24 Aralık 1938 Tarihli Son Posta Gazetesi Sayfa 7

24 Aralık 1938 tarihli Son Posta Gazetesi Sayfa 7
Metin içeriği (otomatik olarak oluşturulmuştur)

SON POSTA Sayfa T Eski Şehremini operatör Gemil Topuzlunun hatıraları |Balkan harbine mâni olmak için Padışahı nasıl tazyik etmiştim? j sdimlık resminde Harbiye nazırı Nazım Paşa “Aman paşa, sen ne yaptın? ,, özlerile koluma yapıştı.. “Ne yaptım ?,, diye sordum. Hiddetle ccvab © |Yerdil «“Daha ne yapacaksın, hem zatışahanenin fikrini çeldin, hem de i Paşanın gizlice huzura kabulüne tavassut ettin... Halbuki yanılıyorsun, AĞAIRSA S e A Topuzlu anlatmasına devam etti: £ ha gf D0 h , Sehremini olalı henüz bir, iki ay bi- — |i EiMemişti. Bu sıralarda Balkan har- G“ . , Patlamak üzere idi. Ben her ne kâa- Y Mker değil ve siyasetle de uğraşmı- d &q'“ İğtem de, şayed Balkanlarda bir n? Büş y Atür ederse akıbetin vahim olaca- l l;_::l fdim. Bulgar, Sirb, Karadağ, ve ğ Si iların birleşeceklerini, bize karşı b k_:lıcalknm tahmin ediyordum. böğ / İkaga Balgarlar ile Sırblar, derhal Se- muf ÜY C ve Dedeağaç tarafinrına inecekler- a ' Süretle Rumeli İkiye ayrılmış bu- L Anadoludan, Selânik ve Yan- :; "::::l lile asker sevkiyatı yapıla- nlsl Nlm' Donanmamız ise, hasım — do- şenl | y SFA zisbetle zayıttı. yer k,,.;umn hakikatler pek güzel gö | Kaşş'du ki eğer harb olursa, netice ma- A #leyhimize çıkacaktı. F ç S2 ilânından on beş gün kadar ev- », *nimda bir doktor arkadaşım bu- halde, köprüden — geçiyordum. 4 Yani Abdülhamid TI nin - maiyeti trküniharbiye reisi Müşür Abdül- Ya rastgeldim. Paşa ile «buku- miz vardı. Ayni zamanda ale ları idim, Bu sebeble, her za- rimiz (le samimi surette görü- incelerimizi yekdiğerimizden TP K Ciim t Paşa, siyast vaziyeti tolmih î: YAf Vâr, ne yok? Ona: N %'N barb olacak, cevabını verd'n , Tücelerimi kısaca anlattım Neti- vEk FT & &g Talüm, bu harbi hiç istemiyor, de- 'b?"”*h Paşa, hiç unutmam, birden. dUradan çekti ve düşünceli, dü- £ Bön N. Paşam, senin ile bu meaele Üze- Sı.,t“'— daha konuşalım, — sözlerini ".:?'”“' Paşa ile beraber Eminönün- di yıkılmıştır - Valide kıraat- İN ha Rirdik. Abdullah Paşanın, zan- Jrsa, benimle görüşmekten baş- Maksadı daha vardı: Kayınpede- Cemaleddin ofendinin, Üsir olan düşüncesini de öğren- N SAR A A a. - imizi içinciye kedar, harb ts- .,_:eywmn döneceğini muhatabı- Uzadıya anlattım. Sözlerimi bi- < %Ahdullıh Paşa: İ n:Glllı)arııılı çok doğru. cevabini Mâ, muharebe başlar bsşlarnaz, %;:u&rb askerleri, yukarıdan aşa- NM hızla ineceklerdir. Bu suret. H “ln Uğunuz voçhile, aeker sevki- a kün olmyacak, Mahmud Şev- da, Rumelideki askerleri terh's ibarla, Rumeliyi müdafan ede- ©. mutlaka Anadoludan aöker b Vizzm. Buna da muvaffak ola- %;’Hıuı bir tehlikeyi daha he. & icab ediyor: Arnavudların :İh olmalarımı! Ayni zamanda arb vastıaları ve sıihbi le- Roksandır. Mağlübiyet —mühak- T ŞEAPAL IT X Te Efe. e e aa is L SS A K . y j;f'ı’ biz harbin Gari Ahmed Muhtar Paşa kaxtır. Balkanlılar, on beş günde İstan- bulun kapılarına bile dayanırlar! Abdullah Paşa, bunları söylodikten sonra, lâfın mecrasını değiştirdi: — Benim, kayınpederiniz şeynülislâm Cemaleddin Ffendi Hazretlerile ülfetim yoktur. Olsa bile, dairelerinde kerdileri- ni ziyaret etmeğe şahsi variyetim rıüsa. id değil. Siz, lütfen, şeyhülislâm efendi hazretlerile konuşurken, sö zarasında bu hususa da temas ederseniz, fikirlerinize tamamen iştirak ettiğimi de ilâve buyu- runuz. Ben, Müşür Abdullah Paşayı, iyi as- kez ve namuslu insan olarak tanıdığım için, sözlerini hem dikkat ve hem de te- e dinlemiştim, Akşam üstü, derhal şeyhülislâm kapısına göderek kavmpe- edre mülâki oldum. Gerek kendimin, ge- rekse Abdullah Paşanın fikirlerini an- latlım. Kayınpederim, mutadı oldu?u veçhile yani hilim ve ihtiyatla beni dinledi. Son- e: — Abdullah Paşa, doğru söylüyor... Ben de elimden geleni yapar, bimenni- hitealâ harbin vukuuna mâni olmağa çalışırım, dedi. Fokat, gönlüm gene rahat değildi. Sa- bahi zor ettim. Ziyaret saati gelir gelmez, soluğu mabevinde aldım, Fsasen, Meh- med Reşad V in hususf tabibi idim. Ber- mutad gene huzura girdim. Padişah, ko- yu renkli ipek kumaşlarla süslü koltu- Burda oturuyordu. Beni görünce, her za- manki gibi, ayağa kalktı, karşısındaki sandalyayı gösterdi ve: — P'uşa, sizi afiyette gördüm, pek mah- zuz oldum, diyerek iltifat etti. Biraz, afakt mevzular üzerinde konüş- tuk. Fakat, Mehmed Reşad V, birdenbire: — Ne dersin paşa, acaba harb olacak T? sözünü ortaya atırverdi, Ben de zaten bu fırsatı kolluyorldum. Hünkârın sualini, yani fırsatı ganimet bi. lerek fikirlerimi anlattım. Abdullah Pa- şatın da avni mütaleada olduğunu arzet- tim ve bahse, harbin. bizim içir binbir. musibeti davet edeceğini ıöyle.mpkle BÖn züme nihayet verdim. Mehmed Reşad, beni dinlerken çok sı- kılıyordu. Hattâ yüzü sapsarı kesilmişti. Sözlerim bittiği zaman, o kadar sinirlen. Mişti ki yerinde duramaz olmuştu. Bana: — Paşa, ben Abdullah Paşa ile görüş- mek İsterim, dedi, Fakat hükümeti hazıra erkânının - o zaman Gazi Ahmed Muhtar Paşa sadra- zam idi - melümatı olmadan, gizlice.., No yapsak acaba? Hünkâr, bunları söylerken, telfş ve he. yecanından ayağa kalkmış. ağır ağır do- laşıyordu. Onun bu dolaşmasını, teşrilat kaideleri mucibince, mülâkatımızın n/ha- yet bulduğuna hamletmişler.İçeriye, hü: kârın emyrini tebliğ etmek üzere, esvabeı başı Sabit Bey girdi. haftasında Sofyaya gireceğiz,, Nazım Paşa Hemen padişahın yanına yaklaşan Sa- bit Bey, yerlere kadar eğilerek: — İradeniz nedir efendimiz? dedil Mehmed Reşad V, Abdullah Paşa İle — Aman efendimiz, bundan kolay ne var, cevabını verdi. Abdullah Paşa ku.- lunuzu, kimse görmeden ve kimse duy- madan sarayı hümayununuzun yan kapı- larından içeri alır, huzuru şahanelerine geliririm! H'ç unutmam, bu mülükat bir Çar- şatnba günü olmuştu. Cuma günü, Şehre- ni elmam bhasebile, selâmlık Tesmine Bittim. Merasimin nihayetinde harbiye narızı Nazım Paşa « 31 Mart vak'asında katle- dilen - yanıma” geldi. Daha merhabaya bile vakit kalmadan, telâşla: — Aman paşa, sen ne yaptın? dedi! Hayretle sordum: — Ne yaptım? — Zatı şahanenin hem fikrini çeldin, hem de kendisini tecssür içinde bıraktın! — Ne gibi? — Harbir. aleyhinde bulunmuşsun! Bu yetmiyormuş gibi Abdullah Paşanım da huzüuru şahaneye kabulüne tavassut et- Mişsin! Diyen Neazım Paşa, Mehmed Reşaf V e berim ve Abdullah Paşanın söylemiz ol- duğumuz bütün sözleri ezbere bil'yor- muş gibi nakletti. Meğer, Üarşamba akşamı, Sabit Bey hakikaten dediğini yapmış, Abdullah Pa. şayı gizlice saraya sokmuş. Padişah, onunu noktal nazarını da dinleyince büsbütün fitili almış! Ertesi sabah. yani Perşembe günü Nazım Pasayı çağırtmış. Ona, her şeyi anlatmış. Meğer Nazım Pa: Getle harb taraftarı imiş! Bu yü: e fena halde kızmış: Selâmlık resminde be- ni görür pörmez de yakama yapışmış' Nazım Paşayı dinledikten sonra — Ben, harbin aleyhimi>e netice'ene- ceği kanaat'nde bulmuyordum. Rü ka- naatimi. hiçbir sebeb ve suretle kimse. den gizliyecek değilim. Her zanıan ve her yerde de ayni fikri izah ve müdafaa edeceğim,, dedim. Bunun üzerine, Nazım Paşa, bana ça cevabı verdi: — Paşa, seni çok severim. Bana ve al- leme her zaman baktın. Bundan dolayı müteşekkirim de... Fakat 'siz doktarsu- nuz, Vakığ, bu sözümle, tıbdan başka bir şeyden anlamazsınız demek istemiyorum. Tâkin bu hususta yanlış düşünüyorsun. Ben, dün zatı şahaneye de söyledim. Sa- na da söyliyeyim ki harbin !lânmndan de. ha bir hafta geçmeden, Osmanlı bayrağı Filibe ye Sofyada görülecektir! Artık, bundan fazlasını da bana dedirtme!> Yazı bih Alaçam Yunanistana 100 "ııı;";.ıî" balık gönderildi Sabit Bey zeki, dirayetli ve sohbeti tat.| Son bir hafta içerisinde Boğazda tu- li bir zattı. Mehmed Reşad V, kendişin-|tulan muhtelif cins balıklardan Yu - den çok hoşlanırdı. Fakat o da, lâtif göz- (nan gemilerine 100 bin çift satılmış ve leri, mübalâğalı tavırlarile, hünkârın | Yunanistana gönderilmiştir. Balık yük muhabbetini celb ve temin etmekte ciğ- lemek üzere limanımıza yeniden sekiz den mahirdi, Yunan vapuru gelmiştir, MİZAH Afiş Resimleri Nasıl Konuşurlar ? Yazan: İsmet Hulüsi Elinde tuttuğu ruj batonunu; dudağına süren genç kadın, içini çekti: — Bu işten de artık bıktım. Haftalar- danberi ayni yerde duruyorum. Herkes | te benim için, ene tembel şey, haftalar- danberi bir dudağına boya yapamadı» di- yecekler, Bir sinema afişindeki yarı çıplak ka- dın, düdağını boyayan kadının söyledik- lerini duymuştu: — Siz yene halinize şükredin, Hiç o mazsa #erzanızda bir elbise var. Bir de beni düşünsenize, bu kış kıyamette yarı çıplak gelene geçene gülüp duruyorum. Soğuk ulgınlığından hasta olmazsam ne âlâ! Baş ağrısı, bel ağrısı, karın ağrısı has- talıkları hapları « nın afişindeki e - . lile başını tutmuş — |. ğ kadın, buruşük — | 4 î yüzünü düzeltmee ——— —. den, sinema afi - |— ; ) şindeki kadına se& lendi: — Haplarımdan bir tane vereyim mi komşu? — Boşuna yoruk ma komşucuğum, © hapın bir faydan — (|- olsaydı, sen bir a — |- ya yakın zaman - danberi o halde kalmazaın! Dudağına ruj süren kadın güldü: — Doğru söyledin, hapının faydası ol- elini başından çekerdi. ayakkabıcı mağazasının afışindeki elindeki bir tek iskarpin tütan kadın u- zaktan söze karıştı: — Bugün de sokaklar ne kadar tenha, bu yüzden vakit bir türlü geçmiyor. Bir cins kremi reklâm eden afişteki ab. lak yüzlü, çekik gözlü kadın: — Ben eğlencem! buldum! Dedi. Ötekiler hep binden sordular: — Eğlence mi buldun, nerede eğlencen? — Sabahleyin erkenden aramıza karı- şanları görmediniz mi? — Dikkat etmedik. — Bir sinema afişi daha geidi. Bakın bakın, üzerinde bir kadınla bir erkek var, yanak yanağa durmuşlar. — Ben kadını tanırım. — Bana da ya - bancı gelmiyor. eZ — Dudağına ruj süfenin altında kalmıştı. — Anladım, an- ladım. Bir gece çocuklar gözünü oymuş. lardı, 6 değil mi? — 'Tâ kendisi! — Biraz değişmiş te.. — Evet, saçmın tuvaletini değiştir- mis, Son moda saç tuvaleti böyle imiş, saçları ensede ters kıvırıyorlar. — Şimdi güzel amma, bir hafta sonra onları da görürüz. Üstlerine başka afiş gelince kaybolur giderler. — Hıç sormayın o hali, hepimizin ba- Bcek. — Ne yapmalı kader böyle.. Ruj süren kadın, krem afişindekine: — Bak bak bak kim geliyor! Dudağına ruj süren kadın bu söze gü- ler gibi oldu: — Seninki de fazla kendini beğenmiş- lik, elinde ayakkabı tutanı da kesecek, çerçeveliyecek insan bulunabileceğin! hiç aklıma getiremem, Elinde ayakkabı tutan hiddetlenmişti: — Sen ne diyorsun; dudağını boyamak. tan sokaktan gelip geçenlere - baktığın yok ki! Her sabah karısile birlikte geçen uzun boylu bir erkek var ya.. karısı du- rur, elimdeki ayak*-"rya baktıktan son- ra egüzel> der, er- kek te onu; «gü - zeb»> diye tasdik e- der. Fakat dikkat ediyorum. Erkek ayakkabıya şim - diye kadar bir ke, Te bile bakmış de- ğil, karısı ayakka- bıya bakarken, o gözlerini benden ayır « mayor. “inema afişindeki kadın: — Hakkı var. Ben de dikkat ettim, aye nen söylediği gibi hattâ bir defasında ba. na bakıyor zannettimdi.. Elinde iskarpin tutan kadın: — O da mı size baksın. Sanki bakanlar az gibi.. kadınlar bakarlar. Kukanırlar, gençler bakarlar gözlerini ayıramazlar, evli erkekler de v bkarlar — amma, — Te karıları — yanla - rında iken pek ka, — çamaklı bakıyor - lar, hatiâ ge : çende gözüme — çarptı. er « kek biraz fazla dikkatlice bakacak olmmuş- tu, karısı, işin farkına vardı. «Gözlerini de o şıllik resimlerinden ayıramazsın» diye kolundan çeke çeke götürdü. Baş ağrısı, karın ağrısı afişindeki ka. dın: — Bana da bakanlar var amma.. hiç bi. rini gözüm tutmuyor, kimi nezleli, kimi öksürüklü, kimi inler, kimi aksırır.. Bu sırada, afiş yapıtşıtırıcı, bir elinde kola kovası, bir elinde fırça, omuzunda yeni afişler köşeden görünür: — Gelliyor. — Eyvah.. şimdi üzerimize başkaları çıkacak, biz yok olacağız. — Kader, ne demeli, ömrümüz bu ka- darmış. Bir İsmet Hulüsi ereeeaasesesensane sebeneceİEcEn AAA erne KA KAALE K ArALAemmenAana — Benimki! On yedi, on sekiz yaşlarında bır genç kaldırımda — yü - rürken bir an dur- “_’-’7 du, krem afişin « deki kadına dik « katli dikketli bak. t içini çekti: — Âşık galiba! — Evet, keşki beni alsa! — Niyeli var gi- bi amma cesaret MN edemiyor, — Duan edeyim bari de cesareti gelsin, hani evvelki hafta bir sinema afişindeki Greta Garbo vardı ya. Bir sabah erken- den bir genç gelmiş, onu Jiletle oyup çı- karmıştı. O sırada bir arkadaşı geçiyor- du. Ne yapacağını ona anlatırken duy. dum, Çerçeveleyip odasının duvarına a- sacakmış, Elinde ayakkabı tutan kadım: — Hepimizi böyle alanlar olsa da, bu- ralarda mahvolmaktan kurtulsak, Meraklı müşteri — Tavuk kızartma- nız taze mâ? Ciddi garson — Taze bay! Meraklı müşteri — Tavuğunuz iyi besli miydi? Ciddi garson — İyi bezliydi bay. Meraklı müşteri — Karı değildi ya? Ciddi garson — Kart değildi büy. Meraklı müşteri — Öyle ise bir ka- nad getirin? Cidai garsom — Sağ kanad mi, sol ka- nad mm olsun bay?..

Bu sayıdan diğer sayfalar: