Aboneler yüksek görüntüleme limiti, sayfa indirme ve diğer özel özelliklerden yararlanır.
d Lize aai e eREELER e sene sonra alevlenen tarihi münakaşa Ka ll T T Ç Abdülâzizin katledild iddiaları doğru mudur? Facianın en yakın şahidi mabeynci Fahri Bey neden vak'ayı başmabeynciye başka, Vükelâya başka türlü anlatmıştı? Dünkü kısmın hülâsası (Sultan Azizin esrarengiz ölümünü takib €&den gün, çıkan gazetelerin içinfle en fazla tafsilât veren (Vakit) gazetesi, ölümün Se- bebini intihara atfetmiş, padişahın damar- larını keserek fazla kan zayi etmek yüzün- den vefat ettiğini kaydeylemiştir. Padişahın başmabeyncisi Hafız Mehmed Beyin, kendi elile yazmış olduğu hatıratın- da, ölüm esnasında padişahın nezdinde bu- lunan mabeynci Fahri Beyin ifadesine at - fen, meselenin intihar olduğu zikredilmiş - tir.) (Yazı devam ediyor) BARAI (Şu vak'ai müellimei ciğersuz üzerine, Valide Sultan ve aile ve bendegân; Zalimlere dedirir bir gün Hazreti Mevlâ Tallahu lekad aserekâllahu aleyna. Mısra ve âyeti hikmet, nahveti telâvet ve tezkâr ile beyhuş ve medhuş oldukları halde her biri bir tarafa yığılıp kalmış.. ve bu sırada medhüş bir halde bulunan Valide Sultan hazretlerinin kulaklarında bulunan küpe ile parmaklarındaki yüzük, vicdan ve insaftan âri olanlar tarafların- dan sirkat tarikile alınmıştır.) (Orada bulunan rüfeka ve bendegân, Şaşırıp, efendimiz hazretlerinin vak'ai müellimelerinden on gün evvel (ferik) lik Tütbesile mümtaz ve bin lira ihsanı şa - hanelerine nail olmuş olan (Ömer Paşa) celbedilmiş ise de, merkum velinimeti 0- lan padişah hazretlerini o halde görüp te müteessir olacak yerde, hayat ve mema- tına ehemmiyet vermeyip ve tedavisin - den imtina eyleyip (bu, iki sene evvel ol- malı idi) deyip yürekler delecek surette nankörlük göstermiştir.| TOndan sonra, müşarünileyh hazretle- rinin taharrii vesaitei hayatiyesi- emrine (Marko Paşa) götürülmüş ise de, haylü- ca zaman mürur etmiş ve müşarünileyhin hünu nâhakkı seylâbı âsâ cereyan eyle - miş olmağla hayatı münkati olduğu ve bu âlemi fâniye mütehassıran veda ey- lediği Fahri Beyefendiden mesmu olmuş- tur.) Gazateler hatıratı nasil tahrif ettiler ? Başmabeynci Hafiz Mehmed Beyin biz- Zat yazılan ve elimizde bulunan hatıratı, aynen böyledir. Halbuki, 927 senesinde bu hatırata at - fen neşriyatta bulunan bir gazete, hâdi - senin en mühim kısmını - aslında mev - tud olmıyan - şu şekilde nakletmiştir: (... Bu garib hâlâttan müteessir ve en- dişenâk olan Valide Sultan, Fahri Beye: — Ben, bu hali beğenemiyorum. Acaba mıdır?, Bu düşünce ve sükünet, ne- dendir?., Diye sormuş, Ve hâkanı mahlüun yalnız bırakılmamıııma dikkat ve teselliye şitab Fakat Abdülâziz Han, hiç bir lâkırdı| dinlemiyor. Söylenen sözlere, ruyi iltifat | 9östermiyordu. Bir gün, dalgın gözlerile Fahri Beye bakafak: — Bu dünyada bisim için tad kalmadı. Demiş. Ve, Fahri Beyin - tesliyetâver sözlerine Tüyi iltifat göstermiyerek derin bir sükünete müstağrik olmuştur. Sultan Abdülâzizin izhar eylediği bu Ahvali garibe, yanındakileri şüpheye dü- îî;şuğü cihetle, kendisi daima yakından Vit ? Nezarette bulunduruluyor. Ve bil - “ssa, hayatına hatime verebileceği en - îâe-“ galib geldiği için, yanında alâtı ca- 9 bulundurmaktan içtinab ediliyordu. P azaı_-. günü sabahleyin sakalını tanzim Bay K Üzere, hizmeti şahanelerinde bulu- n bendegânima bir makas ile bir ayna getirilmesini emretmiş, Fakat ahval ve efvan hümayunlarında görülen ve her W" bin türlü evham ve tahayyülüât ile te- şeddüd ve tezayüd eden aldimi yeis ve mdidm naşi, kendisine makas ver - BC tereddüd gösterilmişti. p “"d"ı“.wcr_olın Sultan Aziz, va » et Yazan: Ziya Şakir Sadrazam Rüştü Paşa — Ayol, valide.. sakalımı düzeltmek için ' bir makas ile ayna istiyorum, vermiyor- lar. #r fi Diye, şikâyet etmiş.. Bunun uze'rı_ne' Valide Sultan, hakanı —mahlüun emrini yenine getirerek makasla aynayı verdir - miştir. “ Sultan Abdülâziz, ayna ile makası al - dıktan sonra tenhaca, bulunduğu odanın kapısını arkadan sürgüliyerek bir köşeye çekilip oturmuştur. Hakanı mağfurun etvarı garibesi, ma - kası aldıktan sonra oda kapısımı ansızın sürgüliyerek gizlenmesi bendegânınım nazarı dikkatini celbetmekten hâli kal - mamaştır. Bunun için, Çoturduğu odanın balkona nazır penceresinden).. hissettirilmiyecek ğurette kendisini tarassuda başlamışlar - dır. İptida, hakanı müşarünileyh — sakalını tanzime başlamış, yahud, öüyle görünmüş, fakat birdenbire yerinden kalkarak, ihti- mal, tarassud edildiğini hissetmiş, veya, böyle bir ihtimali aklına getirmiş olacak |ki, pencerenin perdesini indirmiştir. Perde arkasından seçildiğine nazaran müşarünileyh, odanın başka bir köşesine çekilmiştir. . Tarassudu daha ileri götüremiyen ve içeri girmekten, nezaketen - tehâşi eden İbendegüân, hariçten, odanın kapısı önün- de beklemişler ve iradelerine intizar et » mişlerdir.| Başmabeynci Mehmed Beyin hatıra - ğildir. Şu halde bu satırlar, membat meç- hul olan bir ilhamdan ibarettir. Her hangi tarihi bir hâdiseyi romantize etmek caiz olabilir. Fakat, tarihin en ka« tira) ya hayal mahsulü karıştırmak, ha - kikatin büsbütün kaybolmasına sebebiyet verir. Ka'5 lapİ | Düşü'en hatalar Nitekim, Hafız Mehmed Beyin (hatıra) sına bu asılsız satırları karıştıranlar, çok bâriz hatalara düşmüşler.. Sultan Azizin kerecik olsun gözden geçirmiye lüzum görmemişlerdir. Bu esrarengiz ölüm hâ- disesi, (Çırağan sarayı) nda vukua gel - memiştir. ; Sahne, Ortaköy iskelesinin alt tarafın- da, şimdi Ortaköy erkek İisesinin bulun- duğu binadır. Çırağan sarayı ile Ortaköy iskelesi ara- sında, biri küçük ve üçü büyük olmak ü- zere dört bina vardır. Bunlara eskiden (Fer'iye sarayları) denilirdi. Sultan A - ziz, bu binaların, en başındaki saraya nakledilmişti. Vapurla geçilirken görülür ki, gayet sa- de bir mimari tarzında, cephesi dümdüz yapılmış olan bu iki katlı binada, tek bir balkon yoktur. Yalnız, cephede, üç hafif çıkıntısı vardır. Bu çıkıntıların biri Bo- Baz tarafındaki köşede, diğeri de, Beşik - taş cihetine düşen köşededir. Sultan Aziz, Beşiktaş tarafındaki köşeyi teşkil eden 'çıkıntının at katındaki odada ikamet et- Üt ŞAĞAM SyEr SA YÜN aa € tiında, böyle romantik satırlar mevcud de- | - ranlık noktalarına temas eden bir (ha -| kanlı ölüm vak'asma sahne olan yeri, bir| miş. Ölüm hâdisesi de bu odada vukua gelmiştir. : Bu odanın, Beşiktaş tarafına tek bir penceresi vardır. Ancak çıkıntının Bo - ğaz tarafına düşen küçük cephesinde di- ğerlerinden dâaha dar bir köşe penceresi daha mevcuddur, Eğer bu odanın içi tarasdud edilmek lâzım gelse, ancak yandaki odalarin pen- cerelerinden görülebilir. Fakat bu görü- nüş te, ancak mukabil köşedeki mahdud bir sahaya kadar münhasırdır. Vâkıâ, ölüm hâdisesinin, bu köşedeki (köşe minderi) üzerinde vuküa geldiği is- tidlâl edilmektedir. Çünkü, yerinde tah- kikat icra eden yerli ve ecnebi doktorlar bu odaya girdikleri zaman, (bu köşe min- Jerinin üzeri kan ile göl kesilmiş) min - derin önündeki (hasırın üzerinde pıhti - lâşmış vâfir miktar kan bulunduğu) nu görmüşlerdir. Ancak şu var ki; Sultan Aziz bu köşe minderinde oturup ta intihara hazırlarıdı- ğı zaman, tam karşısına tesadüf eden pencereden tarassud edildiğinin farkına varmamış mıdır? Farzedelim ki, yazıldığı gibi, farkına varıp ta, hariçten görülmiyecek bir yere çekilmiş-olsun... Şu halde, döktorları bi- le ürküten o (göl kesilmiş) kan lekesinin, başka yerde olması lâzım gelirdi. Halbuki, doktorların müşterek raporu; (pencerenin kurbünde bulunan köşe minderi) nden bahsetmekte, ve (hasırın (1) ötesinde be - risinde dahi kan lekeleri müşahede) edil- diğini kaydeylemektedir. Şu da akla gelebilir. Acaba Sultan Aziz, odanın hariçten görülemiyecek bir köşe - sinde damarlarını kesip te, sonra köşe min derine gelip yıkılmış olamaz mı?.. Eğer böyle olsaydı, damarların kesil - diği noktadan itibaren, köşe minderine kadar çok bariz bir kan izi bulunmak lâ- zim gelirdi, Bu da, derhal doktorların na- zarı dikkatlerini celbeder ve rapora der- cedilirdi... Halbuki rapor, ölüm hâdisesi- nin köşe minderinde vuku bulduğunu ba- |Tiz bir surette göstermektedir. Binaenaleyh.. Sultan Aziz makasla ay- navı alrp odaya çekildikten sonra, ken - disinin penecereden gözetlendiğine ve son- ra da, gözetlendiğinin farkma — vararak baska bir köşeye çekildiğine dair vuku bulan iddialar, kabule şayan değildir. Fahri Bayin birbirini tutmıyan ifadeleri Asıl dikkate şayan olan cihet; bu kanlı vak'a esnasında sarayda bulunan (ma - beyneci Fahri Bey) in ifadelerindeki te - zad, mübayenet ve değişikliklerdir. Başmabeynci Hafız Mehmed Beye vak'ayı y?ukandaki'şekîld_e hikâye eden "Fahri Bey, diğer zevata da Başka şekil- lerde nakletmiştir. j O tarihte sadaret mektubcusu olan (Memduh Bey) (2) büyük bir vukuf ile yazdığı (Mir'âtı Şüun) ismindeki kitaba, aynen şu satırları dertetmiştir: (3) (O gün, Kuruçeşmedeki sahilhanem - iden vükelâ vapuruna (4) binmek için "Beylerbeyi iskelesine geçmiştim, Vapur geldi. Derununa dahil oldum. Âmedci Mahmud Beyin yanına oturdum. (Duy - dun mu, Abdülâziz intihar etmiş) dedi « ğinde, vukuatı elimeden asla haberim ol- madığı cihetle, tefekkürat ve teessürata daldım. (Devamı 10 uncu sayfada) (D Sultan Aziz bu odada ikamet ettiği za- man, yerde halı yoktu. Döşeme tahtaları ü- zerinde sadece beyaz Misır hasırı döşeli bu- lünuyordu. (2) Sultan Hamid devrinde dahiliye nazırı olan (Memduh paşa), (3) Mir'atı Şüun - Müellifi: Memduh - Bayfa: 80. T Mebasnd (4) O tarihte vükelâ ve hükümet ricali, halkın bindiği vapurlara binmezlerdi. Husu- si bir vapur, vükelâ ve hükümet ricalinin İkamet ettiği iskelelere uğrardı. Bu yüksek mevkili yolcularını toplar, Sirkeci iskelesine A L - z K eai Papeliler, defineciler, köşe penceresi, keza, deniz tarafına da üç! |"İcinin Bir de arkadaşı ortaya Dolandırıcı, papel- Dolandırıcı kumar- ci Şaşı Enver baz İzmirli İhsan NL M Papelcilik: Papelciler polisin gözünden uzak bulunan sokaklara, köşe başlarına «alât ve edevatları» nı getirip sergiyi ku- rarlar. Papelcilerin «alât ve edevat» 1 ne- den ibarettir biliyor musunuz? Bir şem- siye ile üç tane iskambil kâğıdı. Papelcilik »>, yankesicilik gibi, zarf - çılık gibi eşeriki cürüm» e ihtiyaç göste - ren bir hırsızlıktır. Şemsiyeyi idare eden adama bir yardımcı lâzımdır, Bundan baş ka müşteri rolünü oynıyacak bir ortağı ve bir iki gözcüyü de kadroya idhal eyle- mek icab eder. Bu suretle birleşen papelciler, kendi - lerine uygun tenha bir sokak, bir köşe - başı seçtiler mi hemen faaliyete geçmenin çaresine bakarlar. Şemsiyeyi açtıktan son ra ortaya üç iskambil kâğıdı çıkarırlar. Bunların ikisi boş, biri doludur. Misal o- larak papazı, kızı, bacağı alalım, Papaz dolu olsun, diğerleri de boş. tezgâh böyle- ce kurulduktan sonra, içlerinden biri ge- Tip geçenlerden avanak olanları tavlama- Ba başlar, — Bire beş kazanıyor, linayı veren beş kâğıd alıyor, gibilerden... O böylece bağıra dursun, diğer bir pa- | pelci de müşteri imiş gibi şemsiyenin ö - nüne düşer. Lirayı verir, dolu olan kâ- ğıdı seçer, Meselenin hüner tarafı bura- dadır. Papazı dolu olarak kabul etmiştik, değil mi? Bu kâğıdın ucu kırıktır. Mese- lenin künhüne vâkıf bulunan papelci kâ- gıdlar tersine çevrildikten sonra onu he- men seçer ve güya da beş İlirayı kazanır. Gelip geçenlerden şemsiye başına biri- kenler, bu kârlı alış verişi görünce iştah- lanırlar tabii... Onların ârasifıda güya a- çıkgöz olanlar varsa, yahud kendilerinde böyle bir maharet tevehhüm edenler bu- | hınuyorsa papazın kırığına mim koyduk- tan sönra İlirayı feda ederler. Papelciler, zavallınım neş'esini kaçırmamak ve ken- di kârlarını da tek liracığa inhisar ettir - memek için onu el elden yere çalmazlar. Bir alıp beş verirler. Bu sefer cüzdandan beşlik çıkar, onluk çıkar... Bu akıllı müş- teri papazın kırığına dikkat ettiği için ge- ne kazanacağına emindir. Para şemsiye- nin üstüne konur. Üç kâğıdı eline alan papelei, kaş ile göz arasında papazın ki « rığını düzeltir. Onun yerine kızı, yahud bacağı kırıverir. Bizim sözüm ona açık göz, kırık kâğıdı papaz zannettiği için ona el atar. Beşlik yerine onluk, onluk yeri- ne ellilik tahayyül ederken hava alır... OÖns: 0 | j — Ne yapalım, kısmetin bu kadarmış, derler. Öyle ya, oyun bu, kaybetmek te var, kazanmak ta! Adamcağız, biraz mızıkçılık edecek olursa! — Lirayı atıp beşliği kıvırmak tatlı mi idi, babalık? diye üstelik paparayı da yer; çaresiz boynunu büküp, caddeyi tutmak mecburiyetinde kalır. İşi daha uzatacak olsa, o bir kişidir, karşısındakiler dört, beş... Polise haber vermeğe kalksa, ka - rakola gidinciye kadar papelciler de cad-| deyi tütarlar... Bereket versin ki, bugün zabıtanın sı- kı tedbirleri yüzünden papelciler hemen hemen hiç kalmamış gibidirler. Definecilik: Bu nevi hırsızlığı meslek edinmiş olanlar bilhassa taşradan gelen- leri kollarlar. Piyasa yerlerinde, kahve- lerde dolaşırlar, Ellerine bir av geçirdi- ler mi, onun ile hemen ahbablığı yoluna koyarlar. Bu ehbablık bir hafta, on gün. kadar hâdisesiz devam eder. sırrın açılmasına kalır. Ö zaman, define- dızdızcılar, kumarbazlar Papelciler hemen hemen hiç kalmamış gibidir, kumarbazlar da çok azalmıştır Gece hırsızı Mehmed Emin Dolandırıcı ve dız- dizci Mehmed Ali beten az yaşlıdır. Toraman olanı, taşralı ve paralı ahbabına: — Bizim çocuk, der, kilise tamiratında (yahud eski bir konağın yıkılmasında)' bir duvar delinirken) bir yığın para bul« müuüş, (Yahud külçe külçe altınlar) bun- lardan birini bana verdi. Tanıdık bir küu« yumcu var, Ona gidip gösterdim, hâlis al- tın birader: Tam 18 âyar... Fakat bunları ortaya çıkaramıyoruz, korkuyoruz, Sizin gibi sır saklamasını bilir bir ahbabımız olsa, mesele yok; Bu sözlere muhatab olan, bâhis ile, he- men alâkalanır. Nümune malı görmek is- ter. Cepten binbir itina ile çıkarılan ve bir serkıldoryan sigara kutusu büyüklü«. ğünde olan define nümunesi ortaya köü- nur.Bu parça hâlis bakırdır. Yalnız uç ta- rafına birazıcık altın karıştırılmıştır. İnce bir eğe ile, kâğıdın üstüne, külçenin al - nu alan zat, soluğu kuyumcuda alınca, sevincinden deliye döner! Çünkü, kâğıd- daki tozlar, hakikaten 18 ayar altındır. Ondan sonra pazarlık faslı başlar, Bu alış verişten her iki taraf ta memnun « dur. Zira, defineyi alan beş yüz, bin lira vermek suretile kırk, elli bin lira kaza « ceplerine indireceklerine! Gittiği. kuyumcu —külçenin ne idü- ğünü söyleyiverir. O vakte kadar atı a « lan Üsküdarı geçmiştir amma müdüriyet ikinci şube 3 üncü kısım memurları bu ka bil atları alanları Üsküdardan değil, Bağ daddan bile çevirmesini bilirler! Dızdızcılık: Defineciliğin eşidir, diye « bi para büldük, palavrası yerine tek lirayı çift yapıyoruz, yalanını kıvırırlar! Sö « züm ona bir de makineleri vardır. Bu, alelâde tenekeden yapılmış müstatil bir kutudan başka bir şey değildir. Bir uçtan sokulan lira, diğer uçtan iki tane olarak çıkar, Halbuki mesele el çabukluğundan başka bir şey değildir. Paranin altına, ye«e ni bir lira konmuş ve bunu güya makine doğurmuştur! İlk tecrübe günü, liralar çiftleştirilir. Ertesi günü sıra beşliklere, onluklara ge- Hr. Amma ikinci tecrübedeki kazayı hiç sormayın! Onlük yerine, makineden sim- siyah, buruşuk bir kâğıd çıkıverir. Se « beb? Eczalar fazla gelmiş, para yanmışl Vermezse mabud, ne yapsın Mahmud! Kumar: Biliyorsunuz ki menfaat müu « kabilinde kâğıd oynamak, öynatmak kâ« nunen yasaktır. Buna riayet etmiyenleri, hususi ve umumi yerlerde kumar oyna « tanları ve oyundan ganyot alanları zabı- ta takib eder ve kumarı meslek edinen « leri de mahkemeler cezaya çarpar, Kumarbazlar da son zamanlarda, © « peyce azalmıştır. : Hırsızlık ansiklopedisi bitti. Son söz olarak, bizi bu kabil şerirler « den muhafaza eden Türk polisine teşek. kür ediyorum. — SON — b baiylalalakaaiaialate n zi aei e ee erealeae a DDD NN OLLI ıııııııı İoriuda Antara te Halk san'atkârı Zeki Alpanın idaresindeki Ankara temsil heyeti adlı tiyatro heyetij bir kaç gündenberi Çorlu belediye sinemğ salonunda Mmemleketimizin tanınmış mu « harrirlerinin eserlerini oynamaktadır. Heyet muvaffekiyetli temsillerile Ş büt msil heyeti Çorlu münevverleri ve halkının sempatisini çalışıyordu. Temel âçıhrken, (yahud eski — * tınlı ucundan altın zerreleri dökülür. Bu« —— biliriz. Yalnız, dızdızcılar, defineciler Bis — *i nacağına kanidir; defineciler de paraları Lâkin, müşterinin sevinci çok sürmez, — Ü Si İ