September 28, 1938 Tarihli Son Posta Gazetesi Sayfa 8

September 28, 1938 tarihli Son Posta Gazetesi Sayfa 8
Metin içeriği (otomatik olarak oluşturulmuştur)

BARBAROS GÜNÜNE ... “Son Posta,, nın zabıta hikâyeleri —— J M AİD İNTIBALAR Çalınan yüzükler P Büyük Türk denizcisi Bardarosun türbesi — Barbaros zamanındaki kıyafetlerle dünkü merasim esnasında bayrak çeken denizciler TORELA, Muhiddin Üstündağ nutkunu söylerken — Başka bir emriniz var mı efendim?, Meysonun âdeta fısıldar gibi çıkan se- si, Mister Kollertonu — daldığı rüyadan sıçratıverdi. Kim bilir, kaç dakikadır de- rin bir aşkla seyrettiği yüzüğü okşıya - rak dolaba koydu. Kollertonun, uzun zamanlar şarkta ya- ğ şamış olan amcasından miras kalan yü - tükler herkesin ağzında idi. Söylenilen- lere bakılacak olursa, 100 bin liraya si - göortalıydı bunlar, Kollerton. yumuşak yüzlü, zayıf, nahif bir adamdı. Burnuna yerleştirdiği gözlüğünün kalın camları « nın arkasından dünyayı seyrederdi, Ka - rısı ölmüş, bir daha evlenmemişti. Kol - lerton yalnız antika şeylere meraklı de- gildi. Macera romanlarıma bayılır, gizli definelerden, çöl adalarından, hattı üstü- vanın sıcak kadınlarından bahseden ki « tablar okurdu. Uşağının sesile kendisine gelince: — Hayır Meyson, dedi, bir şeye ihtiya- eım yok. Ben de kiliseye gidecektim za - ven. İnşallah annen daha iyicedir, bu ak- şam, kalmak icab ederse çekinme kal. Be- ni düşünme, dedi. Meyson, minnet dolu bir tavırla efen - disinin önünde eğildi: — Ne demek efendim? Hiç olur mu?.. Son otobüsle gelirim. Sağ olunuz.. diye mırıldandı. | On dakika sonra Kollerten kilise mü - | tevellisinin dairesinde idi. Mütevellinin | bütün emeli, gayezi bir punduna getirip, misafirinin zayıf damarına basarak, ki- Hseye almacak org ve kulenin tamiri için para koparmaktı, bunun için aylardır uğraşıyor, Kollertonu ikide birde yemeğe davet ediyordu. İşte bu yemeklerden bi - rinde Kollerton, yüzbaşı Vulstonun bir içim su olan kızı Pene'ape ile tanışmıştı. Genç kız da kendisine alüka göstermiyor Gdeğildi. Kollerton, genç kızın burada kiliseye para sızdırmak için âdeta bir yemlik gi- bi kullanıldığından şünhe etmemekle be- raber, yalnız kaldığı zamanlar, «ne olur Allahım, şu kız beni bir sevse?..» diye için için yalvarıyordu. Amma bu akşam Kollerton şapa oturdu. Zira yemekte papaz ve soğuk karısından başka kimse yoktu. Sofzada söz döndü do- laştı, yüzük koleksiyonuna geldi. Papaz Gdeta alınmış gibi bir tavırla: — Mister Kollerton, dedi, geçen Peniye yeşil taşlı bir y siniz, güya aslında bir taş. Bunu görmemiş ol: Kollerton, papazın yirmi defadan fazla gör! Terek: — Nasıl olur?.. Görmez olur musunuz? En sevdiğim yüzüklerden biridir bu!.. Maamalih zor bir şey değil ya.. bize uğ - radığınız zaman gösleririm.. dedi. Papaz işi sağlama bağlamak istedi: — Belki yarım gelirim. Hem, mütevelli heyetinin toplantısı var. Bu vesile ile, ya- pacağınız teberrüün de mikdarın: anla- maş olurüum. Kollerton: — Olur, ne zaman is eniz, dedi. | Sonra, ne düşündü bilinemez, «ister - seniz, yarın gelmeyiniz.. mesclâ öbür zahmet ediniz. Zira yarın sahil boyund oturan hemşireme gitmek istiyorum. A!- lah vere de hava iyi olsa.. diye sözünü bağladı. Fakat ertesi gün havanın günlük, gü - neşlik olmasına rağmen, Kollerton, evi den dışarı kıpırdamadı. Papaz da yü: göremedi. Yalnız, Kollertonun evinde bir telâştır koptu, Polisin biri geldi, biri git- ti. Ve köyde, Skotlandyardın, usta detek- tifi dostumuz Hornleyin çağırıldığı, ve Mister Kollertonun kıymetli yüzükleri - ninbir gece evvel çalınmış olduğu riva- yeti dolaştı. Hornley gelir gelmez, köyün komiseri: — Her şeyi olduğu gibi, yerli yerinde bıraktık. Hiç bir yere el sürülmemesine dikkat ettik. Amma görünürde parmak izleri de yok üstad, dedi. Ve kumanda - nına rapor veren bir asker gibi sözüne devam etti: — Köpek oğlu, işinin ehli imiş hani. evin içini de biliyor olmalı. Ev sahibinin yaptırdığı tehlike zillerinin sigortası kı- rılmış, uşak Meysondan bir nebze şüp - helendim, fakat tahkikat neticesinde ada- gün k göstermiş - h gözü imiş bu n galiba. kleri — belki üş olduğunu bi- Çeviren : İbrahim Hoyi mın suçsuz olduğunu anladım. Verdiği ifade şudur: Meyson saat 6,45 de sokuğa çıkmış. Ev- den ayrılmadan efendisinin odasına git- miş. Efendisi yüzüklere bakıyormuş. O gece de (yani dün gece) dışarıda biri - sine yemeğe davetli imiş. Kendisi de, ©- nun iznile hasta olan annesini görmeğe sonra evine dönmüştür, Zira, Kollerto - vak'a mahalline giden memurlarımızdan biri, Meysonun sonradan geldiğini gör - müştür. Arzettiğim gibi, tahkikat yaptık, Uşağın bindiği noktadan kalkan son oto- büsün şoförünü sorguya çektik. Kendi - sile yüzleştirdiğimiz Meysonun saat on birde otobüse bindiğini teyid etti. Uşa - ğin mahallesinden de soruşturduk, ada- man evden çıkıncıya kadar annesinin ya- nında kaldığını tesbit ettik. Mister Kol- lertan, uşağını ötomobili ile otobüs du - rağına kadar götürmüş (uşak ta 6,54 oto- büsüne binmiş) oradan da doğru papaz Barlovun evine gitmişlir. Saat an bire kadar orada kalmış, on biri oen geçe de e- vine dönmüştür. İsterseniz kendisile bir kere de siz konuşunuz, üstad?.. Hornley, tabil, tabit, benim de görüş - mem lâzım!.. diye cevab verdi. Çağırıldığını duyan Kollerton, yukarı kattan aşağıya indi. Detektifin elini sı - karak: — Bonjur Mister Hornley, diye sevinç |gösterdi. Ne iyi ettiniz de geldiniz. Zira |buradaki polislerin hepsi de bir türlü Budala mı, mı desem bilmem... Ni- hayet hırsızı yakalayıp, yüzüklerime ka- vuşacağıma inandım bay mülettiş.. bu â- damlardan hayır yok, vallah yok.. dün gece, söylediğim halde, kendimden şüp- he ederim de ondan ummam dediğim hal- de, Meysonu sorguya çektiler, boşu boşu- na bir kaç saat kaybettiler, bir ipucu da elde ettiklerine kani değilim. Hornley güldü: — Çocuklara biraz fırsat, nefes veri - niz. Komiserden anladığıma göre, peok öyle vakit kaybedilmiş, boşuna çalışılmış değil. Her ne hal ise, yüzükleri nerede sakladığınızı lütfen gösterir, ve bildik - lerinizi söyler misiniz Mister Kollerton?.. Mister Kollerton, detektifi, odasına gö- türdü, ve eski biçim bir dolabı gösterdi. stelik kilidin nasıl zorlanmış olduğuna işaret etti — Çok garib, çok garib... dedi. Daha dün gece baktım. Evden çıkmadan biraz evvel... Doğrusu çok üzüldüm. Takriben saat on biri on geçe eve geldim. Elektriği Bunun üzerine kibrit çaktım. O zaman, açık olduğunu farkettim. Aklıma hemen yüzüklerim geldi, tabil.. buraya koştum, dolab kilidinin zorlanmış olduğunu ve içindeki yüzüklerin yerlerinde yeller es- tiğini gördüm. Bittabi hemen polise haber verdim. Doğrusu ateş gibi insanlar, Dakika kay- betmeden geldiler Etrafı araştırdım. Teh- like zilinin harab edilmiş olduğunu, bu yüzden bütün sigortaların yandığını an- ladım. Bu sabah kumpanyadan adamlar gelip düzelteceklerdi. Hornley damdan düşez gibi sordu: — İzin verirseniz bir şey soracağım. Bu günlerde paraya ihtiyacınız var mı?., Mister Kollerton bayağı bayağı kızdı: — Bu ne biçim sual bay mülettiş.. şah- | gitmiş.. Filhakika Meyson, el:nıhıindeııı nun telefonla vaki olan davet! üzerine | yakmak için düğmeyi çevirdim, yanmadı. | yemek odası penceresinin ardma kadar | #ınıza kargı saygı beslememiş olsaydımı bu sözünüzü tahkir addederdim. Maama« fih gene cevab vereyim.. Ha...yuur!.. Zene Kgin bir adam değilim, amma kâfi derccce de gelirim var... Arzedebildim mi?. — Teşekkür ederim, şimdi başka 5 leri gözden geçirelim. Odanıza çekilebi « lirsiniz Mister Kollerton. Hornley, uşakla bir kaç dakika k tuktan sonra, evden çıkarken komi — Ben dönünciye kadar Kollert şarıya çıkmıya bırakmayınız!.. diye talla mat verdi. (Resmimis, detektifin üzerinde yir « düğü izleri gösteriyor. Muammayı hallee Gecek anahtarı bulamazsanız, Rikâyeyi de kumaya devam ediniz.) İ Aradan daha bir çevrek geçmeden dee tektif, elinde bütün deliller olduğu halde, yüzük koleksiyonunun hırsızını yakalak mak üzere Kollertonun evine döndü Komiser sonsuz bir hayret içinde kaldı, Nâsıl olurdu?. Maamafih bu muvaffakı e yette kendisinin de mühim bir rolü olu e şuna seviniyordu. Ustasına, işi nasıl çöze düğünü sordu. Hornley zevkle gülerek anlattı: Kollere tonun ilk bir kaç sözü, tuhaf geldi bana, «Buradaki polislerin hepsi de bir türlit; budala mı, #lik mi desem bilmem..» de e mişti, bu lâflara mim yapıştırdım. Dur ba kalım altından ne çıkacak diye düşün « düm. Ve Kollerton cenablarını ele vercn ipucunu bulamayışınıza şaştım doğrusu, Verdiği ifade malüm; Uşağı saat yediyd çeyrek kala gelmiş, ve kendisini başında bulmuş birlikte Ş çıkmışlar. Kollerton uşağını otobüs du e rağına kadar götürmüş; yani saat yediyı on kala oraya varmış demektir bu b di: Postahane sast yedide kapanır. Bi e naenaleyh Kollertonun postahane ka mâdan evvel, küçücük bir paketi pos verecek vakti vardır. u bir faraziy Lolarak aldım, aldım amma, işi sa; bağla stedim. Doğru gittim. Ve dün gece Koll küçük bir paket verdiğini ö mur, Allahtan paketin gör de hatırladı. Şimdi Kollertonun harekâtını takib &e delim » zdu. Sonra dâ rmüş gibi, sıl keş anlata e dolabın kilidi gizlere telefon e |bu le oldu?.. Peki bunları fettim diyeceksiniz?.. Pek basit.. î).,m! Gidip misafir odasındaki konsolun üzce rinde duran elektrik saatine bakacak n « lursanız, saatin 11,20 de durmuş © nu göreceksiniz. Bu demektir ki, sigr talar saat 11,20 de yanmıştır. Halbuki Kollerton ifadesinde saat ou biri on geçe eve geldiğini söylemişti. Su hâlde, yüzükleri dışarıdan değil, içeri e den birisi çalmıştı. Bunu da, yapan, bi2e lere kül yutturduğunu sanan Kollerion enayisinden başka kimse değildi. Posta « haneden de müsbet cevab alınca, yani yüzüklerin kiymetli bir paket halinde posta ile nakledildikler'ni öğrenince oku hedefime 1sabet ettirdiğim! anladım, va Kollertonu yakaladım.... L İbrahim Hoyi Gümrük ve inbisarlar vekili şehrimize geldi Gümrük ve İnhisarlar Vekili Alı Rana Tarhan, dün sabahki ekspresle Ankara« dan şehrimize gelmiştir. Vekil ö; sonra İnhisarlar Umum Müdürlü”üne gelerek bir müddet meşgul olmuş vü muhtelif işler hakkında zlâkadarlardan izahat almıştır. İnhisarlar Vekili şehrimizde bi gün kalarak tedkiklerine devam edecek tir. İnhisarlar umum müdürlüğü Ankaraya nakledilecek İnhisarlar Umum Müdürlüğünün önü. müzdeki yıl içinde Ankaraya taşınmazı takarrür etmiştir. Umum Müdürlük için Ankarada bir bina hazırlanmıştır. Ancak İnhisarlar İdaresi Ankaraya taşınırken memurların mesken vaziyetleri de düşü- nülmüş ve bu hususta icab eden hazire Tıklara başlanmıştır.

Bu sayıdan diğer sayfalar: