21 Eylül 1938 Tarihli Son Posta Gazetesi Sayfa 8

21 Eylül 1938 tarihli Son Posta Gazetesi Sayfa 8
Metin içeriği (otomatik olarak oluşturulmuştur)

(ii Türk detektifi maceralarını anlatıyorlar : 1 Ne kadarda unutkanız Ankarada eri “Son Posta bir cinayet Kadın üç yerinden kurşun yarası almıştı, katilin kim olduğu kadar kendi hüviyeti de meçhul bulunuyordu 1934 senesi. Ankarada, Kadıçeşmesin - de bir kadını tabanca ile öldürüyorlar. O akşam, ayni mıntakada bir de yan - gin olmuş. Bu yüzden Nuhalı Bay İhsan ancak sabaha karşı yatabilmiştir. Tam dalacağı sırada tekrar uyandırılıyor. Kendi tâbirile stabil derhal ayakları -| yor». Sözü, ona bırakıyorum: — Hâdiseyi telefonla âmirime söyle - dim. Bana, aynen: — Ayıyı ininden çıkar, dedi. Yanıma bir kaç memur alarak Kadi - çeşmesine gittim. Kıyafetinden, Kasta - memulu olduğunu anladığım bu zavallı kadın, üç yerinden kurşun yarası almış- ti. Üstünde de hüviyetini işbata yarıya- cak hiç bir şey yoktu. Yarım saat uğraş- tım. Nihayet, maktulün - tahminim veç- hile - Çankırılı ve adının da Ayşe oldu - ğunu anladım. İş, böylece, katili bulma- ğa kalmıştı. Ayşenin kimlerle düşüp kalk tığını araştırdım. Ön beş gün evvel Yu- goslavyadan gelen hamurkâr Hüseyin adlı biri ile temas ettiğini öğrendim. Hüseyinin bulunması için, bize her za- man yardımı dokunan ve benim pek çok sevdiğim bir şahıs olan fırıncı Abdür - rahman Ağaya baş vurdum. Abdürrahman Ağa: — Hüseyini tanımıyorum. Fakat bos- tanlarda bulabileceğini umuyorum, dedi. Tuhaf bir hissi kablelvuku ile âmiri -| min «ayıyı ininden çıkar» ve Abdürrah- man Ağanın «Hüseyini bostanlarda bu - Jabilirsins sözleri arasında bir münasebet aradım. Katilin kırlara kaçtığım düşündüm. Şehir kenarındaki (Aktaş) ve civarında- ki bostanları tarıyarak (Demirlibahçe) | istasyonuna geldim. Orada bir muhacir mahallesi vardi. Halkla temasa geçtim. | O sirada, tahminen 20-22 yaşlarında genç bir kadının bizi uzaktan tedkik etti- ğini çaktım. Kimseye hissettirmeden, bu kadını, istasyona çağırdım. Geldi. Ona” — Hüseyini gördün mü, diye sordum? — Ben Hüseyini tanımam, cevabım verdi! Fakat halinde bariz bir telâş var- dı. Muhatabımın bu telâşımdan, anlamış- tmm ki Hüseyinle yakın bir alâkası mev- cuddur. Kendisile, dereden tepeden - am-| ma polisçe - konuşmağa başladım. Hüse- yini tanımadığını iddia eden kadın ba - na bülbül gibi şunları söyledi: «— Hüseyinle nişanlıyım, oda on da- kika evvel, Elmadağı cihetine doğru kaç- hb Amma, kız, gene bir şey söylemediğine kani idil Hüseyinin fotoğrafını buldurmak için iki memuru etrafa saldırttım. Beş memu- ru da Elmadağı cihetini ve mümkün mer- tebe dereleri aramaları maksadile, oto - mobille, Manak istikametine yolladım. Kendim de, dere içlerini tarıyarak ayni tarafa doğru yürümeğe başladım. Aradan on, on beş dakika geçti, Şosede, mukabil istikametten gelen bir kaç köylü ile karşılaştım. Daha onlara bir şey sormağa hacet kal- madan, köylüler bana yaklaştılar; — İlerideki sırtlardan silâh sesi işit - tik, dediler! Bu sırada, yoldan boş geçen bir oto - mobile rastgeldim. Hemen atladım, ayni istikamete sür'atle gittim, memurların buldum, fakat haberler kötü idi: Hüseyinle, dere içinde müsademe et - mişler. Herifi yaralamışlar amma, elden de kaçırmışlar! Bunun üzerine Üreyr taraflarına yürü- meğe başladım. Sahayı avcı hattile tarıya tarıya iler - Jerken bir tanıdığa rastgeldim, Bu zatın Sim alâkası vardı amına işi Ankara-| İzmit, (Hususi) — Yurdun her tara- a idi, Onun için, iş saatinde şehir dışın-| ında olduğu gibi, İzmitte “de 15 inci da olmasına hayret ettim. Fakat kendi -| Cumhuriyet bayramına, büyük ve hum sine bir şey söylemedim. Fakat, o, bâna,| malı bir hazırlık vardır. Körfezde, bu ne için dolaştığımı sordu. Vak'ayı anlat-| seneki bayramın üstün bir şekilde kut- | lulanmasına çalışılmaktadır, Bütün Tes- i, hususi devair ve müessesat, teşek- / üller hava ve şenlik fişekleri ısmarla- Hakikaten, taramadık yer bırakma -| mışlardır. İzmitin muhtelif yerlerine mıştık, Yalnız bu zatın sahibi olduğu bağ| hoparlörler konacaktır. Kurulacak tak- ların yerleri tesbit edilmiştir. Vilâye- tım... Yarı lâtife, yarı ciddi: — Adam, senin arazinde saklı imiş, de- dim! ile karşımızdaki taş ocakları kalmıştı. Taş ocakları tâ tepede idi. Yukarıya|tin vereceği balo da bilhassa çok ihti- şamlı olacaktır, çıkmağa teşebbüs edersek, eğer katil ç- Bu suretle elimizde bulunan avı kaçır - mak işten bile değildi. Onun için, tanı - dığıma, bekçiyi çağırmasını söyledim ve bana ikram ettiği kahveyi içmek için çardakların gölgesine oturdum. Daha kahveden bir yudüm almamış » tım ki yolda ilerliyen bir çocuk gördüm. Elinde bir çıkın vardı. Göz ucile yumur- cağın nereye gittiğini kolluyordum. Bak- tım ki tepeye tırmanmağa başlıyor, he - men çağırdım, dedim ki: — Şeytan çekici, bu elindekini nere- ye götürüyorsun? ! — Söylesene oğlum?! —l — Yoksa kırlara gezmeğe mi giaiyor- su ki Çocuk dilsizdi sanki! Fakat onu dillendirmenin yoluna bak- maktan başka çare yoktu. Çocuğu kuca- İ ıma aldim. Kahveciden lokum istedim, yumurcağa - müşfik bir baba gibi » ken- masala başladım... deki çıkın ile ona yiyecek götürüyormuş! mek için ağzımı açıyordum ki bir silâh patladı! Arkadan da: — Dur, — Teslim ol, Sesleri duyuldu! Hemen yerimden fırladım. Memurla - rıma: — Gelin benimle berâber, emrini ver- dim. Yukarı tırmanmağa başladık. İhtiyata riayetle, ikide, birde polislerime: — Çocuklar, dikkat, diyordum! imerle karşılaştık! sürüye sürüye getiriyordu! Beni görünce durdu, dedi ki: — Buldum katili! İştel Az kaldı beni yiyecekti hain! Hakikaten, Ömer ölüm tehlikesi ge - İçirmiş. Herif, memurumun tam beynine nişan almış. Fakat, kurşun, kulağının yanından vızlıyarak geçmiş. Bunun üze- rine, nefsini müdafaa vaziyetine düşen Ömer de ateş etmiş! Katili yaraladıktan sonra yakalıyabilmiş! Katili bir sandalyeye oturttum. Taban- casını almışlardı zaten, verdiler bana, Sordum: — Ayşeyi sen öldürdün, değil mi? Herit, bitkin bir vaziyette cevab verdi: — Evet! — Niçin vurdun kadını? — Beni, ötedenberi aldatıyordu. Bu yüzden dün akşam da kavga etmiştik. Bana «canın isterse, ben böyleyim işte, ya bu diyardan gidersin, ya bu deveyi güdersin, demişti, — Sen de onu bu diyardan götürdün, öyle mi? —l — Tabanca senin değil mi” — Evet. —Nereden buldun onu? — Bu sabah satın aldım! — Sonra da Ayşeyi vurdun öyle mi? — Evet. — Peki, Ayşeyi kıskançlıkla öldürdün, diyelim. Ya polislere niçin ateş ediyor - dun? — Kurtulmak için! insin AİR Alaçam... İzmitte Cumhuriyet bayram hazırlıkları di elimle İokumları ikram ettim. Sonra Nihayet, yumurcak baklayı ağzından çıkardı: Hüseyin, tepede saklı imiş, elin- Bir memur çağırdım. Tam talimat yer- Bir keçi yolu dönemecinde polis Ö - Ömer, birisini kolundan tutmuş, cu | Tramvayda para, şemsiye, kumaş paketi bırakılabilir ama nişan yüzüğü ve kombinezon da bırakılır mı ? Lİ İnsan dalgınlıkla tramvayda ne düşü- rebilir? Geliniz sizinle birer birer sa2- yalım... Bir adam tramvaya girmiş, İ kucağına bir takım paketler koymuş, İtramvayda gazete okumağa dalmış, bu sırada paketi de kucağından kaymış, duymamış. İnson halidir, olabilir! Ya- hud bir tek veya bir çift eldiveni; ko- lühun altından el çantası, cebinden pa- ra çantası düşmüş. Mümkündür. Hattâ şemsiye ve baslonun tramvayın bir ke- narına takılıp çıkarken unutulmuş o- labileceğini kabul edelim... Para da mücevher de tramvayda düşürülebilir!, Fakat siz de hayatınızda bir gün be- nim gibi merak ederek tramvav şirke- tinin hareket dairesinin alt tarafındaki odalarda ve bu dairenin mahzenlerin- deki tramvaylarda bulunmuş eşyaların biriktiği » dolabları görmüş (olsanız muhayyelenizin ve bir şey tasavvur ve tahmin edebilmekteki Jktidarınızın ne kadar kıt olduğunu büyük bir hayretle görürsünüz... Tramvay arabalarında kaybedilmiş eşyaların istif edildiği ve birinin üst de temmuz, diğerinde ağustos ve bir ü- çüncüsünde eylül yazılı dolahları bana göstermek için açtıkları zaman doğru sunu söylemek lâzım gelirse hayret İ- çinde kaldım... Çünkü bu dolabların i- çi küfe, yemiş sepeti, bakır lengerden tutunuz da sayısız sefer tasları, yumur ta telleri, el çantaları, maden bilezik- ler, erkek gömlekleri, süveterler, de- niz mayolar, fare kapanları, küçük var lizler, şapkalar, kitablar, tomar halin” de kâğıdlarla dolu idi!... Daha kiymettar oldukları için çek - mecelerde saklanan Kutular içinde ise dünyanın dört bir tarafına aid-paralar, popasların üzerlerinde bulunan istav- tozlar, Hıristiyanların taktıkları hatk kalar, spor madalyaları var.. hattâ ec- nebi nişanlar bile gördüm. Fakat asıl kalabalığı ile nazarı dikkati celbeden şeyler şemsiyeler, temmuz, ağustos a yında güneş için kullanılanları birbiri- ne bağlanmış bir küme gibi düruyor- lar, Hele eylül ayında bulunan şemsi- yelerin yekünu şayanı hayret... O yağ- murlu günlerde tramvaylarda ne kadar da çok şemsiye bırakılmış, O yağmurda şemsiye nasıl akıldan çıkar, İnanılır şey değil... Delabları bana gösteren memura s0- ruyorum: — Bulunan eşyalar arasında en çok kadın eşyası mı, yoksa erkek eşyası mi vardır? — En fazla kadın eldiveni ve kadın şemsiyesi bulunuyor... diya cevab ve- riyor. — Demek, diyorum, en ziyade dal- gır olan insanlar kadınlar... — Evet... Eşyalara bakılacak olursa öylel Tramvay şirketi hareket müdürü Bay İsmet büyük mezaketile kadınları erkeklerden daha dalgın tanımak iste- miyor ve bu sözü söyliyen mesai arka- daşına: — Ama, erkek bastonları da çok bü- Tunur! diyor. — Evet efendim, fakat en çok unu- tulan şey kadm eldiveni ile kadın şem- siyesıdir. Kadın el çantaları da bulu nur, * Demek biz kadınlar erkeklere nisbe- ten çok daha dalgınmışız ve elimizde kini daha kolaylıkla kaybedermişiz... Aman dikkat edelim!... Bu dolabların içindeki eşyalara ba- karken bana izahat veriyorlar: Bulunan eşya, bulan memur tarafın- dan üstüne bir kâğıd rabtedilerek bu- İraya yollanırmış, Sahibi hemen gelip isterse verilir ,yoksa üç ay burada mu- hafaza edildikten sonra aşağıya mah- zenlere indirilirmiş. Biz de mahzenlere iniyorüz... Mah- zenlerde gene sayısız sepetler, sayısız ufak çantalar, yığın yığın şemsiyeler, çuval, çuval eşyalar var... Bu senenin eşyası çuvallar içinde duruyor. Bundan evvelki senelere aid olanlar sandık içe- risinde,., Sahibi çıkmıyan eşya üç sene burada bekler, sonra müzayede ile satılır, be- “ İdeli gene iki sene sahibi çıkar diye sak- lanılır ve bu son iki sene de bitince bu para müstahdeminin ihtiyat kasasına intikal edermiş... Bulunan eşya meselâ balık filân gi- bi bozulacak nev'inden ise o gün ak- şama kadar bekletilir, eğer sahibi çık- mazsa bulana verilirmiş. Yiyecek ş$€y- ler içinde daha dayanacak olanlar da gene dayanacakları müddet saklanılır, fakat bozulmasına meydan verilmeden gene bulana verilirmi. Şimdi daha üst kata çıktık... Burada da bir kasa içinde bulunmuş saatler, bulunmuş yüzükler, bulunmuş fotog” raf makineleri var... Bulunmuş yüzük- ler içinde bir nikâh yüzünü nazarı dik- katimi celbetti. Parmağıma geçirdim, pek büyük, Bir erkek yüzüğü olacak... Her halde sahibinin bayanından galiba canı pek yanmış, tünele girince fırlatıp atmış... Yahud da kim bilir belki de evden çıkınca nikâh yüzüğünü cebinde saklıyan kocalardandı. “Tramvaylarda bulunmuş eşya içinde kadına aid iç çamaşırları da varmış... Evet! Kombinezonlar vesaire!... Bun- lar, paketsiz olarak, yani eldiven, 1i- lân gibi düşürülmüş bir şekilde tram- vayın içinde, yerde bulunurmuş. Bazan da tek lâstik bulunurmuş. Gi- yen adamın ayağını sıktığı için besbelli çıkarır, sonra çıkardığını unutarak yü- rür inermiş tramvaydı * Odasında karşı karşıya oturduğumuz zaman hareket müdürü Bay İsmet bu hususta bana şu tafsilâtı verdi: — Bizde bulunan eşya mevsimie de- Bişir. Kışın şemsiyeler, kaloşlar, süve- terler, eldivenler, bastonlar, yazın yaz- lik şemsiyeler, yermiş sepetleri, havlu, mayo gibi şeyler bulunur. Et, şeker, kahve, şokola velhasıl yiyeceğe aid pa- ketler daima unutulan şeylerdir. İçinde yemek bulunan sefer tasları da çok bu- lunur. Her halde bunları ya mektebe giden çocuklar, ya efendilerinin yazı- hanelerine yemek götüren uşaklar u- nuturlar. Bundan başka ayrıca para ve yada ise, bizi görmemesine imkân yoktu.) Tramvaylarda para unutanlar fakir iseler bunları bulup şirkete teslim edenlere mükâfat veriyorlar, zenginseler “ yarın göndeririz ,, diye savuşuyorlarmış Bir tramvay arabası ve içi para çanfaları da bulunur, Bir kerf döt beş bin lira bir arada bulunmuştu. Senede üç dört kere de dört beş yüz Jira mikdartnda paralar bulurur. Sık sı da mücevherat bulunur, Bir kere bif bayan âdi bir gazete kâğıdı içinde be$ bin lira değerinde mücevherat unut“ muş, hemen geldi aldı. Bazı çantalaf gelir, içlerinde hisse senedatı çıkar. Akla gelmedik eşya da bulunur, Mü” tahdeminimiz ekseriya çoluk çocuk 58“ hibi olan ve kazancına göre başında bü” yük gailesi bulunan insanlardır. Bun# rağmen fevkalâde namuskârdirlar. BÜ tün ihtiyaçlarına rağmen bir şey buldu” lar mı hemen getirip teslim ederler, M8 selâ aşağıda gördüğünüz küçük bir p* ra çantası vardı. Bugün bulunmuş. İ çinde üç buçuk lira varmış. Bulan 8“ saydı kim farkına varırdı? Halbuki işte teslim etmiş. Geçenlerde de trarava servisten çekildikten sonra gece süpü” rücüsü içirde bir İngiliz lirası bulmü$r hemen teslim etti, Tramvayda unutu* Jan eşyayı eğer onu bir başka yolcu ak mazsa muhakkak kaybolmaz... Hiss8 senedatı, büyük mikdarda para gibi şeyler bulunduğu vakit sahibleri Ç* kınca ancak noter vasıtaşile onu inde © deriz. Bir de size eşya kaybedenleri" şayanı dikkat bir hususiyetlerini anl tayım. Eğer malını kaybedip sonun” bulan fakir bir adamsa malını alırkef muhakkak onu bulana az çok bir paf# bırakir. Bu psikolojik bir şeydir. P#* rânın kıymetini ve burun için buluna” şeyi iade edeniri hareketini iyi taki” ediştir... Fakat içinde dört yüz, yüz lira bulunan cüzdanlarını kayb* dip bürada tekrar ona kavuşan zengi ierin içinde böyle” semahat - göstereni yoktur. Onlar: «Bulana bir şey vermef icab eder mi?s diye sordukları zama” fabif kendilerine bunun meeburf olmi” dığı, fakat isterlerse ver&bilecekl: söylenilir. O zaman: «Beri yollarım.” der giderler ve bir daha ne görünür, ye de bir şey yollarlar, Vakit çok ilerlemişti. Kendisinde” müsaade İstiyerek ayrılırken taş m€f” divenlerde güzel bir kedi gördüm... Vİ her kapının altından da bir kedi (©$© cek kadar bir delik bulunduğunu © evvel farkettiğim için, neden her * y* da böyle bir delik olduğunu sördiri!.(, Bay İsmet güldü: — Bunlar, dedi, bizim gece nöbri9” lerimizin kolaylıkla her odaya giri çıkmaları için yapılmıştır. Bakınız * güzel Tekire, Bizim şirketin memur0” dur. Hattâ onun büdeemizde yeri V? dır. Ona ve arkadaşlarına günde ve kuruş ayrılmıştır. Herkes çekildikte” sonra onlar müdüriyette kalırlar v£ “ relerin üremesine, dolaşmasınâ #9 olurlar, gs.»

Bu sayıdan diğer sayfalar: