28 Ağustos 1938 Tarihli Son Posta Gazetesi Sayfa 7

28 Ağustos 1938 tarihli Son Posta Gazetesi Sayfa 7
Metin içeriği (otomatik olarak oluşturulmuştur)

28 Ağustos Eski Ha0 Türk detektifleri "Son Posta maceralarını anlatıyorlar: 15 iNY aydınlatılan muamma Bir evin yaşlı, fakir, bunun ço Eski zabıta âmirlerinden Bay Ahsen: — Size, dayısının evini soyan (R...) nın macerasını anlatayım, dedi. O vakitler komiser idim. Bir gün mın- takayı teftişten dönerken yolda polisle- rimle karşılaştım. Daha: ne oluyor, demeğe vakit kal- madan bana ilk sözleri şu oldu: — Etendim, sizi arıyorduk! — Hayrola? — Müdhiş bir cinayet var da! — Kim yapmış? — Faili meçhul! — Peki, cinayetin sebebi? — O da meçhul! — Evin hizmetçisi Fatma! — Genç mi bu kadın? — Hayır, orta yaşlı — Hüâdise nerede o! ? — Sultanahmedde, Akbıyıkta. — Gidelim oraya. Yolda kendi kendime dü Her hangi bir evin hizmi dürülsün? Yaşlı, fakir ve âciz bir kadının bu kadar şiddetli bir düşmanlığa hedef olmasındaki saik nedir? Bu suallerin cevabını vehleten vermek mümkün değildi! Kendimi fazla üzme - dim. Hele şu emahalli vak'a» ya bir gi - delim de, işin girdisini, çıktısını brluruz, dedim! Tevkifhanenin yanından, tozlara bata çıka Akbıyığa indik. Bir iki sokağa gir- dik çıktık. Nihayet kapısında polis du - ran evin «mahalli cürüm» olduğunü an- ladım. Evden içeri girince bir sürü insanla karşılaştım. Bir kadını ayıltmağa uğraşı- yorlardı. Doktor çağırttık. Yarım — saat sonra, kadıncağız kendine gelebildi, ona: larınızdan hiç şüphe ettiğiniz kimse var mı? — Hayır! — O halde bir şey daha soracağım. Ev- de para bulunduğunu ve ını'ıcevgu_arkn - nizin saklı olduğunu kimler - biliyordu. Amma iyi düşününüz.. — Tabil gene kocam. — Onu geçin bir kalem. Sonra? — Zavallı hizmetçi kadın. — Kamşulardarn, akrabalardan filân? — Komşularımızla Tesmi -konuşuruz. Biz söylemedikten sonra kim ne bilecek? — Öldürülen hizmetçi kadın bir geve- zelik etmiş olmasın. — Hayır! Fatma ağzı sıkı bir kadındı. — O halde söyleyiniz bakalım: Evini- zo kimler sık sık misalir gelip giderdi? — En fazla konuştuğumuz kocamın kız kardeşi ve çocukları idi? — Bu tercihin sobebi nedir? ÇO e— âciz bir kadın olan hizmetçisi niçin öldürülsün ? Meğer k mühim sebebleri varmı- ziyaretinde — bulunmasını — iüzumundan fazla bir muhabbet eseri idi. Ben, bu if-| ratta bir sebeb aramak mecburiyetinde idim, Sonra beni kuşkulandıran başka ge- bebler yok mu idi zannediyordunuz? Hiz- metçi kadın, hanım ve bey evde olmadık- tan sonra, yabancı bir adama ne için ka- pıyı açsın? Ziyaretçilerin, bir bahan2 ile Fatmayı aşağıya çağırdıktan sonra, kapı aralığından zorla içeri girdiklerini kabul edelim. O zaman cineyetin odada ve hiz- metçi kadın kahve pişirirken işlenmesi- ne imkân yoktu! et b nın öldürüldüğü odaya girdiğim zamaen mangal, iki kahve fincamı ve cezveden bahsetmiştim. Demek ki caniler... — Caniler mi? — Evet, bunlar iki kişi idiler! e muz, yok, İki kahve fincanı sayesind İstanbul - Edirne yolculuğunun intıbaları Otelciden banyo isteyince adamcağız “ Banyo- bayım ! dedi, fakat isterseniz siz mutfakta yıkayalım... , Yazan: Nusret Safa Coşkun “Edirne ,, de Yunan toprağını; Selimiye camisini ve Edirneyi seyrede ede bitirdik. Lükin Se - limiyenin ne kadar muhleşem bir görü- nüşü var. Dâhi Sinanın bu eseri, beynel- milel şaheserler yoklamasında dört ko - .örden havaya kaldırmış, dünya mi- maârisine meydan okuyan, — Ben de varım! Diyen bir jestle ufukların mihrak nok- tasını teşkil etmekte.. ne cazib ve ne kıv- rak bir üslübu var, şu Sinan tarzı mima - risinin.. sanki o muazzam âbide karşınızda kıpırdanıyor, kıvrak, şuh hareketlerile zorla kendisile meşgul olmağa sizi cebre- diyor. Koca Sinan bence asıl muvaffakiyetini onu kurmakta değil, yerini seçmekte gös- termiştir. Eserini o, öyle bir yere oturt - muş ki, çok uzaklardan bütün ihtişamile görmek mümkün, Nitekim şu dakikada üzerinde bulun- duğumuz Yunan toprağından olduğu ka- dar Bulgar hududunun çok ilerilerinden de çevrilen başlar onu görüyor, bakan göz zuhakkak kuhbesinin üstündeki ay yıl- dıza takılıyor. Hudud bitince ilk duracağımız istasyan Edirne imiş. Öyle olması da lâzım, Ba -| vulu indirdik. Rüzgürdan âsileşen saçla- rımızı üstünkörü bir taradık. Tren du - runca da bavullarımızı omuzlayınca atla- | Selimiyenin uzaktan görünüşü | Maalesef bayım, banyomuz yok. İsterse-' niz sizi mutfakta yıkıyalım!.. Yüzüne baktım: — Sebzevat mıyım ben yahu?. | Kâzım Dirik Ertesi sabah ordu girecek. Bir vasıta te. zmetçi kadı- | y dık aşağı. Lâkin o ne, trenden bizden baş- | mini için hemen dışarı çıkıyoruz, geç kal- ka inen yok. Edirme son istasyon - değil | Mışız, bütün arabalar, şehrin mahdud bir mi?.. E, peki vagonlarda kalan halk otel kaç taksisi tutulmuş. Düşünüyoruz. Bir yerine geceyi burada mı geçirecek!.. Hem | kaç ta meslekdaşımız var. Bunların halli gülüyor, hem tekrar vagona dönüyoruz. | lâzım! üerse burası Edirne imiş. Bizim, Edi Hatırlıyoruz ki, gayın General Küzim uş. Dirik tam bir gazeteci dostudur. Kendi- -|Sihe geldiğimizi haber verm -| gücenir. Ve bu müşkülütları |dan başka kimse halledemez. 'Telefonu açıyoruz. i öy Edirne istasyonu, Haydarpaşa - Pendik hattındaki istasyonların biraz azmenı. Yahında büyük ve haşmetli bir bina var. — Acaba burasını niçin istasyon yap - marzlar?.. General yemektedir. — Kim aradı? Diye saran muhatabımıza: gazeteciler — gelmişter, — Hiç! Evleri bize yakın olduğu için| — Âdeta gözlerinizle görmüş gibi söy-| Diye düşündüm. Sonradan öğrendik ki, |generale arzı hürmet ediyorlar, deyiniz, — Merkeze gidiniz de, ifadenizi alsın- tabil her zaman uğrarlardı. — Nerede oturuyor bunlar? — İshakpaşada. — Kocamın kız kardeşi ve çocukları dediniz. Bu çocukların hüviyetlerini söy- ler misiniz? lar, dedim, ölünün bulunduğu odaya gir- dim. Manzara hakikaten feci idi. Hizmetçi kadın, mangalın yanında, odanın orta yerine yüzü koyun, hu boyunca uzan- Mıştı. Cesedin az İlerisinde i kahve — Hay hay efendim. Maksadınızı an - lamamakja beraber sualinize cevab ve - reyim. Görümcemin ©en büyük çocuğu erkektir. — Adı ne? FÜ lü — Kaç yaşında? — Yetişkin delikanlı. — Âlâ! Bu çocuk her zaman geliyor - du, öyle mi? — EBvet. — Bana (R...) nin ahlâkt vaziyeti ve ruhi temayülleri hakkında biraz olsun izahat veremez misiniz? — Ne söyliyeyim bilmem ki! 'Terbi - yeli bir genç. — Meselâ mütecessis mi idi? Sonra faz- la açıkgöz müdür? — Her halde abdal değildir. Doğrusu- nu ararsanız, biraz her şeyi merak etmek tabiati de vandır. Fakat, bütün bunları nDiçin soruyorsunuz? — Onu sonra anlıyacaksınız. Şimdilik sormak benden, cevab vermek - sizden. Bana görümcenizin adresini verir misi - niz? Kadının söylediklerini not ettim. İki zeki memurumu çağırdım: — Şuraya gideceksiniz. Ev halkına vak'ayı anlatırsınız. Mümkün ise (R...) beyin dayısını alıp karakola getirmesini göylersiniz, dedim ve memurlarıma, ka- fincanı ve yere devrilmiş bir cezve vardı. Kaburga kemikleri arasına yediği bıç yatalarından akan kanlar, halıların üs - tüne yayılmıştı. Odanın içi karma Karı- Hktı. Diğer odalara geçtim. Onlarda da ayni karışıklık göze çarpıyordu. Evin bütün eşyası altüst edilmişti. Cinayeti yapan Veya yapanların hizmetçi kadını öidürdük ten sonra her tarafı araştırdıkları anla -| Şiliyordu. Demek ki failler, yalrız kadın: öldürmek için buraya gelmiş değildiler. Asil maksadları başka idi. Zavallı hiz - Metçi kadın, ara yerde engel olduğu İçin yok edilmişti! Ev sahibinin zenginliği, bu maksadın hırsızlıktan başka bir şey olamıyacağını Bösteriyordu. Hâdise de fikrimi teyil €t- İL Ev sahiblerinis para ve mücevherleri galınmıştı. Nihayet nöbetçi müddelumumi mua - vini geldi. Hizmetçi kadının cesedini mor- ga kaldırdık. Karakola döndük. Demin bayılan kadını teskin ve teselli ettim: — O kadar üzülmeyin.. siz sağsınız ya. Çalınan elmaslarınızı da buluruz, hiç me- Tak etmeyin! Yalnız sorduklarıma dik - katle cevab verin. Kadıncağız bitkin bir tavırla: Peki, dedi. Vak'a esnasında nerede idiniz? Sokağa çıkmıştım. Sizin o saatte dışarıda olacağınızı bilen var mı idi? W verdim: <(R...) yi evde bulamıyacaksınız. Biriniz, beklemek bahanesile içerde ka- — Hizmetçi gi Ü,llıdın M:;x:ı?n lırsınız, biriniz df sokakta gizlenirsiniz. — Kocam. Şı):ed (R...) gelirse hemen yakalarsı - — Daha başka, nız'» — Hiç kimse! — Bay Ahsen, müsaadenizle şunu 60- racağım. (R.-.) dan niçin şüphe ediyor- dunuz? Meselâ bu adamın akıllı olması, cani olmasını icab ettirmez ya?.. — Şüphesiz! Pakat onun tecessüsü ve — Evde bulunmadığınız zaman hırsız- İik yapıldığına ve-vak'aya şahidlik etme- sİn diye de hizmetçi kadın öklürüldüğüne hazaran, hareketlerinizi — gözetliyorlar, |dina çaktırmamak için, şu tahriri emri | demekti? Komşulardan veyahud akraba-|sık sık ihtiyar dayı ile ihtiyar yengenin lüyorsunuz. Bir veya üç kişi olmadıkla- | müstakbel Edirne durağı burası olacak -| SOnra rahatsız ederiz, dedik. rını nasıl tesbit ediyorsunuz? mış. Bir an evvel yapılmasını temenni el. Fakat telefonu kapadıkfan biraz sonra — Kahve fincanının iki tane olma -İmek istiyorum. Çünkü Avrupa katarla -| telefon memuru seslendi: sından! Bunlar, evi gözetlediler. Hiz -| rının durduğu şimdiki istasyon Edirneye| — General sizi istiyor! metçi yalnız kalır kalmaz kapıyı çaldı- ar.Gelenler yabancı değildi. Fatma kadın güler yüzle ebuyuruna dedi ve mi - lirlere kahve ikram etmek istedi, hud pişirmesini söylediler. Hiç bir şey den şüpbe etmiyen kadın arzularını yo- rine getirmeğe koyuldu. İşte o zaman ka- mayı sırtına yedi, gık bile diyemeden yüzü koyun yere kapandı. — Davet misafirler de vakit kaybetmemek ve ç lacaklarını bulup bir an evvel yakalan- madan kaçmak için evi aramağa başla - dılar. — Peki, bu sirkati Fatmayı öldürmeden yapamazlar mıydı? — Hizmetçi kadın vak'anın yegüne şa- hidi idi. Onu susturmanın mümkün ola - mayacağını bildikleri için einayeti göze aldılar!.. — Şimdi meseleyi kavradım dostum. Peki (R...) tutuldu mu? — Adam İştanbulda olur da hizim eli- mizden kurtulur mu hiç? Delikanlı, ken- disinden şüphe etmiyeceklerine o kadar emin imiş ki akşamüstü eve gelmiş! Fa- kat karşısında bizim kırmızı yakalıları görünce kaçmak istemiş! . — Sonra? — Koşu Köşe başında ımırındırggdlninn. O- tur bakalım tosunum, nasıl oldu bu iş, dedim. Tabil ilk önce kem küm etti. Fa- kat çaldığı mücevherleri meydana çıka - |rınca... — Onları nerede buldunuz? — Nerede bulacağız? (R...) nın yatak odasındaki otminderin içinde! Hülâsa, (R...) vak'ayı, minelbab ilel- mihrab anlattı. Sordum: * — Peki arkadaşın kimdi? Oğlan, gene şaşaladı. — Bizi uğraştırma, dedim. Yakanı az |zararla kurtarmak istiyorsan efendi efen- di cevab veri (Devamı T! inci sayfada) pek lâyık değil. Kizım Diriğin şen ve shenktar sesi: Edirne şehir istasyonunda, Trakya mu-' — Hoş geldiniz arkadaşlar diyor. Ne - habirimizin rehberliğine kendimizi tes - lim ettik. Bir araba bizi Tuncanın üstün- deki büyük köprüden geçirerek istasyo - nu şehre ilmikliyen yola çıkardı. — Hangi otele ineceksiniz?.. Bunu arabacı soruyor. Muhabir arka - daşımız bizim yerimize cevab verdi: lânca otel!.. Sonra bize dönerek: — Bu otel şehrin en güzel, en lüks o - telidir, dedi. Rahat edeceğinizi ümid ede- rim. K Otelde Sırtındaki fanilenin altına bir pantalon çekmiş, çıplak ayakları terlikli otel kâ - tibi: urun! bile demeden Aman, zaman, bedbaht gazetecilerin sanki her yerde itibarı varmış gibi mu - habirimiz: — Baylar gazeteci, anları başka yore nasıl götürürüm! 'Deyinm. bay kâtib, bundan oteli için bir şeref (!) hissesi çıkarmağa kalkmış o- lacak ki: — İsterseniz, dedi, salona portatif kar- yola kurarım! Bu filânca otel derli toplu bir şeye hen- zediği ve bunun en iyi otel olduğu söy - lendi il — Hel! demişiz. Yoksa, sokakta kal- mak mukaddermiş. Zira diğer otellerde bir tek yer yok. Ordunun girişini görme- ğe civardan gelenler her tarafı doldur - muşlar, Bavulları bıraktık. Kâtibe dedim ki: — Bir banyo yapmak isterim! Bay kâtib: — Maalesef, diye cevabi yapıştırdı. rede kahyorsunuz, istirahatiniz temin e- dildi mi, bir arzunuz var mı?.. Teşekkür ediyor, yalnız bir ricamız ol« duğunu söylüyoruz. — Şimdi diyor, vali ve emniyet mü - dfîr vekili yanımdadır. Kendilerine size lâzım gelen vesaiti bulmaları için emir vereceğim. Müsterih olunuz. Bir isteği - niz olursa beni arayınız. Bu çok çalışkan, çalışkanlığı nisbetinde mütevazi ve değerli umumi müfettişimi- ze teşekkür ediyoruz. Ertesi sabah arkadaşlar erkenden bizi almağa geliyorlar: — Nasıl rahat uyudunuz mu?.. Onlara sivrisinek hikâyesini anlatıyo » Tüum. Malümdur amma, belki içinizde bilmi- yen vardır: Adamın biri misafirliğe gitmiş. Krtesi sabah ev sahibi: — Nasıl rahat ettiniz mi? Diye sorunca, bütün gece sivrisinek ve tahtakurusundan uyuyamıyan biçare: — Sayenizde çok güzel eğlendim efen dim! Cevabını vermiş. — Nasıl? — Evet,. sivrisinekleriniz saz çaldı, pl- reler dansetti, tahtakuruları alkış tuttu. Bendeniz de çok güzel eğlendim. Vükiâ tahtakurusu, pire yoktu amma sabaha kadar bize ilânı harb eden düş- manlarımızı bulamadık. Her taralımız ısırılıyor, fakat carihi elde etmek müm- kün olmuyordu. Bizim Edirneli muhabire göre bu ya- karcık namında bir mahlükmuş. Sivrisi- nekle tatarcık ortası bir şey. V habirin görünmiyen haşeratı. Dışarı çıktık, İsrafilin mahşerinin pro- vası var galiba.. bu ne kalabalık.. Edirne orduyu kucaklamak için yollara dükül « müş. Nusret Safa Coşkun

Bu sayıdan diğer sayfalar: