30 Ocak 1939 Tarihli Son Posta Gazetesi Sayfa 13

30 Ocak 1939 tarihli Son Posta Gazetesi Sayfa 13
Metin içeriği (otomatik olarak oluşturulmuştur)

Lâciverd gözlü Dura yelda İstanbul açlıktan, hastalıktan any etten kırılırken onlar, (vur pat- ik 2 53İ oynasın) &lemlerinde, en kü- Bim, N ve hicab duymadan, sıkılıp LOM idi, in, rahat ve huzur içinde yaş iç tabakalarda açlık ve sefalet art Sö, zim mesleğe iltihak edenler de Mira 10. Bunların içinde, bir ekmek Yüzünden, , mahkemelere dü - Gk,» Avare hapishanelerde sürün- e, 0 Sonra, gene açlıktan can veren e Yardı, &, , “İN, büyük küçük herkesin ağzın- şSidene bir tek kelime dolaşıyordu: | B mafor, ., | tüy, “Bafor, içine düşenleri bir anda| en korkunç deniz akıntıları" Serin, Yordu, Mahareti olanlar, ken İva Krtarıp selâmet sahillerine çı- yl * dünya saadetine eriyorlardı. Ben, , garkolup gidiyorlardı. UN İYİ tahsil görmüş bir genç olma- Meri di, İnsanlar arasında da hiç bir Ha, © Sahib değildim. Buna binaen Karay, ahu filân yerde bir vazıhane Yarak $U veya bu komisyonculuğu va. © (büyük anafor) a iştirak ede - Biga, Onun için artık bütün zekâ, adaty 1 menfur mesleğimin Kn iş hasretim, Artık kendimi, bi- ii anafor kısmına kaptım, ko- Yapı Rar, Ptğm işleri burada birer birer say Yen, Pek uzun sürer, Sizi, Tüzumsuz Yy Bünlerce işgal eder... Ben bun - Vinyş iklimden sarfınazar edeceğim. harb devrine ald olan hatıra - La ya zerinde durmıyarak, (Mütsre- anına geçeceğim. Ma YAYIMI EN MÜHİM DEVRİ “pe »UDİ Harb bitip de Mütareke dev- e , artık zabıta ve adliye $İ- ; *rii #kıntıya kaptıranlar ise, bir) ziyetlerden uzak tutmak istiyordum. * Fakat.. bu sırada, başıma bir iş geldi. Yüksekkaldırımın üst başında bir şap- kacının dükkânında çıraklık eden (Du- ra) isminde bir musevi kızı, bütün ma- nasile hayatını alt üst etti, "Tabiat, kadınlara karşı, bana büyük bir zaaf vermişti. Genç, güzel, körpe vücudlu bir kadını gördüğüm zaman, | başımda derhal bir sersemlik duyuyor- dum.. ve ona malk olabilmek için, e - İlimden gelen her türlü fedakârlığı yap- makta zerre kadar tereddüd etmiyor - dum. Dura'nın ince uzun endamı, bir zam- bak kadar beyaz teni, yüzüne taze bir gül rengi veren yanaklarının hare - leri. ve bütün bunların fevkinde olarak lâciverd gözlerini çerçeveleyen uzun, kumral, kıvırcık kirpikleri bana o kadar cazib gelmişti ki, bir kaç gün zarfında âdeta beni büyüleyerek tam manasile (Deli, divane) etm İşin #sıl mühim ciheti şurasıdır ki, o da beni sevmişti. Bir Cumartesi günü aksamı kendisi ile Maçkadaki taşlıkta başbaşa kaldı - #pmız zaman, aramızda ilk defa olarak şu muhavere geçmişti: —Adm ne senin? — Havreddin. — Ah.. Türksün değil mi?. Ben, Türk delikanlılarını çok severim. On- lar, cömerd olurlar... Ne iş yaparsın?., — Knmisyonculuk, — Ne komisyonculuğu?.. — Ayak komisyonculuğu... Ne bu- dursam alırım. Ucuz kâr ile satarım. — İyi şey.. hiç fena değil... Elverir ki, alış veriş olsun... Nerede oluruyor /sun?. — Fındıklıda.. bir pansiyonda... Fa- oradan memnun değilim. Bugün Yar, bal (Mükerrer sabıkalı) diye ka- ni. yordum. Fakat, (Katil - AZ: hırsız) vesaire gibi korkunç O Da unvan taşımıyordum. vaktile tayyarenin verdiği Masihahı tutmuş; gürültülü iş- Miydin dalma uzak bulundur - (a, Ban be dan korktuğum için, hiç bir işti. 3 hırsızlık işlerine girişme ik İma, cezası hafif olan kal - » İşleriyle geçinmiştim. e hag ediyordum, Bir vurgun: pa Eeçiniyordum. Bilhassa 2n- İma, AP kıpkızıl bir düşman gö - Yakı, #temtyordum ğ iy ? Yrd, 4 Büyüdükçe #htiyaçlarım artı - Kadinlar i ik hislerim inkişaf ettikçe 7 71 Şube ve ajans Rear dayanılmaz sbirer ini atıyordu. Ni kalbimin ihtiras ateşleri Si stavla dilberinin veyahud N aşifte hizmetçilerin klarile teskin ediyordum. hi, Ber dedim de aklıma geldi. ve hizmetçi duysaydım, hiç kiz b Ve oynak kadın veya- Mame Bunların içinde ve ekmek yedikleri eve Bizi da bu Rayı, > tabi ehe sanakla beraber, İğ 4, iile bir çokları, soymak ip Adamdan My lerin elde m Ker evlerin hiz- Yama, <eişler; bunların d üye e. pek çok kimsele Yam. çe kabil şeytanlara dibi . Çünkü, - biraz evvel olduğu kadar iş E IKRAMİYE — Canım. — Ben de seni seviyorum. Çok hoşu- ma gidiyorsun... Amma, bu sevdanın sonu ne olacak?... — Evleneceğiz. — Fena fikir değil... Beni, babam - dan istersin, — İcab ederse, babanın ayaklarını da öperim, Bu muhavere, Dura ile aramızda a « deta bir mukavele vücude getirmişti. Uzun zaman, ondan hakikt hüviye - timi saklayacak kadar meharet göster - dim, Bu müddet zarfında daima temiz ve şık gezdim. Ona, hoşuna gidecek bir çok sevler hediye ettim. Ayni zamanda onunla rahatça otu - Tun konusab'imek için, Kulekapısının tenha sokaklarmnın birinde, oldukça temiz bir pansiyona yerleştim. Adeta hayatım; birdenbire değişmiş» ti. Duranın askı, Galata ve Beyoğlunun mülevves sokaklarında geçirdiğim iğ - renç hayattan uzaklasacak kadar be - nim üzerimde mühim bir tahavvül hu- sule getirmişti. Artık, ufaktefek işlere de girişmi - yordum. Ehemmiyetsiz bir sebeble ya- kayı ele vererek hapse girmekten çe- kinivordum. Aşkım, gündenrüne artıyordu. Sev- gilimin uzun kirpiklerinin arasından süzülen İâciverd nazarlar, beni hergün biraz daha büvülüyordü. Ayni zamanda, Duranın sevgisi de mayalı bir hamur gibi kabardıkça ka- beriyor. — Ne zaman evleneceğiz?.. Babam- dan beni 'stivecek zaman, daha gelme- di, mi?, Sualleri arttıkça artıyordu. (Arkası var) T. C. ZIRAAT BANKASI Kuruluş tarihi: Sermayesi: 100.000.000 Türk Lirası 1888 adedi: 262 Zirai ve ticari her nevi banka muameleleri G7 PARA BiRiKTİRENLERE 24.800 Lira VERECEK Ziraat Bankasında kumbaralı ve ihbarsız tasarruf hesablarında en az 50 lirası bulunanlara senede 4 defa çekilecek kur'a ile aşağıdaki plâna göre ikramiye dağıtılacaktır; 4 Aded 1,000 Liralık 4,000 Lira 4 4 40 100 120 160 500 250 100 50 40 20 2,000 1,000 4,000 , 5,000 , 4,800 3,200 ” ” ” vd ” ” ” , ” ” DİKKAT: Hesablarındaki paralar bir sene içinde 50 liradan aşağı düşmiyenlere ikramiye çıktığı takdirde 9 20 fazlasile verilecektir. Kur'alar senede 4 defa, 1 Eylül, tarihlerinde çekilecektir. 1 Birincikânun, 1 Mart ve İ Haziran Bir Rum ev nde On dokuz yaşında dul kalmış büyük kız bir sabah gülü kadar taravetli, narin endamlı idi. Letafetinde büyük bir halimlik ve rahavet vardı 'Münasebatımızı kuvvet buldu. | ginlikte idi, Bu yatakta pek rahat ede « Bu rum gelip benim civerımda oturdu. Artık birbirimizden ayrılmıyorduk. Eski Yunan imparstorluğundan Rum milleti Bin yalnız kibir ve gururu ve harabisins sebebiyet vermiş olan taassubu muha - faza ettiğini söylüyordu. Manoly Serdar prens Racovitza'nın Ulan prensliğini iş- gal ettiği sırada biriktirmiş olduğu pa - rayı yiyordu. Karısının lüksünü de bir çok kölelerin masrafına inzımam edince, bu adamın faziletini zaruret ve ihtiyacın telkinatına maruz bırakacağını esefle gö- rüyorum. Gurur ve azameti tasarruf ve iktısadın sesini bertaraf ediyordu. Onunla teklifsiz bir surette yaşadığı - mız için evinin kalini daha iyi anlıyabilmek imkânını buluyordum. Her gün burada Run ve Türk ailelerinin bir halitasına şahid oluyordum. Panaya (1) levhasmın altında daimi surette yakılan küçük bir kandil, ayni zamanda serdarı giydiren ve soyan genç cariyeleri de ten- vir ediyordu. Bu Rum, evlerine Türk hizmet âdetini sokacak derecede refah sahibi olan diğer bütün Rumlar gibi, ye- mekten sonra minderin üstünde uyu » mayı âdet edinmişti. O uyurken bir ka - dın tüyden büyük bir yelpaze ile sinek - leri sallıyarak teneffüz ettiği havayı se- rinletiyordu. Ayak ucunda diz çökmüş başka hala - yıklar ellerile onun çıp'ak ayaklarını hafif hafif oğuşturuyorlardı. Bu Asyat rehavet hiç şüphesiz bu tafsilâtta daha ziyade vüs'at düşürmejle insan; sevkeder, Ufacık bir kabahat üzerine bu Rumün cariyelerine gösterdiği siddet ve fena muamele kolaylığın ölçüsüz olduğu yet- lerde her türlü nezaketin ortadan kalk- tığını isbat eder. Nihayet, bir gün, Madame de Tott'un baştercümanın karısına bir kaç gün ken- dilerinde misafir olmak Için verdiği vâdi tatmak İâzım geldi. Onların köyüne git- tik Irkan, ağır bir zekânın noksanı gö- renek neticesi bilgilerle telâfi eden pek cahil #htiyar tercümsn ecnebi dillerden İ yalnız fena bir italyanceya vâkıftı, O kadar yaşlı bülunmıyan, güzelliğinin ye- rine şimdi azametli bir tavir kaim olar karısı ev işlerini idare ediyor, misafirlere nazikâne ikramlarda bulunuyordu. O - nun bu sade hâli, kocasının vaziyeti sa- yesinde maiyelinin içinde birinci derece- İde müteber bir me geçmiş bulun - manın gururunu pek gizliyemiyordu. Moldavya prensliğinde babasına halet olacak ve fena bir akibete uğrıyacak olan büyük oğlu fıtraten iyi huylu idi. Fakat zayıf ve gösterişe düşkündü. Daha kibirli olan küçük oğlu kardeşinin hayatma malolan o entrika orolünü ve hırsıcâhi şimdiden belli ediyordu. On dokuz' yasında 'dul kalmış büyük kız bir sabah gülü ksdar taravetli, uzun boylu olmamakla beraber narin endamlı idi, Gayet cazib bir letafete büyük bir te vazu ve halimlik, bir rehavet ilâve edi - yor, büfün bütün kasvetkâr bir hal alı - yordu, O kadar güzel olmıyan, fakat tav ve alâkaya değerli küçük kız civarda b'r Ruma ahiren nişanlanmıştı. Bu müstakbel damad bizimle muarefe peyda etmeyi şüphesiz pek merak etti. Biz gelir gelmez, bir fki cariye ailenin toplanmış bulunduğu salona telâşla gi - rerek onun vürudunu haber verdiler. Der hal nişanlının etrafına üşüşcrek esvab - larını giydirdiler ve çılgın gibi: — Kaçımız! Kaçımız! İşte geliyor! Diye haykırarak kızı alıp götürdüler, Filhakika, delikanlı içeri (giriyordu. Bütün aile tarafından iltifat gördüğü için sevgilisine bir göz atmıya imkân bulamı- yordu. Bir tesadüften istifade için çalış- tı ise de muvaffak olamadı. Onu yemeğe slakoydular. O gidineiye kadar genç kız meydana çıkmadı. Yatmak zamanı gelince, bizi bitişik bü- yük bir odaya götürdüler. Ortasında kar- yolasız ve perdesiz bir yatek yapılmıştı. Fakat yorganlar ve yastıklar odayı süs - yen minderin ihtişamma İnik bir zen - (1) Meryem. miyeceğintizi tahmin ediyordum. Nasıl yapıldığını görmeyi pek merak ettim. Takriben üçer «pouce» ka'ınlıkla on beş pamuk şilte üstüste konmuştu, Bun- ler pek yumuşak bir lemel teşkii ediyor lardı, Üzeri, son şilteya dikilmiş Hind ke teninden bir çarşaf ile örtülü idi. Yeşil satenden yapılmış, üzeri sırma ile kahert- ma işlemeli bir yorgan, ayrı bir çarşaf ile birleştirilmişti. Bu çatşafın Okenarları yukarı kıvrılarak yorganın etrafına iliş « tirilmişti Al satenden iki yüz yastığı sırma ile ayni surette işlenmişti Bunlar arkalık hizmetini görmek için yaklaştırılmış olan mindetin yastıklarma davanıyordu. Abanoz ve sedef marketri ile sekiz kö- şeli bir kule bu yatağın yanımda iskemle hizmetini görüyordu. Üzerinde gümüş büyük bir şamdan vardı. Şamdana iki pouce kalınlığında sarı balmumundan bir mum dikilmişti. Üç kadem yüksekliğinde bulunan mumun parmak kadar kalın fi #1 koyu bir duman neşrediyordu. Bize gece kandili hizmetini görecek bu ka « ranlık şamdanın etrafında konserve, gül, portakal çiçeği dolu porselen üç kupa ile bağa saplı küçük bir altın kaşık, su dolu billür bir sürahi duruyordu. Birbirine sık olan evler yangın tehli » kesi korkusunu verdikleri için: geceleri bir kandil bulundurmak ihtiyeti bir teğ« bir teşkil eder. 'Tercümanın ev: de böyle idi, Her şeyi fena bir gece geçireceğimizi anlatıyordu. Şiltelerin altında bir yastık olsaydı, yüz yastıklarını kaldırabilirdik, Çevirince altlarının de işlemeli olduğunu gördük. İşlemelerin yüzümüze batma « larına mâni olmak için üzerlerine men « dillerimizi yaydık. Sabahley'n üzün u « zun yatakta yatmak hevesi içimizde do- Zamazdı. Güneşin doğduğunu memnu 4 niyetle gördük ve ertesi gece için daha rahat yüz yastıkları bulmayı düşünü « yorduk. Bir gün evvel, balığa gitmeğe karar vermiştik. Bu, yemekten evvel vukus geldi. Yemeği Anadolu tarafıma taşıdılar, Orada, küçük”bir çayır, bir Türk kahvesi, Mmandaların çektiği üzeri örtülü bir kaç araba, kadınizra memleketin arzettiği en hoş şeyleri vödediyorlardı. Çok balık tutamadık, Kadınlar arabada sarsılıp durdular, Tenezzühe çıkmış olan "Türk kadınları da sordukları suallerle bi- zi pek iz'aç ettiler, cevablarında pek küs- tah davrandılar. (Arkası var) Fransanın bugünkü hale düş- mesine İngiltere sebeb oldu ! (Baştarafı 7 inci soufada) Bu rokta, İngilterenin İspanyada niçin Franko tarafını tultuğunu da meydana çıkarıyor: İtalya ile Almahyı bir kere Fransayı Afrika müstemtekelerile bitleş- tiren yol üzerine yerleştiler mi, Fransa her zamandan ziyade İngilterenin mer- hametine kalmış olacaktı, İngiltere, ge ne bunun için değil midir ki Londrada &ktedilen «deniz konferansı> nda İtalya İle Fransanın deniz kuvvetlerinin müsa- vi olmasına çalıştı Bütün bunları düşünürken şu sual aX- la gelebilir: Büyük Britanya kendi em niyeti bakımından Fransaya güvendiği halde neden onun zayıf düşmesini isti. yor? Bu hareketile kendi menfaati aley- hine çalışmış olmuyor mu? Hayır... Bu siyasetin birbirini nakze- den hiçbir tarafı yok. İngiltere, Avrupa da İtalya ile Almanyanın ehemmiyetini arttırmakla Fransayı kendinden daima daha zayıf ve kendina muhtaç vaziyete düşürmek emeline ulaşıyor. Yani baş eğ- mekten kurtuluyor. Yardımına güvendi. Bi devleti bile kendine baş eğdiriyor. (Fransız membalarından çeviren Neyyir) Hava silâhı yarışı bütün dünyayı sarmıştır. Bizim için de fazla bir tek kanad büyük bir kazançtır. Ha. va Kurumuna yardım için, Kurban Bayramından İstifade edelim,

Bu sayıdan diğer sayfalar: