28 Aralık 1938 Tarihli Son Posta Gazetesi Sayfa 8

28 Aralık 1938 tarihli Son Posta Gazetesi Sayfa 8
Metin içeriği (otomatik olarak oluşturulmuştur)

SON POSTA Eski Şehremini operatör Cemil Topuzlunun hatıraları ükelâ Meclisinde münakaşa “ Şehir tehlikededir, koleralıları yatırmak için birkaç cami istiyorum ,, dedim. Evkaf nazırı hiddetle bağırdı : “ Söyledim ya efendim, meabidi islâmiyenin telvis edilmesine razı olamam ! Cemil Topuzlu devam ediyordu: — Kâmil Paşa, bana «Buyurun, sizi dinliyoruz» dedi. Ben de şunları söyle - im (Ordumuzda dehşetli surette “olera hükümfermadır. Başkumandanlık vekâ- denberi de zuafa ve malüln ad: altında şimendifer ile binlerce ko - İstanbula en eşağı üç, dört bin içinde, Ga, bostanlar içine koleralı sürünüp duruyor, Şehir bunları cak hiç bir yerim kal 1. Onların bulunduğu sahayı kordon şehre sokmuyo » , kış ortasında, ığa bırakmak gayri insani bir ha- ercesinik ölüsü bile mey - darda duruyor! Şu enda onları usulü dairesinde taşıtıp gömmek ile meşgulüz! Evkaf nazırı paşa hazretlerinden - kendi- si de orada bulunan Ziya Paşa merhum bu sırada canı sıkılmış gibi bir hareket yaptı - koleralları yatirmek ve tedavi etmek için, bir kaç büyük camli şehre-| manetine vermesini telefonla rica ettim.| a şiddetle red cevabı verdiler. Fakat düşünmediler ki bu Xeleralılardan biri, kordondan kurtulup şehre girecek olursa, İstanbulda müdhiş bir aziyatik kolera salgı baş gösterecek! Bir dakika bile meden ı ciddi tedbi mdır. Ş gehir, sıhhi büyü tehlike için. Ziya Paşa az efendim! Meabidi islâmi- edilmesi doğru bir hareket Ben buna değildir kat'iyen cevaz, vel i gibi, müsamaha da edemem!» Kâmil Paşa mütereddit bir vaziyette) & kalmıştı. t şeyhislm Cemaleddin E- fendi derhal söz sldı: «— Şehreminmin cıklı izahat sen şevhislâm ol - mek sıfatile, camilerin değil bir tanesi - hin, hattâ hepsinin boşaltlarak koleralı hastalara ve muhaciri dilme- şu gayet a- Üzerine, re tahsis ve dünkü kısımların hülâsası 2 15 yasında iken Hamamcı ndirilmişti. Osman €- asında bir adamdı: l üne evlendikten beş sene sonra bir ik doğurdu, beslemesi Şazimend o gün urahi #t er hanıma da yöradi Kadıncağız d. leri zi) çala yeldirmesini . giydi boş bir turşu kavanazuna bosalttırdı, se içük Şazimendle sokağa fırladı, koşarak Hamdunelerin evine vardı Kendisini kapıdan büyük bir gürültü ile| karşıladılar. Lohusa evinde hemen bütün) mahalleli toplanmıştı. «Maşalla' Tıp duruyor ve gelecek yil «Yüvrucak» temenni ediliyordu. Lohusa yarı baygın, çocuk yarı yaşar halde bulunurken odadakiler dedikodulara başlı - yorlar, Sizara dumanı yavruyu rahatsız edi- yor, vyaklıyor, aldıran yok. Nihayet içlerin- den biri akıl ediyor, pencereyi açıyor, ödayi havalandırıyer. Bundan sanra da dedikodu gene baştıyor. İ m karısı Sabbek hanımı çekiştirtyorlar. İmam karyının üzerine ev - Tenmek niyetinde. imamın aldığı bir saraylı “miz... TRoman devam ediyor) acor bu İltifata için için sevin- ve I 1 mekle beraber bu tensibden memnun kalmadı. —A! Estağfurullah! dedi. Allah yazdı ise bozsun! O koca göbekli, torba sa - kallı pinpona ne diye yarayım? Hem de ortak ine?! — Nesi var, ayol? Aslan — Onun aslanlığ i Kaç yıldır bekle: ns de bekle » rim de, ölü yıka mın karısı olmam, Derken, baska mevzua ge vallahir, — Ben bilmediğimi söylemem. İnan- mazsan İnciye sor. Suyoleununki arab karısına”döndü;| — Sahi mi, İnci hanım? Mangalın başında, ellerini, pirzola 1 serbet dağıtmağs | i öğrenince etek-| sine taraftar olduğumu söylyeceğim. Hattâ bu hususta, arzu ettiğiniz takdir - de; fetva dahi veririm! Acil ve mübrem zamanlarda camilere hasta ve muhacir koymak şer'i serife mugayir değildir. Bu İ itibarla evkaf nazırı paşü hazretlerinin düşüncelerini muvefik bulmuyorum!» Jerile beni şiddetle müdafaa etti. zerine, heyeti vükelâ, m camilerden münas nanetine verilmesini İfararlaştırdı. Te - hemen emanete döndüm. sonra Ayasofya, Sultanah - lunuyordum. Yerlerdeki hahları ttım. Ağır hasta olunları Ayasofy lerini de Sultanahmed ve Şehzade- aşı camilerine yerleştirölm, Camilerin etrafına gayet gık: askeri bir kordon koy- durdum. Fakat miş olr şkül tamamen bertaraf edil- ordu. Cemil Topuzluya sordum: — Neden? z — Paramız yoktu. Emanetin kasası tarıtakırdı. Her gün gelen cüz'i varidat hastaların ilâç ve yemek bedeline yet- İmiyordu. Aklıma sahil karantina idare - sinin tıklım tıklım dolu kasası geldi. O zamanlar, bu idare ecnebilerin elinde idi, Yaptığım tahiikat sonunda 300,000 dan fazla birikmiş paraları okduğu- nu öğrendim. Hemen sahil karantina idaresine racaat ettim. Şehrin umumi sıbi tehlikede funu, bu vaziyetle alâka - dar olmaları icab ettiğini ve belediyeye| yardımda bulunmalarını söyledim. Ev- velâ «hık mik; ısrar ile hiç © lerini söyledim. Meşhur edi din merhum $: zasından idi, Benim &Öz ten sonra, heyecanla; Paşa hazretleri yerden göğe kadar hal ırlar, Değil 20,000 lira, hattâ bü - tün kasa mevcudunu vermeliyiz!s Dedi Sahil karantina idaresinin ecnebi olan direktörü ile meclis âzası daha fazla il raz edemediler, Fakat bize de tam iti -|Vera* «yiyecek ve ilâç) * madları olmadığı için, tedariki hususlarında kullanılmak üzere» kaydile belediye emrine 20,000 kiralık bir hesab açtılar! Başta ben olmak üzere bütün doktorlar seferber bir hale gelmiştik. İyi olmak üzere bulunanları, nekahat devrelerini geçirmek için Sultanahmed ve Şehzade camilerine yolluyordum. Ar- k ilâç ve yiyecek alacak paramız da mevcud olduğu için gönlüm rahattı, Her gün tâ sabah karanlığından gece yarıla - rına kadar cam dolaşıyorduk. Sırt. larımızda muşamba, ayaklarımızda bü - yük büyük çizmeler, başlarımızda bone - ler, ellerimizde Jâstik eldivenler; kanter hem. askere alınan bir çok | andaşlarımızı öğümden ve hem de şeh- ri koleradan kurtardım. (Devamı 10 urcu sayfada) Yazan: Sabih Alaçam imi dinledik -| Bu yanıma başlamadan evvel, sinema meraklılarırın halıralarına müracaat e » diyorum. Acoba okuyucularım Danielle Darricux'nun ılk defa Albert Prejcan ile çevirdiği «Dede> #lmindeki sönük ro * lünü gördükleri zaman bu artistin bu ka- dar parlıyacağını, bu kadar çok gönülleri İ z 7 tahmin ederler miydi? olan bu genç kızın muvaffakiyete doğ- oşacağını pek te ümid edenlerden de- ğildim. Bu filmdeki sönük kızı unutup gitmiş- tim ki, sinema âleminde birdenbire bir (Mayerling faciası) hıkâyesi duyuldu. Charles Boyer'nin yanında bütün masum güzelliği, #af halleri ile gözleri çeken Danielle Darricux hiç te ilk defa gördü- #üm kiza benzemiyordu. Sanki yeniden t el kızın filmleri bir- ini takib etti, durdu. «Tatlı belâ» fil. minde bize yepy ele avuca seğmaz bir Danielle Darrievx yarattı. «Suistimal davasında »ıztarabı yaşat- ti, nihayet bir kaç gün evvel gördüğü - müz Katiadaki Denilte bize tekrar Ma- yerlingin ızlırablarını duyurdu. Bugün size asıl bahsetmek istediğim Yaube filmi ve bu filmde yaşattığı şahsi yetlerdir. Bu film diğerlerine nazaran büyük bir hususiyet taşır. Çünkü Danlelle Dar - rieux'nun #muhtelif karekterleri muvaf- fakiyetle yaratma kuöretin! gören büyük ir film kumpanyası ona ayni filmde üç değişik şahsiyet yarattırmıştır. | Bu, sinema âleminde ilk defa olarak bir san'atkâra verilen en zor bir iştir. Çünkü Karekter değiştirmenin elbise de- tıştı. Günlerce herkes ondan bah-| onun en son çevirmiş olduğu Retour â| Danielle Darricux en son filmi ile bir san'at .hârikası yarattı Güzel Danlelle en son filminin bif sahnesinde si ğiştirme kadar kolay olmadığını be” bilir. g «Retour â Vaubes mevzuu büyük şöhret kazanmış olan Amerikalı kağ muharrir Wicky Baum'un en müksi mel bir eserinden alınmıştır. Bu sahneye koyan Danielkin kocası HE Decsin'dir. Sinema radnekkidleri, Bi) tinin bu film üzerinde can ve asla iğ kıştığını ve en mükemmel eserini getirdiğini yazmaktadırlar, (Devami 10 “ıncu sayfada) çevire makta o - an arab, dilim di - lim bıçak izleri ta - şıyan kapkara sura- İtini saf bir eda'ile İ kaldırdı, ak bakış - larını, su sadır olduğu tarafa.dön « dürerek, sordu: — Ne imiş o, sahi ” iye hanim; gü- söylediği şeyin armca du- yulmamasını “İsti - ya radagıgın haganı - ırmağı İnci nine sözünü kesti: casan, doğru konus, diye ihtiyar eden Şaziye hanım bu se- fer vazih ol — Canım! di Sarı konağın hanımı- mu, hani? Rahmetli bilmem ne nın Odalığı imiş. senin komşun. nin ucuna da söyliyemiyorum. — Fercemal hanım. E, ne oldu ona? — Ne oldusu var mi? Karagöz şey - he vürulmuş, Allahın günü taşmıyormuş, Haberin yok mu? Arab başmı salladı, Bilip de söyle - yor — — Son Posta" nın Romanı: 3 “Ah ne baygın bakışın var, Mangalın başında, ellerini pirzola pişirir gibi çevire çevire ısıtmakta olan Arab... YAZAN ERCÜMEND EKREM TALU a beyaz şemsiyeli!,, — Akşemseddin -İy deki Karagöz şeyh. — Ebülhayır efen- di. e ne olmuş?. — Fercemal ha - nm ona vurgun - muş. — Şaşmam. O a- dam, zaten Çi horozudur. Ona di - şi mahlük olsun da,| nasıl olursa olsun. Hem kendisinde şeytan tüyü var, el lâlem. — İstanbulun dört köşesinden, sü- rü sürü kadınlar Tanrının günü onün tekkesine © taşınır, dururlar, Minderin öbür u - mek istemiyenlerin tavrile cevab ver-| cunda oturan Şeküre hanım atıldı: — Ban önamiyo oola şeylârı. Soole «İdi: — Ban bişe bil Şaziye hanım dudağını ısırdı. Arabın, kendisini teyid etmesini beklerken, on-| dan bu dersi almış olmak nefsine ağ geldi, Tekrar Şahende hanıma döne - rek; — Ya! İşte öyle! dedi. Hatun, fena halde abayı yakmış. Satıp satip şeyhe yediriyormuş, — Hangi şeyhmiş, o? iyo. Allânin gunâ - Çaresiz, işi açığa vurmak lâzım geli-İkâr kullâri sâde o diğil a? Her koyun | meli olaci yordu. Zaten bu kuş dili hitabı, cilvelkendi k bacağisindan ösilir. — Kerameti varmış diyorlar. — O şeyfan suratlı herifin ne kere- — A! Deme. Rabbimin hikmetinden sual olunmaz. Belki de Allahın nezdin- de makbuldür. Şaziye hanım dudak büktü. | — Ben onun nelerini biliyorum. Be- ni söyletme kardeş! dedi, in de istediği bu idi zaten. — le! dedi. Bari, biz de bilelim. Diğerleri de israr edince, Şaziye bü- tün bildiklerini, duyduklarını ballandı-!; tekkeye) Öteden, kulak misafiri olan Raziye raraktan sayıp dökmeğe başladı. Kap hanım sordu: nın dibinde dizüstü yere çökmüş oturan Küçük Şazimendin kulak kesilerek, tek kırdı kaçırmadan muhavereyi dik te olduğuna ds Zerre kadar eni et vermeden, Kâ iz Şeyhin P çen çiğ tafsilâtile rt Saziye bazan inan: my gibi bir hâdise, bir teferrüat üzeri durdukça, dinleyenler: Ay, zman! Söyleme.. Deli olatfi fi zlerle o hoktayı tekrar el Nakledilen menakıbın bül i Şeyh efendi yaman biri düşmanı idi, Tarikat perdesi ardi EK ağını kurmuş (zehirli kara ö 'k gibi İstanbulun ber cağında ii bir sosyal tabakasi! safdil kadınları tuzağa dü yi didim; > bin de nef ihtiraslarmı tatmin ediyordu. “ Hakikat şu ki herifin gözlerindö v «larında. tahammülsüz - bir CÜ vardı. Tablattan sürmeli gibi sise hâle Imiş o sözlerden si seyya'e, ilk defa hum r kadını derhâl 4 semletiyor, iradesini elinden alıp dine ram ediveriyordu. Şeyh Ebilhayır efendi, pri bir adam da değildi, İunun ikisini de mükemmel kal tirmiş, müsbet ilimlere verdiği miyeti, onlardan birini mühendis ğerini de hukukcu yapmakla isbi lemisti, Kendi de, henüz genç ike” ğma düşürüp müslüman ettiği Fransız kadınından, okuduğunu #4 yaçak kadar enmişti. kıyafeti, sık denecek derecede dü ve temizdi. Kadınlar onun bu 72874 yafet üzerine vakive giyif rık di epey karılarına, miyet verd tu. O, şöhretini ha ziyade korak'ara, kibar taki ymnıştı. Kurban! en çok, © kımlı, semiz ve temiz koyunlar * dan seçiyordu. ,40) di ile cev vi san K (Arkası

Bu sayıdan diğer sayfalar: