe dersi bizi Selânik fuarında daha çok muvaffak olmağa sevkedecektir.. Yeni Türkiyeyi görmek, tanımak ve tekâmül safhalarını, inkılâblarını anla - mak için İzmir fuarında iki üç gün bu - lunmak kâfidir. Ben üç sene evvel de İz- mirde idim. İtiraf ederim ki o zaman fua- rFınızı beğenmemiştim. Üç senede fuarır nızin geçirdiği tekâmülü ölçmek - bile müşküklür. Bütün Elen milletini, çok sevdikleri İzmir şehrinde sekizinci fuarı görmeğe vasıtanızla davet eder, gazete » nize selâmlarımı bildiririm.» Holandalı gazeteci Herr Playtz intıba- larını şöyle anlatmıştır: «— Son hazırlıkları sırasında gördü - ğüm ve ziyaret müsaadesinden istilfade ettiğim bu fuar, genç Türkiye cumhuri- yetinin cidden muvallak olmuş bir ese « röidir. Türk mimarisinin parlak imtihan neticesi kayda şayandır. Bu sene açılan fuarların hepsinde bulundum. Muhakkak; ki 9387 Paris fuarı kadar geniş bir esen İzmirde yoktur. Fakat küçüklüğüne rağı, men Paris fuarından eksik olmıyan hu« susiyetleri, orijinallikleri — mevcuddur. Ben bu fuarı, 938 de Avrupada açılan ve arka kısmında Türkiye sıhhat müzesi, bu-| Devlet pavyonları arasından en göz â-|açılacak fuarlarla mukayese edebilirim. nun yanıbaşında da bol elektrik ışıklarile |lıcı olanları dost Sovyetler Birliği ile E-|'Teşhir hakkında bir şey söyliyemem. kulesi ver almıştır, ıapıvıvulınür.uuvyıueımxıwhn. (Devamı 11 inci sayfada) gz a 'ıılı-l—-nııuüılılıı—ııv_yııı

Bu sayıdan diğer sayfalar: