25 Nisan 1939 Tarihli Son Posta Gazetesi Sayfa 7

25 Nisan 1939 tarihli Son Posta Gazetesi Sayfa 7
Metin içeriği (otomatik olarak oluşturulmuştur)

Sayfa 7 2 Karagöz 0 elindeki inci terazisi... “eda bir küfe daş. Hiç te nisbet | Neden nisbetsiz oluyormuş. Böyle taş, inciden daha kıymetli O ,5- Amon sebebi me?.. aberin yok mu ayol... Erkâm mat- m muradı şeytan taşlamakmış... kkk İSİ de çıkan Gevezeden : KM 7 1 ze — bu kadar Böyle biçimsiz sokakların otobüsü olur, *#*k 1907 de Fransız karikatürü — Kımıldayayınız, çekiyorum. iş #k* (939 da Fransız karikatürü ik edreimiz, biraz evvel buradan Bap, Yeçmiş olacak, hangi caddeye İM gördünüz mü? Tüneliyi rubber, olaya yer koymaz, düğmeye basarsom kapıların kapanması çok eğlen Otomatik kapılarını kapıyan memur — Son girenler, birer ayaklarını İlânı aşk mektubu «Bayan, Sizi görür görmez neler hissettiğimi mümkün değil anlatamam. Başınızdaki şapkadan, ayaklarınızdaki iskarpinlere kadar dikkate baktım. Şapkanız en aşağı yirmi Uiralıktı, Kürk mantonuz üç yüz dört yüz liradan aşağı alınmazdı. Çantanız belli ki en iyi ve en pahalısından. Hele iskarpinleriniz, sokağa atılsa gene çif ön iki lira ader. Bütün bunları hesabladığım an size can ve gönülden Aşık olduğu- mu hissettim, sizsiz yaşıyamıyacağımı anladım. Sizinle evlenmek istiyorum; ceva- bınızı beklerim.» İkinci mektub «Sevgilim, Sizden uzak yaşadığım dakikalard iyorum, bu müstakbel yuva, gözlerimde b ile zihnim hep sizinle meşgul. Kuracağımız yuvayı düşündükçe kendimden £ Üç kaih bir ap lı bir apartıman oluyor, sıra sıra dizilmiş, kat kat apartımanlar « tutulmuş, ay başlarında kiracılaıımız. paraları tıkır tıkır veriyorlar, Bu ne saadet. Ben bu sandetin hayalile sarhoş gibiyim. Artık beni fazla bekletmeyin, yaşıyamıyacağım.» Üçüncü mektub «Benim biricik sevgilim, Ailem izdivacımıza muvafakat etti. Fakat hakkınızda tahkikat yapılmasında ısrar ediyorlar. Gerçi benim gören gözlerim, her şeyi tefrika kudreti olan hisle- rim hiç bir zaman yanılmazlar amma, nihayet onların da sözlerini kıramazdın. Muvafakat etmek mecburiyetinde kaldım. Onlar bu hafta içinde tahkikat yapa - caklar, hafta sonunda, nişanlanmamamız için hiç bir sebeb kalmıyor. Oh mes'udum. Nişanlanacağımız, günü ve ondan sonraları düşündükçe kabıma sığamı- yorum. Sensiz bu dünya benim için bir çöl, bir yoksuzluk... Fakat seninle bero- ber olursam, lüks, varlık herşey... Hafta sonunu iple çekiyorum.» Dördüncü mektub yor, büyüy or.. Apartımanların hepsi «Bayan, Henüz babam ve annem hakkınızda ve aileniz hakkında yapmak istedikleri tahkikatı bitiremediler, Ne yapalım biraz uzarı amma geç olsun da güç olmasın!» Beşinci mektub «Sayın bayan, Sizinle evlenmemiz mümkün olamıyacak, özür dilerim.» Altıncı mektub «Her şeyi olduğu gibi söylemek istemediğim için geçen mektubumu gayet kısa yazmıştım. Fakat sizin ısrarınız üzerine bu mektubu da yazmıya mecbur kaldım. Ben aldanmışım, hakkınızda bir hüküm vermeme sebeb olan şapkanız, eldivenle- riniz, çantanız, iskarpinleriniz meğer en adi cinstenmişler... Birkaç yüz lira tah- min ettiğim mantonuz veresiye alınmış, en ucuz kürkmüş. Sira sıra apartıman- Yara sahib olmadığınız gibi bir tek eviniz bile yokmuş. Ne yazık, Kendimi şim - diki kadar acınacak halde hıç görmemiştim. Ailemin hakkımızda yaptığı tahkikat sizin hakiki hüviyetinizi olanca çıplaklığile meydana çıkardığı zaman, ne büyük bir sukutu hayale uğradığımı #iz de teslim edersiniz. Sizin kıratta bir kadına karşı beslediğim hisler, hissettiğim bağlılık için kendi kendimden utanıyorum. Aramızda geçen şeyler benim için bir ders oldu. Bundan böyle bir daha zevahire kapılıp al- danmıyacağımı tahmin ederim, Bu son mektubumdur. Elveda, elveda, elveda.» A* Başka tarafa Zengin erkek güzel kadının parmağına Aylık yerine Kapıcı kadın, üç aydır aylık vermiyen bir yüzük taktı: | kiracıyı merdi - — Siz, deği bü- himcarai inerken ya tün erkeklerin bâş kaladı: larını döndürür - — Ev sahibinin sünüz, bugünlerde paraya Kadın sordu: çok ihtiyacı var. — Yaon sene Aylık vermiyen ponra ne olacak? kiracı elini cebine soktu: — Gene erkeklerin başlarını döndüre-| — İnsan hali ne olacak, düşmez kalk- ceksinizdir. ze maz bir Allah., Cebimde on kuruşum var. Alı kuruşunu “kendisine götürün, — Beni görür görmez, başlarını başka a ui böyle tarafa döndürecekler değil mi? şeylerle tefahür etmek istemem! TE me ani Acemi şoförlerin otomobil kullandık. , len şehirdeki insanları ve eşyayı ko- rumüak için bulunan yegâne çare. (MESELELER izmitteki resim davası Ressamlar : “ Türkiyede bugün böyle bir hâdise cereyan edebileceğine inanmıyoruz! ,, diyorlar vine e İzmitte teşhir edilen eserler İstanbuldaki sergide Abdülhamid devrinde heykeltraş İhsan bir arkadaşile birlikte Babiâlide, şimdi Meserret otelinin bulunduğu köşede bir| atölye açmış. Bu atölyede ders mi vere - eekmiş, sipariş mi alacakmış, öyle bir) niyeti varmış.. Burasının bir heykeltraş atölyesi olduğunu arilatmak için de, bina- nm ne an bir tabelâ yapmış, tâ- belânin 0 e bir veya birkaç insan fi- gürü var Bu tabelânın asıldığınm ertesi günü halk kapının önünde birikmiş. Bu gibi resimleri yaparak dine ve ahlâka kar- şı gelindiğini ileri sürerek küfretmişler, meseleyi nihayet tâ saraya kadar akset- tirmişler, zaptiye nazırı gelmiş, san'at - kârlara tabelâyı indirmelerini söylemiş. San'atkârlar: — Aman efendim, olur mu hiç, biz ona o kadar emek verdik!. Dedikleri zaman: — Ne ziyan ediyorsunuz, alçı değil mi? Bozar, gene bir başka işte harç olarak kullanırsınız, demişler, * Gene Sanayii Nefise Akademisinin ilk açıldığı devrelerde o zamanın sadraza - mına bir mektebde çıplak model karşı - sında çalışıldığı bildirilmiş. Devrin sadr: zamı bu işe fena içerlemiş, Ve Sanayii Nefise mektebine maarif nezaretinden bir emir gelerek; yalmz giyimli modeller karşısında çalışılabileceği anlatılmış O zaman Sanayii Nefise müdürü ve! hocalar devrin büyüklerini çıplak model üstünde çalışmanın ne kadar elzem oldu- ğuna, çıplak model üstünde çalışıp vücu- dün hareketlerini teker, teker bilmemiş, etüdye etmemiş bir insanın giyimli bir İnsan vücudü yapmakta muvaffak ola - ikna edinciye kadar akla ka- rayı seçmişler, muyacağı a Bunlar gülünç ve zamanımıza çok ay- kırı gelen hikâyeler değil mı7.. Şimdi si. i in en umulmazını, en ak la gelmezini anlatayım; bu bir masaldır, masal kadar hakikate uymaz. Bir varmış, bir yokmuş... Yeni zaman içinde, Türkiyede adına «müstakil res - samlar» ismi verilen bir ressamlar grüpü yarmış. Bu genç san'atkârlar daima San'at mahsullerini toplu bir halde memleketin şu veya bu köşesinde teşhir etmek için sergiler açar ve bu suretle memleketin en baş davalarından biri olan güze san'at - larda tekâmül ve resim zevkinin memle. kette artmasını temin davasında daima müfid bir rol oynarlarmış. Türkiye cümhuriyeti hududları içinde kâin Kocaeli vilâyetinin modern ve de - de günün birinde bu ressam. sat ederek memleketin bir re. | da. sergisine ihtiyacı olduğunu ve gelip! zan kendilerine u çi muavenet | edeceğini bildirmiş. Ressamla İstanbulda | ık Klübünde henüz kapadıkları rini gidip orada açmışlar... Sergi i gibi mü. & büyük bir müştere ika ve takdiri veya san'at ba. kımından tenkidi arasında san'atla hiç a- lâkası olmıyan hir itiraz sesi yükselmiş: — Bu sergi kapa' ak, yahud burada- gösteren bir kısımlarının üstünde esvab yoktur, Bunlar burada kalırsa, biz bura- ya çocuklarımızı ve kadınlarımızı yolli- yamayız... Neticede İzmit Müddeiumumiliği tab- loların müstehçen olduğu ihbarı üzerine bir ehlihibre toplamış ve bu heyet «evet» cevabımı vermiş. İşte bu modern, fakat inanılmaz ma- sala 1939 senesinde İzmit gibi Tür. kiyenin en ileri, en kültürlü ve münev- ver bir memleket köşesi sahne oluyor... Ben kendi hesabıma bu haberi işittiğim ve bu tafsilâtı öğrendiğim zaman bu mevzuu kendim mi yazayım, yoksa bizim İster İnan, İster İnanma sütununu yazan arkadaşa mı vereyim diye düşündüm. Fa- kat işin şaka götürür tarafı olmadığı için meseleyi tamik etmeği, bu işin sıhhati hakkında daha fazla malüma: edinmeği ve böyle bir hâdise kerşısmde genç res- samlarımızın fikirlerini öğrenmeği iste - dim. Gidip kendilerini teker, teker arı » yarak görüştüm. Bu mesele bakkında söylenilenleri aşağıya dercediyorum: Edib Hakkı şunları söylüyor: — Bu haberi aldığım zaman kendi ken- dime iyi ki bu karar verenler İstan. bulda odeğiller, ve iyiki İstan. İbulda olup ta Güzel San'atlar Akademi - sini gezmediler diye Allaha şükredi- yorum. Eğer burada olup, günün birinde akademiyi de ziyaret etmiş olsalardı bu tefsirle başta müdürümüz olmak üzere bütün muailimlerimizin mahkeme salo - nunda, san'at yapmış olmakla beraet ef- meğe çabaladıklarını görecektik. Size ne söyliyeyim, garaib ve minelgaraib derim, Zühtü Müridoğlu da böyle konuşuyor: — Vak'ayı iyi bilmiyorum. Fakat orta. da böyle bir hareket varsa buna ancak geri bir harekettir diyebiliriz. Çünkü u - zun senelerdenberi memleketin muhtelif yerlerinde sergiler açılmış, fukat böyle bir vak'a ile karşılaşılmamıştır. Neslimiz böyle bir vak'a ile ilk defa olarak yüz yüze geliyor. Zeki Kotameminin fikri: - Hayret!,.. Dünyada böyle düşünen adamlar varmış öyle mi? âemekten ken- dimi alamıyorum ve inanamıyorum. Heykeltraş Nusrat Samanın söyledik- leri: 8 Bu habere hâlâ inanamıyorum. Eğer doğru ise müzelerdeki bütün çıplak hey keilere de peştemal giydirmek lâzım gel- mez mi? Sabri Fettahın düşünceleri: — Böyle bir vaziyetin olduğuna biz ressamlar İnanamıyoruz. Böyle bir şey 0- r mi? Akıl erdiremiyoruz. Türkiye de san'at anlayışı bu kadar geri değildir. İnşallah bu işte bir yanlışlık vardır. Bunu öğreniriz. Ve biz ressamlar da yap. nerek seviniriz. Resim kültü lelin yükseliş kudretini — gösteren san'attır. Memleketimizde bilâistisna bü. tün münevverlerin bunu bildiklerine tek- rar inanmış olmak isteriz. Arif Kaptan da şunları söyl — Çıplak san'at eseri teşhiri bu mem- leketin resim san'atı tarihinde on gün ya- dırganmamıştır. Eski Sanayli Nefise mektebinde bundan yüz kirk sene evvel çıplak modelden yağlı boya resim yapıl dı. Buna hemen alışıldı. Ben böyle bir Ki resimlerin bir kısmı kaldırılacak. Çün |$07€ #atimal veremiyorum. kü buradaki resimlerden insan vücudünü Suad Derviş

Bu sayıdan diğer sayfalar: