28 Ocak 1939 Tarihli Son Posta Gazetesi Sayfa 12

28 Ocak 1939 tarihli Son Posta Gazetesi Sayfa 12
Metin içeriği (otomatik olarak oluşturulmuştur)

2 Sayfa Till © Kadın küçük çocuğun yanına diz çök- tü. Yakasını, kasketini düzeltir gibi yap- tı, Fakat bunun bir bahane olduğu gün ” gibi görünüyordu. Bu sırf onun ayrılışını 'bir parça daha geciktirmek için, onu ok - şamak, öpmek, ona dokunmak için ya - pılmış bir hareketti. — Uslu duracaksın, iyi bir çocuk ola - “> caksın, annen orada olmasa bile, yara - mazlık etmiyeceksin, değil mi?. diye fr sıldadı. Bu, beş altı yaşlarında kadar bir erkek çocuğu idi. Kocaman, yuvarlak gözleri “vardı. Olan bitenleri sanki anlıyormuş gibi bir hal takınmıştı. © — Olur anne. sözünü tutacağım. Uslu duracağım, dedi, Adam, çocuğa elini uzattı, sonra kadı - na dönerek: — İşi güçleştiriyorsun Hilda diye, sa- bırsız bir sesle söylendi. Haydi yavrum, “Billi.. annene Allaha ısmarladık, de de «gidelim. Kadın yalvaran gözlerle adsma baktı: — Ne olur, bir dakika, bir dekikacık, fazla değil, diye yalvardı. Ve çocuğu kollarında sıkarken, dudak- ları titredi, gözlerinden yaşlar boşanarak ağlamıya başladı: * — Ah Corç, Corç, diye inledi, Onu gön- * deremiyeceğim.. o benim yavrum, me > leğim... Bunu siz erkekler anlıyamaz, du- yamazsınız... Ben annesiyim onun. da - yanamıyorum.. Onu kabil değil bırakamı- “ yacağım.. Adam sabırsızlanıyordu. Çocuğun ya - nında diz çökmüş olan kadına bakarken kaşlarını çattı, Ona, densiz bir adam de - “ nemezdi. Çocuğundan ayrılan bir anne- hin ne haller geçireceğini, kalbinin nasıl sızlıyacağını pel takdir ediyordu. O- nün için mümkün mertebe kendisini tut- mıya çalıştı. Amma, ne zamandı” bekli - “yordu. Vakit te geçiyor, acele etmesi lâ- Zzımdı. Biraz sertçe konuştu: — Bana bak Hilda, dedi. Çocukluk et- ! me.. ne var sanki?.. Bu hareketlörinle bi- “zi müşkül bir mevkide birakıyorsun, ay- rılmayı güçleştiriyorsun. doğru mu ya?. Kadın, göz yaşlarile ıslanmış yüzünü “kocamha çevirince, ğin hiddeti, sa » “bun köpüğü gibi bir anda eridi, söndü.. daha avutucu bir sesle sözüne deva metti: © — Hilda, biz bu işi bütün etrafile ko - “nuşmadık mı?.. Peki böyle olsun.. diyen de sen değil misin?.. Şimdi neye mızık - çılık ediyorsun? Son Postanın edebi romanı: 40 Neclâ kızdı: : — Ne demek?.. Hanım kız değil mi- yim? — Hanım kızsın amma, o arkadaşın üzüyorsun. Maksadım zaten Neclâyı biraz sinir» İendirmek, kızdırmak Ove mümkünse buradan uzaklaştırmaktı. Dediğim de oldu. — Sen zaten böylesin, ağabey. ar » kadaşlarımla şaka etmemi bile çok gö- Türsün... © Böyle diyerek yamaçtan yola atladı ve hiddet! enin bahçesine girdi “Şimdi Süheylâ ile ni ü ilâ en ya'lnızlığımdan niçin benden bö- » — Eniştemin Pazar Yuştuğumu.... günleri plâjda seninle bul Birdenbire şaşırdı: — Peki, ne çıkar bundan? Plâja her- kes gibi o da gelemez mi? — Gelir amma, sen bana bunu söy. ektin — Yaa!, Bu o kadar ehemmiyetli bir ele mi idi? Vallahi bilse idim söy - Jerdim. > Tü hayet birkaç daki- | EMME” 6 Son Pasta , nın Hikâyesi Lim İLK AYRILIŞ A Çe ize: Zoran Hoy? mng Kadın ağır ağır doğrularak söylendi: — Haklısın, kocecığım.. biliyorum.. * Kadın pek gerç idi. Alnma doğru dü- şen kâkülleri de onu yaşından daha kü - çük gösteriyordu. Kimse onun bu yaşta bir çocuk anası olacağına İnanmazdı. Yor- gun bir sesle konuştu: — Evet Corç, aklımı başıma toplamıya çalışıyorum. Evet her şeye razı oldum. Er geç böyle olması da lâzım, biliyorum. güç ayrılacağımı ummuyordum. Çocuğunun başını okşıyarak, sanki o - dada kendisinden başka kimse yokmuş gibi mırıldandı: — Ne şeker şeydi yavrum... Hattâ doğ- duğu zaman bile, diğer çocuklar gibi kır. pembe beyaz yüzü vardı... Adam omuzlarını silki — Bunlar boş lâkırdı. bizi nafile yere bekletiyorsun.. dedi, Kadın, kocasının bu sözlerini duyma- İ di bile.. Konuşmasına devam etti: — Hastabakıcının yavrumu ilk defa o- larak kollarıma verdiği günü hatırlıyo - rum. Ne kadar sevinmiştim?.. O minik dudakçıklarını açarak, sonra büzerek ba- Biliyorum âmma, yavrumdan bu kadar! uğ mızı, şiş suratlı değildi. Yumuk yumuk, | SON POSTA na gülümsemesini ömrümün sonuna kâ- dar unulamıyacağım.. hele o patikleri... Adam sesini yükseltti: — Hilda... Sussana artık.. aklını başı- na topla.. onu her zaman yanında bulun- duramıyacağını hatırla. tabiatile ilk ön- celeri yadırgıyacak, fakat sonraları alı - şacaksın.. insan neye alışmaz ki... Kadın başını salladı, ve acı acı gülüm- sedi. Sonra tekrar çocuğunu kucakladı. hiç olmazsa bir kere daha öpeyim yav - rumu?. diye yalvardı. Çocuk titrek bir sesle fısıldadı: — Allsha ısmarladık anneciğim... Adam, Hildaya bakmadan, tek bir söz söylemeden, kolunu çocuğun beline dı, ve birlikte odadan dışarıya çıktı. * Sokak kapısı kapaninca, kadının yüzü büsbütün sarardı, soldu. Bir müddet ol « duğu yerde kalskaldı. Sonra, oturma o- dasının penceresine koştu, tül perdeleri çekerek dışarıya baktı, Çocuk, otomobilin ön tarafına binmek üzere idi. Hilda, o sırada direksiyon ba” şmda oturan kocasını farkında bile ol madı. Yalnız ve yalnız yeni elbisesi ve şapkası ile bir kat daha gürbüzleşen ço- ; ve inledi: — Niheyet gitti.. oğlum gitti.. Artık benim yavrum, benim çocuğum olmıya « cak 0... Sonra, dönerek evin şimdi büs. bi ıssızlaşmış odalarında dolaşmıya başladı. Ağlamamak için kendisini zor tu- tuyor, ve içinden: Acaba, çocuklarını ilk Mefa olarak mektebe gönderen anâlar, ilk günü hep benim gibi mi olurlar?.. diye soruyordu.. Ar - YARINKİ NÜSHAMIZDA; “Bremen ,, de bir hâdise Yazan: L, Kurt Çeviren: H. âlaz | i RADYOLIN ie SABAH, ÖĞLE ve AKŞAM Her yemekten sonra muntazaman dişlerinizi fırçalayınız. Yazan: Halid Fahri Ozanmy — Bana ağız etme, Süheylâ.. eniş - tem sana kur yapıyor değil mi? Sinirli sinirli güldü: — Daha da neler! — Saklama benden. ben her şeyi hissettim, Hattâ eniştemin bu akşam niçin seninle bir arabaya binişini... — Ha. mesele o mu... Ne yapayım, Neclâyı bırakamazdım “ O zaman, irademi kaybederek, çam- ların arkasında kolunu şiddetle tut - tum: — Sana ilk ve son sözüm, Süheylâl, Enişteme yüz vermiyeceksin.. — Allah Allah.. bırak kolumu ca - nım.. ona yüz veren de kim?.. Şimdi de kıskançlığa mı başladın? — Evet. seni kıskanıyorum.. bilhas- sa eniştemden.. Hem bilmiş olasın ki... — Neyi? Onun bilmediği o acı hakikati söyle- memek için dudaklarımı sıkmıştım. Fa. kat o, birden uyanan bir tecessüsle an lamak istiyordu: — Neyi bilmiş olsam?.. Söylesen e... Artık saklayamıyacaktım. Ne olursa olsun bu sırrı ona söyliyecektim. — Az çok tahmin edebilirsin, dedim. Zaten sen de bana söylemedin mi idi?.. Annenin sayısız âşıkları olduğunu... | Bu sözüm üstüne yıkılacak gibi ol - du ve düşmemek için bir çama yaslan dı. İnilüli bir sesle yalnız: — Nasıl? diyebildi. Yoksa enişten. lede mi — Evet... Gözleri ay ışığında inci gibi yaşlarla dolmuştu. Sesi titriyordu! — Ah, bunu da mı yaptı bana an - nem?. Ben ki bir gün sizin eve gelin gir- meği bile düşünmüştüm. — İşte anlıyorsun ya, bilhassa bu - nun için eniştemden uzaklaşmalısm. İstikbalimiz, saadetimiz için.. hem sa. de ondan değil, herkesten, anladın mı? Sesimin perdesi yükselmişti. Sühey- lâ derhal elini ağzıma kapıyarak: — Sns, dedi, karşıdan duymasınlar, Bereket versin ki arabacılar da kahve- de... — Pekâlâ, sen de gözlerinin yaşını sil. belli olmasın ağladığın! Elimi tutarak ve hararetini bu yumuşak sıkışla bütün etime geçirdi. | Sonra, tekrar t an o abenkli sesi- le ta ruhuma fısıld, ışlık mı? et.. yalnız yarın seni beklerim. — Çamlıkta mı? — Heyır, Beyoğlundaki odamızda. ne yapıp yapıp bir bahane bul, İstan - — Çalışırım değil, gelirim de!.. Mu- hakkak.. söz veriyorsun ya?. — Peki. öğleden sonra bir kırk va- 'purile inerim. — Olur. Ben seni öğleden evvel da- ha evvelki vapurla inip odamızda bek. lerim, Daha çok konuşacaklarımız var. Manalı bir gülüşle: ASKERLİK İŞLERİ Askerlik yoklama günleri Kadıköy Yerli Askerlik Şubesinden: 1 — Kadıköy askerlik şubesine mensub 310-30 doğumlu yerli ibtiyat erlerini" senelik yoklamalarına 6 Şubat 939 da başlanacak, 15 Mart 939 da bitecektir. 4 — Yoklama günleri aşağıda yazılıdır. 3 — 310 (dahil) dan 330 (dahil) yerli ihtiyat erlerinin tayin edilen günlerde nüfus cüzdanlariyle birlikte şubeye gelmeleri ve yoklamaya gelmiyen erlerl8 bunlardan hükümet ve hususi müesseseler fabrika ve şirketlerde müessese İ mirleri de askerlik kanununun 93 üncü maddesi mucibince cezalandırılacaktıf. 4 — Yoklamalar saat 9 dan 12 ye kadardır. Doğum 310-320 Yoklama günleri 6 - Şubat -939 dan 15 - Şubat - 930 a kadar Mahallesi Caferağa, Rasımpaşa, Hasanpaşa, İkbs” liye, İbrahimağa, Osmaniye, Mecidiy& Osmanağa ve Kızıltoprak, Erenköy n# hiyeleri, 16 - Şubat - 39 dan 26 - Şubat - 939 a kadar 321-325 O Caferağa, Rasımpaşa, Hasanpaşa, İkb#- liye, İbrahimağa, Osmaniye, Mecidiy& Osmanağa ve Kızültoprak, Erenköy D8 hiyeleri, 27 - Şubat 939 dan 15 - Mart 939 a kader 328-330 (o Caferağa, Rasımpaşa, Hasanpaşa, İkbe- liye, İbrahimağa, Osmaniye, Mecidiy& Osmanağa ve Kızıltoprak, Erenköy 58 hiyeleri, —————————— Beşiktaş Askerlik Şubesinden: 1 — Bu sene askerlik çağına girmiş olan 335 doğumlular delikanlılarla asker“ lik kanununun 14, maddesi üm ve tarifatına göre 310 doğumundan 330 dahil doğumuna kadar ihtiyat eratın da yoklamaları yapılacaktır. 2 — Yoklamaya 6 - Şubat - 939 Pazartesi gün başlanarak hergün sabah seat 9 dan 12 ye kadar devam etmek üzere 15 - Mart - 939 dahil nihayet verilecektir. 3 — Yukarıki maddede doğumları yazılı ihtiyat erattan 6 - Şubat - 939 gü” nünden 15 - Şubat - 939 dahil gününe kadar, 310 doğumundan 320 dahil doğum” lular 6 - Şubat - 939 gününden 26 - Şubat - 939 dahil gününe kadar, 321 doğum” dan 325 dahil doğumluların 27 - Şubat - 939 gününden 15 - Mart - 939 dahli günü” ne kadar, 326 doğumundan 330 dahil doğumluların yoklamaları yapılacaktı” Yoklamaya gerek muvazzaf hizmetlerini bitirerek şubece ihtiyata kaydedilmif ve gerekse herhangi bir sebeble kaydedilmemiş olanlarla muhacir ve mülteci olarak yurdumuza gelmiş ve nüfus sicilline kaydedilmiş olanlardan askerlik kanununun 2, maddesi hükmüne göre ihtiyat sınıfına nekilleri yapılan ve h© nüz yapılmamış olanlar çağırılan günlerde geleceklerdir. 4 — Yoklamaya çağırılan bu ihtiyat orattan resmi daire ve müesseselerle hW* susi daire ve müesseselerde ve bilâmum fabrika ve şirketlerde, resmi ve husus! teşekküllerde ve ticaret ve müesseseler do ve mağazalarda ve san'at erbabi yen” larında çalışanların çalıştıkları daire ve müessese âmirleri ve fabrika ve şirket direktörleri ve ticarethane ve san'at sahhibleri bunların yoklamalarını yaptı” mak ve yaptırdıklarını nüfus cüzdanlarına yazdırmağa mecbur tutacaklardı? 5 — Şube merkezine gelip ihtiyat yoklamalarını yaptırmıyan veya yukarıd8 yazılan daire ve müesseselerde müstahdem olup ta yoklamalarını yaptırmaği mecbur ettirmiyen ve göndermiyen daire ve müessese âmirleri ve fabrika VW? şirketler direktörleri ve dükkân ve mağaza gahibleri askerlik kanununun 9İ maddesi hükmüne göre Türk Ceza Kanununun 231. maddesi mucibince cezalan” dırılacaklardır. 6 — 3. maddede gösterilen günlerde 335 doğumlular da ilk yoklamaları! yaptırmak üzere şubeye müracaat edeceklerdir. 7 — Yapılacak olan bü ihtiyat yoklamalarda bir fevkelâdelik yoktur. Ancak askerlik kanununun hüküm ve emirlerine göre İstanbul mıntakasının senelik yoklaması oMuğu ilân olunur. Oo!. orası malüm.. Dedi ve yanımdan ayrıldı. Yola inip kahvenin bahçesine gider- ken arkasından uzun uzun baktım, San- şıdaki hangi masada bir kaç yahudi K” zı İle oturan delikanlıyı bu üç kızka” deş aralarında paylaşamıyorlardı, tün Ada bunu biliyor, bundan bahse © ki çamların koynundan denizin gümüş rüyasına doğru en güzel bir ışık parça- sı uçmuştu. Ay, yukarıda, tozlu yolun üstünden uçan bu canlı ışığa benim kadar hay - ran, gülümsüyordu. ÜÇÜNCÜ KISIM I Gece saat on ikiyi geçmişti. Klüpde bir emrihsyir menfsatine verilen balo, İki saattir tam bir neş'eye kavuşamayı- şının hmemı çıkarmak istiyormuş gibi asıl şimdi coşmuş ve bu anda bahçeden, bütün kapılari açık ve apaydınlık içeriki salona geçen cazbandının du * varlarda” akisler yaparak daha fo'fa gürliyen uğultusu, derinden derine panvaların patlayı ın çınlayışı ile asıl şimdi £ eğlenilecek bir toplantı olmuştu. Fa - kat ben bahçedeki setin parmaklığı önündeki bir masada,arkadan, Maden şuni bir parıltı a şünüyor ve yanı er ağabeyimle Neclânın an- neme bile ara sıra «Canım, bu kadar lâkırdıyı nereden de buluyorsunuz? Biraz susun da cazbandı dinliyelim dedirten gevezeliklerine bile hiç ku. lak asmıyordum, Ancak gene de sözle- rini işitmemek kabil değildi. Neler ko- nuşmuyorlar, ne dedikodular yapmı - yorlardı, Allahım! Meselâ bilmem kar- ve kahkaha »| diyordu. Şu bayan şu öteki bayi rakibesi idi, fakat birinin kocası ald” muıyor, ötekininki plâjda bile m nin yanından ayrılmıyordu. Arada yanet gören kadın da galiba son gü” lerde baska tarafta kendisine bir gö” nül tesellisi bulmuştu. Sonra, şu kıs” boylu genç bir bankada az maaşlı bi memurdu, fakat demin dansta Dave” * ağabeyimle Neclânın fki ağızdan işi tiklerine göre bu delikanlı bu buraya mutlaka fraklı gelmek İsti ğinden İstanbuldaki bir dostundan #1 tındaki frakı iğreti almıştı, onun için böyle topuklarına kadar bu elbi çuval gibi içine gömülmüştü. Şu han” mın, saçları daha geçen hafta siyahi halbuki bu akşam ne de çiy plâtin 76” ! Şu yaşlı, zlüklü adam... g Artık dayanamadım, adeta haykı” dım: — Yetisir canım.. bu dedikodular “ genç kizin Daver ağat *| Hem Annem birdi sustu ve Davar y züme baktı, Çünkü ona belki ilk olarak böyle sert bir lisanla tarizde Tunmuştum. Maamafih sözümü lâ Je kapa istedi: ile kapatmak istedi: per şe per çile — Ne yapalım, canım, baksana kes masalarında hep karşılarına dö masadakileri çekiştiriyor. Biz de ya oyalım dedik! (Arkan veri

Bu sayıdan diğer sayfalar: