28 Ağustos 1938 Tarihli Son Posta Gazetesi Sayfa 12

28 Ağustos 1938 tarihli Son Posta Gazetesi Sayfa 12
Metin içeriği (otomatik olarak oluşturulmuştur)

Son Posta'nın hikâyesi Gecenin saat onuna doğru hizmetci — polismenle beraber, köşe başındaki dön- (Gdurmacıda dondurma yemeğe gitti.. nun için de bu akşamki gezme teklifine Uzun zaman razı olmadı.. gecesini, üçün- Cü kattaki odasında Sen - Core Retbon'un bir romanı üzerinde uyuklıyarak geçire- | bileceğini, gayet haklı olarak polişmene isbata çalıştı. Fakat buna rağmen, polis- Menin arzularına itaate meebur Çünkü polismönle dondurmanın bu dün- jyada esaslı bir rolleri olduğunu bilmiyor | değildi. Hırsız, ciddi bir müşkülâta maruz kal- madan evin içine girdi; çünkü, iki bin ke- limeyi geçmemesi lâzim gelen bir hikâye- de, mümkün mertebe fazla hareket ve az söz olması icab eder. Hırsız, yemek odasında hırsız fenerini yaktı. Gümüş takımlarının durduğu du- vardaki dolabın kilidini, burgu ve may-| muncukla açmıya koyuldu.. Birdenbire bir pıtırdı duyuldu. Oda e- lektrik ışığile aydınlandı. siyah kadife perdeler kımıldadı; iki per- de arasından, sarı saçlı, kırı , h.| Ç saç mızı pijamal L | çizi enselerdi. elinde zeytinyağı şişesi, sekiz yaşlarında bir erkek çocuk göründü. Bu baş, ince we nazik bir çocuk sesile sordu: — Siz hırsızsınız, değil mi?. Hirsız kısık bir sesle: — Al sana on paralık da bundan, diye söylendi. Ben hırsız mıyım, yoksa değil , Miyim?.. Peki sana sorarım: Bu kocaman < sakalın, bu kulaklıklı acaib kasketin ben- de ne işi var?. Çabuk şu, yağı ver!. May- Mmuncuğu yağlıyayım da annen Uyanmasın!. Çünkü annen, başı ağrıdığı | İçin - seni vazifesine ihanet eden hizmet- ci Felisiyaya omanet ederek - erken yat- tı. Tömmi içini çekerek: — Aman yarabbi!, dedi. Yürüyen ha- yattan bu kadar geri kaldığınızı doğrusu tahmin etmiyordum. Bu yağ, salata için kullanılan bir yağdır. Kahvaltı yapmak için size, kiler odasından bir şey getir- diğim zaman bu yağı kullanacağım.. an- — Neme gelince, o uyumuyor; babamla be- raber De - Reşke'yi dinlemek üzere Met- - BSakalının fazla uzayıp da sırayı te- Cavüz etmiş tellerini kırptı, esansı avu- cuna damlatarak yüzüne — gözüne sürdü. Bavulu - nun bir köşesinde nasılsa kalmış bir paket on birlik siğarayı, otelden çıkarken — yanına almıştı. Onu da masanın üzerine koydu. Bekleme - " ğe başladı. Biraz sonra Yasef ile Matmazel Mar- - ya göründüler. Kız, diz kapaklarını aş- Mıyan bir fistan, bir de kısa kollu bluz Bgiymişti. Sarı saçlarını geniş bir beyaz — İpek halka içerisine almıştı. Çorapsız ayaklarında alçak ökçeli zarif bir çift Bandal taşıyordu. Uzaktan, Gurabt efendiyi, gülümsi- yerek selâmladı. İhtiyar bu iltifattan — son derece mahzuz olarak ayağa kalk- t Ağzı kulaklarına varıyor, aralanan dudakları, yamru yumru, sararmış - dişlerile, ufak çapta metrük bir mezar- lek manzarası arzediyordu. Marya ya- kına gelir gelmez, öna diller dökmiye başladı: - — Canim! Cicim! Elmaspârem!. Bu- yur sultanım!, İhya eyledin fakiri.. üf- tadeni taltif ettin.. varol! Yasefaçi, dos- tum; bâyan cenaplarına sözlerimi be - Dil bilmiyorum. Zinhar kusur asınlar.. otur, nuru aynim! Şöyle cenahıma gel. O sarı - sünbüllerden neb'an eden rayihai tayyibe, — a'makı ruhumu tatir eylesin. Söyle, Yoasef bazirgân! Kelâmımı aynen tercüme et ki, hepsi de gönülden kopma, şu mec- lisi zevk ve mehabbetten, şu manzarai melâhatten mülhem şeylerdir. Anlıyor musun? Yasefin bir şeyler anladığı yoktu. — Maamafih, Gurabi efendinin ağzından kendi uydurup, kıza bir şeyler söylü - yordu. Arada bir de, kendiliğinden, ih- jrinde Felisiya polismenleri hiç sevmezdi; bu-| oldu. Kapıyı örten | Hırsızla Tommi h. Yazan: O. Henry - Çeviren: H. rupulıwne gmı_ Fakat bcıum bundı hiç | bir kabahatim yok. Bu, olsa olsa, bu hi- kâyenin gazete ve mecmua idarehanele- yuvarlanıp durduğu, bir Te- daktürden diğerine gidip geldiğini isbat etmektedir. Hikâyenin muharriri daha a- kıllı bir adam olsaydı, tashih esnasında «De - Reşke» kelimesini çizer, onun ye- Tine «Karuzo> kelimesini kordu. Hırsız, çocuğun üstüne yürüyerek: — Ns-6-s! diye fısıldadı. Sesini kes, yoksa şimdi bir tavşan gibi başını kopa- rırım. Tommi: — Bir piliç gibi, diye düzeltti. Siz ya- nildiniz!. Çünkü tavşanın başı koparıl- maz!. Hırsız: — Sen benden korkmuyor musun?. di- ye sordu. Tommi: — Korkmadığımı siz de bilirsiniz, de- di. Edebiyatı resliteden ayırd edemediği- mi mi sanıyorsunuz?. Bu bir hikâye olma- saydı da hakikat olsaydı, ben vahşi bir Hindu gibi feryadı basat, siz de teker meker merdivenlerden aşağı yuvarlanır- dınız! Sokağa çıkar çıkmaz da polismen Hırsız: — Öyle, öyle, dodi. Görüyorum ki sen işini çok iyi biliyorsun!. Haydi bakalım, rolüne devam et!. Tommi bir koltuğa gömülerek ayakla- rımı altına aldı: — Hırsız efendi, siz ne diye elâlemin malını çalıyorsunuz?. Sizin ahbablarınız, tanıdıklarınız yok mu?, Hırsız öfkeli bir eda ile kaşlarını çattı: — Ne demek istediğini çok iyi anlıyo- rum. Daima ayni teraneler.. senin bu ço- cukca itimad ve safvetin beni namuslu |bir yaşayışa çevirmelidir!. Hırsızlık için ne zaman çocuklu bir eve girsem daima ayni neticelerle karşılaşıyorum. Tommi: — Gevezeliğibırakıp da, aç kurd göz- lerinizle şu masayâ bakınız!. Kâhyanın masa üzerinde unuttuğu şu koyun söğü- şünü görmüyor Musunuz?, Vakit geçi- yor; durmıya gelmez!. dedi. Hırsız, (ouığun teklifini kabul etti.. Marya, Gurabi e - fendinin kendisine iyiden iyiye abayı yaktığını ve bütün geceyi birlikte ge - Ççirmek — arzusunda bulunduğunu öğre « nince memnun ol - du. Çünkü fırsattan istifade ederek onu, her iki mânasile sız- dıracaktı. Erik rakıları 1s - marlandı. Kız, ara vermeden — boyuna kadehini kaldırıyor, toka ediyor ve ken- di rakısını, belli et- meksizin, yere dö - küp ihtiyarı zorla içiriyordu. Zavallı Gurabi efendi kendinden geç- mişti. Kızın parlak gözlerinin içine ba- kıyor, titrek ellerini onun dizlerinde, kollarında, saçlarında gezdiriyordu. Ve karşısındakini müsaid gördükce aklı başından gidiyordu. Artık dili de tutulmuş, dut yemiş bülbüle dönmüştü. Arada bir büsbü - tün iradesini kaybediyor, o zaman kâr lın dudaklarından sakalının üzerine salyaları akıyordu. Marya bu adamdan iğreniyordu. Fa- kat, sigğara aldırmak için Gurabi efen- di cüzdanın: araladığı vakit, içerisinde kat kat Türk banknotları görmüş, bun- ları ele geçirmek sevdasına düşmüştü. Herifi tamamile çileden çıkarmak için, Marya çetrefil şivesile: diye söylendi.. her halde çok acıkmış olacaksınız!. Ben size, kiler- den başka şeyler getirinceye kadar, siz masadakileri temizlemeğe bakın!. Çocuk kilerden kızarmış piliç, bir ka- vanoz reçel, ve bir şişe şarab getirdi.. hırsız, öfke ile çatal ve bıçağı aldı: — Bundan ancak bir saat önce Brod- vey'de istakoz yemiştim, diye söylendi.. fakat, ah şu muharrirler!, Hiç olmazsa yemeklerden önce pepsin kullanmama müsaade etseler.. Tamimi: — Benim babam da kitah yazar, dedi. Hırsız, yerinden fırladı. Tammiye şüb- heli bakışlarla bakarak, korkunç bir ses- le gürledi: — Halbuki sen onun operaya gittiğini söylemiştin!, Tommi izah etti: — Opera biletlerini bedava tedarik ct tiğini size söylemeği unutmuştum. Hırsız gene yerine oturdu. ve pilicin bacağile oynamıya başladı. Tommi masum bir eda ile sotdu: — Siz niçin hırsızlık yapıyorsunuz?. Bıraı; — Çünkü.., diye söze başladı ve göz- lerinden vıılır boşandı.. Allahım, evde kalan benim kıvırcık saçlı Bessi'me sen merhamet et!.. 'Tommi burnunu çekerek: — Aman, ne yapıyorsunuz?. Bu söyle- dikleriniz hiç de yerinde olmadı.. siz ilk önce bedbaht hayatınızdan bahsedevek- tiniz. bundan sonra sahneye bir çocuk çı- karacaktınız!. Hırsız: — Doğru, doğru, hakkınız var, dedi. Ben unuttum. Neyse., ben eskiden Mil. vokki'de otururdum... Tommi gömüldüğü koltuktan kalka- rak: — Gümüşleri alınız, dedi. Hırsız: — Dur canım, dedi. Hiküyeme devam edeyim... Ha, ne diyordum: Ben bir za- manlar Milvokki'de otururdum. Sonra o- radan ayrılmak mecburiyetinde kaldım. Kendime başka bir iş bulamadım. Bir za- manlar, cenub hükümetlerinin eshamını elden satmak süretile karımın ve çocu- ğumun ekmek parasını kazanıyordum.. ON POS DEPPO OMANI sordu ve ezberledi, Artık, çetrefil şive- sile: — Se-ni sevyor-um! Dedikce, ihtiyar zendostun halini görmeli idi. Erik rakısı tesirini yapıyordu. Gura- bi efendinin dili peltekleşmiş, gözleri çakmak çakmak olmuştu. Maryanın durup dinlenmeden sunduğu dolu ka- dehleri içmek için kendi ağzını bul - makta zahmet çekiyordu. Bununla be- raber gene de vaziyetini muhafazaya çalışıyordu. O geceyi bu yosma ile geçirmek ni- yetini herşeye rağmen bozmamıştı. Bir aralık, kendini zorlıyarak, Yasefe: — So.. so.. sor bakalım! dedi. Şlıııdl tiyara aid malümat ta ilâve ediyordu. | Yasefe «seni severimein Türkçesiniİne.. ne.. nereye |ıdıeo|lı! «Seni sevyor-um!» diyordu. fakat heyhat!. Kısa bir zaman sonra bu işden vazgeçmek icab etti.. çünkü kimse bu eshamı almaz oldu.. ben de ümidsizlik içinde kalarak hırsızlığa başladım. Tommi sordu: — Şimdiye kadar hiç polisin eline düş- mediniz mi?, — Ben gece hırsızıyım; - çatık hirsizi değilim!, Tommi: — Yemeğinizi bitirip, mütad olduğu üzere, bir pişmanlık duymıya başladığı- nız zaman hikâyeyi bitirelim mi?, Hırsız düşünceli bir eda ile: — Tonn Pastor'un her zamankinden daha ustaca evi soyup soğana çevirdiğini, babanızın da on buçukta «Parsifal» dan döndüğünü farzedelim,. ben artık derin bir nedamet içindeyim.. çünkü sen beni sevgili kızım Bessi'yi hatırlamıya mec- bur etmişsindir, Tommi: — Bana bak, dedi. sakın sen isimlerde bir.yanlışlık yapmış olmıyasın?, — Hayır, hayır yanlışhk yapmadım. B. Korn Kilvert'in boyalı resimlerinde her vakit böyledir. Ben hırsızlığa . çıktı- ğum zaman evimde daima Bessi kalır; ve masum bir eda ile solgun benizli karıma bir şeyler anlatır.. neyse, şimdi faraziya- tımıza gelelim: Baban, senin bana verdi- ğin çörekler koltuğumun altında olduğu halde ben dışarı çıkarken kapıyı açıyor. Eski Harvard Üniversitesi arkadaşını böyle hırsız kıyafetinde görünce... Tommi, gözlerini açarak hırsızın sözü- nü kesiyor: — Umarım ki hayret etmiyor?.. Hırsız sözüne devam ederek: Bir kenara fırlıyor.. diyor. Hır- sız bu sözlerden sonra sandalyeden fırlı- yarak: — Ra ça ra! Ra ra ra! Ra ra ra! diye haykırıyor. Tommi büyük bir hayretle: — Bu bit hikâye olmakla beraber, bir hırsızın ev soyarken, Üniversite talebesi- ne mahsus olan bu «Ra!» ları haykırdı- ğına ilk defa rastlıyorum. Hırsız, muzaffer bir eda ile: — Ben, diyor, ilerde oynuyacağım o- yunlardan birinin provasını yapıyorum, Bizim bir perdelik dramımızı sahneye ko- TANIN Z Xl Kız, bilvasıta ce- vab verdi: — Ben bir otel taniyorum, — oraya, Hemen kalkalım. Gurabi efendi, Yasefin — yardımile hesabı gördü. Na - zarı dikkati celbet- memek için, kenar- dan kenardan yürü- yerek gazinonun kapısında bekliyon boş bir taksiye at - ladılar. Kız şöföre bir adres verdi. Yolda, Gurabt e- fendi, başını Mar - yanın göğsüne da - yamış, sızmak üze - re idi. Yahudi onu bu vaziyette bırakmak istemiyordu. Pişman olmuştu. Omuzunu dürterek: — Müumiyiz bey, bana kalirsan bu- yün bu işten vaz yeç! diyecek oldu. Bu teklifi, ateşli ihtiyar şiddetle reddetti : — Yook! kat'iyen.. va.. vaz geçmemi dü., dü.. dünya bir araya gelse. ben.. bu gülümle bu gece cenneti âlüya.. gi.. gideceğim.. uçacağım, Değil mi, ruhu revanım? Yasefin içine başka bir korku daha çöktü. İhtiyarı şiddetli bir hıçkırık tutmuştu. Ya, üstüne fenalik gelir de, geceleyın, gittiği yerde fücceten ölüve- Dıı- ve karanlık bir sokağa sapan taksi durdu. Gurabi efendiyi şoförün yarlarsa, onun muvı!.(o.kıy:ünl bilhassa bu sözler temin edecektir. 'Tommi'nin bakışlarında büyük bir hay- ranlık okunuyordu: — Doğru, oyunun burasını mükemmel yapıyorsunuz!. — Haydi bakalım, sen de vazifeni yap!, Doğum günü münasebetile annenin sa- na hediye ettiği dokuz dolarlık altın pa- rayı - kızım Bessi'ye verilmek üzete - çoktan bana getirmen icab ederdi.. Tommi kaşlarını çatarak: — Ya, dedi, annem bana bu altımı, siz onu Bessi'ye veresiniz diye vermedi ki... Hırsız sert bir sesle: — Hikâyenin içindeki gayri vârzih bir cümleden istifadeye kalkışman hiç de doğru bir hareket değil. ne demek iste- diğimi sen pekâlâ anlıyorsün!. Bu edebt yazılardan elime geçen para gayet cüz'i bir şeydir. Her defasında elime geçirdik- lerimi bırakmak, üstelik bir de pişmanlık düymak icab ediyor. Elime geçen şeyler, ekseriyetle çocukların Kâlıra olarak ver- dikleri ufak tefek şeylerdir. lükîyenin birinde ise, elime geçen biricik şey, beni bir kasa kırarken yakalıyan bir kızm ö- pü oldu. Hem de nasıl bir öpücük.. buz gibi.. başına bir battaniye örterek şu gümüş takımlarının durduğu dolaba gir- mek. istiyorum.. 'Tommi, ellerile dizlerini tutarak: — Gayet manasız bir hareket!. dedi. Şayed siz bunu yapacak olursanız, hikâ- yenizi hiçbir gazete kabul etmez!. Mev- cud usullere riayet etmek mecburiyetinde olduğunuzu siz de biliyorsunuz!, Hırsız, oldukca mahzun bir tavırla: — Ayni şeyi sen de yapmak mecburi- yetindesin!. dedi. Büyüklerle alay edece- ğine, zavallı bir adamın ekmeğine mani olacağına, karyolanın altına kaçarak avaz avaz ağlaman icab etmez mi idi?, Tommi: — Doğru fhtiyar!. dedi. Bizi bu suretle hareket etmeğe ne diye icbar ettiklerine hayret ediyorum!. Benim yaşımdaki bir çocuğun, işile gücile meşgul yaşlı bir hir- sıza musallat olması çok çirkin ve çok gayri tabil bir hareket... (Devamı 13 ncil sayfada) yardımile indirdiler. Kapısı açık duran bir otelin basa - maklarını trmanırken, bir lâhza ken- dini toplamağa muvaffak olan sarhoş Yasefe dönüp boğuk bir kahkaha ile, ve iki hıçkırık arasında: — Hakkını helâl et, Yasefaçi! dedi. Yahudi, cevab verdi: — Aydö, yule yule! Alah utandirma- sin! Yarun sabah sikizde ben yelir sa- na alirim. —-13— Ağız, ağız değil, çiriş çanağı.. saçlar, kafa tasına sanradan bir bir yapıştırıl- miş zehirli birer diken.. şakaklar sanki bir mengenenin içine sıkıştırılmış, maç- hul eller tarafından muttasıl tazyik e- dilmede.. gırtlak kızgın bir boru.. mide söndürülmemiş bir kireç kuyusu, Diz- lerin, bacakların kemikleri kuvvetli bir hâmizin tasiri altında kalmış gibi salâbetini — kaybetmiş, — pelteleşmiş.. mafsallar, köhne ahşap evlerin rüzgâ- ra maruz tahtaları gibi çrtırdamada.. dımağ olmuş bir kölçe kurşun, Baş ha- reket ettikçe, olanca ağırlığile basıyor. Göz kapakları, kan hücumundan şişmiş gözleri, açılıp kapanırken, dar bir el- diven gibi sıkıyor mu, sıkıyor.. dil pas- lt ve acı, El parmakları uyuşuk, ve eller titrek.. Ekseriya, böyle gelip geçici çiftleri barındıran bu pis, müstekreh otel oda- sında Gurabi efendi bu halde uyandı. Çarşafları ve yastık yüzleri sert le- vanta ve briyantin kokularile karışık azgın kir kokan yatağın içinde doğrul- mak istedi. — Aman! Ayl, Beline şiddetle saplanan ağrı, zavallı adamcağızın bu hareketini bir işkence- ye döndürmüştü. Etrafına bakındı.. ne rede idi? Odayı da, eşyayı da tanıma yordu. Buraya nasıl, ne münasebetik düşmüştü? (Arkası var)

Bu sayıdan diğer sayfalar: