9 Nisan 1939 Tarihli Son Posta Gazetesi Sayfa 8

9 Nisan 1939 tarihli Son Posta Gazetesi Sayfa 8
Metin içeriği (otomatik olarak oluşturulmuştur)

| N AAA AA AAA ME AKKALE eni General Cemil Gonkun hatıraları: 9 mum vermek üzere bir mektub yazmdğa Başlamış, fakat tamamlamağa vakit bulamadan hücüma iştirâk etmiş. Ta- "Yarıda katan bu mektubun aynen ter- cümesini aşağıya koyuyorum: «Azizim madam Brown, ümld ede - rim ki sihhatte berdevamsınız, Alldı- ğım iyi mektublarınıza çok teşekkür - ler, bu üttünüze çok teşekkürler, Size, daha sık ğımdan müteessirim, Fakat vaz ettiğimiz zaman yazmağa imkân bulamadığımızın siz- ce de malün olduğu tabiidir. Haliha - zırda, bir hastane gemisindeyim ve bundan dolavı da yazmağa vakit bulu- yorum. Şimdi de en büyük müşkülât yazı kâğıdı ve zarfın bulunmamasın - âd#lır. Bunlar, vapurda'yok ve vapur içinde bulunan hiçbir kimse de böyle bir şey elde edemiyor. Bu yanlarımı, si çok korkarım ki Horace'e gönde- receğim mektubun zarfına koyarak u- laştırarağım. Ümid ederim ki bunda bir mahzur görmezsiniz. Bu mektubu göndermenin mümkün otup olmıyaca- Em hakiki olarak bilemiyorum. Mat- mazel «Mutburnese saygılarımı lütfen söyleyiniz. Ümid ederim ki iyidir.» Tekrar, general Cemil Conk'un not- Jarını yazıyorum: 7-6-915 — 4 30 a doğru düşman top- bit -mektub da Londraya gidememiş | ! Topçu ateşile başlıyan sabah Maktül İngiliz zabiti, bu karta cevab bir kıdemde olduğumuzu anlattım. Öyle ise grup intihab etsin, dedi, 13.45 de fırka vekâletinin, cenub grupu ta- rafından bana bırakıldığına, sağ mm- takayı Sabri beye teslim edip vazifeye başlamak üzere fırka ka hına gel meme dair telefon edi 17 de mınta- kayı Sabri beye teslim ettim, fırka ka- rargâhına geldim. Salâhaddin Âd beyden (general) fırkayı teslim aldım. O da grup erkâmharbiye riy:ketine gitti. 9-6-915 — Gece sükünetle * Domuzderesindeki o fırka | yüksekte bulunduğundan Çönakkele siperlerinde Türk eskerleri | sarin. Zannedersem, fszlaca poyraz €- siyor. Ortalık toz duman içinde. Dün gelmiş olan 15 Tik seri üç obüs topunu, gece verlerine yerleştirtmiştim. Bunun dördüncüsünü düşman o tayyaresi 5 Martta Anadolu cihetinde, İntepede kendi topçularına verdiği tarassud ile tahrib ettirmiş, Bu batdrya, ilk ham- lede Süveyşe kadar da bir sefer yapmış. Yolda cephanesinin bir kısmı su altında kalmış, bozulmuş! Çanakkale ehemmi- yet alınca buraya getirmişler. Bu günü hep topçularla geçirdim. Elimizde bu- lunan üç obüs, yedi kilometre gidiyor. | Bunlar ile şüphelendiğim mahallere bir kaç çatal tırdım, mesafelerini tayin ettirdim, Düşmanın ummadığı yerlerde İlâğım tamelerimizi görmesi, epeyce te- mandan aldığımız makineli tüfeklerden | birini: düşmana karşı kullanmağa baş- ladık. 20,30 e doğru sağ cenahtah şid- detli top ve tüfek sesleri duyuldu. Düş- man Kanildere ile Kirtederesi arasın- dan taarruz etmek istemiş, püskürtül- müş, Gece gelen bir emirde, 9 uncu fırkayı miray Halil bey kumanda - sındaki 8 taburdan ibaret «ihtiyati umuminin tebdil edeceği bildiriliyor- du. Bugün, ikinci ve üçüncü taburların bölük mevcudlarını tevhid ettim. 1 inci taburu bir bölük yaptım. 8-6-1915 — Öğleye doğru balm! gelen emirde 36 ncı alayın Kanhdere- ye ihtiyra gideceği, onun yerine 19 uncu alayın geleceği bildiriliyordu. Telefonla, 19 uncu alöş kumandanı çu ateşile uyandım. Nöbetçi nefer, «gaynaşman millet, tıyare geliyo» di- kay» ye bağırıyordu! Hemen telefonlar makam Sabri beyden # üncü böl mün siperini ist d için yapılan ha - reketin neticesini sordum. Buna bir tabur memur edilmiş ise de g çıklıktan bir şey yapımamış! 9 uncu fırka siperi müstesna, di tirdad olunmu: Düşman bu ürmüz artık son ümidini ser - mayesi Sehere bağlıyordu. Ondan da yüreğine ferah verecek bir haber âlamazsa yanacaktı. Fitnii: — Haydi, kahvemi pişir. Emrile sav- mak istedi: Karı kapıya kader gittikten sonra birdenbire geriye döndü. Koynundan koyu renk bir şey çıkararak, hanımına uzattı: — Az kaldı unutuyordum: Bunu beylerin biri düşürmüş. demincek 80$- ranın altında buldum.. dedi. — Ver bakdyım şunu! Hürmüz, 6 şeyi yüreği çarpa çarpa Fıtnatın elinden aldı. Bu bir cüzdandı. Gayet mre ve kokulu deriden yapıl - miş, İçerisinde o vakitki Beyoğlunun en kfbar, en şık ve en lüks tuhafiyecisi (Alber Künjün firmasını taşıyordu. Bir gözünde Türkce ve Fransızca) kart- vizitler vardı. Hürmüz bunların üre - rindeki rık'a yazıyı heceliye heceliye söktü Füruzan.Amedli divanı hümayun hülâfasından... Öteki gözde Osmanlı bankasının beşlik banknotlarından bir k4ç tane... Demek bu cüzdan onundu. Ya gelip arıyacak, yahud ki birisini gönderip sorduracak, istetecekti. O vakit, kimin nesi olduğunu, nerede oturduğunu öğ- renmek ve icabında mektubla arzıhal etmek, yalvarmak imkânı hasıl ola- caktı. Hürmüz çocuk gibi sevindi. Talih ona yardım ediyordu. Demek ki bu emeli husul bulacaktı. Fitnat göz önünden u- zeklaşır uzaklaşmaz, Hürmüz yftağı- nın içinde çırpındı... — Ay!, Yarabbim! Deli olacağım! Hınzırı ayağıma getireyim, aklını ba- şından çeleyim de, o da bana kaf4 tut- mayı, hakaret etmeyi görsün! O keyifle kalktı, yıkandı, kahvesini içti, giyindi. Mütemmim malümat ak mak hevesile Seherin yanını gitti, İderek İstanbula hareket etmesi sebe lerinden bir ikisille, kendisinin vekâleten oraya gidece- iğer zayi edilen siperler is-| ği ve Sabıi bey ile benim, hangimizin d, O da Füruzanın kibarlığını, zarafeti- | yin kendisine büsbütün Ikayd olma - ni, cömerdiiğini söyliye söyliye bitire-İdığı ve fakat inadına, damarına bas -İhal geleceğini umuyordu. O zaman o -İşuyor, türkçede kaleme aldığı müs - lâşını mucib oldu. Öğleden sonra, tek- rar fırka tarassud mevziine giderken yolda Veber paşaya rasladım. O da, o- üse geliyormuş. Beraber gittik, gez- dik. 11.6-15 — Veber paşadan bir kâğıd Idım: Şimdilik yanımda bulunan 9 im- yaz ve 16 liyakat muharebe madalya- sının aldırılarak müstahak. olanlara vermem rica olunuyordu. (Arkası var) Yazan: Sabih Alaçam kaymakam Sabri bey İle görüştüm.| Gece yapı'dcak olan değiştirme terti - batını karar'astırdım. 13 e doğru fırka kumandanı Salâhaddin Âdil bey (ge - neral)beni «radı. Cenub grupu erkâ- nıharb resi Toveney bevin irfikâk e- ha kıdemli isek, fırka kumandanlı- ı vekâleten deruhte edeceğimizi ledi. Hem sınıf arkadaşı, hemde e ba ygın ba miyordu. O na da, usulcacık, o hisset - tirmeden iki altın bırakmıştı, Seher: — Üstü başı ter - temiz.. çamaşırları bütün ipek.. diyor - du. « Hötumefen «- disiz 1⣠etmedi. Hürmüz bir «ag - maz» yaptı. — Memnun oldu (we senden, gene ge- ür... — A! Memnun ol- nasa, altınları ve - rir mi idi? Hem, ö- nümüzdeki OCuma Son Posta'nın Romanı: 99 kışın var, Yazan: Suad Kanadada bir anne bir batında beş çö- cuk dünyaya getirdi. O memleket bu beş çocuğu kendisine evlâd edindi. Belediye çocuklara baktı. O çocukların sıhhatli ve gürbüz yetişmeleri için bir memleket beş yavrunun üstüne titredi. İstanbulda bir anne bir batında 3 erkek yavru dünyaya getirdi. Bu doğum Türk anasının velüdiyeti bakımından hepimizi sevindiren bir hâdise oldu, Gazetelerimiz bu haberi neşrettiler. Anneye sıhhat, yavrulara uzun ömür temenni ettiler, Biz bu kadarla iktifa etmek istemedik. | Muharririmiz Suad Dervişi bu üç yavru lu anaya gazetemizin tebrik shhat ve ömür temennilerini dirmek (için © yolladık. (o Mâksadı - mız bir ailenin oharimine girip. onların hususiyetlerine nüfub etmek değildi. Maksadımız bütün okuyucula- rımıza pek sempat!k gelen bu üç yavru- nun sıhhati, annelerinin vaziyeti ailenin saadeti hakkında bir fikir vere- rek, bir evi sevindiren hâdise hakkında vereceğimiz ta birine merbu* bütün bir milleti de mem- nun etmek istiyorduk. İşte muharririmiz size bu evde nasıl karşılandığını kendi anlatıyor: * 'Tramvaydan stâadyomun önündeki İs- tasyonda indim... Biraz sonra elimle koymuş gibi üç çocuklu annenin oturdu- Bu evi buldum. İçim sempati ve adetâ sevinçle dolu... Yakın bir akrabamın veya bir arkadaşı. mın bir çocuk dünyaya getirmesini teb- rike gider gibiyim. Birazdan şu üç be- bekli genç armeyi göreceğim ve yavrula- rını kolaylıkla ve sıhhatli olarak yetiş. tirmesini hepimizin nasıl can ve gönül. den dilediğimizi kendisine bildireceğim. Sonra bebekleri düşünüyorum. Küçük çocukları ne çok severim., üçünü birden karşımda göreceğim... Üç yavruyu yan- yana... Kim bilir ne şeker, ne cana ya- İki şeylerdir... Bir yabancı olduğum için onları kollarıma alamıyacağım am- ma uzaktan doya, doya bakacağım. Bahçe içindeki tahta bir evin kapısının önünde duruyorum. Behçe duvarından çe: ni me (MESELELER J Gazete ve gazeteciye neden düşmanız ? Derviş K i “ 1 dışarı ağaçların dalları sarkıyor. Kapıfı , çalıyorum. Kapı açılıyor, küçük bir ilerliyordum . enlerden çıkıyorum. İç kapının i camekânın içinde orta yaşlı de im. Bahçede burada mi oturur, ve| lâtla bir aile kadar bir.| İri kızıyor, Hergün kendisini de işinde )zanneden bayana ziyaretimin hedefini ei li (latmağa çabalıyorum. Yaptığım saygi” na, murad eyledik- ten sonra karganın, saksağanın, şahinin gecesine bir daha mek niyetinde bulu- gelecek, nuyordu. — Benim hakkım- * iabir şey söyledi Koynundan koyu renk bir şey çıkararak hanımına uzattı, Füruzan bey bir- mi, çi mak için lâkayd göründüğü manasını) kaç liranın peşinden koşacak, umuttu- — Evet çıkardı. Aşk her şeyde (az çok teselli bulur, Aşık, kadın olsun erkek olsun, ner şeyi hüsmü tevile, hayra yormağa mütemayildir. İçinden sevindiği halde, Sehere kar- g dudak bükerek: — Tmuhl, dedi; yalban ördeği kendini kuştan mı sayıyor? LAf etmiş balkaba- ğı! Lâkırdı kıtlığında asmalar budayım diye buna derler işte! Ona kimgöz koydu, kim etini yemeğe kalkıştı? Ken di kuruntusu.. aptal! Lâkin içi içine sığmıyordu. Koynu - na yerleştirdiği cürdanı almak Üzere o gün değilse bile ertesi gün beheme - Hürmüz heyecanlandı: — Ne söyledi, bakayım? Seher, bunları tekrar etmek istemi - yordu. — Öt! Aman! Abuk sabuk (şeyler. Gece, keyif halile ağzından çikiverdi. — Söyle, söyle! Bileyim. — Hanımına de ki, dedi, her kuşun eti yenmez. Amma, vallahi ne demek murad ettiğini bilmiyorum. Fazlasını sormadım, — Yal Bu sözlerden Hürmüz, Füruzan be- ğu bir cüzdan yüzünden telâşa düşe - cek adam değildi. Zengin bir ana bâ- banın iyi tahsil ve iyi terbiye görmüş tek evlâdı bulunuyordu. Soyunun â - saleti fle beraber kendi o kibarlığı ve kültürü sayesinde devletin en yüksek makamlarına şimdiden kendisini nam- zed görenler vardı. O devrin en mute- na mevkilerinden biri olan Divanı Hü- mayunu Amedi kaleminde kendinden kdemlileri bulunduğu (halde, onun huzurunda herkes nefsini hakir gör - mekte idi. Mektebi Sultaniden birinci- Mikle çıkmış, selis bir fransızca konu- bayanla karşılaşıyorum: — Bay Muammerin evi burası mit — Evet efendim. — Üç bebek dünyaya getiren bay Orta yaşlı bayanın şehresi gayet adını kısaca anlatıyo; Asık bir çehre ile: a hastadır diyor, doktor Y Vah, vah diyorum, ya bebekler 8 ba onları görmek mümkün olamaz maf Çocuk bu, görülecek Neleri varı Görülemezler, — Acaba sıhhatleri ve kendileri kında bir malümat alamaz miyım?, — Hiçbir malümat veremeyiz. Babel zeteciler rahat bırakmıyormuş. Üç cuk Allah vermiş, İster şöyle olur, İ böyle, onlar bütün çocuklar gibi.. Bu ziyaretimi yanlış tefsir eden ve pi” nayırda bir hilkat ucubesi seyretmek il yen bir insan zihniyetile oraya gi sie. — ği kakeş ilan di lıktan dolayı çok özür diliyorum. a bebeklere ve annelerine dair ancak malümatı alabiliyorum: — Çocuklar doğalı aşağı yukarı di olmuştur. Anneleri fazla kan zayi eti olduğu için zayıf kalmış ve hâlâ birafi < rahatsızdır, Çocuklarını henüz ken i emziremiyormuş. Kendilerine bir sütn'üfğ tutulmuş. Çocuklar «maşallah» o norm bir seyir ile büyümektedirler, ” Onlardan daha fazla bir malümet “© bilhassa küçüklerin resimlerini alamı cağımı anladığım için dışarıya çıkıyor tâ Yerebatandak; gazete idarehanesindi kallap Kiziltoprağa kadar beyhude miş olmamak için biraz da komşulardi (Devamı 10 uncu sayfada) veddeler de cidden ediliyordu. Yakın amirleri damad olmağa lâyik vasıflar görmi olsalardı, ona kendi kızlarını tezviç mek hususunda, aralarında yat lardı. Fakat bu güzel, kibar, vi matlı ve zengin delikanlının çi büyük emeller beslediğini tahmin € derek, böyle bir teklifte bulunmağa © sdret edemiyorlardı. Halbuki Füruzan oralarda si Hünkâr damadlığını aklından bile &€ çirmiyordu. Alelâde, kendi mahir bir kız alıp evlenmeğe de kat'iyen # yeti yoktu. Babasının konağında rsi tı gayet yerinde idi. Anasının nez: altında, ihtiyar, gerç bütün bir hali ordusu her suretle bakımını temin © diyordu. Temiz ve şık giyinmeğe son g merakı vardı. Elbisesini, Mir'de, durglarmı Heral'de, gömleklerini çamaşırını Kün'de yaptırıyor, boyu ii bağlarını Pigmâalyon vasıtasile ? ten, Londradan getirtiyordu. i Yazları Koşu yolundaki o köşke a şındıkları vakit, bizzat kullandığı Vİ yananın Bender markalı brik a ile Fenerde, Çiftehavuzlarda, Bağla” başında, Kuşdilinde parmakla göstelİ Mirai, Füruzanm yegâne arzusu gefaret ği xe ibi olarak Avrupaya gidebilmekti. El riciye Nazırı Turhan (paşa ken yanına mühürdar olarak almıştı, O & man emelinin yakında tahakkuk eğ ceğini ummuş, fakat paşanın nezel re tl pek kısa devam ettiği ve halefi mühürdarlığa başkesmı getirdiği şimdilik bü sevdadan vazgeçmişti. Ona çapkın denemezdi. Dolaştığı e s0 | yir yerlerinde onun herhangi bir ğin peşinden - koştuğu me İltifatmı dilenmek ilin karşı | çıkan, yolunu kesen serbest kadın! bile ondan vüz gördüğü vaki değil. İ i (Arkası

Bu sayıdan diğer sayfalar: