7 Mart 1939 Tarihli Son Posta Gazetesi Sayfa 12

7 Mart 1939 tarihli Son Posta Gazetesi Sayfa 12
Metin içeriği (otomatik olarak oluşturulmuştur)

12 Sayfa mi “Son Posta,, mın Hikâyesi “AMMA masala SON POSTA BAŞKALARININ ÖĞÜDLERİ KAN Ni Çeviren Trenin geli beklemek üzere istas- “yonda bir aşağı bir yukarı dolaşıyordum. Bir aralık istasyon kapısının e bu- "lunan otomatik selış makin başın- “da duran bir «dam gözüme İl Adam elini havaya kaldırıp makineye #rka arka iki yu indirdi Galiba ma- kineyi tamir ediy e düşündüm. Me- Pp yakımı izale etme adamın yanına sokuldum (Ayak sesimi! © duyunca sert bir hareketle döndü ve: — Siz demindenbsri burada mı durü- “iyordunuz? diye sordu. yi Şaşırdım: — Şey., evet, beş dakika oluyor. — Demek burada idiniz! Adam müthiş hiddetli: görünüyordu. Bütün nezaketimi toplıyarak ocevab verdim; © — Zannediyorum efendim. — Birkaç dakika evvel benımle konu- > şan adam siz miydiniz? — Hayır, ben değilim, © — Buna emin misiniz? — Kat'iyetle.. Son sözüm üzerins muhatabım sesinin © perdesini indirdi. Benden af taleb ede- rek: — Öyleyse pardon, dedi, sizi demin — benimle konuşan adama benzettim de. Ben de yumuşadım. İstasyonda ben- © den başka yegâne yolcu idi; henüz tre- hin gelmes'ne de bir çeyrek saat vardı. “Bu itibarla gevezelik etmekte mahzur görmedim: — Sizinle konuşan ben değilim amma “ondan bir şey mi istıyordunuz? Adam “derdini dökmek ihtiyacile kıv- . ranıyordu meğerse; — Birader, şu makinenin içine bir peni “attım, kibrit almak için. Fakat bir şey çıkmadı. O vakit makineyi sallamağı — başladım. Tam bu.sırada siz boyda bir adam sokuldu yanıma. onun siz olmadı- © İma emin misiniz? — Elbet efendim. — Pekâlâ öyle olsun. O adam bana; «Bu makineler insanın carını pek sıkar Onları (kullanmasını oObilmelis (o dedi. © Bende: «Onların topunu cehenneme yol- lamalıs dedim. K'brit'n çıkmamasına i- © “Son Posta,,nın ” Edebi - Romanı:9 ci ——>— —— mm “Etrafında her zaman zarif giyinmiş © Kadınları görmeğe alı olan Cevad bey senin hakkında kimbilir ne düşün- müştür. “ © Bunları “övliyeh'sesinde, görünmi - “yen birisinden intikam almak isteyen vardı, Kizcağız hayretle ba- bımır değiştirecek vakit bu - ımı pekâlâ biliyorsunuz baba. | Evet arkamdaki entari eskidir amma * sizin dediğiniz gibi bir paçavra değil, Jamadı 5 temiznir. Maamafih bir yabancının dü- © şüncesinin ne ehemmiyeti olur? O bi- (© zim fakir bir afle olduğumuzu derhal anlamıştır. Fakirlik ayıb bir şey değil- dir, yeter ki şerefimizi muhafaza etmesini bil © Nedim bey, bu sefer kendi arkasın - daki eski ve soluk paltoyu göstererek daha acı bir * devam etti; — Evet, faki mizi hemen anladı. Onun gibi bir sdamı böyle bir eve ve © bu kıyafetle kabul etmek ne feci şey © yarabbi! Bu kıyafetle bir gün ben onun * evine gidersem, mutlaka hizmetçileri “beni kapı dışarı ederler. Omuzlarını kaldırarak gene dolaş - “mağn başladı ve Muallâ dışarı çıkınca “ karısına yaklaştı: © <- Bu kızda kadınlıkfan eser yok yallah. Ne acayip şey bu böyle? Onun yerinde bir başkası olsa güzelliğinden zi istifade etmesini bilirdi ki... 4 SL 3 İ gerlemiştim. Adam gene konuştu: İdefa bozulurlar; iyisi mi bir p: ai Onun ağırlığı ötekini itecek; hem İkibriti ve hem de fazla attığmız peniyi İ alırsınız! Benim de başıma bazan gelir bu.» Bu izahat pek açık deği bu işlerden anlıyora benziyordu. dinledim ve makineye bir peni daha at- tım, İşte bakın ne çıktı. Bana bir sardalya kutusu gösterdi. — Desenize paranız ziyan oldu, dedim. — Pâraya canım sıkılmıyor da şu sar- dalya kutusuna içerliyorum. O sersem bulsam kafasını patlatacağım. Muhatabımla dolaşmağa başladık; sözüne devam ediyordu: o — Böyle münasebetsiz adamlar pek çoktur. Bütün dikkatlerini ona buna na- sihat vermekle geçirirler. Bu yüzden ba- şıma bir defa daha gelmişti, anlatayım da bakın: Güzel, doru, temizkan bir ta- yım vardı, İlk tecrübe olmak üzere tayı brik arabasma bağladım, Niyetim A- mershama kadar gitmekti. Bu yol, aşağı | yukarı on fersahtır. Tay kan ter içinde şehre geldi. Otelin kapısında durduğum zaman önüme biri dikilerek; — Tayınız çok gürel, dedi. — Evet, fena değil!. — Fakat bu körpe hayvanları bu ka- dar koşturmak doğru deği”. | — Ben koşturmuyorum, kendiliğinden | uçuyor, dizginleri tutmasam yıldırım gi- bi gidecek! Böyle söyliyerek otele girdim. İşimi bi. tirip te dışarı çıktığım zaman gene ayni adam karşıma dikildi: — Şu yokuşu çıkacaksınız değil m:?| diye sordu. — Evet, ne olacak? — Dinleyin biraz beni, size bir öğüd vereyim, Hareketinizden evvel taya biraz bira içirtin! — Bira mı? Sudan başka bir şey içmez kio. — Siz sözümü dinleyin Ben bu tay. ları pek güzel tanırım. Sizinki güzel, fa- kst henüz acemi. bir parça bira içirdiniz mi, tramvay gibi yorulmadan yokuşu çıkar, | O vakit bu sersem herifin kafasını ne- Nakleden : Muazzez Tahsin Zx — Evet, Muallâ cidden güzel bir kız oldu. Hergün daha da güzelleşiyor... Sözünü keserek bir saniye durdu, sonra yavaşca mırıldandı: — Dıkkat ettin mi Nedim? Cevad kendisine ne kadar dikkatle bakıyor du, Kocası tekrar omuzlarını kaldırdı: — Evet bakıyordu; çünkü Muallânın ne bakmak cidden bir zevktir. Maai h onun kızımıza âşık olacağı- nı umacak kadar saf olmıyalım, Evvelâ onun için kadınlardan pek hoşlanmaz derler. İkincisi de, onun gibi zengin, meşhur, güzel ve fevkalâde akıllı bir adama kendisini beğendirebilmek için kızımizda o kadar çok eksiklikler var ki... O, yalnız Türkiyede değil, ecnebi memleketlerde bile kendisini göstere- bilecek kadar yüksek bir muharrirdir. Bizse bir köşede kalmış taşralı, görgü- ze ancak acıyabilir. İşte o kadar. Iv Geniş mutfağın bir köşesindeki ma“ sada Muallâ ütü yapıyor, küçük Ayşe İwe Feridun, yedi yaşındaki ikiz kardeş- ler, birer tahta iskemleye oturmuşlar oynuyorlar, ailenin biricik ve emektar hizmetçisi Hatice kalfa da zerzevat a- yıklıyordu Sepetteki çamaşırları birer birer alıp üfüleyen Muallânın alnındaki kırışık- süz zavallılarız. Onun gibi bir adam bi-| Faik Bercmen (WEE den kırmadım, diye ne kadar pişman ol dum sonra, Koştum, bir tas bira tedarik ettim, Ta- ya birayı verirken yarım düzüne kadar işsiz güçsüz başıma toplandı; her kala dan alaylı bir ses çıkıyordu: racakısnız! — Tayı fena al Yarın ü|kumara da dayanacak: bir banka soy- mağa ve sonra da anasını öldürmeğe kal. kışacak, Biradan sonra bir sigara da fena ol- muyacak. — Bir fincan kahveyle bir dilim tere- yağlı ekmek daha hor geçer. Elimdeki bira tasını kafalarına atma- mak için kendimi zor tutuyordum. Bir taya bira içirmek bana da pek budalaca bir hareket görünüyordu amma, hayvan, birayı yuvarladı. Arabaya atladım ve bir alkış tufanı â- rasında hareket ettim. Yokuşu süratle çıktık, fakat az sonra bira tesirini gös termeğe başladı. Bircok sarhoş insanlar görmüştüm arama, böyle sarhoş olmuş bir tava asla raslamamıştım, Şimdi dört bacağı üzerindeki müvaze- nesini temin edebi rdu, lâkin arabayı cekemiyordu. Kâh sola, kâh sağı yalpa vuruyor, bazan da yolun ortasında diki- lip kalıyordu. Bir aralık arkamda bir mo- İtosiklet sesi duydum, boyuna korna ça- yordu; fakat yol vermenin imkânı yok- tu, Nihayet motosikletin üstündeki: — Hey, arkadaş! diye bağırdı, bana yol vermiyecek misin'z? — Allah aşkına biraz durun ve korna çalmayın! Tay fena oluyor. — Ne var ki. — Sarhoş ta.. — Sarhoş mu? Ben de acaba hanginiz asrhoş diye düşünüyordum. Zar zor geçti gitti, Kasabaya yarım fersah kala mekteb çocukları etrafımızı sardı. İhtiyar mual- me onları bin güçlükle dağıtabildi. Bundan sonra bizim tay dörtnala baş- İnadı; saatte eli kilometre süratle gidi. yorduk sanki. bir aralık karşımıza bir mania çıktı; dizginleri çekip tayı durdur. mak istedim; ne mümkün! Dizginleri ko- lıklardan ve kaşlarının çatılmasından, can sıkıcı bir şey düşündüğü belli idi. Zavallı kızcağız hem yorucu işini gö - rüyor, hem de o ayın hesablarını zih- ninden geçiriyordu. Yaptığı fevkalâde gayretlere rağmen bu ay bütçesinden dişarı çıkmış, esnafa biraz borçlu kal- mıştı, Fakat buna sebeb gene babasiy- dı. Vaziyetini takdir edemiyormuş gibi her akşam rak: istemiş, her akşam bak- kaldan meze ısmarlamıştı. İşte bu yüz“ den bu ay çok müşkül bir vaziyette kal mış ve borçlanmıştı. Pilhakika borcu ehemmiyetli bir şey değildi amma bu- nu kapatmak için gene bu ay, çok ihti- yacı olduğu halde, kendisine ayakkabı alamıyacaktı. Bütün bunlar yetmiyormuş gibi ba. bası, Cevad beyin ziyaretinden sonra büsbütün sinirli ve titiz olmuştu. Her cihetten kusursuz ve üstelik genç olan Cevadı görmek zayif olduğu kadar kıs- kanç olan Nedim beyin üzerinde çok fena bir tesir yapmış, yesini ve sefa - hat arzusunu büsbütün artlırmıştı. Bundan başka, bir kaç gündenberi ba- basının yerinde duramıyacak kadar heyecanlı olduğunu ve odasma kapa- nıp uzun uzun düşüncelere daldığını görüyor ve yeni bir felâketin gelmesin- den korkuyordu. Genç kız bu düşüncelere gömülü ol. duğu sırada mutfak kapısı açıldı. Jale- nin sarışin başı göründü. — Abla, sana arkadaşından bir mek» tub var, Bugün babama da İstanbul - dan bir mektub geldi Görsen ipek gibi incecik bir zarf, üstünde de Cevad Kar- tal damgası var. Acaba bu meşhur mu- harrir babamdan gene ne İstiyor der sin?. Muallâ omuzlarını kaldırarak: — Ben ne bileyim? Hem ben senin kadar mütecessis değilim yavrum, de di. Cevadın İzmite yaptığı kısacık ziya- ret ev halkının üzerinde büyük bir te- İ ya İnşaat ilânı Sümer Bank Umumi Müdürlüğünden: 1. — Konya Ereğlisindeki Bez Fabrikası ile 17 kilometre uzakta inşa edilmek» te olan İvriz su kuvvet santralı arasinda tesis edilecek havai hattm direk te- melleri inşaat vah'di fiat esasile ve kapalı zarf usulile eksiltmeye çıkarılmıştır. 2. — İşbu inşaatın muhammen keşif bedeli 9601.95 liradır. 3. — Eksiltme evrakı & iğünden 2 lira bedelle sa» tan alınabilir ve Ereğüi Bez Fabrikası Müdürlüğünde görülebilir. 4. — Eksiltme 13/3/1939 Pazartesi günü saat 16 da Ankarada Sümer Bank Umum Müdürlüğündeki İnşsat Eksilime Komisyonunda yapılacaktır. 5. — Muvakkat teminat 795 6. — İstekliler yaptıkları inşaat işlerini gösterir vesika suretlerini ibraz ede- | eeklerdir. 7. — 'Teklif mektublarını havi zarflar kapalı olarak ihale günü saat 15 şe ka. dar Sümer Bank Umum Müdürlüğü Muhaberat Şubesine teslim edeceklerdir. , 8 — Posta ile gönderilecek tekliflerin, eksiltme saatinden nihayet bir saat evveline kadar gelmiş ve zarflar mazbut şekilde kapatılmış olması lâzımdır. 9. — Banka bu inşaatı dilediği müteahhide verebileceği gibi eksiltmeyi ta- ü «183» o <l483, RADYOLİN iie SABAH, ÖĞLE ve AKŞAM Her yemekten sonra muntazaman dişlerinizi fırçalayınız Açık eksiltme ilânı İstanbul Kız Öğretmen Okulu Satınalma Komisyonundan: 23/3/939 Perşembe gürü sast İl de İstanbul Çapada Kız Öğretmen okulu bi- nâsında toplanan okul eksiltme komisyonu odasında 2032 lira 15 kuruş keşif be. delli İstanbul Kız Öğretmen okulu tamiratı açık eksiltmey: konmuştur. Mukavele, eksiltme, bayındırlık işleri genel hususi ve fenni şartnameleri, pro- je, keşif hülâsasile buna müteferri diğer evrak okulda görülebilir, Muvakkat teminat (153) lira olup eksiltmeden bir gün evvelıne kâdar Bey- oğlu İstiklâl caddesinde İstanbul Liseler Muhasebeciliği veznesine yatırılacaktır. İsteklilerin en az (1000) liralık bu işe benzer iş yaptığına dair idarelerinden almış olduğu vesikalara istinaden İstanbul Vilâyetinden eksiltme tarihinden 8 gün evvel alınmış ehliyet ve 939 yılına aid Ticaret Odası ves'kaları ve teminat makbüzile komisyona baş vurmaları. pardığı gibi maniasinın üstünden atladı, | gitti, TA akşam üstü bulundu geldi. Ertesi günü ilk işim emektar tayı yarı! İlatına okutmak oldu. Bu macera bütün şehre yayılmıştı. Beni kim görse yanıma sokuluyor ve kahkahadan kırılarak: «Ya-| hu, şunu bir anlat bakalım!» diyordu. | İşte başkasının sözile hareket edenin! sir yapmış, herkesi meşgul etmişti. Yalnız Muallâ, gündelik meşguliyetleri ve hırpalayıcı işleri arasında onu ha - tırlıyacak ve onunla alâkadar olacak vakti bulamıyordu. Jalenim elinden mektubu alıp açtı ve daha ilk satırında sevinçle haykır- dı: — Arkadaşım Lâmia, evleniyor... — Kiminle? — İzmirli bir avukatla. Çok ciddi ve iyi bir çocukmuş. - — Fakat zengin değil değil mi? Muallâ hafifce omuzlarını kaldırdı: — Bundan ne çıkar? Mademki ni - şanlısile her hususta anlaşmışlar ve mademki Lâmia pek mes'ud... — O halde sen de fakir birisile evlen. meğe razı olacaksın öyle mi? — Eğer aile seviyesi benimkine uy - gun ve üstelik iyi tahsil görmüş, terbi- yeli ve ahlâklı bir adamsa niçin razi olmıyayım? Her şeyden evvel başlıca meseleleri halledip ikinci derecede 0. - İlanlarını sonraya bırakmak lâzım Jale- ciğim. Sonra gülümsiyerek ilâve etti: — Manmafih bu sözler pek lüzum - suzdur. Bizim gibi dünyanın bir köşe. sinde kalmış, kimse ile görüşmiyen fa- kir kızların kısmeti çıkar mı hiç? Jale, topuklarının üzerinde bir paç gibi dönerek cevab verdi: — Niçin kısmetimiz çıkmasın abla... Böyle şeyler belli olmaz. Dönerek Hatice kalfanın yanına gel- mişti. Çapkın bir tavırla kadmcağızın başörtüsünü çekerek sordu: — Bizi de istiyecek birisi çıkar elbet- (1446) cezası budur, diye düşünmüştüm amma ne fayda! Yarınki nüshamızda; Fırtınadan sonra “azan: İnci Özkurt lâ bile evlenirse belki burasını hasretle arar. Evlenmek insana her vakit rahat- lik vermez kızım, Öyle erkekler var Mi Muallâ ihtiyar kadının sözünü kesti — Belki de hakkın var amma herkes bir defa kısmetini denemeli dadıcığım. Jale haykırdı: — Elbette... Sen olmıyacak şeyler söylüyorsun dadı. Biz evlenip mes'ud olacağız ve sen de bu söylediğin sözle“ re pişman olacaksın. Bir defa ablama baksana... bu güzellikle onu bir şeh * Hatice kalfa bıçağını dizlerinin üze rine bıraktı, ihtiyarlıktan solmuş göz- ini Muallâya kaldırdı: “ — Kızım, şaved bir gün bir erkek se” acırım. Yazık olür yavruma. Çünkü güzellik bir gün uçup gider, ondan son” ra ağlamağa başlarsın. Sen iyi huyun, melek gibi kaltönle daha yükseklere lâyıksin. Senin yüzünden temiz bir kalbin var. Her zaman kendi düşüncelerine da * larak susan ihtivar kalfanın ağzında bü İki kardeş şaşkın şaşkın ona baktılar. rini tuttu: — Neler söylüyorsun dadım? Namazımda, niyazımda bunun için dut ediyorum. Bu sözleri söyledikten sonra gen€ bıçağını alıp zerzevatını ayıklamaği koyuldu. te değil mi dadıcığım? İhtiyar kadın elinden bıçağını bırak- tı ve kırışmış yüzünü Jaleye doğru kaldırdı: — İnşallah kızım Fakat erkeklerin kahrını çekmektense burada rahatca o- turmanız daha iyi olur. Hattâ sabahtan akşama kadar durmadan çalışan Mual- Jale mutfaktan çıktıktan sonra Mu * allâ tekrar ülüsüne koyulmuştu. Fakat ni sade güzelliğin için alırsa sana çok sözler harikulâde bir mana alıyordu. Muallâ yaklaşarak onun buruşuk elle — Allah seni mes'ud etsin evlâdımı. ” > SAPI İLELS EK 332 POZ EBU SESLİ HİFFOSMI ss henüz bir parça çomaşır ütülemede İz, mutfak kapısı şidetle açıldı ve Nedir? aş bey heyecandan yüzü kızarmış bir bak de göründü: ” — Çabuk gel Muallâ. Sana söyliy€ 1), ceklerim var,

Bu sayıdan diğer sayfalar: