7 Eylül 1938 Tarihli Son Posta Gazetesi Sayfa 7

7 Eylül 1938 tarihli Son Posta Gazetesi Sayfa 7
Metin içeriği (otomatik olarak oluşturulmuştur)

Bizde bir Tanasa revüsü yapamaz mıyız ? Yazan: İsmet Hulüsi Tanasa rövüsü hak- kında fikrimi suran- lara kısaca cevab vü- riyordum: ' — Çok güzel? Tanasa — rövüsünü seyredenlere — nasil bulduklarını sorüyor Tum. Onların verdik. leri cevab da, bana soranlara — verdiğim cevabın ayni idi: — Çok güzel? Bütün seyredenle rin çok güzel oldu Bunda ittifak ettikle ri, beğendikleri ve sevdikleri Tanasa rös vüsünün beğenilmesi Ve sevilmesi sebeble. rini tahlil etmek iste- rim: Rövüyü seyre- denler, — rövüde» ne Börmüşlerdi? Eşi bu- lunmıyan — artistler Ti? Şimdiyo kadar seyretmedikleri — nu- Maralar mı? Yapıl- ması birçok paraya Mütevakkıf ziya ©- Yunları dekorlar mı? Hayır.. Tanasa rövü- sünde bunların hiç biri yoktu. Artistleri teker teker ele alırsak; birkaçı iyi olmak- la beraber, birkaçı da vasattan aşağı idi-| ler? Yapılan numaraların şehrimiz bar-| larına; tek; çift veya üç dört kişilik lmp—[ lar halinde getirilen artistlerin yaplık- ları numaralardan pek farkı yoktu. De- kor hiç te paraya mütevakkıf bir dekor değildi. Fakat bütün bunlara rağmen gü- zeldi. Çünkü: Program iyi tertib edilmiş- t Elbise bol ve zevkli idi. Dekor güzel görünüyordu. Bale vardı. Tanasa rövüsünün programı sıkmıyor- du, numaralar o tarzda sıralanmış, bale- ler o tarzda sahneye çıkarılıyordu ki, se- yirci bu değişikliğin silsilesini eıııcıı bekliyor, biliyor, böyle olmasını istiyor- muş gibi benimsiyordu. Elbiseler için hiçbür diyecek — yoktu. 'Tanasa rövüsü gardrobu muhakkak ki çok zengin; zengin olduğu kadar da zevk- le hazırlanmış bir gardrobdur. Gerek ar- tistlerin, gerek balenin giydikleri seyir- cinin göz zevkini doyurmaya kâfi geli- yordu. Mütenevvi programa uymak için; mü- temadiyen değişen elbiseleri monoton ve mat bir dekor içinde seyretmek mu- waffakiyeti yüzde elli azaltabilirdi, Ta- nasa rövüsünde bur cihet te gözönünde tutulmuştu; ucuza malolacak, fakat ışık- h dekorları sahnelere uygun gelecek şe- kilde değiştiriyorlardı. Ve nihayet bale, büyük bale olma- makla beraber o sahnede görülmemiş bir peydi. Elbiseleri- ve hareketleri gözü cez- bediyor, sesleri kulağın zevkini veriyor- du. Ne fevkalâde hareketler, ne fevkalâ- de ses; fakat çok insan ve çok ses.. işte bale böyle olur. Tanasa rövüsünün muvaflakiyet sırla- rı bunlardı. * Tanasa rövüsünü tahlil ettikten sonra biz böyle bir rövü yapamaz mıyız? diye düşünelim. Tanasa rövüsünün prensipal artistleri ayarında ve onlardan daha çok yüksek artisileri bulmak mümkündür. Program, dekor, elbise nihayet tecrübe ve masraf ister. Masraf yapılabilir, prog- ram hazırlıyacak, tatbik. edecek tecrübe-|' Tanasa revüsü yıldızlarından Lisette Verea hareket edebildiler, ne de bir şarkıyı derli toplu söyliyebildiler. Bugün ortaya bir bale çıkaramadığı- mız gibi yarın da çıkaracağımız şübheli- | dir. Tiyatro mektebi, bale mektebi, bale artisti yetiştiremez; balede şarkı söyliye- cek muntazam bareketler yapacak insan çekirdekten yetişir. Bu da musiki zevki- nin jimnastik terbiyesinin halk arasında taammümü ile mümkündür. Şarkı söyle- memiş, jimnastik yapmamışlar arasından bir bale heyeti çıkarmak, yoktan var et- mek kadar güçtür... Biz bir bale çıkara- mayınca da ne bir rövü, ne bir operet, ne de bir opera yapabiliriz. İsmet Hulüsi GrevevecerecEn ee CEYEERREKEREE FEBCEEEELE ee nA ErRE Bene ee LA n Sinema payitahtının Siyahlar giyinmiş bu genç kadın si - numa dünyasının (esrarı) nı teşkil etmek- tedir, 12'sene evvel ölmüş bulunan sessiz li rejisör bulunabilir, ama baleyi yetişti-| “Ptmanın en güzel ve yakışıklık erkeği remeyiz. Bunu tecrübelerle gördük. Şehir reti sahnesine on kişi Bibi Valantinonun mezafını her sene ziyaret eder. Kendisini tanıtamadan, kim olduğu- çıkaramadığımız|nu söylemeden Hollywoo kaykağa; sahneye çıkardıklarımız da ne iyi | gider, SON POSTA eedik hynlmilel sergisinde mükâfat kazanan filmler... Venedikde toplanmış olan beynel - milel film sergisi geçen hafta kapan - mıştır. Bu sergide büyük mükâfatlar kazanmış olan filmler şunlardır: | — Halk kültür nezareti kupasını: (Prison Sans Barreaux) adındaki Fran sız filmi, 2 — En iyi dokümanter film mükâ- fatı: «Karâ kurum>. 3 — En güzel aktöalite film mükâ- fatı: İngiltere Kral ve Kraliçesinin |. Fransa seyahati , * — Serginin şaheser —mükâüfatı: (Pamuk Sultan ve Yedi Cüceler) A - merikan filmi, 5 — Mussolini kupası: İki film ara- sında taksim edilmiştir: ! - Luciano Serra Pilota - İtalyan filmi, 2 - Olympia -Büyük olimpiyad fik mi- Alman filmi, e 6 — Nasyonal Faşist Partisi mükâ - tı: 1 . (Tom Sawyer'in maceraları) A- merikan filmi. 2 - (Giuseppe Verdi) İtalyan filmi. 7? — Halk kültür nezareti kupası: (La Patrouille) adındaki Japon fil- mi. 8 — «Luce Milli Enstitür kupası: «Cech Panem Kutnohorskyeh» adında- ki Çekoslovak filmi, 9 — Milli Terbiye Nezareti kupası: «Helmat» adındaki Alman filmi, 10 — Venedik şehri kupası: (The Drum) adındaki İngiliz filmi. mükâfatı: | * «Harikulâde dağlar» adındaki İ- talyan filmi. 2 - «Arılar» adındaki Alman filmi. 12 — En iyi kültür filmi mükâlalı: 1 - (Dere) Amerikan filmi. 2 - Nostra Augusla Della Romanita İtalyan filmi, 13 — En güzel canlı resim filmi mü- kâfatı: (Ali Baba ve Kırk haramiler) Amerikan filmi, 14 — Senaryolu kısa film mükâfatı: | - (Saint Etienne) Macar filmi. 2 - (Harmonies Pucciniermes) İtal- yan filmi. 15 — En iyi san'atkârlar için Valpi kupaları: | * Norma Şerer — «Manue Anto - inette> filmindeki rolü münasehetile, 2 - Leslie Hovard — «Pyginalion» adındaki İngiliz filmindeki rolü müna- sebetile. * Clement Vantel'in bir eseri filme alınıyor... Meşhur Fransız mizah — muharriri Clement — Vantel'in les Riches) adındaki eseri yakında fil- me çekilecektir. Filmde rol alacak san'atkârlar şun- Jean Boyer - Eivire Popesoo - Aler- me - Larguey. Meşhur Freud sinemacı olacak Holivudun büyük film kumpanya - larından biri meşhur im Sigmund Freud'u resmen Holivuda davet eyle - miştir. Bu kumpanya Psikanalize dair ha - zırlamakta olduğu «Dark Victory> a - dındaki filmin teknik — müşavirliğini Freud'a teklif eylemiştir. Filmin baş rolünü Bette Davis yapacaktır, Freud'un bu daveti kabul — edeceği sanılmaktadır. Yeni bir Fransız yıldızı... Son günlerde çevrilmiş olan (Çılgın bakire) filminde — çok muvaffakiyetli bir rol yapmış olan Nicole Dumas a - dındaki Fransız kızı yakında çevrile - cek olan (Guartier Latin) filminde da- hi mühim bir rol yapacaktır, Bu film - de rol alan san'atkârlar : Betty Stockfeld - Mlahuchette Bru- noy - SEYAHAT MEKTUBLARI : 38 p | B “ N 4 . FU Yazan: Vasfi Rıza Zobu Kafdağı neresidir? Gidiyor, gidiyor ve arkamıza baktıkca hâlâ Ağrıyı görüyorduk. Onu böyle m gördükce bana bir türlü iler ütemadiyen ense kökümde leyemiyoruz gibi geliyordu D ü İrandan bir manra Makü'dan hareket ettikten sonra, $o- senin sağında, bizim (Karaköse - Gür- cübulak) arasında gördüğüm gibi ha- 11 — Fenni ve terbiyevi en iyi film |rab edilip terkedilmiş, dekovil, vagon ve lokomotifleri gözüme çarptı... Çar- lık Rusya orduları, demek * Erzuruma kadar uzandıkları zaman, İranın bu kis- mı da Işgal altında imiş. Erzurumun çok il. ine kadar giden dekovil hat- tırun başlangıcı buralardan - baş! demektir.. (Gürcübulak - Karaköse) a- rasında oturan köylüler gibi, İranlılar da, Ruslar çekildikten sonra buradaki dekovil hattını sökmüşler, makineleri harab, vagonları türab edip canına rah- met okumuşlar.. (İran - Türkiye) hu - dud komşularını bu bakımdan, pek bir- birlerine benzer gördüm. 1âf olsun di- ye şoföre dedim ki: — Siz de, bizim gibi, Rusların yap - tığı dekovil hattını sökmüşsünüz.. — Hangi Rusların yaptığı dekovil?. — Bunlar, vagonlar filân, Ruslar ta- rafından gelmemiş mi?. — Yoool. — Nasıl yoo?. Bu battı kim yapmış? — Biz yapmışız!! — ??......Peki sonra kim sökmüş?. — Biz sökmüşüz!! — Allah Allah!!.. Sebeb?.. — Sebeb, biz bu hattı, üstünde gitti- ğimiz şoseye 'taş taşımak için yapmı- (Mon Cur& Chez/şız.. — Sonra? — Sonra yol bitince de sökmüş ı(m;-i şiz.. —UY Ben de, uzun seneler, Ercümend Ek- remin hikâyelerine karihasının mahsul- leri diye okur da gülerdim.. e Polisleri gayet terbiyeli, nâzik in- sanlar,, mümkün olduğu kadar, fevka- lâdeden sühuletler gösteriyorlar!. Yal- nız bir usulü beğenmedim... O da her şehre girer ve çıkarken yapılan pasa- port vizesidir.. ister küçük bir kasaba, isterse büyük bir vilâyet kapısı olsun: Duracak, arabadan inecek, pasaportu- huzu yazdıracaksınız. Sonra, bareketle, on dakikada şehri geçip öbür kapısın- dan çıkarken gene polis gelir, pasapor- tu alır. En ufak teferrüatına kadar kay- deder ve ondan sonra yolcuya izin ve- rir.. Bu uzun muamele yalnız ecnebiler | için değil, yerli halk için de aynidir.. «Covaz kâğıdı» denilen izinname olma- yınca hiç kimse bir şehirden öbür şeh- re seyahat edemez... Meselâ İstanbul- ra: Elbruz dağları Köprüyü geçip Galataya getmnce ae po- lis karakolunda ayni muameleye tâbi- dir.. Çünkü burası Beyoğlu kaymakam- hğı hudududur.. Galatadan tramvay yolunu takib eden otomobili, kayma- kamlık hududunu geçerken gene kay- da tâbi tutulur.. biraz daha yürür Be- şiktaş kaymakamlığına girerken ayni gey. Çıkarken tekrar. Sonra Sarıyer kaymakamlığı hududu. Tekrar vize. Ve nihayet Kilyosa varırsınız.. dönüşte de ayni kayd ve şuruta tâbi olarak Beya- zıda gelebildiğiniz zaman günlük gez- menizi bitirmiş olursunuz.. Bu usul ta- mamen Ruslerda da vardır.. — Sovyet Rusya dahilinde de yolcular böyle sı- kı bir kontrole tâbidirler.. İranda, her şey artık yerleşmiş; şeklini almıştır. Buralar- da, bugün artık emuhalif» denen bir parti kalmamıştır.. herkes, en küçüğünden en büyüğüne kadar Şehinşahın emri a tindadır.. hattâ, eski hanedan Azaları bile... Memleketin hiçbir tarafında u- fak bir isyan hâdisesi de yoktür ve 0- lamaz.. o halde, yolcular üstünde bu kadar sıkı köntrole ne lüzum var, anlı- yamadım., eğer kendilerine göre bir faydası varsa, bilmem ama, seyyahlara çok zararı dokunuyor. e Hay'dan gelen Hoy'a gider, derler. Ben «Hay» dan gelmiyorum ama, «Hoy» a yaklaşıyordum., bu tâbire ba- niş, Herkes işile, gücile meşgul olur.. para kazanırmış.. «Hoy>, bunun aksi: Zevkü safa yeri.. Hay'da kazanan, Hoy'a gelir, meteliğine kadar yermiş!.. Hava sıcak. Yol uzun. Kendi kendime böyle cevahir yumurtluyordum. Yalnız ben değil a, bizim şoför de öyle.. İran hududuna gelinceye kadar uzun bir zaman «Âğrı» dağını gözden kaybede- memiştik.. hududu geçtik. Makü'da ge- celedik. Sabah yola çıktık. Hâlâ, «Ağrır bütün heybeti ve karlı beyaz gövdesile, dünyaya hükmeder gibi ahkâm ediyor- du.. Gidiyoruz, gidiyoruz.. dere tepe düöz gidiyoruz; bir de arkama bakıyo- rum ki; hâlâ «Ağrı» dan ayrılamamışız.. Onu böyle mütemadiyen ense köküm- de gördükce, bir türlü ilerliyemiyoruz, hep ay erde dönüp dolaşıyormuşuz gibi geliyordu.. — Eyleedi. Gaf dağıdı bu! — Anlamadım!, da oturan biri otomobille «Kilyos» plâ- jına gitmek istese: Bulunduğu mevki polisinden «Cevaz kâğıdır almak mec- buriyetindedir.. Beyazıddan otpmobile binen bu adam, Eminötiy kaymakamlı- ğına kendini kaydettirdikten sonra — Gaf dağıdı.. Kaf dağı mı?. — Beeli.. Gafgasyada ondan ölürü Galgasyadı!. — Ne gibi? (Devamı 10 ncu sayfada)

Bu sayıdan diğer sayfalar: