20 Ekim 1938 Tarihli Son Posta Gazetesi Sayfa 12

20 Ekim 1938 tarihli Son Posta Gazetesi Sayfa 12
Metin içeriği (otomatik olarak oluşturulmuştur)

ae a İN e eti — Jlatamadı. “Son Posa,, ayosi ÜZUN DİL AAA MA Yazarı: A. Çelhtov - Çeviren : H. Alaz Genç bir kadın olan Natalya Mihaylov- | den fırladı. Korkmuş gözlerile yarım da- na henüz o sabah Yaltadan gelmişti.. Öğ-| kika kadar kocasının yüzüne baktı. Son- le yemeği devam ettiği müddetçe, hiç |ra her kelimeyi uzatarak: durmadan Kırımın güzelliklerinden bah-| — Vasöçka, dedi, ne ahlâksız kadınla - setli. Karısının gelişinden sevinmiş nx.ııi,m bulunduğunu ben sana anlatayım.. Kkotası muhabbetle karısının heyecanlı yü | Ah, ne ahlâksız kadınlar!. Hem de aşağı züne bakıyor, anlattıklarını dinliyor ve| veyahud orta tabakaya mensub kadınlar arada sırada ona sualler soruyordu.. olsa bari; gene neyse- Şu kurunilarından Lâf arasındı | geçilmiyen aristokrat kadınlardan bahse- Diyorlar ki- Kırımda hayatl çok-pa - ı diyorum.. Müdhiş bir şey... Âdeta gözle- halı imiş! Doğru mu?. diye sordu. rime İnanmak istemedim.. Ölsem bile ge- — Bilmem ki sana nasıl cevab vere -|ne hatırımdan çıkmaz.. Insan bu kadara yim? na kalırsa oradaki hayat paha -| kadar kendisini nasıl unutabilir bilmem?. Jılığını biraz izam ediyorlar.. Şeytan, onu A, Vasöçka söylemekten bile sıkılıyo - ftasvir ettikleri kadar korkunç değildir. rum.. Meselâ benim oda arkadaşım Yülâ Meselâ ben, Yülâ Petrovna ile müştere * | Petrovnayı alalım.. Bunun fevkalâde iyi ken, geceliği yirm ürlü kon: |ve güzel bir kocaşı, iki de çocuğu var. foru haiz bir od 4 Yavrucu. |Kadın iyi bir aileye mensub.. Bir gün ğum, her şeyi, yaşamasını bilmeğe bağlı- |ne olsa beğenirsin?. Fakat dır. Tabit, dağlara falan, meselâ Ay-Pet- | anlatacağım — şey aramızd rie gitmek istersen, o zaman iş ba la - Kimseye söylemiyeci Beygir kiralamak, rebber edinmek Muş sözü verir misin? r. Ö zaman müdhiş tuzluya malo- Allah Allah!. Tabit canım kimseye lur. Fakat Vosöçka biliyor musun, orada söylemem, ne enfes dağlar var!. Yüksek, yüksek, ki- liselerden binlerce defa yüksek dağlar.. Bu dağların tepeleri, dül düman, baş- | var, tan başa duman.. Eteklerinde mynlar'! Kadın elindeki çatalı bir kenara bırak- kayalar, sonsuz kayalar.. Ah hatırlamak |4 yüzüne esrarlı bir ifade vererek fı « bile hoş... sıltı halinde anlatmağa başladı: — Ha, bak, hatırıma gelmişken söyli-| — Biliyor musun ne gördüm”.. Bir gün yeyim... Sen yökken ben burada met - bu Yülâ Petrovna dağlara gitm o mualardan birinde oradaki Tatar rehber- Çün hava harikulâde güzeldi. Ar adüşımı ler bakkında bir yazı okuc Bunlar Yülâ Petrovna rehberile önden gidiyor- müdhiş edebsiz adamlarmış.. Kuzüum n0 du Ben de ufak bir fasıla ile onları ta - biçim insanlar bunlar?.. Hususiyetleri ne kib ediyordum. Üç dört veresi bunların?. |ya yürümüştük, ya yürümemiştik, bir - Natalya Mihaylovna istihfafkâr bir-se-' denbire Yülâ Petrovna haykırmağa ve kilde yüzünü buruşturdu. Başını sallı -- göğcünü tutmağa başladı. Arkadaşım düş- yarak: mesin diye rehberi onu belinden yakala- — Bunların hiç bir hususiyetleri yok, dı. Ben de rehberimle beraber hemen dedi.. Alelâde insanlar.. Maamatlik ben onun yanına koştum: «Ne var?. Ne olu - onla: 'ıoyla_ uzaktan gördüm. onlanlbı- yorsun?.» dedim. <Ah, diye inlemeğe baş- na gösterdiler amma, ben ehemmiyet |ladı. Ölüyorum.. üstüme fenalık geldi. Vermedim, |Bir adım daha atacak mocalim kalmadı'» — Anlattıklarına göre, Kırımda dağla-| Ne kadar korktuğumu tahmin edersin!. ra çıkıldığı zaman rehberlik yapanlar Ona: «Şu halde, dedim, geri dönelim!'». müdhiş Don juanlarmış.. O «hayır, diye cevab verdi. Geri dönmeme — Belki, bazı öyle edebsiz kadınlar var de imkân yok. Bir adımı daha atarsam ki, : |mutlaka ölürüm. Üzerime bir isparmoz Natalya Mihaylovna, âdeta - korkunç geldis. Arkadaşım bunları söyledikten evgilim bu kalmalıdır. e dair bana na - — Namusun üzerine söz veriyorsun?. Amma dikkat et! Benim sana itimadım m bir şey hatırlamış gibi birdenbire yerin» 'sonra, bana ve rehberime, şehre gidip o- da bile ona hududu tecavüz ettirmez -'sanlar ——— L L kadar | SON POSTA - |dasındaki ilâçları getirmemiz için yal « varmağa başladı. Kadın sözünün burasına gelince, ko - cası alnını kaşıyarak: — Fakat müsaade ot, diye karısının sö- |zünü kesti, Sen biraz önce şu rehberleri |Jancak uzaktan gördüği söylemiştin!. | Halbuki şimdi ise rehberinden bahsedi- yorsun? Natalya Mihaylovna bozularak suralı- nı ekşitti: Aman gen de, gene kelimelerin üze- |rinde duruyorsun! Hakkımda şübhe e- m!. | | dilmesine kat'iyyon tahammül edem |Hayır, asla ammül edemem.. bu, düpe düz budalalıktır. — Ben kelimelerin üzerinde durmuyo- rum, at ne di Rehberlerle dağlara çıkmışsın; pekâ fakat yalan söylemene ne lüzum v Kadın daha fazla bozularak: — Himımn.. dedi, işte bu tuhali, Rehberi- mi kıskanıyorsun!. Yanında rehber olma- |dan oradaki dağlara nasıl tırmanabiler ğini düşünmüyarsun.. Madem ki oca: şeraiti bilmiyorsun, sus barl!. Sus ve sus... İnsanın yanıtda rehber olmadan orada padım bile atılma: — Allah Allahi — Rica ederim, öyle budals budala| gülme!. Ben Yülâ Petrovna değilim... Ben onu hiç te mazur görmüyorum.. Vâkıâ ben de melek değilim amma, onun kadar da kendimi unulmuş e yülan söylüyorsun?. değilim... Benim| rehberim hiç bir vakit hududu tecavüz | etmemiştir. Hayır.. meselâ onun rehberi | |sabahlara kadar Yülânın yanında kaldığı EEm GEREİ İcabında günde 3 kaşo ahnabili Birinciteşrit Nafıa Vekâletinden: Eksiltmeye konulan iş: 1 — Ankara Devlet mahallesinde yapılacak sulama işleri işletme merkez bina- st keşif bedi 19337> lira «&l>» kuruştur. 2 — Eksiltme 9/11/938 tarihine rastlıyan Çar Vekâleti Sular Umum Müdürlüğü Su eksiltme kor a günü saat «15» de Nafıa yonu odasında kapalı zarf me şartnamesi, mukavele prx şartnamesi, fenni şartname ve projel: Umum Müdürlüğünden alabilirler. 4 — Eksiltmeye girebilmek için isteklilerin <12217> liralık muvakkat teminat vermesi V ksiltmenin yapılacağı günden © sekiz gün evvel ellerinde bu- lunan bütün vesikalarla birlikte bir istida | âlete müracaat ederek bu işe mah: mak üzere vesika almaları ve bu vesikaları ibraz etmeleri şarttır. Bu müddet içinde vesika talebinde bulunmıyanlar eksillmeye iştirak edemezler. 5 — İsteklilerin teklif mektublarını ikinci maddede yazılı saatten bir saat ev- veline kadar £ r Umum Müdürlüğüne makbuz mukabilinde vermeleri lü- bayındırlık işleri genel ri «10» lira «97> kuruş mukabilinde Sular zımdır. Postada olan ökmeler kabul edilmez. «4258, Baş, Diş, Nezle, Grip, Romatizma, Nevralji, kırıklık ve bütün ağrılarınızı derhal keser. P(ılldil olmadık. Derken kapı açıldı. içeri şelâlesine gittiğimiz zaman, ben ona dai-| Yülâ girdi.. ikimize birden çullanmaz ma: «Arkamdan yürül» tenbihinde bu -| mı?. İşte ben bunu.bir türlü kabul ede - lunurdum.. zavallı adamcağı: daima ar-| mem!, karmdan gelirdi.. hattâ... En hissi zaman - larda bile ona mevkiini ve sosyal vazi - yetini ihtar elinekten geri durmazdım.. | kötü gülerek: Ha ha ha!.. — Anlaşılıyor ki, dedi, orada oldukça dim.. Meselâ dağlara veyahud Uça Vasöçka öksürdü, kaşlarını çattı ve o- danın içinde dolaşmağa başladı.. kölü halde, benim rehberim saat on bir olur olmaz evine giderdi.. Rehberim çok ha- sis, cimri bir adamdı, Para bahsi açılır | açılmaz ağzı kulaklarına varırdı.. Ha.. ha,. ha. gözleri, Vasöçka, siyah siyah kömür gibi siyahtı.. ağzı da üfacık.. Ben ona hiç yüz vermezdim!. Natalyanın kocası elindeki ekmek par- çalarile oynıyarak: — Tahmin ediyorum, tahmin ediyo - rum... dedi. — BSen de çok oluyorsun Vasöçka!. Ben İsenin düşüncelerini biliyorum.. fakat se- İni“temin ederim ki, gezinti zamanların- Kadın uzun bir kahkaha koyuverdik -| neş'eli bir hayat sürüyormuşsunuz!.. ten sonra, sür'atle etralına bakındı ve| - Natalya Mihaylovna, kocasının bu söz yüzüne korkmuş bir ifade vererek fısıl -| lerine gücendi: dadı: | Fakat Yülâ! Ah şu Yülâl, Vasöçka, ufak tefek bütün bunları ciddi - telâkki etmek, bunlardan hâdiseler çıkarmak.. — No saçma şey, dedi. Senin ne de - mek istediğini ben biliyorum. Senin ka- fana daima böyle iğrenç fikirler gelir.. artık bundan şonra sana hiç bir şey an- İşte bu olmaz!. İşte benim anlamadığım yamam.; hayır, imkânı yok anlatmam., budur. Tasavvur et ki Vasöçka, o beni| Natalya, dudaklarını şişirerek sustu.. kıskanıyordu.. budalaca bir hareke' de- aa gil mi?, Bir gün Yülâ bilmem nereye git- mişti.. Bu sırada onun rehberi geldi. Ta-| bil adamı içeri aldım.. şuradan, buradan, | dereden - tepeden konuşmağa başladık.. Biliyor musun, bunlar çok könuşkan in- YARINKİ NÜSBHAMIZDA: Son dilek Yazan: Muazzez Tahsin Berkamd Geceyi nasıl geçirdiğimizin far- Rast geldiklerine sora sora, dönmeğe karar verdiler. Sular iyice ka - rarmıştı. — Fersiz, | seyrek fenerler - den sokağın kö mür — tozi ve, yağlı kaldırım - TJarına dökülen ölgün , * gece - yayan SON POSTANIN ROMAN çıkardı. Âmir, gözlüklerini burnunun üzerinde düzeltip, gözlerinin içine ba- karaktan sordu: — Ne istiyorsunu , vapur bulduklarını, erlesi leketi terkedeceklerini, fa- eri yapur araştırmakla meş- gul iken, hvede bıraktıkları arkadaş |larının bolduklarını, bu saate ka - Oracıkta — karşı - laştıkları hoşlarına gitti; coş- tular. Önceden ka - pının önünde bulu- nup da İfakat ha - nımla görüşen ada- ma sordular: — Hans, ne olu - yor? Ne yapıyor - sun? ©: — Bilmem! dedi; şen, tuhaf bir ka - dıncağız.. galiba o nun da kafası tüt - sülü. Kendine eğ » lence aramağa çık - mış., değil mi, ka - din? Düüt!, | İfakat hanım, bu |lâflardan bir şey anlamamıştı. Yalnız herifin «eDüüt» üne o da mukabele etti: — Dütüütt. Oradakiler hep birden kahkahalarla güldüler.. her ağızdan, birbiri ardınca: — Düüt! Düütl. , Düdük taklidleri çıkarıyor, alay, gü - rültü ziyadeleşiyordu. Derken, iki ki- şİ birden İfakat hanımın sağ ve sol el- lerine yapıştılar, hemen — ötekiler de |halka oluverdiler, çılgın bir hora bi PHadı. * Karısının neye uğradığını bilmiyen zavallı Gurabi elendinin afal afal ba- kışı simasına öyle bir komiklik ver - mişti ki, horaya iştirak etmeyip seyir- €i kalan, sarhoşların diğer kısmının nazarı dikkatini celbetti. Onu da yaka- nin gittikce ko - yulaşan karanlı - ği ile mücadele edemiyordu. Şehrin bu bakımsız dış mahallelerinde yer yer peyda olmuş çu - kurlardaki çirkef — birikintilerine ayak bastıkca üstüne başına sıçrayan pis sulara aldırış etmeden, Gurabi efendi önde gidiyor, karısı da kabahatli bir fino köpeği gibi onu takib ediyordu. Yol dümdüz devam eylediği müddet- €e, hiç kimseye sormak ihtiyacını his- setmediler. at ilerde bir üç yol ağ-| zile karşılaşır karşılaşmaz, bilmecbu- riye durakladılar. Orada, keskin aydınlığın: tütün du - manı ve ispirto kokusile birlikte, açık kapısından sokağa kusan meyhanemsi bir yer vardı. Onun önünde iğrenc bir sesle türkü mırıldanan kasketli bir he- Tife Gurabi efendi sokuldu: — Liman! dedi.. anlatamadı. « Deniz.. de lo, de lol. dedi!.. gene an- İhtiyar meyusana geriye çekildi. O vakit, İfakat hanım geldi, herifin kar- şısına dikildi.. yüzüne baktı ve İiman: kocasından daha iyi, daha — vazih ifade olmak ici — Düüğ! vapur BgüÜva sesini taklid etti. bir kahkaha salıverdi. Ve ko- le İfakat hanımın — omuzuna direrek, o da tekrar ett t! Düüütl, Meyhaneyi dolduran — müşteriler : «Ne oluyor?» diye dışarıva fırladılar. Çoğunun kafaları kirişli, keyif halin- de idiler. dü. nün |ladıkları gibi karga tulumba ile meyha-| |neden içeriye soktular. l Gelsin şarap! Gelsin bira!. Bu ani sergüzeştin vermiş — olduğu şaşkınlıkla, ne Gurabi efendinin, ne de karısının rtedde — mecalleri — yoklu. | Meyhanecinin getirip de önlerine br- !raklığı ilk kadehi kendiliklerinden, on- |dan sonrakileri de zorla içtiler, | Artık kendilerini mukadderata tes- lim etmişlerdi. Curcunaya katıldılar., Saat dokuza kadar, helecanla ve bol |bol küfür savurarak, kahvede babalı- ğile analığımı bekliyen Toriğin, saat dokuzu vurunca sabrı tükendi, ayni |dar da görünmediklerini bir bir anlattı. Allahtan adamcağız Fransızca bili u. Torikle Takvora: Oturun! dedi. Ben şimdi icabına bakarım. Önce, Gurabi efendi ile karısının re simlerini gelirtti, eşkâline baktı. Son - ra da zil basıp çağırdığı memura bü - tün karı lara telefon etmesini ve bu eşkâldeki bir erkekle bir kadının her tarafta aranılıp behemehal bulunma larıni emretti. Yirmi dakika geçmeden, ayni memur geldi ve âmire bir şeyler söyledi. Ârair, 'Takvora döndü — Tebşir ederim! dedi. Sizin arka - daşları bulmuşlar. Hamburg'un ame!le mahallesinde bir meyhanede imişler. Tarikle Takvor bakışlılar. Adam de- vam etti — İkisi de fitil gibi sarhoşmuş! Afe- rin ihtiyarlara!. Dünya zevklerinden henüz ferağat etmemişler. Takvor: * — Lâkin, afedersiniz, — müsü! dedi Bunda bir yağnışlık olmalı.. — Neden? — Bir d Yanlarında para yok - tur, İkincisi ne Gurabi, ne de karısı o kadar uzaklara gitmek için dil bilmez- ler.. yol bulamazlar. Üçüncüsü, mey- haneye oturup da şafroş oluncaa dek Sen bilirsin. içmezler.. herhalde, bu işin içerisinde — Haydi, öyle ise, gel. Yallah kara-| iş ir. Bizim Ermenicede dedikleri kola. il imiçi pan ga'» Birlikte kalktılar. Gündüzün par -| — Lâkin, bulan polis hüviyetlerini mak izlerinin , fotograflarının alınmış | sormuş, söylemişler, Hattâ pasaportları olduğu zabıta dairesine gittiler. Kapı-İda üzerlerinde imiş. daki nöbetci kendilerini tanıdı ve biraz| —— 'Tuhaf şey! beklettikten sonna âmirinin karşısına zamanda da gönlü - endişe —ile doldu. Takvora dönüp: — Bana bak! de-| di; bunların başına mutlaka bir felâket gelmiş olacak. — Dersin? Bence — öyle, Aklıma gelen şey - lerden en hafifi, yollarını şaşırmış olmalarıdır. cekler ki yollarını şaşırsınlar? | Ne bileyim| ben? Şuraya kadar uzanalım demiş ol -| salar bilmem, ikisi «e öyle enal ki he - mencecik kalabalıkta kayboluverirler. — O da doğrudur. — Şimdi, biz ne yapalım, musun? — De bakayım, — Polise gidip, haber verelim. En| doğruü, en çıkar yol budur. daha beklesek olmaz? | t geçtikçe, bulunmaları yüç- biliyor (Arkan var)

Bu sayıdan diğer sayfalar: