28 Ocak 1939 Tarihli Son Posta Gazetesi Sayfa 13

28 Ocak 1939 tarihli Son Posta Gazetesi Sayfa 13
Metin içeriği (otomatik olarak oluşturulmuştur)

Uygun gitmişti ki; bü - Tayyarenin verdiği şeys bu muvaffakiyeti o da ğ * kp niz kazancımızın o hülâsası şu , Mİİ erişimden örülmüş para ke- 2 » geltiyan para çantası. çe el, diğeri siyah bezden pa- ; Beşer 5 Para cüzdanı, z kon saat, > Küme saat, 3 aşar gümüş sigara ağızlığı b bak madeninden sigara ta- . e bunu gümüş ek aşırmış. Tombak yluğunu görür görmez fena 498 hiddetlendi. Yere atıp hibine ağız dolusu küfürler &) ökçelerinin altında ez - , Kenarları minel altın keın Pam Sati, lerinin ve cüzdanların i - ye lln, gra saydık. Parg FÜMiş, banknot olarak 47 Jira Meray. ir etti... Bu, bizim gibi ser- Ke bir serveti, iğ Artık vicdanım kararmaya Hn ba olacak ki, bu servet binden - Pile, da cazib geldi. Derhal Tay - Sp TİNe sarıldım: Vey, Artı, ederim, Tayyare ağa - Diye | tik senden ayrılmam. dım, a in bu meş'um temi - İcesidir ki beni bugün Baydar sürükledi. Hiç şüphe et- Kadar, Xİ. yarın da darağacının altı- Ben; e götürecek. me sey“ İ işin iğrenç çukuruna a- iğ Serseriye o teminatı verece. e elimi ona raptedeceğime: Kedim o Darda kaldım. Bir günah oran > yolda yürümek iste - Men pe inahta benim hisseme - bin İse onu ver. Şuradan bir va - Devi Memleketime ve anne - Ye et Yalvar Sekâmı haya tam. Sakin, temiz, rahat İma sayacaktım, Bugünkü gi - tenya ie vermek tehlikesinden iz, 1. Ah, kafa. cahil ve Ta * ma men cüzdanları, der! va * leri bir den örme ve bez a Yaptı. İçine büyük Mürak sımsıkı . sardı. Bunları > böylece imha etti. Sonra 7 Es 8 iğ 23 3â dp "a 23 28 RE Ee ZF, f 5 4 7 # 7 i ; mukâvele rmicibince, 0- sormadan takib ettim. J ğ 7 ort, merdivenli yoku - ka Da kadar çıktık. Orada, Yücek bir Tesimci dük - gibi küçük" bir lerinden indik, Ta- Hi hk r j 7 İz rig < Kokulu bir dükkâna , Tenk Tenk çeşid çe elbiseler asılı duruyor « çük bir sedirin üzerin - ll: ihtiyar bir adam olu- en dükkünd ş8 f / EL “İdim. Şimdi elim ayağım t ile tenvir edi-| | SON POSTA Yazan: ZIYA ŞAKİR Bir günlük kazancımız Tayyare şiddetle koluma çö roi ve sert bir sesle bağırdı — Bu çocuk kim?.. — Yabancı değil... Benim çırak. — Hadi, hayırlı olsun. — Eh.. bu oğlan, bana hem hayırlı hem uğurlu geldi. Dün, Tatavla pana - yırında epeyce iş gördük. Sana da bir kaç şey getirdi İhtiyarın, i parladı. Yerinden kalktı. Ayaklarını sürükleye sürükleye giderek kapıyı sımsıkı kapadı. Hırs ve heyecandan titreyen bir sesle: — Çıkar bakalım. İşe yarar şeyler mi? Diye, mırıldandı. Tayyare, ceblerindeki saatleri, ağız” lıkları oradaki o pis sedirin üzerine sı raladı. Baronaçi bunları birer birer & ine alarak lâmbanın solgun işığı al -| tında muayeneye başladı. Muayene bittikten sonra: — Ne istiyorsun, bunleara?. — Sen ne veriyorsun?.. — Ağızlıklar, on para etmez. Amma, hatırın için bunlara beşer kuruş vere- yim. — Bu saatler de gümüş değil. tene - ke... Hadi bunlara da, hatırın için on beşer kuruş vereyim. — E.. bu altın saate ne dersin?. — Hangi altın.. bu zamanda altın sa- at taşıyan kabadayı var mı?.. Bu saat, halis vakfon.. altın suyuna batırmışlar.. O zamana kadar sükünetini muhafa- za eden Tayyare, birdenbire parladı: — Yahu! Senin gibi insafsız adam görmedim. Her zaman, böyle yapar - sın. Bize, zerre kadar acıma mizi koltuğumuzun altına alarak aşıra- bildiğimiz şeyleri, bedeva elimizden al mak istersin. Fakat bu yüzden ele geç- iz zaman, yediğimiz odayakları, yattığımız hapisleri, aklından bile ge - çirmezsin. Ne taş yürekli adamsın be... (Arkası var) İzmirde karısının âşıkını öldüren 73 lük ihtiyar mahkemede (Baştarafı 5 inci sayfada) «— Size her şeyi anlatacağım. Ben 72-13 yaşlarında bir adamım Birza- manlar dinç bir balıkçı idim. İhtiyarla- uyor. Dört yetişmiş çocuğun. ve 45 yaşında Naci »- ye adında bi ve . Şimdi balık ağlarını tamir ederek günde 50.70 ku - rTüş kazanır ve tütün bile almadan pa ranın bepsini evime sarfederim. Geçimimiz dar olduğu (o için karım bazan tütüne gider, bazan da evde kom şuların çamaşırlarım yıkar. Rir Süley man var. Ben onu halim selim, na muslu bir adam olarak (bilirdim. Bir gün çamaşırlarını yıkamak üzere bana yalvardı. Çamaşırlarını kapımıza kadar getirdi. Ben de glarak karıma yıkat - tım. Bn suretle üç beş kuruş İstifade- miz oluyordu. Bir aralık o hastalanmıştım. Humma nöbetleri içinde “yatıyordum; Bir'güh evimizde bu Süleşmanı gördüm. Pek lâübali idi. Kendi o kendime: (Acayib şey, neden bu kadar samimi görünü - r?) dedim. İyileşince her şeyi öğrenmiştim. Ben hastalandığım zaman karım Naciye, çamaşırlarını yıkatmak üzere getiren Süleymanla konuşmuş, onu eve kabul *niş, Benin evimde yatıp (kalkiyor m amam mma | kendisini kafeslerin arkasından bir kaç İve ailemizin geçimini o temin ediyor * İmuş. Hettâ hastalığımda yavrularım » dan 14 yaşmdaki Fatma, karımın Sü- İleymanı okşadığını bile görmüş. | Süleyma den tardetmek istedim. Karım kar: ildi: — Bunu yapamazsın, dedi. O bu ev- İden giderse ben de giderim, Evimizi İ- dare eden odur. Otur oturduğun yerde, bir topak ekmek ye.. yoksa acından ö. Hürsün, Meğer bu yaştan sonra başıma buda gelecekmiş.. Süleymanı evden kovun « ca karım da çocuklarını alarak hemşi- resinin evine Ütica ett. o Çocuklarıma telkinde bulundu. Güya — ben kız ço - cuklarıma ve karıma namussuzluk if - tirası etmişim. Reis bey bu yaştan sön- Ta namuslu bir adam, hiç beraber koca- dığı karısına «edepsiz» der mi? Hâdise günü, Süleymanı Bostanlı kahvesinde gördüm. Tavla oynuyordu. Karımı feda edemiyeceğini, hattâ ye - tişmiş kızım Fatmayı bile baştan çıka racağını söyledi. e Deli gibi oldum ve kendisini öldürdüm.» Hâdiseden sonra Katilin eşi Naciye ve kızı Fatma şahid sıfatile istima e - dilmişlerdir. Fatma babasının sözlerini teyld etmiştir. Karar yarın verilecek - tir, , Kelle-| Son Posta'nın tefrika: Sİ Gi Lâle bahçel Gece eğlencelerine sahne saksılar önüne getirilen lâmbalarla t. Halayıkların havuza attıkları şeyleri kı- pışmak müsabakasına girişmişlerdi. Ge- ne erkek kıyafetine girmiş kadın kayık - çıların çektikleri Küçük bir sandal Av » rupalı kadınlara su üzerinde gezinmek zevkini de verdi. Nihayet. misafirler tekrar sultanın ya- nında götürüldüler, mutad merasim ile sultana veda ettiler. Geldikler, yollardan geçirilerek ve ayni tertibata riayet edi- lerek kendilerini saraydan dışarıya Çi - kardilar, Bu levhadan anlaşılıyor ki harem ağa-! ları sultana karşi Koyacak bır vaziyette bulunmaktan ziyade onun emirlerini icra ile mükellef bulunuyorlardı. Bu harem ağaları Türkiyede bir lüks eşyasından başka bir şey değildirler. Bunlzr da an- esk padişahın ve sultanın saraylarında göze çarparlar. Küberanın gururları bu sahaya da şümil olmuştur. Fakat azla ks- naat etmektedirler. En zenginlerde bue ancak iki Üç zenci hadımağası mevcud - dur. Daha az biçimsiz ve çirkin olan ak- ağalar podişaha mahsus bir halde kal - raşlardır. Bunlar sarayda ilk kapıların reuhafızlarıdırlar. Fakat ne kadınisra yuklaşabilirler, ne bir memuriyete geçe- bilirler. Halbuki zenciler için kızlar ağa- lığı gibi bir mansıb vardır. Bu emei on- lara bir şevk küvveti görür. Bu hadıma- Baron de Tott'un hâtıralar Sayfa 13 erinin zevki olan harem bahçesinde, yeşillikler, tabii veya sun'i çiçeklerle dolu türlü türlü bir sürü fenerle, renkli nvir edilirdi ve âdetlerini kabul etmek istiyordu, Fil « bakika, Hanım Sultanın etrafında Tür- kiyede kadınlar arasında hüküm süren şiddetli bir kıskançlık göze çarpıyordu. Konuşmak arzu etmiş olduğu Madame de 'Tott'un başını bizzat giydirmek hususun» da ısrar etmesi kadınlarının içinde en çok sevdiği bir kadının hiç hoşuna gitmedi, O derecedeki teessüründen düşüp bayıl- du Madame de Tott, sultanın sarayında ve cariyeleri arasında hüküm süren ha İmet ve debdbeden ziyade sultanın ken - disine gösterdiği alâka eserlerine hay - retler içinde eve avdet etti, O tarihlerde İstanbulda «GEcumânigue» patriklik makamını Kirlo işgal ediyordu, Avam halk tabakası içinde doğmuş ve taassubdan istifade ederek bu tabaka 8- rasında kendisine bir parti vücude ge «- tirmek yolunu bulmuş olan bu adâm ken- di milletinin ileri gelenlerine korku tel kin etmişti. Onlar kibir ve gururları dö « Jayısile Kirloyu istikkar ederlerdi. Sinod meclisinin bazı azalarının yardımile su- ya batırmak suretile vaftiz yapmak lü - zumunu düşünmüş ve müdufas etmişti, Bu meselede İstanbulda Papa ve Fransa kralı ile bütün katolik prensleri aleyhin- de iradettiği lânet maiyetindeki sürüyü tekrar vaftiz olmak emeline sevketti, Her zaman daha şiddetli surette sofu olan kâ- Balarının huyları daima ters ve zalimdir. Onların şahsında tabiate karşı gösterilen tecavüz daima bir muahaze avazı çıkarır g'bidir, Padişahın arada sırada tertib ettirdiği Çırağan eğlenceleri (1) padişahın barem dairesi hakkında bir hüküm vermeğe kâ- i gelemezlerse de bu eğlencelere aid taf- İ anlatmak ifbarile alâkaya değerli gö - padişahın nasıl eğlendiğini biraz rülebilir (2). Şüphesiz ki Esma Sultanın bahçesin - den daha büyük olan, fakat muhakkak ki ayni surette tanzim edilmiş bulunan ha- rem bahçesi bu gece eğlencelerine sahne teşkil eder. Tabii veya sun'i çiçeklerle do- Iu türlü türlü saksılar önüne getirilerek bir sürü fenerle, renkli lâmbalarla ten- vir edilen yeşillikler de flâve edilirler; Cam boruların içine mumlar dikilerek mahsus tertib dilmiş aynalarla aydınlık çoğaltılır. Şenlik münasbetile küçük dük- kânlar yapılarak içlerine bir takım eşya konur, bu dükkânları harem kadınları iş- gal ederler ve eşyayı satacak esnâlın es vabını giyerler. Sultanlar, hemşireler, yeğnler, yahud kuzinler padişah tarafın. dan bu eğlenceye davet edilirler. Onlar da padişah gibi bu dükkânlardan elmas, kumaş salın alırlar ve birbirlerine he « diye ederler. Âlicenablıklarını padişahın yanına kabul edilen, yahud dükkânlarda bulunan kadınlarına da teşmil eylerler. Danslar, musiki, bahsetöiğim havuz © yunları sarzında mücadeleler ile bu eğ- lence gece geç vakte kadar sürer; esas itibarile, hüzün ve melâle mahküm gibi görünen o harem hayatına muvakkat bir nevi neş'e verir. Bu tafsilâtı da Madame de Tott'un an- lattıklarına göre kaydediyorum. Ona da amcası tarafından pek sevilen ve yukarı da bahsi geçen Hanım Sultan hikâye et- miştir. Kayınbiraderim bu prensesin kethü - dasile dost olmuştu. Onun kredisini dost- ları lehine, yahud kendi işlerinde kulla- nıyordu. Haremağalarının şefi de ona karşı dostane hissiyat besliyordu. Sultan kere görmüştü. Güzel bir yüzü vardı. dınlarla kızlar bu kudsi merasime akın akın koştular. Bazı dedikodu müptelâları ise bunu dillerine dolıyarak pstriğin ve onun fikrini kabul edenlerin aleyhinde söylemediklerini bırakmadılar. Hakaret etmiş olmaktan başka hiç bir gayesi bulunamıyacak bu âforoz küstah- lığından başka milletinin taassubunu muttasıl tahrik emelinde bulunan bu patrik katolikleri uğrattığı mezalimden dolayı Türklere mükâfat veriyordu, Kili sesine mensub piskeposlara da tecavüz et meğe başladı. Çünkü bunlar onun emek lerine hizmet etmemek cür'etini göster“ mişlerdi. Bu zavallı deşpotlar gayet za - limane barbarlıklara maruz kaldılar. Bunların arasında Amasya başpiskeposu Kalinico da vardı. Kalinico kendisini Sina dağına gönde- recek tevkif emrinden kurtulmak için bi- zim mahallemize iltica etmişti, Padişahın Tütfüne sığınarak tekrar başpeskoposlu « ğunu elde etmek maksadile kayınbirade- rimin Hanım Sultan nezdinde çşefaatte bulunmasını rica ediyordu. Bu şüphesiz bayırlı bir iş olurdu. Eğer Kirloyu kov - mak arzusu zulmettiği adamı kendisine rakib haline sokmağa bizi sevketmmiş ol- saydı, ihtimal ki onun sergüzeştine hiç alâkadar olmıyacaktık. Kayınbiraderim Hanım Sultanın padişah nezdindeki nü - İuzundan istifade ile bu işi temine çalış » tığı sırada, Kalinicoyu kaçırmak için pat- riğin tayin etmiş olduğu adamlar bir &k- şam önu benim evimin civarında yakala. mağa kalktılar, Kalinico kendisini benim evime zor atabildi. Çatıntn altında yapık mış bir köşkte onu saklamağa karar ver- dim, (Arkası var) Nöbetci eczaneler Bu gece nöbetçi olan cesaneler şan - lardır; İstanbul cihetindekiler: Aksarayda (Şeref), Alemdarda (&b - diülkadir), Beyazıdda (Cemll), Samatya» da (Rıdvan), Eminönünde (Benanson), — yi sesle mağ e girmez, VEIROZA Sultanın teveccühünü celbedebilecek bü-|| $e! T r yal Bm Kim ae Br | ir man baktı *DaYYarenin e Fenni ve sıhhi bir surette imal ediler İ ve bir kızı olduğu, kocasından uzun müd-|İ “eyoğlu ehetindektler: yi” Sonra adi yüzüne dikkat - | dettenberi mahrum bulunan bü prenses İstiklâl caddesinde (Della Suda), Te - Mide, şayitler hiye gülümsiyerek: | onun gaybubetinin tesellisini bulmak ve|j pebaşmda GKinyold, Karaköyde (Hüse- Sn? Çok İlk Mustafa... Ne İkendisini husus! ferdlere yaklaştıran || Yin Hüznü), İstiklâl caddesinde (Lim. Baray bazaların el e İ mevkiinden istifade ederk onların ahlâk a ER; Be - — adı: $u garib mu maria manik , z Kadıköy ve er: md ayy be a sma yanlar, ra yalan ve gem yn mİ Gama la e , buraya eği iş v es | , Kadıköyünde (Moda, Merkes), Bü- veye Aydanberi E; De mi?.. Hal TEDAVi EDER YAN - | (e) y 4 A 5 e am yükadada (Şinasi Rıza), Heybelide (Ta- İP Bçiremedi; yi. 4 YAPIP ta yetile padişetari duyduğu keyif ve sevk harlı v9” .. saman sürdüğü keyifteni daha kuvvetlidir, k

Bu sayıdan diğer sayfalar: