21 Ekim 1938 Tarihli Son Posta Gazetesi Sayfa 7

21 Ekim 1938 tarihli Son Posta Gazetesi Sayfa 7
Metin içeriği (otomatik olarak oluşturulmuştur)

21 Birineiteşrin : paise wa SON POSTA Hastalıkları aşk ile tedavi (| Filistindeki mümkün müdür? Avrupalı birdoktorun ortaya attığı garib iddia etrafında bizim doktor ve muharrirlerimiz neler söylüyor, neler anlatıyorlar? Bir Frenk doktoru ortaya garib bir id-' dia attı. Etrafına bir hayli taraftar top - lamış olduğu rivayet edilen bu iddiayı göre, bütün hastalıkları aşk ile tedev mümkünmüş! Bilmiyorum, aşk bütün hastalıklara şi- $a veren bir şey mi, yoksa bütün belâlare kucak açtıran bir üfet midir? : Kısacası; zehir midir, yoksa panzehir mi? Bu işin ilmi bir kıymet taşıyıp taşı - madığını iki doktora, fantazı tarafını da, romanlarında içli, romantik ve tip öp aşklar yaratmış iki muharrire sordum. Deçent Doktor Operatör Kâzım İsmail Gürkan Üniversite Tıb fakültesi doçentlerinden genç operatör Kâzım İsmall Gürkana de- dim ki: — Bütün hastalıkları aşk ile tedavinin mümkün olduğu ileri sürülüyor, ne der- siniz?. Kendisinden hiç beklemediğim bir Sualle bana mukabele etti: — Bir defa aşk nedir? Ve. aşk var mi- dır acaba?. Şaşırdım: / Vallahi orasını ben bilmem, bunu si- ze sormalı! : - Bence aşk, daha çok teklidi hislerin inkişafından doğma marazi bir iddiadır ve irade ile doğrudan doğruya münase - bettar bir şeydir. Arzu edildiği zaman her hangi bir adamda tevlidi mümkün olmıyan bir halettir, O halde, her hangi bir hastalığı tedavi edebilmek için bir adamı nasıl zorla aşka mübtelâ, yani âşık Yâpabiliriz .. Binaenaleyh böyle bir-id- dla varid değildir. Diğer taraftan, hattâspek çok ruhi has- talıklar da dahil olmak üzere tanıdığımız hastalıkların hepsinde vücudde maddi, UZvi bozukluklar vardır. Ve bunlar gene maddi vesait ile ka - bili tamirdirler. Filvaki moralin fizik ü- zerine tesiri kabili inkâr değildir. Fakat maraziyat bütün bundan ibaret te de - ğildir. Maddi bozuklukların doğurduğu bas - talıklar gene maddi tamir yolundan te - davi edilir. Binaenaleyh hastalıkların aşk sayede tedavi eğilmiştir. ç 7 Beyaz saçlı Lokman hekime sordum: — Hiç âşık oldun mu hoçcam?. Se zi balığa hiç denize daldın mı, diye sormağa benziyor. Bence aşk, iki türlüdür. — Hakiki aşk! i — Zahiri aşk (yalancı aşk!) - (Hakiki aşk!) felâket ve saadelten mü- rekkeb bir halitadır. (Hakiki aşk) dimağı, kalbi, rubu ta - mamile zapt ve esir eder. (Hakiki e, içi şeker ve zehirle, tatlı ve zifirle, karma karışık maddelerle dö- vülerek yapılmış bir (yaldızlı hap!) tır. Bu süslü hapı yutup hazmeden, rlen- miyen insana aşkolsun! (Hakiki aşk) ın girdiği kafada ne akıl kalır, ne iz'an! Ne muhakeme kalır, ne man! Ne ferman kalır, ne vicdan! (Hakiki aşk!) derece ve şiddtine göre insanı aptal; budala, hımbil, yarım deli, ve tam deli eder vesselâm!. 5 ida ncı aşk) u gelince o nümay i, ar : modadan, mukallidiikten, sülüskârliktan, düzme sevda mektubla - rından, dolandırıcılıktan, hilekârlıktan, vurgunculuktan, nazdan, niyazdan, te - şekkül etmiş bir (medeniyet sporu!) dur. Bir (gençlik tuzağı!) dır! Bir (para do - labı!) dar. zi Ercümend Ekrem Talu Üstad Ercümend Ekremi yazısile haşir ve neşir olmuş bir vaziyette buldum. Bu- na rağmen $ordum, cevab verdi. — Aşkla tedavi. bütün hastalıkları bil mem, lâkin aşk; melânkoliği - yanı türk çe söylüyelim - halleri ve buna benzer daha ziyade ruh ile alâkadar hastalıkları şübhesiz ki te davi eder, Fakat gene şübhesizdır ki, ayı bunların hepsini birden de getirebilir. Bu, aşkın ümidli, yani karşılıklı veyahud ü- midsiz, yani karşılıksız olup olmadığına İ bağlıdır. Yoksa ben aşkın kanserle, akci- ğer veremile, şiripençe ile veyahud. ke - mik hastalığı ile hiç bir alâkasını görme- dim. Bana kalırsa bu metodu ileriye süren doktor yaşını başını almış olmasına rağ- y2| sevda, kara sevdayi, asabi | aşk bu hastalıkları çekmemiş bir adama ile tedavisi iki cebheden de çürük olmak lâzım gelir. men yepyeni Âşık olmuş ve kendi aşkını gülünç olmaktan kurtarmak ve mazur harbten şayanı hayret levhalar Londra (L'intran) Füistinde İngilte- reyi temsil eden yüksek komiser Bir Harcld Mak Mihael'in tayyare ile Kudüse vardığını işitiyoruz. Daha evvel gidecekti. Fakat Fi- listinin merkezinde vaziyet o derecede cid- di idi ki Misırdan hareketini 2 gün gecik- tirmek mesburiyetinde kaldı, Kudüsten gelen sansüre uğramami; tei- graflara bakılacak olursa vaziyet değişmiş de dağildir. Orada hakiki bir harb hali hü- küm sürmektedir ve bu harbde İngilizler daima galib vaziyetinde sayılamazlar. Ni- tekim ilk defa olarak duyuyoruz ki, Gaza Perikov, Ramleh, Bethahaba gibi dört tane şehir haftalardanberi tamamen Arabların 6- lindedir. Bu şehirlerde hiçbir İngiliz otori- tesi yoktur. Mutlak olarak hâkim olanlar Arablardır. Gene ayni şekilde öğreniyoruz ki, mem- leketin şimal kısmında da Arablar Nazsret ve Hayfa gibi Yki şehri muhasara etmeğe teşebbüs etmişler ve güçlükle püskürlülmüş- lerdir. İki tâbiye Filistinde cereyan etmekte olan mücade- lenin mahiyeti bu dakikada o derecs taay- yün etmiştir ki karşılıklı mevki almış olan Jiki muhasımın kullandıkları tâbiye hakkın- İda tafsllât vermek mümkündür. İ Arablar, kelimenin en geniş mânasile bir gerilla, bir çet harbi yapmaktadırlar. Pek çok gönüllüleri olduğu için baskınlarını bü- ylik ihtimamla hazırlıyabiliyorlar. Bir mi - sal zikredeyim: Hayfaya yapacakları hücumu bazırlarlar- xen İngilizlerin bu şehre imdad Xuvve göndermelerinin önüne geçmek maksadile Hayfa İle Shafa Amar arasındaki yol, müş - külpesend bir mühendise şeref verecek bir İmeharetle tahrib edilmiştir. İngilizler A - rabları püskürttükten sonra bu yolun 20 kilometre mesafe dahilinde tam 50 nokta- da derin çukurlar açılmak suretile bozul- duğunu. görmüşlerdir. Diğer taraftan yolun muhtelif poklalarına geniş çimento kütle- DAİR li Arab çeteleri tarafından tahrib edilen bir demiryolunun tcmirt SEYAHAT MEKTUBLARI : 58 İran halıları etrafında İki gözüm Lütfi Turanbek! Topkapı sarayının içindeki o güzel odanda oturup, halı kolleksiyonlarile uğraştığını görmüştüm... Hattâ, bana! da gösterir, cinsleri hakkında malü - mat verirdin.. İrana gidip de, halı ile alâkadar ol- mamanın imkânı yok. Bu işdeki bütün istidadsızlığıma rağmen, bende ken - dimi kaptırdım.. «Halı» onın nereden çıktığını, hangi milletlerin bu işle meş- gul olduğunu da merak ettim. Sağa sola başvurdum... okudum, okuttum... Türkiyenin, Tebriz konsolosu Bay Ragıb, kiymetli bir zattır. Halıcılık ta- rihi hakkında da malümatı vardır. Kendisinden de istifade etmeği ihmal etmedim.. bunların neticesi olarak, ha- lıcılık hakkında bir hayli sermaye e - dindim.. İşte, İranda edin. na ciro etmek mayeyi s e y sını yanları alır; üsttarafını alar- * 1 — «Halı» kelimesi «Kalikole» den alınmıştır. Bu isim de «Erzurum» un €ski ismidir.. Demek ki: «Halı» şöhre - tini, vaktile bu şehirde yapılan eser - lerden kazanmış... İranda halıya: Kali Ferş diye de söylerler. 2 — İslâmiyetten evvel hahlar «do- kumas usulile, İslâmiyetten sonra da dedikleri gibi «düğüm» “leme ile yapılmış. Düğümlü halının ilk defa nerede imal edildiği bugüne kadar anlaşılamamış. oFakat tahminlere göre: Orta Asya göçmenle- ve halıcılık bir tedkik Kiymetli bir kalı beğendikleri antika halılar: Av ve ehli hayvan resimleri olan balılardır.. Bu eserlerin kime aid olduğu kat'iy: bi- linmemekle beraber şöyle bir mütalea vardır: 1555 senesinde Tebrizde, Sa - fevi sülâlesinden Şah Tahmasep sara - yında «Sultan Mehmed: isminde biri varmış ki, halı resimleri (o yaparmış. | Yaptığı resimlerin çoğunda hayvan şe- İkilleri varmış. Avrupalıların beğen - dikleri hakların, bu san'atkâr elinden İ çıktığı tahmin edil ri tarafından ilk defa yapılmış olduğu söylenir. O halde, Şarki Türkistan, bel- | - ki de Orta Türkistan, bugünkü «hal» nın doğum yeridir. Düğümlü halınm en eskisi Ove en meşhuru «Rum Selçukilerir nin mer - kezi olan «Konya» da yapılmıştır. Sel- çukilerin, bu san'ati, asıl vatandaşları olan «Türkistan» dan, Anadoluya ge - Bundan dört yüz seneye yakın bir Zaman evvel Zıllüssultan, Ermenistan» dan dört bin halı san'atkârını Esfalıa- na getirimiş.. Nedense, bunlara iyi mu amele edilmemiş. Canları yananların bir kısını fırsatını bulup OHindistana kaçmış.. Hindistanda da halıcılık işine o vakitten (başlanmış. İranda kulan tirdikleri zannolunur.. On üçüncü aş -|san'atkârlar da sonradan Şah «Abbas» rın müdekkiklerinden «Marko Polo»,|dan çok yardım görmüşler. Onlar da, bu halıların, Mogol ve İran tesiri al -| Şabın himayesinde Esfhhanda yerle - Operatör Kâzım İsmail Gürkan güle - Tek ilâve etti — Fakat aşk istenildiği kadar imal e - dilir bir madde olsa ve onun hülâsası am- Püllere konsa, hastasına, şahsa göre bir kaç şırınga veya hap vermek suretile te- davi imkân dahiline girerdi, hayal bu ya! Böyle bir şey realize olsa hastalık ev- velâ Amerikadan kalkar. — Neden? — Zira Hollywoodda her gün binlerce kilo aşk istihsal etmek mümkündür, Maa- mafih başka memleketlerin de bu işde geri kalmamağa çalışarak aşk (istihsal etmeğe çalışmaları ve bu suretle yer yü- >ünde aşk istilâsından doğan daha kor- kunç bir hastalığın inkişafı muhtemeldir. Doktor Hafız Cemal Lokman hekim Lokman Hekimi evvelâ yaşlı başlı, mu- hafazekâr bir doktor, saniyen aşk yüzün- den irtifa bir hayliyüksek bir sukutu hayale uğramış tecrübeli bir insan olarak tanıdığım için bu mesele hakkında fikri- ni almak istedim. Aşk lâfını edince doktor Hafız Cemali. hatıraları tazelenmiş gibi gamlı göm başın: salladıktan sonra dedi ki: — Hakiki aşk esasen dünyada başından geçirenler için en dehşetli, en korkunç ve en ağır bir hastalıktır. Ateşini ölçecek derece, şifasını verecek ilâç bulunmaz. Ben zannetmem ki, dünyada hakiki âğktan daha büyük, daha mühlik bir hastalık bulunabilsin! Böyle iken ne - Tede kaldı ki başka hastalıkları tedavi edebilecek bir kudreti haiz olsun. Evet, bazı sinir hastalıkları vardır ki, İnsanı çok düşündürür. Evhamlı, kurun- tulu yapar, Bu gibi hastalıklara maruz kâlanların başına bir aşk hastalığı gelirse © insanın olanca aklı fikri hakiki aşkın elim ve ateşin safahatı içine girer, kay- bolur, ufak tefek hastalıkları düşünmeğe Vakti kalmaz. Ve böyle bir hale geldiği Zaman zannolunur ki, o hastalıklar bu göstermek içindir ki, bu iddiada bulun - muştur. — Siz hiç âşık oldunuz mu?.. — Ben ezeli âşığım evlâd! Bir defa ol-| dum, galiba ömrümün sonuna kadar sü- recek! Etem İzzet Benice Her romanında türlü türlü aşklar ib- da eden romancı Etem İzzet sualime şu cevabı verdi: — Bu yeni bir nazariye değil! «Aşk de- vayi küldür!» nazariyesini çok eskiden- beri tanıyoruz. Fakat bugünün ihtiraslı, ihtilâçlı, kalleş ve dönek aşkları sevduyı o hale soktu ki, aşk bir deva değil, ancak bir belâdır. Aşk iyi etmez, hasta eder. He- İle günün her saatinde yeni bir erkeğe aş- kını veren dilberlerle karşılaşan âşıkla- rın vay haline demekten boşka çare yok” Binaenaleyh her aşk bir panzehir değ, bilâkis bazan da zehirin tâ kendisidir. Sevda da kafes gibi tarihi bir nesne oldu artık. Nusret Safa Coşkun Malkarada bir köylüyü öldürdüler Malkara — (uususi) Karacagör - den Hurşid oğlu Yaşar isminde biri salma gezen hayvanatını sebze bahçe- sinden çıkardığı bahanesile Karacagör köyünden Mustafayı tabanca kurşuni- le öldürmüştür. Katil her nekadar cürmünü inkâr etmekte ise de bütün delâil üzerinde temerküz etmektedir. Câni, cinayeti müteakıb hiçbir şey ol - mamış gibi kasabaya gelmiş ve bir işi- ni takib etmek üzere bulunduğu Adir- ye muhakeme salonunda yakalanmış ve Adliyeye teslim edilmiştir. Câniyi takib ve deldili tesbit hususunda jan- darma karakol komutanı Abdülkadir Sarıkâhya muvaffakiyet göstermiş - tir, leri doldurulmuş ve bunlardan bamları da dinamitlenmişti. Yolu temizlemek istiyen İ askerler için bu yol tehlikeler arzediyordu. Arablar tarafından kullanılan (tâbiyenin İdiğer bir hususiyeti de, ilk defa olarak büyük muharebede (Verdun) de kendisini göstermiş olan (Sniper) in burada da ku)- lanılmağa baslamış olmasıdır Bu kelime ekseriya teleskoplu çok mükemmel bir tekle mücehhez fevkalâde mahir bir nişan- diy gösterir. Bu nişancı daha evvel ke&i)- miş bir telefon veya telgraf hattının birkaç bin metre uzağına gizlenmiştir. Hattı tami- re gelecek olan askerin vay başına gelene, (Sülper), bu vaziyette tahassün ettiği mevki keşfedilinciye kadar tamir müfreze- sinin tamamını imha edebilir. İngilizlerin mukabelesi İngilirler Arab çeteleri tarafından kulla- nılan tâbiyeden örnek alarak şimdi özle bir usul keşfetmişlerdir ki, hakikatte meş- hur Lavrens'in an'snesine tamamen muvs- fıktır. Bu usul de «çele harbine çete harbi ile mukabele. cümlesile ifade edilebilir. İn- gilir alayları 12 NA 40 kişlik müfreselere ayrılıyorlar. Bu müfrezeler bizzat Arabların isgali altında bulunan” kısımlara girerek Yahudilerin yardımile iyi seçilmiş noktala- ra yerleşiyorlar. Bu müfrezelerin her biri bir genç zabitin Idaresindedir ve bu genç zabit teşebbüslerinde tamamen serbest bira- kılmıştır. Dağa çıkıp Arabın peşine takila- bilir, yahud casusla Arabı ayağına celbede- bilir, tuzağa düşürebilir. Ondan istenilen sadece neticedir. (Sniper) e karşı da «Ka işaretli ötomobli- leri kullanmak usulü bulunmuştur, (© ötemobilleri de hakikatte Büyük Muhare- beden kalma bir dersin Pilistinde tatbiki - dir... O zaman denizlerde Alman denizaltı ge- milerine karşı kullanılmış olan tuzak gemi- lerini hatırlıyor musunuz? Bu gemller gâhi- ren kendi halinde bir tüccar gemisine ben- riyorlardı. Pakat denimit gemisi yaklaşın- ca birdenbire ateş açıyorlardı. K olomobilleri de bazan bir taksi, bazan bir kamyon halindedir. Fakat Sniper, ona yaklaşınca dörtlü mitralyözleri birdenbire teş açarlar. İşte size Filistin harbinden ir manzara, | tında kaldığını söyler. o Halbuki ba kayıdlardan, İranda düğümlü halının on dördüncü asırdan sonra yapılmağa başlandığı anlaşılıyor. 3 — Berlin müzesinde (beşinci ve dokuzuncu asır arasında yapılmış tab- lolar vartlır ki, içinde halı o resimleri görülür... Milâddan 637 sene (sonra, Samda, Emeviler devrinde (o yapılmış bir halı da bulunmuştur. 4 — İstanbulun fethinden (sonra, İslim ve Roma san'etkârları karşılaş- mışlar.. Bunun tesiri, İlalyan tezgâh - larında kemen görülmüş. 16 ner asır- da yapılan «Roma» kadifelerinde, «Üs- küdar» kadifelerinin tesiri açıkça bel- Wi oluyor. «Fatih», İslâm ve Türk em- tiasma en büyük kapıyı, İstanbulu al makla açmıştır. 'Türk halılarının Av - rupaya akması ve şöhret alması bu ta- rihten sonra başlıyor. Halı, en mühim ihracat eşyası oluvermiştir. Türkler, Viyana üzerine yürürler- ken, yanlarında bir çok halılar da gö - türmüşler.. sonra geri döndükleri 2a- man bu halılar Siebenbürgen'de kal - mış.. Avrupalıların eline geçen o enfes Türk halıları, bu şehrin ismile meşhur olmuş ve çok kıymet kazanmıştır. On dokuzuncu asırda, Avrupa malj- ları, Türk san'atkârlarına zararını ya- parken halıcılığa da dokunmuş. tez - gâhlar; Rumların, Ermenilerin, ecnebi sermayedarlarının eline geçmiş.. Ara - larındaki rekabet dolayısile halı fiat - ları ucuzlamış.. ip kalmışlar.. «Esfahan» ve «Şah Ab- bas» ismile Avrupada şöhret kazanmış lılar, bu san'atkârların eserleri olsa rek.. İranın, İrak mıntakasında halıcılı- Ba, onuncu asırda ehemmiyet verilme- ğe başlanmıştır. Halbuki (O dokuzuncu asırda Mâzenderan vilâyeli ve bilhas- sa Amul kasabası halıcılığın merkezi idi.. İranda en iyi halılar 16 ncı asırda: Süster, Cuşağan, Kirman, Hamadan, Herat, Tebriz ve Karabağ şehirlerinde İ dokunmuştur... İ Tebriz halt da yeşil renklere İçok tesadüf edilir.. Bazı eski halılarda göze çarpan renkler şöyledir: Erdebit halılarında lâciverd, koyu sarı renkler, bol çiçek resimleri göze çarpar. «I - rak» da Kum civarındaki halılarda fıs- tıki renk çok ve güzel kullanılmıştır. 1650 de o«Kirmanşah» da yapılan ve «Mehmed Emin» imzasını taşıyan fevkalâde kıymetli bir halı, Meşhed'de, İmam Rızanın kabri üstünde o örtülü durmaktadır. Bu halının en calibi dik- kat tarafı: Üstünde senenin dört mev- simini andıran resimlerin bulunması - dır... San'atkâr ' «Mehmed oEminsin 1671 tarihinde yapıp imzasını koy - duğu çok kıymetli ipek bir seccadesi de «Kum: şehrinde «İkinci Abbas» ın kab ri üstünde imiş.. Şah «Tshmaseb», biz- zat kendi de halı resimleri yaparmış... Bu resimlerin ehemmiyetli tarafı «insan tasvirleri» nin Oobulunmasıd: Buna mukabil gündelikler artmış. sür'atli ve kötü halı çıkarmağa başla - mışlar.. Bunun üzerine Türk halısı es- ki itibarını kaybetmiş. İyi mal doku - mak: Bir Iki köyle, birkaç aşiretin e - linde kalmış. 5 — Bugün Avrupalıların en fazla İnsan resimli halılar pek enderdir. Hal buki, «Tahmaseb» in yaptığı ve Paris- teki «sArdekoratif» müzesinde o teşhir edilen iki halının birinde «Yüzücü Şi- rin», ötekinde eLeylânın Mecnunu 2i- yaretis tasvirleri vardır... (Devsmı 10 ncu soyjada) iie, Siir mein ak Slielili, | ilk 1

Bu sayıdan diğer sayfalar: