5 Ocak 1939 Tarihli Son Posta Gazetesi Sayfa 8

5 Ocak 1939 tarihli Son Posta Gazetesi Sayfa 8
Metin içeriği (otomatik olarak oluşturulmuştur)

Eski Şehremini operatör Cemil Topuzlunun hatıraları Beni süs merakı ve israf ile itham edenlere cevab aŞ a Sakız koyunların süratle üretmemiz İâzım MHL ROM İ || Memleketin mahdud bir bölgesinde ve oldukça az çapta yetişt? | | || bu cins koyunlar, çok süt vermesi ve daima fazla ikiz doğurmâsi | ile tanramıştır. Sakız koyunlarından Almanyanın Friz koyunlar! alkar Harbi günlerinde idi, Yüz binlerce muhacir, yaralı ve koleralının iaşesi şehrin omuzla- ö gibi bir “ süt ve kuzu ,, ırkı yaratabiliriz rıya yükletilmişti. Bir çok mahalieler, yannış halk açıkta kalmıştı. O kadar parasızdık ki hastanelerdeki hastalara ilâc tedarik edemiyorduk. Maliye Nazırı Rifat Beye gittim. Büyük bir teessür içinde bana: “Paşa devletin vaziyeti daha vahim, dedi. Askeri beslemek için Osmanlı tari- || Türkiyenin genişli. hinde ük defa olarak askeri bir kışlayı satmak mecburiyetinde kalıyorum. ,, ;îî:îıîdîbiaşî:.h: Cemil Topuzlu: — İkinci Şehreminliğimde, mütemadi- yen işgal kuvvetleri mümeesilleri ile uğ- raşmak, General Füllerden maada hepsi - nin malâyutak teklifleri ile üzülmek meoburiyetinde kalıyordum, dedi. Nitekim, bir gün dairede iken Ameri - ka hükümeti mümessili Amiral Vilson telefon etti: «— Sizinle Çubuklu gaz depoları hak- kında görüşmek istiyorum. Lâkin işlerim çok fazla olduğundan ayrılamıyorum. Mümkünse, bir kaç dakika için bizim Beyoğlundakı sefarethaneye uğramanızı rica ederim» sözlerini söyledi. Çaresiz, gittim. Amiral Vilsön beni ev« velâ güler yüzle kabul etti. Biraz dereden tepeden konuştuktan sonra, sözü gaz de- polarına çevirdi. Amerikadan gelen ve hıfzedilmek üze- re Çbukludaki depolara konan «mevaddı müştaile» den güya fahiş resim alındığı- nı anlattı. Kendisine: — Aklığımız resim kanun ve nizamna- melerin icab. tayin ve tasrih ettirdiği miktardadır. Amerika gaz kumpanyala- rından, diğer mücsseselerden tahsil et - tiğimiz resimden fazla bir ücret te iste- miyoruz, cevabımı verdim. Amiral Vilson ne dese, beğenirsiniz «— Ben, kanun, nizam tanımam. Ame- rika mücsseseleri, alınan resimden mu - | tazarrır oluyorlar. Binaenaleyh mevzuu- bahs ücretir. bugünden itibaren yarı ya« rıya tenztlini emrediniz'» j Onun bu hükmü karakuşisi — üzerine hayretle yüzüne baktım ve: — Benden kanuna, nizama mugayir bir hareket beklemeyiniz, dedim. Meseleyi — Yatıyor. Hâlâ kan zayi ediyormu amma, az. — Beter olaydı, sıllık! Ne ise, bir : yak evvel başınızdan defolup gitsin de — Berife bir şey söylemidin ya? — A, üstüme ivilik sağlık! Deli miy ben? Bir şeycikler demedim. Bilâl Öyle medhettim, öyle ballandıra bal - landıra anlattım ki, haptoldu. — Nasıl ettin? Şimdi bir bir anla! Önce, buradan dosdoğru gittin, herifir evine., kapıyı çaldın.. — Yoo! Önceden, mahalle imamı Şaf efendinin evine gittim, Hanımısı Gü! süm hanım bildiktir. Ondan, hamamcı nın hakkında ne ki lâzmmse öğrendim Herif ölen ayaline çok düşkünmüş. O nun üzerine vül koklamaf'a hiç de nive ti yokmuş. Hele, çocuğunu da, komşu- nun evine yerleştirdikten ona bir d taya tuttuktan sonra, artık işini tıkı- yına koymuş. Ölünceyedek, bekâr kal- mağa ahdetmiş. Ben bunları öğrendim &? İmamın evinden çıktım, köşede urum bakkal var. Onun dükkânına gir- dim, öoturdum. — Hamamcının çocuğu hangi evde barındırdığını tahkik ettim: Çırağı oraya yollavıp, çocuğa bakan ka- yıyı usulladan çağırttım. Buradan ruh- satlıyım a? Karıya diller döktüm, vâ - düvaidlerde bulundum. avarttım. Ya yın buraya gelecek, beni küçük düşür- mezsiniz helbet, — Kararlastırdığımız gibi, onu Hacı Niyazi efendilere kapı- landırırız. Derken, efendim: Oradan dosdoğru etttim hamamorya. Herif ev- de imiş. Karsı karsıya oturduk. Ben açtım çenelermi, Bir dilbazlığım tuttu.. bir dilbazlığım tuttu.. sorma gayri! He- rife: «Gik!» dedirimeden, gözından gir dim, burnundan çıktım. Rânâ şırfmtı- sını ballandıra ballandıra medhettim. Hamamcı ağır adem, Sofu mü sofu! Hep ayni şevi soruyor: «İrz ehli mi? Değil mi?» diye. Ben de srtik o ciheti öyle- sine anlattım ki, ard etetinde namaz bilem kılınır olduğuna iyice #mandır- dım, — —i — o e e n ——— Cemil Topuzlunun son resimlerinden biri halletmek istiyorsanız, hükümete mü « racaat ediniz. Eğer, talebinizi nazarı dik- kate alır da gaz depoları resmini indi - rirlerse febiha! Salâhiyetimin haricinde olan bir şeyi kabul edemem! Amiral, talebini, böylece açıkça red - detmerm üzerine hiddetlendi: «— Madem ki isteğimi, salâhiyetinizin baricinde olduğu bahanesile f eyle - miyorsunuz. Ben de yarın iki bahriye ne- ferile depoları işgal eder ve resmi de yarı |yarrya verdiririm. Size başka bir sözüm yok» dedi, Bu sözler karşısında, başıma kaynar sular dökülmüş gibi oldum. Amiral Vil- sonun yanından, hayatımda hiç bir zaman tıim. Soluğu, hiddetle, o zamanki dahili- — Aferin sana! — Yo! Öyle kuru sir aferinle elimden kurtulamazsın, yağ- ma yok! Beşibir - verdemi isterim de, 'sterim! Alimallah , müslümanı kandı - uıncaya — kadar a - »amdan — emdiğim süt fitil fitil bur » numdan geldi. Ona calsa, daha kararını vermezden önce bi- raz düşünmek isti « vordu. Allahtan ki, ben orada iken, ta - va haber gönderdi de, hamamcı vicinin Özü suyu hürme » tine lokmayı yutu - verdi. — Şimdi? — İyi amma, Molla bey ne der? — A, iyi, vallah!. Siz mütabık deği! misiniz? — Aman! Sen del. Erkeklerin hu: nu bilmez gibi söylüyorsun. — Bunda huyu, muyu yor artık. K ınızin namusu var, Mart kedisi g' damlara çıkıp karnmmı dolduran yabe nın kaltağını buradan atmaktan başkr lı::—.ronîz yoktur. Çeşmigül hamfendinin bakışları b'r denbire dalar gibi oldu. Gözleri du - ue ;ye nazırı Bay Ebubekir Hazım Tepey » |ranm yanında aldam. — Affınızı diliyeceğim. Amiral Vilso- na kızdınız ve bunda yerden göke kadar haklısınız. Fakat Bay Ebubekir Hazımun günahı ne? — Onu da anlatayım: Evvelce de ar- zettiğim veçhile ben gerek ilk ve gerek ikinci Şehreminliğini, vali vekâletini de İuhdemde olmak üzere kabul etmiştim. Halbuki Amiral Vilsonla — konuşmadan bir gün evve, dahiliye nazırı Bay Ebu - bekir Hazım (*), İstanbul valiliğine baş- ka bir zatı asaleten tayin etmişti. Şah - san, belediye reisliği ile valiliğin ayni şahis ühdesinde bülünmadığı — takdirde idarede muvaffakiyetin mümkün olamı - |yacağına kani idim. Halbuki, bana hü - kümezt tarafından verilen sözü, Bay E - bubekir Hazım, sebebsiz yere ihlâl etmiş (bulunuyordu. Prensibime mugayir olan |bu hareket karşısında, vazifeme devam etmemek kararını vermiştim. Nazırın yanına girdiğim zaman, ken - disini ayakta ve © vaktin hariciye nazırı ile konuşur buldum, Hiç bir mukadde - meye lürum görmeden, Bay Ebubekir Hazıma: — Madem ki şehir işlerile vilâyeti a- yırdınız, ber de badema hizmet ifa ey- lyemem! Çünkü bu vaziyet, kanaatleri- me muhafliftir. Derhal istifa ediyorum, dedim!. Ve dışarı çıktım. (Devazu 10 uncu sayfada) Yazan: Sabih Alaçam | (*) Damad Ferid sadrazamlıktan istifa tatmadığım derin bir acı ve ıztırabla çık- |etmiş ve onu Ali Rıza Paşa istihlâf eyle- | çesnde hiç aksamıyan yegâne gelir. dat-|dan çok farklı olmuştur. mişti. on Posta'nın Romanı : İf * Bohçacı karı entarisinin yakasını elile tutup ağmına götürdü, unrdı — Benim içimde bir şüphe var.. kaç — Simdisi, söz kesmeğe geldim işte'| vakittir sana söylemek istiyorum, di - Him varmıyor.. dedi. Bohçacı karı merakla sordu: — Ne gibi? — Rânânın çocuğu beyden! Cadın irgildi: — Sus! Nereden hükmediyorsun? O bar adam bu kül kedisine tenezzü! det mi, hiç? S Çeşmigü! hamfendi birden coştu: — Açtırma kutuyu, söyletme kötü ü derler; içimdekini boşaltsam şaşa da kalırsın, Dünden bügüne neler se- dim, neler! Naziktere sor da sana h r anlatsın. Daha bu sabah, beyin od sında Rânânın gömleğini buldum. Wk:hmvdik duran — bir |0 kadar daha arazinin îmmuöycıi, memle. ketimizde hayvan ye. tiştiridiliğinin — ham en iktısadi bir iş ola- rak yaerleşmesine, hem de o nisbette ge. niş bir inkişafa girişe mesine imkön ver. mektedir. Filhakika Türkiye« de hayvancılık, pek Jileri gitmiş olmama- Friz koyunu: Hu koyun Almanyada yetiştirilmektedir. ) 600 kilodan çok süt vermesi ve dalma 2 - 3 yavru di n nün iktısadi hayatın- tanınmıştır. Sakız koyunları da istikbalin bu ayarda da birinci mevkii alır. bir koyunu olabilir. Küylerimizin pek çoğunda her sıkıntıyı| Hayvan ve mahsullerinin ihraci önlyen dalma odur Köylünün ekmeğini |zünden her yıl memleketimize girel katıksız, ocağını yakacaksız, cebini harç-|ra otuz milyon lirayı geçer. Bu da 4 lıksız”bırakmıyan; kurak yıllarda kendi| kiyenin ayrı bir mazhariyetidir. borcundan gayri evin - tarlanın borcunu | Şüphe yok ki bugünkü durumile da ödiyen; ölse dahi sırtını abasız, ayağını | hy kadar yâr olan hayvancılığımızı çarıksız komayan hep hayvanıdır. O *İ|çın özlenilen inkişafa erişince bif ” Jnun için «ki karış toprağı olmıyan köylü' kat fazlasile faydalı olacaktır. Türk İğile, önce hir .ki baş hayvan edinmeyi | .— « — havvan vetistirisiliği ö düşünür. Çok iyi bilir ki; kuru toprağı sürüp ekecek, yarın mahsulünü biçip ta- şıyacak olan hayvandır. Ve bit sağılır inek veya beş on koyun, toprağın kaskatı kesildiği yıl'arda gene ona destek ol - maktan geri kalmaz. Köylünün bayatında bu kadar yer a- lJan hayvan, cevletin bütçe hesabında da en ehemmiyetli bir mevzudur. Herkes |bılir ki devletin belli başlı varidatından | bıri de «hayvanlar vergis!» dir. Türlü sı- kıntılar ıçinde bocalıyan kaç dervin büt-| sına rağmen köylüs Ü bir refah mev'uddur. Bilhassa kaydetmeliyiz ki memle* ) mizin zaten pek müsaid olan şartlari sında, hükümetin aldığı güzel tedb” de, hayvancılığımızı hayli harekete P7 tirmiştir. Vergilerinin boyuna ” ması, yeni damızlıklarla kanlarının | müzlenmesi, onları kıran türlü h: larla savaşılması gibi nice nice tedbi” bugünkü Aayvancılığımız, imparat0” günlerindeki mühmel hayvancılığı” 4 ma bu olmuştur. İ (Devamı 13 üncü tında yaşayan bedbahtlardan 9* hepsininkinin ayni idi. Molla beylerin aşçıbaşısı HÜfj Ağa bir ramazan üstü sılaya gidef hanımlarıle helâllaştığı sırada KY sine: ? — Aşçıbaşı! denmişti. Gelirketi oradan, şöyle akıllı, uslu, derli 'Şi öksüz bir kızcağız bulursan getif ona burada bakar, iş öğretiriz. BU &n içerisinde evlâd gibi büyür, da ev bark sahibi olursa, sana dâ: — de dua eder. Hüseyin ağa da, köyünde, fabi çok çocuklu bir babanın en büy”* olan Elif'i almış, başında keli, bü da saracası, ortında da paçavra si ile getirmişti. Moila bey bu zavatlı, hasta, Cü Pnadolu Çocuğunun ilk önce adıni T bi — karısı varken tiymiş, Rânâ koymuştu. O vakit hem del. | |dokuz yaşında alan bu kızcağız Yi — Onun için di *İyıp, giydirildiklen ve bakılıp birki yorum: Gönlü var - Jiştikten sonra, adeta yüzüne | sa kızda, dünyada | gihi oldu. Kara buğday renginde; salıvermez. — Vakiâ | mer simasının üzerinde bir çifbı * iptidadan razı Oolur bakışlı, gövelâ gözleri vardı. Se& 5| gibi oldu amma, © külleyip körletmiş olduğu zekâ$i "g vakit iş böyle ciddi tikce inkişaf etti. Rânâ, anlayıS'd değildi. Kararlaş - hizmete yatkın, kulağı delik, tef j mamuiştı, ve hamarat bir kız oldu. Evin ğ — Bana sorarsan, d Ş ğ MA işlerinden mnâda, güzel dikiş d€ Vd sesini bilem Çıkarmaz. Önünkisi bir he-| çi çordu. Düğünde, bayfammda, veıii._Gelmiq, geçmiştir. Erkekler may-| jundan yetirtlen ea Mh“r > KESU ışî':ıhlı olurlar. LA Jarın yanında, yaptıklarını biref, — Allah versin de, dediğin gibi ol -| defa görmekle, kapı yoldaşlarDl sun! Fakat ben bir defa danışmad:ııı.isüsıü esvablar biçip dikmiye Si SA YA YRREMD Jolmuştu. Bu sevimli kızcağız, Tfi — — Pekâlâ! Ben de zaten hnmımcıya_cr;p de olgunlaşınca adamakılli İj varın olmazsa öbürsü gün haber geti-| denecek bir bale geldi. O zamâfi g) 'Bohçacı karı en - tarisinin yakasını e- lile, ısırdı: — Aman yarab - bim! dedi. Erkek kısmı yok mü? En kişizadesi, en mide- sizi oluyor. Mundar karının nesini sev - miş, acaba? Gül g- ririm dedim. ç. Bin içindeki et ve yağ yığını Bi İ — lâ;“ bu akşam beyle görüşürüm. |fendile, kakavan dadı ve baci © İ bin kapıdan arta kalmış çirkif halayıklar onu kıskanm K Bohçacı karmın hamamcıya peşkeş| ğe başladılar. Her fırsatta Rânt: İ *ktiği Rânânın tercümei hali, bundan | dilerinin nezdinde )cı*iı('ıh"ıyaf“r | r kaç yıl evveline gelinceye kadar|haksız tekdirlere, tazirlere, hat& —| nakların ve evlerin ekserisinde ev -|da dayağa maruz b:rıkıyorlıfdıf “dlık, ahretlik ve besleme namları al- (Arkast

Bu sayıdan diğer sayfalar: