12 Eylül 1938 Tarihli Son Posta Gazetesi Sayfa 8

12 Eylül 1938 tarihli Son Posta Gazetesi Sayfa 8
Metin içeriği (otomatik olarak oluşturulmuştur)

“Son İ İki direkli küçük Betterbluek, hattı üs- tüvanın ılık ve tatlı rüzgârlerile demir attığı bu sahada hafif hafif yalpalıyordu. Öteye beriye serpilmiş bir sürü ni yeşil adacıklar etrafın güzelliğini büs- bütün artırıyordu. Betterblunek gibi daha beş altı inci avma çıkmış küçük gemiler vardı. Bütün gemilerde inci dalgıçları zurlanmakta idiler. Betterbluck şimdi harekete başlıya- caktı. Demir çekiliyordu. Güvertedeki dalgıçlara hava verme âletinin üstünde- ki muşambalar kaldırılıyordu. İki yerli gemilei muazzam hava verme borularını dikkatle temizliyorlardı. Dalgoç Burford beri yanda sesini giymeğ- hazırla- nıyordu. Bu elbiseyi giymek pek o kadar kolay bir iş değildi. Fakat bu defa hazır- hk her vakitkinden daha uzun sürüyor- du. Çünkü Burford'un yeni yardımcısı- nın çok dikkatli ve titiz bir adam olduğu belli idi. Elbiseyi en ince teferrüatına kadar gözden geçiriyor ve bu muayene birbiri arkası üç defa tekerrür ediyordu. Burford sabırsızlık göstermiyordu. Bu- gün keyfi yerinde idi. Mevsimin ilk dal- ma günü idi. Deniz sakin ve rüzgür mü- saiddi. Hem iyi bir tatil geçirmiş, dinlen- miş, iyi yemek yemiş ve akşamları da sahil boyunda, melez kıvrak ve şuh bir kadınla tatlı tatlı flört yapmıştı. Bu mem- | nuniyetini arttıran şey de muavininin çok meşhur olması idi. Bu Malezyalı Johi Dahn oralarda pek tanınmış usta bir &- damdı. Çok titiz, dikkatli, mesleğine vi- kıf, ve dalgıçların verdiği işaretleri ça- buk kavrıyan bir mütehassıstı. Böyle bir yardımcı her hususta dalgıca emniyet verirdi. Binaenaleyh böyle bir adamın uzun süren hazırlık işinden şikâyet et- mesine mahal yoktu. Posta,, nın Hikâyesi DENİZİN DİBİNDE Yazan : Jack Maec Loren ve göz evlerinde dönen — gözleri: ne dikkat ederek bir geyler bul mağa beyhude yere uğraştı. Böyle dü- inimi- | şünürken her şeyin hazır olduğunu söy-« liyen yardımcısının sesile kendine geldi. Hava pompası işlemeğe başladı. Bur- ford'un üstünde kauçuk elbise, nt ler yavaş yavaş şişiyordu. Arlık de- dibine inecekti. duyuyordu. Beşinci basamağa geldiği za- man bir lâhza durdu; başını arkaya çe- yözüne baktı. Ondan sonra <haydi'» de- di ve daldı. Güneş kaybolmuştu. Hiçbir yere çarp- madan ağır, ağır iniş sür'atini intizama koymağa çabalıyordu. Hava borusu ya- vaş yavaş dönüyordu. İçine batlığı de- niz gittikçe maviliğini kaybediyor, yo- şilimtrak bir renk alıyordu. Onuncu ku- | laç.. on beşinci, on sekizinci kulaç.. ziya gittikçe azalıyordu. Nihayet ayakları denizin dibine değ- di. İpi çekerek muvasalat işaretini verdi. Sonra hangi tarafa gideceğini kararlaş- tırmak üzere etrafına bir göz gezdirdi. 'Teerübeli gözlerile bu yer altını süzü. yordu. Biraz ötesinde hayal meyal seçti- Bi bir başka dalgıç gördü. Beri tarafta da gri renkli ve oraya buraya serpilmiş in- ci istridyeleri göze çarpıyordu. O tarafa | doğruldu. Gördüğü bu manzaradan memnuniyeti büsbütün arttı. İstridyeler epey idi. Hem iyi cinsten incilerle dolu idiler, Gözünün de bu istridyelerin kıymetini şöyle bir ölçtü; sevinç ve keyiften titredi. Eği- ve birkaç kilo ağırlığındaki ilk istridyo- yi aldı. Parmaklarınım etrafında do Elbise giyimi bitmiş, kalın ayakkabıla- | ya rı ayağına, ağır dalgıç miğferini de başına geçirmişti. İki yerli gemici hava makinesinin başına geçmişler; hava ver- meğe hazırlanıyorlardı. Bu sırada Bur- ford'un zihnine bir şey saplandı. Bu yar- dımcı Joki Dahn'ın adı ona yabancı gel- miyordu. Fakat ne münasebetle? Bu isim “hayatında bir yer almıştı; vüzuhla hatırlıyamıyordu. İyice Malez- yalıya —baktı. - Kara boncuk — gibi lâkin bunu | Şöyle bir salladı. Bı- çağını çekmek için beline götürünce onu yerinde bulamadı. Titiz ve dikkatli Johi Dahn bıçağı beline takmağı ümnut- muş olacaktı. Ne ise, bunun © kadar — hemmiyeti istridyeyi içine attı; tekrar eğildi, bir te> ne daha aldı.. beşinci istridyeden sonra bir daha eğilemedi. Hafızası birden can- Minimini dalgalar ona çarptıkça keyif | virerek bir gemisine, bir de muavininin | oktu. File torbasını açarak | idi. Kork Çeviren: Fatih Bercmen Amükiz dıran bu Johi Dahn ismi ansızın kafası- nın içinde en bariz şeklile uyandı. Tatil- de tatlı dakikalar, saatler geçirdiği me- |lez kadının kocası bu Johi Dahn'dı. Şim- di tam bunun sırası idi ya.. denizin di- binde bulunuyordu. Hayatı yukarıda ha- va borusunu tutanın elinde (di. Hava ve- jren bu Johi Dahn'dı. Vaziyeti müdhişti. Malezyalıların kıs- kançlığı ve intikam hususundaki cana- varlıkları ve bu vadide gördüğü birçok nümüneler vaziyetinin ne olduğunu pek açık bir surette anlatıyordu. Johi Dahn meseleyi biliyor muydu acaba? İntikam maksadile mi bu gemiye gelmişti. Bir müddet olduğu yerde bu sualleri çözme- ğe uğraştı. Vücudünü soğuk bir ter kap- - Bu korku neticesinde imdad işar tini çekti. Fakat ip gevşetilerek büsbü- tün uzatıldı. «Beni çek» diye işaret verdi- ği halde ipi çekmek şöyle dursun, büsbü- tün gevşetiyorlardı. Yaptığını bilmez bir halde ağzını açarak geniş bir nefes aldı; © zaman bir öksürük tuttu; önündeki cam bulandı. Artık etrafı da göremi- yordu. | su garib bir hareketle uzatıldı. Burford korkudan deliye dönmüştü. Johi Danhnın maksadı ne idi? İpi elinden bırakarak maksadsız yürümeğe başladı. Müdhiş bir azab içinde kıvranıyordu. Malezyalılara has bir intikam tuzağına düşmüştü. Her- hangi bir kimse, denizin dibine indirdiği adamı öldürmek için sgadece hava boru- sunu kesip dalgıcı boğabilirdi. Fakat Johi Dahn bununla kanaat getirmiyerek ona daha müdhiş ve daha korkunç bir ölüm hazırlamıştı. İmdad işaretini çekti. Cevab olarak ha- va fasılalı bir surette gelmeğe başladı. 'Tazyik azalınca elbisesi büzülmeğe ve| sırtındaki kurşunlar büsbütün — ağırla mağa başladı. Korkudan hiçbir şey düşü- nemiyordu. Johi Dahn yavaş yavaş intikamını alı- yordu. Onu üze üze öldürmek niyetinde işaretlere cevab o- yordu: Şimdi de elbisesi tamamile şi Hava tazyiki o kadar çoktu, ki göz k:.pı*ı—' landı. Kendisinde hafif bir tehlike uyan- (Demımı 10 ncu sayjada) Bicinci bunların hareket kâmpanası çalarken, bulundukları kompartiman - dan içeriye ccole- caip bir adam gir- di. Ayağında bol paçalı — petikare bir pantalon, Ha- liçteki — salapur - yaların ufak bi - tTer modelini an - dıran, geniş bu - runlu, fevkalâde kalın ökçeli ve ah olmadıkları halde öyle gözüken bir çift âlâmet kundura, sırtında, o - rmuzları pamuk yastıklarla beslenmiş kahve rengi bir ceket, bunun altında renk santrançlı kalın örme bir ratınıni iki kte idi. Ağzında iri Iiılı— ık bir pipo bu yakışıklı (!) de- dudaklarına, inmeli insan - larını hatırlatan çirkin bir çarpukluk veriyordu. Elindeki, kertenkele taklidi muşam- ba bavulu bir hamlede filenin içine yerleştirdi. Gurabi efendi ile Toriğin oturdukları peykenin ortasındaki boş yere oturdu. Hiç bir yere sığmıyan rını sağa, sola götürdük- et Takvorun yanı baş Mncam anla - nm yüzü birderş si ile « piposu |4 ürkee olarak: Türk mü?, 1, Türk, ha? Sizler de Eylâl 12 Nafıa Vekâletinden: Eksiltmdye konulan iş: 1 — Tokatta Kazovası sağ sahilinin sulanması için açılacak 0-20 Kın. lik sula- ma kanalının hafriyat ve sınat imalâtı keşif bedeli 551,480 lira 99 kuruştur. 2-— Eksiltme 26/9/938 tarihine rastlayan pazartesi günü saat 10 da Nafia Ve- kâleti sular umum müdürlüğü su eksiltme komisyonu odasında kapalı zarf usulile yapılacaktır. 8 — İstekliler eksiltme şartnamesi, mukavele projesi, b: fennf çartname ve projeleri müdürlüğünden alabilirler, ırlık işleri genel 27 lira 60 kuruş mukabilinde stlar umum & — Eksiltmeye girebilmek için isteklilerin 25,809 lira 25 kuruşluk muvakkat teminat vermesi ve eksiltmenin yapılacağünden en az sekiz gün evvel :ilerinde bulunan bütün vesikalarla birlikte bir istida ile Vekâlete müracaat ederek bu işe mahsus olmak üzere vesika almaları ve bu vesikayı ibraz etmeleri çarttır. Bu müddet içinde vesika talebinde bulunmıyanlar eksiltmeye iştirak edemezler, 5 — İsteklilerin teklif mektublarını ikinci —maddede yazılı saatten bir saat evveline kadar sular umum müdürlüğüne makbuz mukabilinde vermeleri lâ « zımdır. Postada olan gecikmeler kabul edilmez. «3353> — <S8T4 Baş, Diş, Nezle, Grip, Romatizma, Nevralji, kırıklık ve bütün ağrılarınızı derhal keser. İpi bir daha çekti, bu sefer hava boru- - D - İcabında günde 3 kaşe alınabilir. — Nafıa Vekâletinden: Eksiltmeye konulan iş: 1 — Tokatta Kazovası sağ sahilinin sulanması için açılacak 20 — 55 3- 930 Km. lik sulama kanalının hafriyat ve sınal imalâtı keşif bedeli 577.050 lira 88 kuruştur. Z — Eksiltme 26/9/938 tarihine rastlıyan Pazartesi günü saat 11 de Nafıa Ve- kâleti Sular Umum Müdürlüğü zarf usulile yapı su eksiltme komisyonu odasında kapalı 3 — İstekliler eksiltme şartnamesi, mukavele projesi, bayındırlık işleri genel Şşartnamesi, fenni şartiname ve projeleri (28) lira (90) kuruş mukabilin- de Sular Umum Müdürlüğünden alabilirler. 4 — Eksiltmeye girebilmek için isteklilerin (26832) Tira (40) kuruşluk mu- vakkat teminat vermesi ve eksiltmenin yapılacağı günden en az sekiz gün evvel ellerinde bulunan bütün vBsikalarla birlikte bir İstida ile Ve- kâlete müracaat ederek bu işe mahsus olmak üzere vesika almaları ve bu vesikayı ibraz etmeleri şarttır. Bu müddet içinde vesika bulunmayanlar eksiltmeye iştirak edemez talebinde r. 8 — İsteklilerin teklif mektublarını ikinci maddede yazılı aaatten bir saat ev- veline kadar Sular Umum Müdürlüğüne makbuz mukabilinde vermele- ri lâzımdır. Postada olan gecikmeler kabul edilmez. SON POSTANIN gD AA EDE?I BOMAN! dan. Adım Avni Zorman. Beni mut- laka tanıyacaksınız: Birkaç sene evvel hokey — şampiyonu oldum. Bütün gaze- teler yazdı.. şimdi, İsoy adımı eezışzır— mek istiyorum.. çin Zorman ya Wad na benziyor, ba- ma türlü türlü a- vant geliyor.. siz kimsiniz? İzahat vermeyi bu sefer Torik üzerine aldı: | — Köşede, oturan zat benim babalığım Gurabi efendi ? Kom se aron Efiç işitme- dim. Ne demek? 'Torik hafif içerledi, fakat belli etme- — Karşısındaki onun haremi.. — Farmidable! Türkiyede hâlâ ha - — Töbe, Estağfurullahi, Haremi de- mek, yani ya, familyası.. karısı! — Karısı?, Ah! Formidable! Ya, siz tepesi atan Torik bu su- ale şu nbı "P"d' — Elinin körül — Soy adınız m? — Hayır! Silsilemin adı! Yahu, sen ne biçim adamsın be? Ayaklarını uzatıp oturdu.. — Pardon. Niçin kızıyorsunuz? ı — Nasıl kızmayım? Elinin körü soy adı olur mu hiç? — Olur a! Ben.öyle çeşid soy adı a- lanları işittim ki, sizinki bana gayet normal geldi. — Her halde, hatırın kalmasın bey bilâder ama, sen de başka bir numara- o Ben, bizim (Takvoru işaret ede - rek) ahparı yola getirmeğe uğraşıp du- Turken, şimdi karşıma bir de sen çıktın Hanı ya, ikinizi bir :ırads görmesinler, İalimallah çifte kı . — Kurs mu yaptırırlar?, Efendi, ko- şucu mu?. Anlamadım. — Sen türkce bilmez misin? — Biliyorum, Lâkin siz tuhaf konu- şuyorsunuz, — Ben., tuhaf ko- nuşuyorum.. — Biraz öyle; af- federsiniz. Öbür Mösyö kimdir? — Bu m senin gibi ka.. o da, senin şli, tm da, için çI Zira, birbirinizi bul- dunuz. Dur, önce prezante — edeyim.. bak, görüyorsun ya, İfrenkoce lügat paralamak bende de var.. işte: Bay Tak- vor Kaşer.. — Anşante! Meş- hur peynir fabrika- sının sahibi, değil mi? — Değil! Munasebt-ıı yok, aıahn' O, palavra fabrikası işletir sade, — O halde, affedersiniz.. başkası için aldım.. — Türkcenin böylesine kurban ola- yım.. ey, bakalım delikanlı! Senin bu- ralarda ne işin var? — Ben burada, Macaristanda okuyo- rum. - Ne? — Ziraat, Ama, daha ziyade spor ya- pıyorum. Macar Fegervaroş takımında forverd oynadım. Şimdi Hünyadi Ya- noş takımında hafbekim, — Oh! Allah daha âli etsin, inşallah! — Mersi! Siz oynamaz mısınız?, — Biz vaktile çok #por yaptık. Ben ben sizi Lab (8351) — (5872) Pevruz ağa takımında bir vakitler fe- nerci idim.. oradan Çeşmemeydanı ta- kımına geçtim, anahtarcı oldum. San- ra bizim takımları kaldırdılar.. yasak oldu. — Galatasarayda bulunmadınız mıt — Ne mümkün? Bizi, Arab Musia- falar, Yalınkaş Nuriler, Altıparmak Necatiler. oraya uğratırlar mı idi? — Arab Müustafa, koşucu Besimin a- ğabeyisi mi? — Vallahi, ne onun ne de ötekilerin şecerelerini bilmem, Velâkin yaman 2- damlardı! di olur mu idi, o zamanlar? Bizim vaktimizde nârayı biz a- tardık. Şimdi seyirciler bağırıyor. — Ne diye bağırırdınız? Şa., şa., şal. m), yoksam:; Sağ ol! mu. — Sonunda bazan bahşiş, yahud ki bir koyun filân veren olursa, sağ ol der- dik. Ama, öbür türlü bağırmadık. Biz, hem koşar, hem de fiyakalı, afili bir tarzda: «Haaayt! Karada aslan, derya- da kaplan.. yaman gelir, yaman gider, Pevruz ağa uşakları!. Heceyl diye ba- sardık nârayı. — Ah! Formidabi!, Tapu en çok atan kimdi? — Topu mu? Topu İcadiyeden top- gülar atardı.. yedi tane, tam! — Yedi gol mü? — Artık orasını bilmem. — BSiz ne konuşuyorsunuz? — Eski zaman sporundan.. cıbktan., — Şarmanl. Siz çok ispiritüelsiniz. — O haltı, geçenlerde bu Takvor da etti. Manasını söyledi idi ama ben u- nuttum., Her halde, yola çıktık çıkalı 1s- pirto ile uzaktan merhâba ediyoruz. Ben, şimdi nereye gidiyorsun? — Vakans aldım.. gezeceğim.. — Makas aldın, keseceksin.. terzilik de mi öğreniyorsun? tulumba- (Arkası var)

Bu sayıdan diğer sayfalar: