5 Ocak 1939 Tarihli Son Posta Gazetesi Sayfa 12

5 Ocak 1939 tarihli Son Posta Gazetesi Sayfa 12
Metin içeriği (otomatik olarak oluşturulmuştur)

ş, KT | .Gtçeı yılbaşı gecesini «Kırmızı Vita- in>» adlı bir istirahat evinde kutlula - m.. Bu, oldukça iyi, rahat; ve güzel istirahat evi idi. Dışarıda bulunan ee yılbaşi gecesini binbir eılınce inde kutlularken biz de elimizi kolu - u bağlıyarak, vaktimizi uyku içtnde 4 muvafık bulmadık. J»İstirahat evi» nde bulunanlardan bi- , kendi aramızda, kendi vesaitimizle İr konser organize etmemizi teklif etti.. — Tabil herkes bu teklifi büyük bir $e - vinçle kabul etti.. Konseri organize etmek işi bana hava- edildi, Derhal istirahat evinin en gö- ü bir yerine bir ilân asarak, konser- rol almak istiyenlerin bana müracaat derek kaydedilmelerini rica ettim.. İlânı asar asmar, <İstirahat evi» nde 'ahat etmekte olan bütün İstirahatçi- konserde şu veyahud bu rolü deruh- de ettiklerini bild'rerek yazıldılar.. “Akşama doğru «İstirahat evi» nin ida- -kadrosile bütün — doktorları gaydoldular.. Geceleyin de İstirahat evi- , bulaşıkçısından tulunuz da bilmem ine kadar olan müstahdemin kadrosu caat etti.. Gece yarısına doğru da, irahat evinin gece bekçisi İvan Tro - Hov yazıldı.. İsminin kenarına bilmem i dansları yapacağı kaydını koydurdu. Bu tehacüm karşısında ne yapacağımı irdım. Öyle ya, herkes könserde rol ak isted ğine göre konseri kimler sey- öcekti?. Hatırıma şöyle bir tedbir gel. : Sahneye çıkma sırası gelinotye kadar srkes salonda oturacak ve ancak çağırıl- lıkça sahneye çıkacaktı. Fakat benim u “hlme kimse iştirak etmedi. -— hnünı yok, dediler, böyle bir ge - & biz seyirci vaziyetinde duramayız!.. pimiz heyecanlı olacağız.. Sahne ile n arasında mekik dokumamıza im - huııhn evinin baş doktoruna müra « ettim: Barı siz bana yardım ediniz de bir l nı temin edelim. — Baş doktor başını menfi manada sal « dü yapacağım.. Son Poslanm edebi romanı: 17 namafih bu cevabı verirken e iğimi, biraz daha ısrar ederlerse | rine takılacağımı koluma girip beni sürükleyince hep T yola koyulduk. öşkleri geçtikten sonra, dan aşağı, çukur yerlerdeki küçük tintilerini atlıyarak, hafif nemli | ik ve çam kokuları arasından ilerli- , Sanki bu gök. dün gece bütün 'le sularını boşatan gök ve bu top- l 9 suları içen toprak değildi Bir iki lhpuıı yerinden başka her tarafı nuş, katılaemış, avaklarımızın altın- akır takır öt üyordu. Anlasılan Taşo- | t ve Kayaları geçip te köseden Lu- a dönen, aşağılı yukarılı genişle - 'ki taraflı sık çam korusuna kadar, epeyce bunalacaktık. Şimdi, solumuzdaki camlık, bazi yer - “Son Posta ,, TAM BİR MUVAFFAKiYET A Nİ DNYK AAA AAA AAA IKU Çeviren : H Alaz BON FPOSTA AİNARS ti dan birisile «Norveç danslarıe oynıya -| ları alkışlamaktan bile kendini alamı « caktık. yordu.. İşin içinden nasıl çıkacağımı düşünür-| Kocakarı bütün bu numaralara mü « ken, tam 31 Birincikânun günü iılısyon-l kemmel tahammül etm'şti.. Sadece kon- dan «İstirahat evi» nin direktörüne tele- | serin sonlarına doğru başı biraz dönmeğe ;fon ettiler.. Ve İstirahat evine gelmekte | başlamıştı.. İstirahat evinin doktorların- olan bir yolcuyu getirmek üzere, otomo- 'dan biri, bu balin, konserden ziyade ye - ler.. ti.. eİstirahat evi» nin otomobili istasyona | Konserimiz büyük bir muvatfakiyet uçtu.. Akşama doğru da, İstirahat evinin içinde sonuna erdi. Herkes vaziyelten yeni müşterisile geri döndü. Bu, fevkalâ- memnundu. Herkes ayni derecede mu- de (ihtiyar bir kadındı.. Bilmem bir kağ vaffak olmuştu. Bu suretle araya kıs - bilin istasyona gönderilmesini rica etti « diği çöreğin mahsulü olduğunu temin et- | gelip | gün sonra yüz yaşına basıyordu. Ben, yeni bir yolcunun gelişine fev - kalâde sevindim.. Kendi kendime; «Gene talih'miz varmış, diye düşün « düm. Bir seyirci bulduk demktir.» Kadının yol yorgunluğundan. kurtul. masını bekledikten sonra, elime bir da- wetiye alarak odasına yollandım. Kadı - man hiç bir şeyden şüphe etmemesi için de davetiyenin üzerine koltuk No. 145 kaydını koydum... Kadına bileti verirken gülmemek için kendimi zor tuttum.. Öyle ya, 57 koltuk- luk koca salonda topu topu bir tek seyir- ci bulunacaktı.. Bileti verdikten sonra kocakarı bana: naziksiniz!.. elmasın!, Ğ — H'ç merak etmeyin nine, dedim. Bi- zim salonda kendinizi, düz bir odanın içinde tek bir ağaç gibi hissedeceksiniz!. Konser, tam saat yedide başlıyacaktı. Fakat salon fazla kalabalık yazması afişlerde de bunu böyle ilân et- miştik, Daha saat beşe varmadan konserde rol alacak olanlar, sahneyi ağzına kadar dol- durmuşlardı. Yediye beş kala sâhne per- desinin deliğinden salona baktim: Koca- karı salondan içeriye giriyordu. Salona gi rince, hayretle, salonun içindeki tek san dalyeye Baktı. (Çünkü diğer bütün san- dalyeler konsere iştirak edeceklerin o - kişinin salonda seyirci vaziyetinde 'turması için sahneye alınmıştı). Kadın bu tek sandalyeye oturarak elindeki çö- reğini kucağına koydu ve dinlemeğe ha- zırlandı. * Bu sahsda benden hiç bir yardım| Ne olür ne olmaz, kocakarı coşup “ta mezsin'z, dedi. Çünkü bu akşamki | salineye çıkmasın diye, biz ondan önce terde benim de rolüm var.. Ben bu | davrandık. İlemen işareti vererek per -|59 numaralı köşkün enkazmı am «Şah Nadir» operasının tenör ro- | deyi açtık.. Ve, adeta makineli tüfekten mekte olan İbrahim, dün sabah enkaz Gteş edet g'bi, ardarda sahneden koca - x MA Yazan: Halid Fahri Ozansoy bu tarafta, sağda, tamamile denize, Dile, | ufuk ve gök boşluğundan sonra İsa tepe- sindeki Rum Yetimleri Mektebinin bu - ;lunduğu çamlıktaki solgun geniş bir ka. geceki | tozleri yatışmış olan — Âşıklar | bartma gibi sırta karşı bülün tozu ve kız- gin güneşile açık kalmış bir noktaya va- rınca sıcaktan gözlerimin tutuştuğunu hissettim. — Çabuk yürüyelim, dedim, burası in- sanı yakıyor! Plâj, bu sabah, ıkpmki fırtımaya rağ - men, denizi ve kumluğu dolduran ka - İdm, erkek ve sayısız çocuk kalabalığile, sahilde yarı çıplak insanların toplandığı seayib bir miting yerine dönmüştü. He- men bütün kibar Ada halkı, tanınmış çehrelerile her tarafta göze çarpıyordu. '.!vımıç arasında güreş! tamamile kar-| Doğrusu *vaktile, bu yeni plâj kurulma- aha almış o'an bu yolda sıcaktan büy- | dan evvel, Yürükalide hiç bu kadar kala- balık görmemiştim. Son moda şık mayolarla güneşten yan, ti esmerleşerek, yanık sarı bir şemsiye | miş vücudlerini meydana uzatmış, kimi bi dallarını açmış uzanıyor, sed sed yu- | yan yatarak, kimi manasız yere yüzüke- — *«Teşekkür ederim» oğlum, dedi. Çok | İstirahat evinin duvarlarına asuğımız el | kançlık girmemişti.. Konser bittikten sonra bütün oyuncu- lar gahneye toplanarak tek seyircimizi şiddetle slkışladık.. Kocakarı ayağa kal- karak karşımızda birer röverans yaptık- tan gonra; — Size çok teşekkür ederim, dedi. Kon- serinizle beni fevkalâde memnun ettiniz!. Beni çok müteheyyiç ettimniz!, Fakâat, bü- yük Jütfünüze karşı benim de ufacık bir şükranla &'ze mukabele etmeme müsat- de etmenizi rica ederim. Koacakarı, yüz yaşından umulmaz bir çeviklikle ayağa fırladı. İki elini bir - bitine cırparak, «Rus köylü dansı» nı yapmağa başladı. Derhal kocakarının et- rafını çewirerek olanca kuvvotimizle onu Çalkşladık. Tabif kendimizi tutamyıarak sorduk: — Nine, dedik, bu yaşta bu enerji, bu |eanlılığa hayranız doğrusu, ne kadar gü- zel dans ediyorsunuz!. Hem de-en ince noktalarını bile ihmal etmiyerek... Kocakarı güldü: — Çocuklar, dedi, artık ben de dans bilmezsem kim bilir? Ben, tam kırk se - |nelk M. Talerin. Kırk sene sahnede dans jettim.. Velhasıl, 6 gecek! konserimiz tam bir muvaffakiyetle sonuna ermiştir. YARINKİ NÜSHAMIZDA ! Bu bir şaka mıydı ? Çeviren: İsmet Hulüsi Ç metre yüksektan diüşen biri yaralanı ı Kadıköyünde Bahariye caddesinde bekle - arasında dolaşmakta — iken, üç metre fena bir vaziyette kalmıştım.. Ben | karıya, muhtelif şarkılar, oyunlar şeklin- | yükseklikten yere düşerek ağır suret - Aılndı seyirci vaziyetinde kalamaz -| de ateş etmeğe başladık.. Wnkü ben de bu könserde rol al-| Kocakarı pişkinmiş.. Tatlı tatlı dinli- ! dİstirahat evi» ndeki hdınlu - yor, gülümsüyor, hattâ beıendıiı pırça— 'tanesine kuldın!mıqur te yaralanmıştır. Yaralı berayi tedavi Haydarpaşa has güzel çeüre ve bir !uyn düzgün- omuz, kol ve bacak vardı, Fakat bunların ara - sında plâja dahâ yeni geldikleri vücud - lerinin çiğ beyazlığından belli olan şiş - man, gakil vücudlerle biçimsiz, — kalın, çarpık bacaklar ve yapıştıkları bele is- yan etmiş taşkın kalçalar da eksik değil- di Öyle ki ilk bakışta gözlerime çarpan | güzelliklerden düyduğum hazzı bu çir- kinlikler bir lâhzada bozmağa kâfi geldi. IRaıum ruhum, bu manzara karşısında a« biraz'ları görünüyordu. Hele bir an geldi ki, 'deta ürperme geçirmişti. Annem, ablam ve Neclâ soyunmak için hissediyordum. / Ayayorgi tepesine; ve beri yanda, iki| kendi kabinelerine girdiler. Ben de, ar- l ki öyle oldu, annem bir taraftan, | yükseklik arasındaki boğazdan, tblam bir taraltan ısrarı çoğalttılar, Nec- deniz. | kadaki kabinelerden birine kapandım. Soyunurken, uzaktan plâjın uğltusunu bastıran fena ayar edilmiş bir radyanun çığlığı ile kulaklarımın sağırlaştığını du- yuyordum. Kumluğun 01 tarafında mümkün oldu. ğu kadar boş bırakılmış bir noktada he nüz oturmuştum ki, Noclâ koşarak yamı- ma geldi. Cici kardeşime mavi mayosu ne de yakışmıştı! Doğrusu ona karşı bu sa- bah kalbimde her zamanki ağabey sev - gimden daha fazla bir şefkat uyandığını hissediyordum. Hem üzstelik onun, İs - kelede ve evde ekseriya sinirlendiğim o geveze sakakuşu cıvıltısı her zamandan fazla kulaklarıma dolsun — istiyordum. Çünkü ne de olsa, bu Yörükali plâjının uğultusu içinde Neclânın sesi ve hiç dur- madan telâşlı telâşlı konuşması en az başımı yoracak bir gürültü idi. Hakikaten ne âlemmiş bu plâj! Şura- da delikanlılarla çocukların Mösyö Jak diye çağırdıkları gözlüklü, çoput suratlı, orta yaşlı bir adam kocaman lâstik bir arı Vi w vükseliyor, sağımızda aşa- | Yun ıslak kumlara gömülerek yanında -| topu rastgele karşısındakilere fırbatıyor, , erimiş civa halinde deniz parça - t çamların aralıklarından — ise, | kilerle konuşan veya uzaktan çocukla - rına seslenen kadınlar içinde bir hayli topu tutamıyanlara kırıp söyleniyor, he- le kahkaha ile gülenlere bozuk fransız « 'cııılı &vüzi çıktığı Çu urova bugün 17 inci kurtuluş yılını kutlulayor (Baş tarafı S inci sayfada) ordusunun son damlaları geri dönmüş, ve Adanayı da arkasında bırakarak geçip gizmişti. Mehmedciğin — altı delik çarığı Adana topraklarını, kesik nefesi Çukurovanın havasını terkettiği bu andan itibaren; Adana için, hiç ta- nımadığı bir acı, bir felâket başlamıştı. Bir gün, ellerinde zafer çelengi, iç- lerinde bir panter ihtirası ile dört yıllık facianın muzafferleri Adanayı işgal e- diverdi. O günden sonra Adana da bü- tün Türk yurdu gibi düşman kö: nün ateşlediği bir cehennem halini al- dı. Ve sonra ölüm, vahşet, ıztırab hu- dudsuz bir şekil aldı. Adana üç buçuk yıl bu cehennemin içinde yaşadı, Fakat bir gün (5 kânunusani 1922) birdenbire iniltiler durdu, zafer nâra- larını bu defa Çukurovanın öz sahibleri atıyordu. İşte Adanalı ve bütün Çukurovalr yarın (bugün) böyle mutlu bir günün ©n yedinci yıldönümünü büyük- teza- Baş, D:ş, Nezle, Nevralji, kırıklık ve bütün - BK İcatında günde hürat içinde kutlulayacaktır. Yarın (bugün) saat 9 da önde Halk- evi bandosu olduğu halde kurtuluş sar vaşında dövüşen kahramanlar, kurum- lar, esnaf fteşekkülleri, mektebliler, iz- ciler, Adananın tarihi bayrağını bele- diyeden alarak, eller üstünde Saat ku- lesine götürecekler ve çekeceklerdir. 9,30 da şehirdeki bütün fabrikalar ve vesait sinyaller yaparak bayram töre- nini ilân edecektir. Saat kulesi etrafın da toplanacak halka nutuklar söylene- cektir. Bunu müteakıb Atatürk anıtına gidilerek çelenkler kunacaktır. Müteakiben şehir Hipodromuna - gi dilecek ve orada büyük bir resmi geçid yapılacak, gene söylevler verilecektir. Bayram gecesi fener sokaklarında tozahürler yapacaktır. Halkevi de bugünün şerefine çök par- lak bir gece verecektir. Köylerden, kasabalardan gelen binr lerce kahraman köylü Halkevi tarafın- dan misafir edilmektedir. alayları şehrin - Grip, Romatizma ağrılarınızı derhal keser. 3 kaşe ahnabilir. EERE K Antalya Nafıa Müdürlüğünden : Kapalı zraf üsülile eksiltme ilânı 1 — Eksiltmeye konulan iş: (Antalya - Serik yolu Km, 20 4 000 de Ziraat Ve- kâleti sıcak iklim nebatları ıslah istasyomu binası ikinci kısım inşaatıdır.) 2 — Bu inşaata ald şartnameler ve evrak şunlardır: A — Eksiltme şartnamesi. B — Mukavele projesi, C€ — Bayındırlık işleri genel şartnamesi, D — Hüsus! şartnâme E — Keşif cetveli, G — Proje, 6347.85 Kralık keşif bedelinden müfrez. Keşif bedeli muhammneni: 15375 liralık tesisat nisbetinde inşaat istiyenler bu şartnamelerle evrakı 4 lra mukabilinde Antalya Nafıa Müdürlüğünden alabilirler. 3 — Eksiltmede 23/1/939 tarihinden (Pazertesi) günü saat (16) Nafın Müdürlü- iündeki eksilime komisyonunca yapılacaktır, 4 — Eksilime kapalı zarf uşulile ve vahidi tlat üzerinden yapılacaktır. 5 — Eksiltmeye girebilmek için isteklilerin (11583.12) lira muvakkat teminat ver- meleri bundan başka aşağıdaki vesikaları haiz olup getirmeleri lâzımdır. Ticaret Odası vesikası ve ihaloden için ehliyet vesikası ve yıpıı.ı ışlnre ald bönseryisler, kadar gürlüyordu. Biraz ötede, alnının üstünden gözlerine mukavva çerçevoli ve mika camlı bir gü- neşlik geçirmiş olan uzun boylu, esmer bir genç, kendisi gibi yüzüstü uzanıp, el- lerile, ıslaklıktan içi pelte baline gel » miş kumları karıştıran bir kızla pek de- tin ve hararetli bir sohbete dalmış gö - rünüyondu. Daha ötede de, kadın erkek oldukça kalabalık bir dost meclisinin sürekli kahkahalarından, denize dalma - dan evvel haftanın “Ada dedikodularına daldıkları anlaşılıyordu. Bilhassa, uzakta bir kadınla bir erkeğe bakarak gülüşü - yorlardı. Belli ki orada yeni bir aşk ma- cerasının dumanı tütüyordu. Ayaklarını kuma üuzatarak, kebinelerin önündeki taş- ların üstünde oturan ve yarım saatlir a- rabalarından ve arabacılrından bahse - den grupun da arasıra şu sözleri kulağı- ma çarpıyordu — Bizim araba... — Bizim arabacı... — Bizim araba kaçta ıeleuki(’ — Fularimi arabada unutmuşum. — Arabacıya söyliyelim de bizi yarın çamlıktan getirsin. Denize gelince, orası da, yüzenler, top oynıyanlar, birbirlerine avuç avuç su a« tanlar ve yöngeç gibi birbirlerini kova- lıyanlarla allak bullak olmuştu. Bir iki sandal da bu kalabalığın arasında dola- | şıyor ve kafasını küreklere çarpmamak için denizdekilerin telüşli atılışları görü- lüyor, bağırışları işitiliyordu. Bu anda yanımdan, yüzünü farkede - mediğim bir kadın geçerek, ortadaki tek en ax sekiz gün evvel vilâyetlen bu iş <15> - N&l benimki? — Nasılı var mı?.. Vaftjz anan.. hani gâe na isim takmıştı, külüstür ressam diye.. — Ha.. şa mahud kız... Uzaktan bakıp ta sinirlenmiyeyim di- ye arkamı ağaç tarafına döndüm. Fakat Neclâ benim görmediğimi görüyor, hâa- berini de yetiştiriyordu: — Kiz şimdi hiç bu tarafa bakmıyor. Anlaşıları bir arkadaşile yolladığım teh- did haberi faydasını göstermiş! — Tehdidmi?.. Aman etme! — Evet.. ağabeyimle uğraşmasın, yoksa gağak burnile karikatürünü yapar di Yen — Yok canım! — Vallahi öyle! Neclânın bu Sözü hepimizi güldürdü. Sonra annem ayağa kalktı: — Haydi çocuklar, güneşte fazla dur- mıyalım, Zaten kaç gündür fazla yandık. Dedi. Hep beraber, denize inen merdivene * doğru yürüdük. Su, çılgınca çırpınışlardan haylice bü- lanmıştı. Fakat ilk üşüme hissinden son- ra çok tatlı bir serinliğin vücudümden sinirlikme işlediğini hissettim. Nihayet böyle suları yara yara biraz ilerlemiş » tim ki etrafımı saran ve yüzerken kolları ve omuzlarile bana çarpan kalabalık için- de, arkamdan hiç beklemediğim, hiç ume madığım bir ses işittim: Süheylânın sesi!.. Döndüm ve heyecandan kalhim çar - incir ağacının gölgesine doğru yürüdü. | parak: 4 — Nasil .. Siz mişiniz, Süheylâ Hanım! —— Neclâ, derhal kolumu dürttü: — Tanımadın mı, ağabey? dedi, Se - ntaki? Dedim. N y (Arkası var) — xx

Bu sayıdan diğer sayfalar: