1 Mart 1939 Tarihli Son Posta Gazetesi Sayfa 13

Kalan görüntüleme: 0

Saatlik sayfa görüntüleme limitine ulaştınız. Daha yüksek sayfa görüntüleme limiti ve diğer özellikler için abone olun!

Aboneler yüksek görüntüleme limiti, sayfa indirme ve diğer özel özelliklerden yararlanır.

Metin içeriği (otomatik olarak oluşturulmuştur)

Dışarı çıktı. Bir müddet, terlikleri - ni sürükliye sürükliye şurada büurada gezindi... Sonra tekrar odaya gelerek önüme dikildi. — Sana bir şey söyliyeceğim amma.. sakın, darılıp gücenme. Dedi. Yüreğim kopmuş, ağzıma gelmişti; Gelirken tahmin ettiğim gibi, bugünkü Uğursuzluğun bir safhası daha başgös- | fermişti. Ablam, ağır afır sözüne devam etti: — Bu mahallenin insanları, çok ga- Tib şeyler... Galiba, işleri güçleri yok da, herkesin evini kontrol ediyorlar... Bugzün, komşular geldiler. «Vakit vakit sizin eve tuhaf bir kadın girip çıkıyor. Halbuki evde, sizden başka kadın yok. Bu hal bize tuhaf geldi. O kadın, kim?» dediler. Kendimi güç toparlıyabildim. «Bursadan geldi. Bohçacılık yapan bir kadındın. İşlerini ©bitindi. Yarın gene memleketine gidecek.» diye, kuyruklu bir yalan ile cevab verdim. Ablamın maksadını derhal anladım. Acı bir gülüşle yüzüne baktım. — Kâfi abla.. sizi, müşkül bir vazi - yette bırakmak istemem. Komşuları - nız, bohçacı kadını bir daha burada göremezler. Diye, ayağa kalktım. Sırtımdaki eski püskü kadın enta - risini çıkararak, attım. Duvarda asılı erkek elbiselerimi giydim, Teessürden titreyen biz sesle: — Allaha 1smarladık. Dedim. Ve evi terkettim. : * Şimdiiti.. nereye gidecektim?... Bir müddet bunu tayin edemedim... Elle- rim, pantalonumun ceblerinde olduğu halde, önüme gelen sokağa dalıp çık « tım. Ortalık karardıktan sonra, meç - hul bir kuvvetin cereyanına kapıla - rak, teyzemin evinin önüne kadar gel- diğimi anladım. Burada da bir uğursuzluk dalgasına hedef olmaktan korka korka kapıyı çal dım, Fakat o anda, — zaptolunmaz bir heyecana kapıldım. İçeriden, Elisavinin billür gibi şak -| Tak sesi geliyordu. Ve o, gene o topuk- lu terliklerile eski ve harab tahtaları gicırdata gicirdata merdivenlerden i - hivordu. Kapıyı açar açmaz, büyük bir se - vinç ile: — A,, Sarafim, ağabey... Diye bağırdı. Ve, neş'eli bir sesle an hesine seslenmeye başladı. * Elisaviyi o halde görmek, bana kâfi gelmişti. Bütün gün beni takib eden o Meş'um uğursuzluğun omuzlarıma yığ- dığı korkunç ağırlık, birdenbire kay - boluvermişti. Vakıâ sevgilim, eski halinde değil - di. Yanaklarının tatlı pembe hâreleri Solmuş., eskiden mine gibi parlayan o €msalsiz yeşil gözleri donuklaşarak et- Tafları koyu renkli bir hâle ile çevre- lenmişti. Yalnız; ona çok yaraşan son derece- de saflıkla dolu şenlik kaybetmemişti. Teyzemin de, sevinçten içi içine sığ- Miyordu: — Çok şükür, Ârtık, dünya umurumda değil... —Diye söyleniyordu. * SAADETİN EN BÜYÜK DÜŞMANİ (TALİR) DİR. Fi içime de bir sevinç girmişti. tirnk gece gündüz sevgilimin muhi - nde bulunmak, hiç şüphesiz ki bana i lîltöi’anın en büyuk saadetini bahşede- mo Sece, gece yarılarına kadar uyu - amıştım. Karşık! odadan onun sesi - ni, duyabilmek için — mütemadiyen © tarafa kulak kabartmıştım. Düşünüyordum. Ve kendi kendime, şöyle diyordum: ' — Vakıl bugün, büyük bir fırsat ka- Benim ve şetaretini- aildın Hurküda, S*DN POSTA çördım, Fakat, hayatın günleri çuvala girmedi ya?.. Teyzemin dediği gibi, za- bıta memurları, Beşiktaş- vak'asile Şiş- li hâdisesinin faillerini meydana çı - karmaktan aciz izhar etmiş gibi görü - nüyorlar. Belki de, ümidlerini keserek unutmuşlardır... Ne yapalım?.. -Birkaç gün daha, dişimizi sıkarız. Biraz sı - kıntıya katlanırız. Sonra, yavaş yavaş Galataya, Beyoğluna doğru uzanırım. Şöyle dolgunca dünyalık temin edecek bir iş ararım. Ondan sonrasına Allah kerim... Ertesi sabah, bu fikrimi teyzeme de laçtım. Her nedense teyzeme bir kor - kaklık gelmiş.. Beyoğlunun bin bir ma ceraya sahne olan âlemlerinde, bin bir macera içinde yetişmiş — olan bu eski cüretkâr ve pervasız kadın, şimdi eski cesaretini kaybetmiş... Bana, bazı nasihatler verdi: — Aman Sarafim!. Artık bu kız, ye- tişti. Her şeye aklı eriyor. Ben, ona es« ki hayatımı bildirmek istemediğim gi- Şube ve ajans TETERETRE IKRAMIYE göre ikramiye dağıtılacaktır: &ç, 35500 Ç İgüe e 40 ,, — 100 100 ç 50 Y20 Ca M0 160 20 Kur'alar senede 4 defa, 1 Eylül, tırlhlerinıle çekilecekti:r Şimdi nere ye gidecektim? T. C. ZİRAAT BANKAS! Kuruluş tarihi: Sermayesı' 100.000.000 Türk Lirası Zirai ve Hcari her nevi banka muameleleri PARA BıRıKTıRENLERE 28800 Lıra Ziraat Bankasında kumbaralı ve ihbârsız tasarruf hesablarında en az 50 lirası bulunanlara senede 4 defa çekilecek kur'a ile aşağıdaki plâna 4 Aded 1,000 Liralık 4, 000 Lira ” ” K O0 - 4 000 ,, » — 4,800, CrGgEk G t DİKKAT' Hesablarındaki paralar bir sene içinde 50 Hradan aşağı düşmiyenlere ikramiye çıktığı takdirde 9o 20 fazlasile verilecektir. Yazan: ZIYA ŞAKIR Elısavının aşkı | bi, fena — şeylerle karşılaşmasına da kat'iyen razı değilim... Zavallı yavru- cağın başına gelen felâket, yeter de ar- tar bile.., Hal böyle iken, bir aksilik ©o- lur da, senin başına bir iş gelirse, kı - izın karşısında çok mahçup — düşeriz... Gel, vazgeç bu işlerden., Azıcık aşım, kavgasız başım; derler... Birdenbire zengin olacağın: diye kendini tehlikeye atmaktansa, haline münasib bir iş a - ra, Helâlından beş on kuruş kazan. Bi- ze, o da kâfi... Dedi. Teyzem, çok haklı idi. Fakat onun bu haklı düşünce ve sözlerini yerine ge - tirebilmek için, artık iş işden geçmişti. Zabıta sicillerinde, yüzlerce sabıkam vardı. Eğer Beşiktaş ve Şişli mesele - lerinden dolayı zabıta idaresi benden şüphelenmişse, nasıl olsa günün birin- de yakalayıp hapse tıkacaklardı. Bel - ki de şu anda, İstanbulun her tarafiın - da vızır vizir. beni arıyorlardı. (Arkası var) 1888 adedi: 262 e7 ÇO VERECEK 2,000 lBı:ineıkânun,lMırtvıılHazinn : humçımnumsmh:.mmm Son Posta'nın tefrikası: 44 'VSıy!ıı 13 Moldavlar Baron de_Tott’un hatıraları Ö 1"## K vi ve dayak Baron (türkçe olarak): “ — Al dostum, işte para.. muhtaç oldu- ğumuz yiyecekleri satın almak istiyo - ruz. Ben Moldavları her zaman sevmi - şimdir. Onlara fena muamele edilmesine tahammül edemem. Ümid ederim ki ba- na hemen bir koyun (1) ve ekmek te - darik edersiniz. Paranın üstü sizde kalsın. Ali ağa bir yumrukta Moldavı yere serince adamcağızın dili derhal çözüldü ve türkçe konuşmıya başladı Tercüme eden: Hüseyin Cahid Yalçın rahat rahat oturmuşsam siz de öyle sa »« kin bir seyirci olarak durunuz. Baron: — Burası dogrudu.r Şimdi sizin yeri we nize ben oturacağım, Ali ağa (ayağa kalktı, kamçısını esvâ« bının altına koydu. Ağır ağır Rumün ya« nina yaklaştı. Dostane bir tavırla omu « | Sıhhatime içersiniz,. lirsiniz. Fakat siz konuşurken ben nasıl zuna vurdu): — Merhaba, dostum. Nasılsın, iyi mi « Moldav (türkçe anlamaz gibi görüne- | sin? Canım, lâkırdı söylesen a, «Senin Alf rek): — Olmaz, ağayı tanımıyor musun? Haydi, bir şey, Baron: ç söyle, — Nasıl olmaz? Türkçe bilmiyor mu- Moldav: sunuz? — Olmaz. ; ÂAli ağa: Moldav: .| — Olmaz, ha! Bu tuhaf! Nasıl, sahidel Mi türkçe bılmıyorsun? Moldav: — Türkçe hayır, olmaz. Baron (rumca): — Peki, öyle ise rumca konuşalım. Bu| — Hayır, olmaz. parayı alınız. Bana bir koyun ile ekmek| Ali ağa (bir yumruk darbesile Pri 4 getiriniz. Sizden istediğim bundan ibaret | mat'ı yere serer, Kalkmağa uğraştığı sı * tir. rada onu tekmeler): Moldav (hep anlamaz gibi görünerek| —— Al kerata, işte şimdi türkçeyi öğre köyünde hiç bir sey bulunmadığını, her- | nirsin. kesin açlıktan öldüğünü işaret ile anla -| Moldav (iyi bir türkçe ile): tır): ; — Neden beni dövüyorsunuz? Bilmi — Yok ekmek, fıkara... Olmaz. | yor musunuz, biz fıkara adamlarız. Pren Ükrörü leriniz bize nefes alacak hava bile bıraki — Nasıl ekmeğiniz yok mu? mıyorlar. Moldav: | Ali ağa (barona hitaben): — Yok, ekmek'yok. | — Görüyorsunuz ya efendim, ben nı Bti iyi bir lisan hocasıyım. Şimdi mükemmed |surette türkçe söylemeğe başladı. Hiç ol mazsa kendisile biraz konuşabiliriz. Bi da bir şeydir. (Moldava hitaben ve omu zuna dayanarak) şimdi, mademki türkçi biliyorsun, dostum, söyle bana, nasılsın âyi misin? Karın, çocukların ne yapıyon ar? Moldav: — İnsan en muhtaç olduğu şeyleri bilı bulamadığı zaman nasıl olursa onlar di öyle işte... Ali ağa: — Şaka ediyorsun canım. Senin eksil olan tarafın lüzumu kadar dayak yeme yişindir. Fakat o da olacak, Haydi şimdi asıl meseleye gelelim. Bana derhal iki ko yun, on iki tavuk, on iki güvercin, elij libre ekmek, dört onse (3) tereyağı, tu2 biber. hindistancevizi, tarçın, limon, Şâ rab, salata, iyi zeytinyağı lâzım, Hepsi d4 bol bol olacak, Moldav (ağlıyarak): — Size söyledim, biz ekmek bile bula , Mmıyan fıkara adamlarız. Size tarçını ne, reden bulurum ben? Ali ağa (esvabının altından kırbacıni çıkararak ve Moldavı kaçırıncıya kadaı'; döverek): — Ah zavallı, size ne kadar acıyorum. Fakat hiç olmazsa dayak yemekten kur- tulacaksinız. Bu da bir kârdır. Yemek ye- meden yatmak çok zor bir iş. Fakat işte sizin halinize bakarak anlıyoruz ki bazı kimselerin başına bu da geliyor. (Mih - mandara hitaben) görüyorsunuz ya, azi- zim Ali ağa, burada para bir fayda te - min etmedikten sonra sopa da hiç bir iş göremezdi Bu zavallıların hiç bir şeyleri yok. Buna çok müteessifim. Cünkü ben de şu dakikada muhtaç olduğum şeyler - den mahrum kalacağım. Yarın daha işti- halı iştihalı yemek yeriz. Ali ağa: i — Ben kendi hesabıma yarın iştihamı- zın şimdikinden daha iyi olacağına kani değilim. Baron: — Kabahat sizde, Neden bizi fena bir köye indirdiniz? Bakınız;, burada ekmek bile yok. Oruç tutacaksınız: İşte size ce- za. Ali ağa: — Fena köy, fena köy, ha! Eğer karan- hk mâni olmasaydı, köye hayran olurdu- nuz, Burası küçük bir kasabadır, her şey boldur. Burada tarçın bile bulunur. (2) Baron: . — Bahsederim ki sizin o dayak atmak huyünuz canlanıyor. Ali ağa: — Yemin ederim ki hayır. Ben yalnız karnımı doyurmak istiyorum. Bundan da vazgeçemem. İhtiyacımı tatmin için ve size Moldavları sizden iyi tanıdığımı is - bat için bırakımız da şu adamla ben ko « nuşayım, Baron: — Kendisine dayak atarsanız açlığınız geçecek mi? Ali ağa: — Buna emin olabilirsiniz. Bir çeyrek saate kadar gayet nefis bir yemek bul - mazsanız ona atacağım sopaları siz de ay- | nen bana atarsınız. Baron: — Bu şartla razı olurum. Sözünüzü har fiyyen kabul ediyorum. Fakat unutmayı- nız, ha: Bir masırmu boöş yere döverseniz ben de size koyduğunuz şartı memnuni - yetle tatbik edeceğim. ' AH ağa: — Canınız istediği kadar tatbik edebi- * (Arkası tar) (3) Bu bir Türk ölçüsüdür. Hemen hemen kırk iki «öonce» e muadildir. Ankara borsası Açılış- kapanış fiatları 28 - 2 . 939 ÇEKLER Açılış 5,93 126,40 | 8,35 6,6525 18,7525 67.2725 50,7276 :1,2550 1,0825 1.66 433 İSTİKRE tnoınnvommurmmnncs.khır «Gcu» kıymetindedir. (I)Wbuhbnğupekmu.()nu Türk borcu ! peşin » . (l » » » T yadeli | gşeylerle müsavi tutarlar.

Bu sayıdan diğer sayfalar: