5 Şubat 1939 Tarihli Son Posta Gazetesi Sayfa 12

5 Şubat 1939 tarihli Son Posta Gazetesi Sayfa 12
Metin içeriği (otomatik olarak oluşturulmuştur)

© — Galiba ateşimiz vart. ii © Serejka hekimleri hiç sevmez, Adeta onlardan nefret ederdi. Çünkü altı ya - gının ona verdiği bütün *öcrübeler, ağır dırılan ve hemen hemen münhasıran Se- © rejka'nın, bir fenalık hissederek ağlamak © arzusunu duyduğu, anheşinin, ateş gibi yanar alnıma dudaklarını dokundurârak telâşlı ve heyecanlı bir. sesle: “Sözlerini söylediği zamanıar bu adam- “ların peyda olduğunu kendisine söylü - yordu. Hem esasen, kaşıklarile çocukla - rn dillerini bastıran, kocaman soğuk ei- Jerile karınlarını mıncıklayan bu adam- Tarı nasıl sevmek kabildi? Sonra, doktorların korkunçluğunu art- © dram bir nokta daha vardı: Onlar çıkıp giderken mide bulandıran amel ilâç » — arma, zehir gibi acı kininlere, ve daha © buna benzer iğrenç (bir takım ilâçlara söratle tahavvü! eden musibetli bir ta - ikam kâğıdlar bırakmasını da hiç unut - “mazlardı.. Hayır, hayır bu insanlardan — Ayilik beklemek kat'iyen catz değildi. Se rejka bunu gayet iyi biliyordu. Nitekim bu defa da böyle oldu. Hattâ Serejka halsizliğini, keyifsizliğini önce - leri annesinden saklamak bile istedi, Fa- Kat eateş» Je bağlı bu neş'esizliği, bu ke- yifsizliği, onu sebebsiz yere üç defa ağ- © lamağa mecbur etti. © yaptığı gibi, ta * ? © çevirdi, çevirdi; yatırdı, kaldırdı. © © Dekter, annesile beraber © 'kışile o kadar kendimden geçtim ki, « Kurnaz annesi bu sebebsiz ağlamala - rın sebebini keşfetmekte gecikmedi. Ge- ne dudaklarını Serejkanın alnına dökum- durarak, mahud «ateş» den ahsetti.. Bü- tün bunlardan sonra Serejkayı yatağa ya- tırdılar.. Serejka iyice hastalanmıştı.. o Midesi bulanıyor, boğazı ağrıyordu. Ertesi gün “dokteru getirdiler. Doktor, her zaman gene Serejkarın kar - “mını mıncıkladı; kaşığile diline bâstıra - rak onu «a - a - a» demeğe zorladı. “Doktor bir gün sonra gene geldi. Ge - ne karnını elledi; sonra, adeta Serejka - nın bugün ne yediğini anlamak istiyor - muş gibi dikkatli dikkatli boğazının içi- ne baktı.. Bütün bunlar kâfi gelmiyor « muş gibi Serejkayı, adeta bir kukla gibi Niha » yet, şimdiye kadar Serejkanın hiç duy » madığı yeni bir kelime söyledi: — Skarlatin. (Kızıl) Serejkanm annesi, telâş içinde sordu: — Skarlatin mi? — Evet, Skarlatin. dışarı çıktı. i A ve korkunç «doktor» kelimesile adlan « | “ Son Posta,, nın Hikâyesi Korkunç profesör | V. Ardov Çeviren: H. Alaz dim,, değil şimdi. Li Li ne ikisi birlikt Serejkanın yanına dön - düler. Doktor: — Hastaya çok dikkat etmeniz lâzım, dedi, Vekıâ bunu siz kendiniz de bilirsi- niz, amma, bön gene söylüyorum: Skar- latinin kendisinden ziyade ihtilâtatı teh- Üikelidir. Hem bir defa da hastamızı pro-; fesör Filatkin'e gösterelim. Nesil olsa o oranın. şefidir. Çocuğun bu hastalığından ( fevkalâde canı sıkılan annesi, gayri ihtiyari oğlunu kucakladı. Serejka da müteessir bir ses- le sordu: — Anne, profesör nedir, ne demektir? — Yavrucuğum, profesör de bir dok - tordur; fakat en baş doktor. Serejkanın kalbi acı ile burkuldu: Çün kü alelâde bir doktor kendisine bu ka - dar fenalık. bu kadar acılar verirse, artik bir baş doktordan, bir profesörden neler beklenmezdi? Bir defa profesör herhalde doktordan daha sert, daha korkunçlu; sonra kim » bilir Serejkayı ne biçim aletlerle mua « yene edecek, kim bilir ne kadar canını yakacaktı!. Muhakkak profesör ona, da- ha fena, daha acı ilâçlar verecekti. Bütün bunları göz önüne getiren Se - rejka, sıkı sıkı ânnesine sarılârak acı acı ağlamağa başladı. Annesi, Serejkayı sus turmak için bir hayli uğraşı. Serejka geceyi, korkunç kâbuslar içın- de geçirdi. Rüyasında hep korkunç pro- fesörü gördü., Sabahleyin Serejkayı, kendisine ve başkasına aid bir çok elbiselerin — içine sarıp sarmeladılar.. ve bilmediği bir ye” re, herhalde kendisini korkunç profesö - rün beklemekte olduğu büyük ve tuhaf bir binaya götürdüler. Bir takım mer - divenlerden çıkararak bir çok kapıların bulunduğu bir koridora bıraktılar. Koridorda irili ufaklı o bir çok insan vardı. Bunların bir kısmı kendi araların. da konuşuyor, bir kısmı ise can sıkıntı » sından esniyordu. Serejkanm paltosunu (o çıkardılar. ve hemen koridora açılan kapılardan birine soktular.. Burası büyücek bir oda idi. Burada ekseriyet itibarile (teyzeler ve amcalar oturuyordu. Çocuk hemen he - men hiç yok gibiydi. Serejka soğuk soğuk ter o döküyordu. Şimdi nerede ise profesörün görüneceği - ne şu kapıdan çıkıvereceğ'ne kani idi. Kapı açılıp kapandıkça Serejka göz w- cile bulunduğu odaya açılan diğer oda- nın içerisini tetkik ediyordu, Burası ge- niş, büyük, sydırlık bir oda idi. Odanın SON POSTA MMA kım dolablar, beyaz örtülü bir şezlong, bir de yazı masası vardı. : Masanın ba - gıda, beyaz bıyıklı, beyaz sakallı ihti - yar bir amca oturuyordu. Bu ihtiyar am- canın sırtında beyaz bir gömlek Vardı. İhtiyar amcanın başının ön tarafı pırıl pırıl saçsızdı.. Ancak başının arka tarâ- fında biraz saç vardı, . Fakat bu saçlar da, tıpkı oda gibi, odanın eşyası gibi bem beyazdı. Odanın içinde bir teyze ile bir amca daha vardı. Fakat Serejka, burada baş ©- lanın ihtiyar amca olduğunu anlamakta gecikmedi. Serejkanın fazla beklemesine Büzum kalmadan onu içeri aldılar. İhtiyar am- ca gülümsüyor, ve bu hareketile yana - ğında çukurcuklar peyda oluyordu.. İh - tiyar amca o kadar sempatik ve, o kadar cana yakın bir adamdı ki, Serejka bü - yük bir ferahlıkla; «Bu herhalde profe » sör olmasa gerek...» diye düşündü. Serejka içeri girince, ihtiyar amca, â- deta Serejkanın kırk yıllık ahbabı imiş gibi, gayet müşfik ve dost bir sesle: — Merhaba ahbab, dedi, senin adın ne?. — Serejka... Ya senin? — Benimki de Polkan'dır. Odadakilerin hepsi gülüştü'er.. Serejka da gülerek: — Yalan, yalan, yalan. diye bağırdı, ların ismi böyle olmaz!. Annesi Kaşlarını çatarak: — Serejka!, diye ihtar etti, söylemesine imkân vermeden, gene Se - rejkaya hitab etti: — Delikanlı, dedi, böyle (birdenbire hasta olmak nerden hatırıma geldi? — Hiç de benim hatırıma gelmedi. Be ni hasta yapmak doktorun hatırını gel - niiş.. Sonra galiba annemin de hatırına gelmiş. «Ateş. falan gibi şeyleri dep an nem icad ediyor. — Ya, demek böyle?. Neyse ben ya - mılmışım.. Fakat benim asıl tuhafıma gi- den bir başka şey var: Eyice hatırlamı - yorum kimdi, amma, birisi bana. güya Sevejkanın ağzını açıp boğazını göste: « mesini bilmediğin: #öyledi.. Serejka, kıllardan değil de henüz tüy- Jerden müteşekkil olan kaşlarını Çata » rak: — Hiç de öyle değil, dedi.. bunu sana kim söylemişse yalan söylemiş. Ben pek İn ağzımı açıp boğazımı (göstermesini Dışarıda bir şeyler konuştular.. sonra ge-i içinde, içerisinde aletler bulunan bir ta-'bilirim. hem bunu küçükken bile bilir - Son Poslanın edebi romanı: 45 “ — Hayır. bana emin olabilirsin. — Ah Süheylâ! > — Tuğrul! hazin konuşmalarla geçti. Sonru bir ara- bk onun ruhuma tekrar neş'e veren b Yazan: Halid Fahri Ozansoy Sübeylâ, üç gün sonra: tekrar ayni odada. buluşmak vâdile benden evvel çıkıp gitmişti. Ben de, ihtiyat olarak, İşte o günkü buluşmamızın ilk saati bulon dakika daha beklemiş ve ondan son- Ta, spartımanın madamı ile vedalaşa - rak aşağıya inmiştim. Bu esnada kapı- ci kapının eşiğinde, ayakta duruyordu. bünde diz çökmeği ve ona geçen defa ba-! Her geldiğimde ona 'bolca bahşiş ver- na teklif ettiği izâlvaç lâkırdisini kendim imeği unutmadığımdan avucuna bir lira açmağı bile düşündüm. Fakat bu sözümü | sıkıştırdım. Sonra sokağa çiktım. O bu dakikada benim tarafımdan bir mer -|anda, karşıki apartımandan ismimi ça- hamet duygusu sanır diye çekindim. Maa-| ğırdıklarını duydum. Birde başımı mafih bilmem bu düşüncem doğru mu)kaldırınca, ikinci kat balkonunda kimi © Gidi? Yolsa bunu, kendimi aldatmak, vic-| göreyim! Naciye hanımın o beyaz pan © danını avutmek ve bu sözü böylece tek-|talonlu âşıkını... © rar açmamek için bir bahane mi bul -İ Tepeme bir yıldırım indi sandım. © meuştum? Çünkü insan ekseriya hodbin-| Muhakkak bu oğlan, biraz evvel Sü - dir, kolayca elde ettiği hir saadeti ve bir| heylânın de bu apartımandan çıktığım © zevki, bir an merhamet hissine kapılsa! görmüştü, Nasıl ki, bunu, o da bana © bile. mecbur olmadan değiştirmek İste -hissattirmekten çekinmedi, Balkonun - © “mez. Kim bilir, belki ben de öyleyimdir! |dan sarkarak: İçime pek derin bakmaktan ürküyorum. Fakat Süheylâ ile o gürkü buluşmamı. gın hikâyesi ve içinde bulunduğumuz va- ziyetin karışıklığı bu kadarla bitmedi. “Meğer o gün asıl beklemediğim, hiç ak - ma getiremiyeceğim bir tesadüf, aksi, mel'un bir tesadüf, 6 apartımanın kapı sından çıkarken beni hekliyecekmiş! — Demek arasıra karşı apartımana geliyorsunuz, Tuğrul bey! dedi. Ne âlâ! Benim de burada bir odam var. İsterseniz bazı günler beraber eğleni - rizl Beraber eğleniriz dediği oda, 'htimal Sübeylânın İstanbula inmediği günler anasının inip randevuya gittiği oda i- di. Ve ayni sokakta karşrkarşıya iki Japartmanın | iki ayrı odasında ana İk le kızın ayni macerayı yaşamaları muhakkak Xi tesadüflerin en garibi ve €n hazini idi, Hele bu kâfir oğlan ne de alay ediyordu benimle! İsterseniz be - raber eğleniriz ha! Fakat ona ne cevab verecektim? En mekul ve en haklı ce- vab, hiç şüphesiz bu küstaha «Edehsiz- lik etme,, dilini tut'» demek olurdu. Ancık o zaman da, Süheylâyı ve ken- olurdum. Çaresiz, işi tatlılığa döktüm: man inmiyorum.. zaten bu apartıman- aklıma esti, şöyle bir uğrayıverdim. Kimdir dostunuz demeğe hiç bir Tü- zum görmedi. Yalnız! — Yaa. öyle mi? Pekâlâl Dedi ve öndaklarında, istihzayı giz lemiyen hefif bir tebessüm belirdi, O- na selâm verip uzaklaşırken başım dö- nüyor, taşlar sanki ayaklarımın altın- tan kayıyordu. Kendi kendime" — Eyvah! diyordum. Şimdi ne ola - cak? Artık bu apartmandan, bu oda - dan vaz geçmeliyim. Daha tenha, daha sokak içi bir yer bulmalıyım. Yoksa Süheylâyı emniyetle bir. randevuya çağıramam. Sonra düşünüyordum: Ya Naciye hanimın 'âşikı hem met- resine, kızın anasına, hem de başkala- rına Sübeylâ ile aramızdaki bu sırrı açarsa?. O zaman mesele hakikaten iki miz için de çok müthiş olur ve muhak- kak bu oğlan o vakit gazabımdan kur- tulamaz!, İşte o akşam Adaya, kafamda bu kara düşüncelerle TET İTTİ Yazan: TURLİLDI NN TM Halbuki şimdi ise ko- caman oldum... — Demek boğazını göstermesini bili - İyorsun? Fakat ben inanmıyorum. Serejka ağzını açıp dilini dışarı çıkar. dıktan sonre, peltek peltek: — İşte, gür, dedi, Amca bu mini mini dile, âdeta Serej - kanın hisselmiyeceği kadar hafifce do - kunduktan sonra: — Aferin, dedi. Hakikaten biliyormuş» sun!, Kapa ağzını!. Ha, Serejka, ben se- nin hakkında bir şey daha duydum: Gü- ya seh kendi kendine soyunmasını bil - miyormuşsun? Bu doğru mu? Serejka, alaycı bir kahkaha atarak; — Bilmiyor mu imişim?. dedi.. Hal - buki ayakkabılarımı bile ben kendim i - Ekliyorum.. Bakın bakalım nasıl bilmi - yormuşumi!, Serejka bunları söyledikten sonra sür- atle soyunmağa başladı. Fakat bu sırada düğmelerle ilikleri birbirine karıştırdı. Profesör alâkadar oldu: — Hayrola, ne oldu? Düğmeler mi ta- kıldı?, — Evet, düğmelerle iliklerin yerleri - ni şaşırmışım.. Odadakilerin hepsi gülüştüler.. İhti - yar amca, bir taraftan oSerejkanın so» yunmasına yardım ederken diğer taraf - tan da doktorca, fakat hiç hissettrrme « bu köpek ismidir. Çocukların ve amca -'den, sıcak ellerle Serejkayı muayeneye başladı. Serejkanın kendi kendine soyunabile- ceğine kanaat getirmiş olan ihtiyar am - İhtiyar amca annenin daha fazla göz <& — Bravo, dedi, hakikaten soyunabili « yormuşsun!, Artık kâfi, Şimdi giyin! Serejkayı giydirdiler. (e İhtiyar amca, loradaki diğer bir amcaya dönerek: — Nikolay Vladimiroviç, dedi, sana zahmet, şu delikanlıyı al da beraberce <bulaşık hastalıklar» kısmına gidiverin!. zeri dostça, ahibabea ihtiyar amca- ya veda etti. Ve çocuk bahçesinde kon- ser olacağı gece ihtiyar amcayı gelip a - lacağını tekrar tekrar (o vadederek diğer amca ile annesinin ellerinden tutarak dı- şarı çıktı. Onlar, bitmez tükenmez bir takım ko- ridorlardan geçtiler. Tamamen sükünet bulmuş olan Serejka, yeniden heyecan- lanmağa başladı. Annesile beraber yü - rümekte olan Nikolay Vladimiroviç'e yan yan bakarak sordu: — Amca, siz profesör müsünüz?. Nikolay Vladimiroviç kahkahasını zap- tedemiyerek: — Hayır kardeş, dedi, biz daha profe- parmaklığn önünde biletçiye biletimi verip geçerken Daver ağabeyimle yüz- yüze geldim: —Vay Tuğru!, diye omuzuma vurdu, sen de bu vapurda mı idin?. Nasıl ol- du da görmedim?. — Tabii, diye cevab verdim, vapur o kadar kalahalık ki... — Ben güvertede idim, ihtimal sen? — Ha, evet. ben orta salonda yer dimi daha müşkül bir vaziyete sokmuş! bulabi'tmistim. Daver ağabeyim bundan sonra kolu- — Teşekkür ederim.. yalnız her 2a- ma girdi: — Her ne ise. İyi ki sana rartladım, da bir dostum var da. bugün nasılsa| gey; Maltm va, sözlüsün bana... — Ne gibi? — Unuttun mu? Hani seninle bir akşam dahı bir kaç kadeh atıştıracak- tık? Oh! işte bir bu eksikti! Daver ağabe- yim bu teklifi yapmak için tam da ak- şamını bulmuştu! — Bu akşam dursun, başka akşam gi- deriz. Diyecek oldum. Fakat dinlemedi, be- ni adetâ s'irükledi! — Vallahi olmaz, yoksa Si Yavaş yavaş yumuşadığımı hissedi METE LİLİ Jsör olamadık. Ben asatanım. Mzamaf İprofesör olduğum zaman mutlaka -İhâber veririm.. Serejka sevinerek: — Fakat sakın haber vermeği İİ ba!, dedi. Sen profesör olunca artık seninle konuşmam... Kim bilir gu sörler ne karkunç insanlardır?! Gülüştüler . Vakıâ bu, beyaz bi #ktiyar amca kadar sempatik ve bir adam da değildi. Fakat mede bü da iyi bir adama benziyordu. H sinden mühimmi de profesör (o olmaj idi, $ Bunlar, bir sürü odalardan gi sonra nihayet gözlüklü bir teyzenin © turmakta olduğu bir odaya geldiler. rejka'nın annesile Nikolay bu gözlüklü teyze ile bir şeyler ko tular,. Bu konuşmadan © sonra Niko '" Vladimiroviç oradan ayrıldı. Göz teyze ise mütemadiyen Serejkaya b makta idi. Bu ısrarlı bakışlar Serej heyecan'andırmağa başladılar. i Uzun bir tereddüd anından sonra saretini toplayan Serejka: — Teyze, sakın siz profesör olmay siniz? diye sormak cesaretini kendi! buldu. Teyze gülümsedi. Başını ç Elile, ışıldayan gözlüklerini di sunra: — Hayır, dedi, ben profesör d Fakat uslu oturmazsan o zaman yaramazlıklarını profesöre haber rim. Serejka annesinin kucağına atıldı. gını annesinin göğsünde saklayarak rü lamağa başladı. Annesi, çocuğun okşayarak: j — Ne oluyorsun Serejka, dedi.. Bs) <2) doktor şaka söyülyor.. il Serejka gene biraz sününet buldu. * | de olsa, bu teyze profesör değil. — halde o kadar fazla korkmağa da MH yoktu.. Bu arada gözlüklü: teyze $ annesine şunları söylüyordu: — Şimdi ben nöbetçi hemşireyi çağ” rırım. O gelince bizim delikanlıyı “ hal yatırırız. Gözlüklü teyze kapıya dönerek: — Oçesova! Oçesova! diye seslendi. | Odaya, çatık kaşlı, beyaz gömlek, © şında beyaz örtü bulunan bir başka 1€ ze girdi. Odadakilerin hepsini sert gözden geçirdi. Gözlüklü teyze, bu gelen teyzeye bir şeyler söyledikten Tü Serejkanın ânneşine dönerek: ( Devamı 13 üncü sia — Ha.. onu bana bırak.. bu kan koru değiştireceğiz! — Ya? — Evet. şöyle denizin üstünde, b çe gibi bir yerde içeceğiz. — Neresi orası? — Canım, söyledimdi sana... Fani 18 tarafta rıhtımın sonundan bakılır denize uzanan üstü yeşil çardak m“ hanemsi bir gazino yok mu? Ön & ve kanısı Çarşı içinde... Bi — Malüm.. şimdi anladım. — İşte oraya gideriz, Rum g kitara ile tangolar da salıyor Sen herhalde tangoyu seversin. İ! daki aşklarını hatırlatırsın! Aşk!,, Ne tuhaf, Daver ağnbeyim & bana şim aşktan bahsediyordu. kat ne bilsin ki benim bu akşam vi hassa unutmak İstediğim, yâlnız, bül zevklerine vağmen, bu aşk denen © rab ve onun akla, havale sığmaz £8'5 tesadüfleri, üzüntüleri, aksilikleri nı Deniz üstündeki çardaklı meyha?€ ye, Daver aönbeyimin deriiği 'gibi. kaç Rum delikanlısının kitara 98” leri ve içlerinden birinin söylediği ” *İRumea tango ile girdik. Biran için yorum, Üç gilhdür devam eden asabi -İcanki Akenize savahatte İmişim. yetlerim, ıztırablarım ve hele Süheylâ- nın yanında bugünkü teessürüm ve bü- run arkasından karşı balkondaki o be- yaz pantalonlu ile karşılaşmam sinir - lerimi büsbütün bozmuştu. Biraz ispir to, geçen defa gibi, ihtimal beynimin ağrısını dindirebilirdi ve be can sıkıcı şeyleri bu akşam biraz olsun unutma - ma yardım ederdi, — Peki, nereye gideceğini. çıktım ve daha iskelede| Diye sordum. vapurdan şimdi bir Yunan adasına © 1 mış ve bü meyhaneye düsmüşüm garil bir eza duydum. Fakat D* ağabeyim, kolumdan tutarak: — Karsıva, dei denizin üstüne O zaman sıkıntılı dalg kendime gelebildim ve onun büfenin bulunduğu bu ilk kapab wi sımdan geçerek, tâ ei den üstüne uzanan çardaklı tarafa yürüdüm. (Arkan ver)

Bu sayıdan diğer sayfalar: