12 Kasım 1938 Tarihli Son Posta Gazetesi Sayfa 3

12 Kasım 1938 tarihli Son Posta Gazetesi Sayfa 3
Metin içeriği (otomatik olarak oluşturulmuştur)

14 İkimciteşrin SON POSTxA Sayfa 3 Tarihte niçin Atatürk kada büyü Evvelki gün bir ilk okulun üçüncü sı- nıfında, sAtatürk» ün emanetini omuzla- rında yükseltmek için hazırlanan mini- mini Cumhuriyet yavrularının hepsi hıç- kıra bıçkıra ağlıyorlar; kızarmış gözle- rinden acı yaşlar akıtıyorlardı. Ağlamı- yan ve arkadaşlarına hayretle bakan bi- rine sordular: — Bunlar niçin ağlıycelar? — Öğretmen, Atatürk öldü diye söy- lemişler, bunlar da inanmışlar. Halbuki © ölür mü hiç? O ölmez ki... Atatürk 1926 da Türk milletine yaptı- ği bir beyannamede şöyle demişti: «Benim naçiz vücudüm bir gün elbet toprak olacaktır. Fakat Türkiye Cumhu- riyeti ilelebed payidar kalacaktır.» Ön Iki yıl önce kendisinin de teyid et- tiği acıklı netice bugün hakikat olmuş- tur. Fakat buna rağmen biz de o küçük Cumhuriyet yavrusu gibi: — O ölür mü hiç? O ölmez ki... Diyebiliriz. Çünkü Türkiye Cumhuri- yeti ölmiyecektir; Atatürk te Cumhuri- yetle birlikte anılacak, sevilecek, kalble- Fimizde yaşıyacaktır. O bize şu cümleyi öğretti: «Ne mutlu Türküm diyene.. .» Biz de şu sözleri söylemekle ancak ha. kikati anlatmış oluyoruz: — «Ne mutlu 'Türk milletine ki dünyanın ve tatihin en tüyük adamının kendi arasından çıktı- ğinı gördü. Ne mutlu bize ki «Atatürke ün aramızdan yükselmesile dünyanın en bü- yük ve şerefli milleti olduğumuzu bir de- fa daha gösterdik. O ancak Türk milleti- ne, Türk milleti de ancak öna lâyıktır.. Büyük milletlerdir ki büyük adam ye- tiştirirler. Büyük adamların değerini an- cak büyük milletler anlar. Hiç tereddüd etmeden söyliyebiliriz: Tarihte <Atatürk» kadar büyük bir adam Jaha yoktur. Niçin? * Atatürk her şeyden önce asker ve ko- mutandır. Daha on yaşında bir çocükken kendiliğinden sivil mektebi bıraktı, as- İskender Büyük Petro ker mektebine yazıldı. Sınıfında hemen birinci ve baş oldu. Kapalı yolları aşarak Trablusa gitti; Balkandan sonra Edirneye onun erkânıharbiye reisi olduğu kolor- dunun süvari livası girdi; Çanakkalede düşmanın nereye çıkacağını önceden kestirdi; yalnız kendi seziş ve kumanda- sile yurdu kurtardı. Düşman toprakla » yında zaferi ellerinde bilen Almanlara yenileceklerini haber verdi; Suriye ve Hicaz orduları için yapılan yanlışları başkumandan vekiline gösterdiği halde dinletemdi; onun görüşlerinin doğruluğu pek acı olarak anlaşıldı. Sakaryada «bat- tı müdafaa yoktur, sathı müdafaa var- dir» sözüne örnek yarattı. Dumlupınarda tarihin en kat'i, en parlak zeferini kazan- GdL Bütün hayatında yılmaz asker ve ye- nilmez kumandan olarak yaşağı. 'Tarihte geçmiş olan büyüt kumandan- ları hatırlıyoruz: Sezarın kumandasında Gaima kuvvetli ve zengin bir cumhur!yet ordusu vardı. Napolyon ancak dağınık ve parçalanmış olan Avrupada borusunu öttürebildi; birleşik ve büyük Rusya ile karşılaşınca Moskova yollarında beş yüz bin Fransızın ölümüne sebeb oldu. Cen- giz uzun yıllar harblerde pişmiş olan iki yüz bin kişilik orduya sahib olduktan sonradır ki «Sarsılmaz imparator» adını alabildi. Büyük Petro ancak birçok defa yenildikten sonra yenmesini öğrenebil- di. Türkün karşısında boyun eğdi. Fatih, köhne Bizans üzerine yürürken yüz elli yaşındaki genç bir imparatorluğun yüz elli bin kişilik ordusuna kumanda edi- yordu. Yavuz, iki şark devletine karşı kazandığı iki zaferi onlarda bulunmıyan toplara barçludur. Halbuki Atatürk Trablusta bir ki yüz Mehmedcikle, alabildiğine şişirilmiş olan gz k_ ada»m *y_oktur? —at ——— p O her şeyden önce büyük bir asker ve komutandı, fakat sırası gelince cn büyük sulh adamş olmasını da bildi. düzensiz yerli milisler bulmuştu. Tekir - dağında kumandanlığına tayin — edildiği fırka «mevhum» du. Samsuna çıktığı za- inan Anadolunun bir kısmındak: kolor -| dular 100-200 mevcudlu, fırkalar da 40-50 | mevcudlu kuvvetlerdi. Buna karşılık her taraf yüz binden fazla ve son sistem si - Jâhlar taşıyan düşman ordularının elle - rinde bulunuyordu. Memlekette — büti yaşama ve korunma kaynakları — kuru - muştu. Halbuki düşman orduları dünya - nan en kuvvetli ve zengin devletlerinin bol varlıklarına dayanıyordu. Atatürk yalnız kumanda eden d ayni zamanda yoktan ordular yaratan bir odamdır. En değerli vasfı da ordularını ancak şerefli işlerde, millet ve memlekot yolunda kullanmasıdır. Hülyalar ardında koşturmadı; macera adamı olmadı. Va - zifesini bitiren kılıcın, kınında — istirahat hakkını tanıdı; israf etmedi. Halbuki di - ğerleri böyle yapmadılar: Napolyor. Cüm hüriyetin içinden doğdu; kendisini doğu- yan kaynağa tükürmekten çekinmedi; ar- dularını Avrupa meydanlarında canbaz kumpanyasına benzetti; arkasında uzun sefalet yıllarının zincirini bırakarak, m:1 Jeti o kadar kan ve can pahasına yıktığı krallık rejiminin boyunduruğuna iade e- derek sürgünde öldü. Sezar, Cümhuriyet- cilerin haüçerleri altında can verdi. Cen- giz ölünce ordu parçalandı; — Timurdan sonra da ayni netice görüldü. * Atatürk teşkilâtcı bir adamdı. Asker « likte yoktan yarattığı fırkalar ve ordu! gibi yoktan bir devlet yarattı: Dokuzun- cu ordu müfettişi olduğu halde kendi mın takasından başka yerlerdeki — ordulara, hattâ valilerle kaymakamlara da emirler vermekte bir an tereddüd etmedi. Köhne Kmparatorluğun, düşman Ordularının, ya- bancı devletlerin, kötü ve köhne inanış - ların, mznasız itiyad ve an'anelerin te - sirleri altında kalan perişan bir idareyi derledi. Her türlü yokluk içinde ve beqA yüz yıllık devlet merkezinin henüz işle » mekte bulunmasına rağmen genç ve dinç | bir hükümet kurdu. Rize en büyük vasi- yeti olan teşkilâti esasiye kanunu ve Cümhuriyet rejimi onun teşkilâtcilik vas fının âbidesidir. Büyük ve yaman bir politikacı oldu - Punu da gösterdi. İstiklâl harbi sırasında İtilâf devletlerinin o sinsi oyalama siya - setlerini öyle derin ve engin bir görüşle kavrıyordu ki vaktile Osmanlı imparator- luğunun örümcek kafalı vezirlerine kar- şı kullanılan bütün pusu ve tuzaklarını neticesiz bıraktı. Aylarca süren «Lozan> müzakerelerini hergün her saât takib e- diyor; direktifler veriyordu. Türkiye - nin karşısında oturan 8-10 devler, do - lambaçlı yollardan elde etmeğe çalıştığı faydalardan mahrum kaldılar. Ondan sonra da Türkiyenin muhtaç olduğu mil- It siyaseti daha 1920 de tayin etmiş bü - lunuyordu. «Bizim için tatbik kabiliyeti olan siyasi meslek milli siyasettir. Milli hududlarımız içinde — her şeyden önce kendi kuvvetimize dayanarak varlığımı- n koruyacağız. Millet ve memleketin ha kiki saadetine çahşacağız! Rastgele ha - yaller ve büyük emeller ardında milleti nu zarara sokmıyacağız. Me - yol, tarih tedkikleri, kazılar, yeni dil araştırmaları, dil hareketleri zerinde bizzat uğraştığını, bütün bu iş « lerde yerli ve ecnebi ilim ada lavuzluyk ettiğini unutmağa tur. 1927 kışını yeni Türk harfleri de etüdle geçirirken Atatürk'ür —bütün Türk idarecilerine — ve ilin adamlarına eflik ettiğini — görüyoruz. O büyük bir terbiyecidir. ve bizim vakarımıza hitab ediyor: «<fer milletin yüzde sekseni oku- yup yazma bilmezse bu ayıbdır. Bundan insan olanlar utanmak lâzımdır. Bu mil- let utanmak için yaratılmış — bir millet değildir.» Sakarya ve Dumlupınarda — «Başku - mandan» olan Atatürk, bu sefer <Baş - muallim» olmuştur. Şehirleri, kasabala - ©, köyleri dolaşıyor; sokak! dükkânda, rede olursa olsun, herkese kara tahta #oünde okuyup yazma öğret'yordu. Baş- vekll, vekiller, meb'uslar, bütün devlet nemurları ve yeni harfleri öğretebile -| cek olan herkes büyük terbiyecinin kü - mandasında çalışıyorlardı. «Türkiye, şehirleri, köyleri, : ye ormanlarile talebesi bütün miilet a - lan bir büyük mekteb haline geldi. *Bu işi yapan ve başaran adam hiç şübhusiz ex büyük terbiyeci» dir. Büyük iktısadeı Atatürk 1923 — senesi ikincikânununun ön dokuzunda İstanbul gazetecilerine şöyle diyordu: «Yeni Türkiye devleti temellerini gü ile değil süngünün de dayandığı ik - tısadla kuracaktır.» Altı gün sonra Alaşehirde halka kar« şı şu sözleri söyledi: «Askeri zalerlerimizle mağrur olmıya- lem, yeni ilim ve iktısad zaferlerine ha - zırlanalım.» İktısad kongresindeki sözler de ayni derecede keskindir: «Kılıçla fütuhat yapanlar mevkilerini neticede sapânla fütuhat yapanlara ter - ketmeğe mahkümdurlar. Kılıç kullanan kol yorulür, fakat sapan kullanan kol her gün daha çok kuvvetlenir ve hergün top- rağa daha çok sahib olur.» Bu sözleri hatırlarken, <Atatürk» ün her şeyden evvel asker olduğunu unut - Tukyalım. O zaman onu daha iyi anlamak mümkündür. Gene o büyük asker ve o büyük ku mandan, vicdanının emrile mill olarak atıldığı mücadeley! diktan sonra dünyanın en damı oldu. Daha dün yurdun kadar gelen düşmanlarla nost olmasını bildi; bu dostluğun değerini — isbat etti; dostlar edindi; bütün kemşularla ve ak devletlerle şerefli bir sulh içinde ak imkânını yarattı. Her millet | - in hayırlı olan bir düstur bıraktı: «Yurd ülh, cihanda sulh...» Onun büyük kafası ve büyük kalbi yalnız kendi milletini düşü: göbeğ reketlerini takib eden, hele onu gören ve onunda konuşan bütün yabancı devlet a- damları, yabancı ilim ve askerlik adam - ları engin bir hayranlık, derin bir saygı duydular. İnkılâbeilık tarafının yüksekliği şim - diye kadar bu iddia ile ortaya çıkanların hiç birinde görülmiyen bir dereceyi bul- du; kansız, iztırabsız, gürültüsüz adım - larla ilerledi. İnsanların şuurlarına hitab Bu sabah dudaklarda Atam, Atam, Atamız, Sen ki ne yıldırımdan Hem ufuk gibi renkli, Nasıl el dokundurdu Gözlerin kapandı ha, Bu, öyle bir acı ki eb Karal;ab şevene Yazan eee 'Kadircan Kaflı Frrarerasennene reseemence e senAN etti. Onun inkılâbcılığı yanında inkılâb « ci diye anılan tarih — adamlarının birer sıslahatcı» olmaktan ileri gidemedikle « rini görüyoruz. Her eskiyi yıktı; hakiki ihtiyaçları karşılayacak olan bütün yeni likleri sarsılmaz temeller üzerine kurdu, O, kökten yıkıcı ve kökten yapıcıdır. O idealisttir; o en büyük dev'et ada- mudır. Kendini bildiğindenberi bu yurdu ve milleti yükseltmek emelini besledi; onu hakikat yaptı. Çürümüş, çökmüş, paçavra haline gelmiş bir imparatorlu- Fun enkazı içinden Türk milletini çıkars dı; sevdiği, inandığı ve güvendiği bu ceve herden yirmi yılda yirmi asrın olgunlu- ğuna eren modern bir devlet kurdu. Tarihin sayfaları arasında büyük diye anılanların biçbiri onun kadar yüksek vasıflara sahib değildir: İskender ancak ordusunu bir serseri yıldırım gibi küçük Asya, İran ve Arab ülkelerinde koşturan hir kumandandır; çıktığı imparatorl. ve an'a- neleri altında ezildi; kıcrmak — istediği devlet o ölür ölmez dağıldı. Sezar büyük bir kumandan, asker ve edibdi. Fakat hakikat üzerine kurulmuş olan bir cumhuriyeti tmparatorluk şek- line sokacak kadar gafil davrandı; han- çer darbeleri altında can verdi. Kromvel istibdada karşı yü akat parlamentonun kapısına «kiralık ev>» yas zışımı yazarak kendisi m d kesildi. Büyük Petro Rus milleti. nız diş tarafını, günlük hayatını değiştirdi. Bismark sadece bir devlet adamı ola- rak kaldı; cumhuriyete doğru giden Ak- manyada imparatorluğun elli yıl dahâ yerleşmesinden başka bir netice elde &- demedi. Oktavyüs, Sezarın yolunda yürümek- mun uğurunda öldüğü imparator« asını kökleştirmekten, Romayı yı- naya mahküm etmekten başka blr İti luk Onun ölümile beraber imparatorluk te |parçalandı. Timur için de ayni sözleri söylemek mümkündür. Bu Türk büyülkk leri de ancak asker ve kumandan olmak tan ileriye gidemediler. Napolyonu cumhuriyet ve inkılâb do Yurdu. Anasını çiğniyerek imparatorlul (Devamı 12 nci sayfada) er titredi kara haber, Çekildi gözlerime gözyaşından perdeler, Ben öleydim bu acı gömülmeden gönlünme nasıl kaydın ölüme? Sen ki her nefesinle bize bahtiyarlıkdın, İnsanlığın üstünde şerefli bir varlıkdın, Sen ki ölen milleti dirilttin bir hızınla, Bu ülkeyi yerattın o parlak yıldızınla, korkardın, ne şimşekten, Bir bahçe yaratırdın istersen bir çiçekten, Sen ki zafer yolunda Şefimizdin, Atatürk, hem denizdin, Atatürk, Nasıl oldu, sen öldün? Nasıl oldu bu zulüm? o altın başa ölüm? şefkat dolu gözlerin? Ön yedi milyon işte arkanda öksüzlerin, edi bir doğumda, Buü sabah güneşimiz söndü bir uçurumda.... HALİD FAHRİ OZANSOY

Bu sayıdan diğer sayfalar: