6 Mayıs 1939 Tarihli Son Posta Gazetesi Sayfa 12

6 Mayıs 1939 tarihli Son Posta Gazetesi Sayfa 12
Metin içeriği (otomatik olarak oluşturulmuştur)

12 Savfa SON POSTA Mayıs 6 " “Son Posta,, nın Hikâyesi “amman Noterin karısı Çeviren : Hatice Hatib Alis'in rengi sararmıştı, İnce dudakları üü hafif hafıf titriyordu. | ğ e Kocası koltuğa gömülmüş annesi ile kayınvalidesi kanâpede oturuyorlardı, Kayınpederi yemek masasının başında, babası kenardaki koltukta idi, Alis ayakta duruyordu. Sırtını duvara dayamış, kollarını göğsü | Tokadda meyvacılığa ehemmiyet yeriliyor Mezruata zarar veren muzır hayvanlarla mücadele edilerek vilâyet dahilinde 900 domuz öldürüldü "Tokad (Hususi) — Bu sene muzır) hafazası maksadile gene bu dairece mü hayvanlarla mücadele, mevsimin mü - sald gitmesine ve toprak üzerinde ka- rm fazla bulunmamasına rağmen vilâ- yetimiz bölgesinde şimdiye kadar 900 yabani domuz öldürülmüş ve bu suret- cadeleye hazırlanılmaktadır. Bunun İ- çin bahçe sghiblerini alâkalandırmak ve yapılacak üsülleri kısaca tarif etmek maksadile 2000 aded o meyva bahçesi sahiblerine öğütler adındaki Wânlardan Üzerinde çapratslamıştı. le çiftçimizin zararı önlenmiştir. Gele-| #abettiriler ğ i i edil. Kalbi şiddetli şiddetli çarpıyordu... cek seneler için bu işle daha fazla alâ- maş müstahsillere tevzi edil Kocası bu hareketi yapmıyacaktı. Bu ha. kadar olunması maksadile 939 bütçe - Si 5 : ğ reketi yapmamalıydı. Niçin yapmıştı. sinde Kazalar için birer mücadele mu -|,. Muhitin meyvecılığa olan kabiliye Niçin yapıyordu. dkkibi kullanılmak üzere bütçeye tah. | 7i anlayan halkımız seneden seneye 7 Niçin kendisini ana ve babalarının kar. sist Konülnuştur. Köylülerimizin ve w işe ehemmiyet vermeğe başlamış - 2 şısında böyle mahcub ediyordu. çiftçilerimizin kalkınmasının evvelini| * , 5 Yaptığı şey büyük bir kabahat mi idi*, teşkil eden mücadele İşlerine Ziraat da| Bu şirin yurd parçası 'Türkiyemizin Nihayet o da düşüncesini bilen, edebiyat. iresi çok ehemmiyet vermekte ve bu | ci nefis meyva istihsal eden bölgesi o- la çok meşgul olmuş bulunan bir insandı. işler için icab eden tertibatı almakta -| lacaktır. i Her muharrir gökten düşmezdi ya, Şüp- dır. X Ni 3 hesiz ki hepsi de böyle yetişiyorlardı. El ÜNYE ağaylimni Mi ola AS Sivas Kültür Direktörlüğü bet ie hepsi günün birinde, birdenbire| bir çomar halindeki el yazılarını gör-)mışı. Yüzü kıpkırmızı olmuştu. Kocası|mot ve karpokapsa haşerelerile müca- e ral inen Game yazmağa başlamışlardı. Nihayet yaptığı | müştü, onunla alay etmekle kalmamıştı. İşte buldele yapmak ve vilâyetimizin yegâne| kölür Direktörü Rifat Necdet Evrimer tar Şey böyle bir cezaya uğrıyacak bir kaba-| Alis bütün varlığını taşıyan bu köğde| gece, onu «delilik» dediği bu hevesten| mahsulü olan misket olmalarının mu | yin edimişüir. hat miydi? ları kocasının elinden kapmak istemişti. | vazgeçirmek için çok fena bir şey yap- Otuz beş yaşında bir kadındı... Çocu-| Bu hareketi noteri fena halde sinirlen-| mıştı. Karısının elinden Zorla çekip al.) Kocası da: <Ben karımın böyle seçma-| evet bu hülyalardan, bu resimlerden kur. Hu yoktu. Küçük şehrin bir köşesindeki dığı bu hikâye ve bu şiirlerin - içinde en | larla uğraşmasma müsaade edemem> di-|tulmak istiyordu. Fakat hayır mümkün o © rahat evinin içinde uzun, uzun geçen sa-) — Ne o, senin benden gizli bir şeyin| açıkları müstesna - hepsini bu akşam on-| ye sözü kesip atmıştı. değildi, kurtulamıyordu. Bütün bunlara i #tleri vardı. Bu saatlerde onu binbir türlü | mi var? lara misafir gelen ana ve babalarına oku-! Alis çok fena bir iş yapmış bir insanın | ve yazamadığı bu hülyaları yaşamak iw o (© hayal saryyordu. Binbir türlü şey düşü.) — Bırak rica ederim, yordu. mahcubiyeti içinde kıvranıyordu. ie mükavemet edemiyeceğini ane 2 * yordu. 4 nüyor ve düşündüklerini adetâ onlardan kurtulmak istiyen bir tehalükle kâğıdla- ra döküyordu. Yalnız geçen günlerinin en tatmin e&- dilmiş saatleri, bu saatlerdi. Yazı yazdığı | — Bunları sen mi yazdın!... Ve zihnini, kalbini, hayalini saran düşün-| Evet Jules karısının böyle şeyler yaza- ©? ve hayallerden kurtulduğu saatlerdi.| bileceğine inanmıyordu. O kadar sakin, Yazdığı yazıları devrin en meşhur hi-|o kadar ciddi ve bütün hayatını mutfa- kâyecilerinden birinş de yollamış, ondan gile uğraşarak bütün ziyafetleri, briç çok teşvik edici değil, fakat nazik cevab. partilerini reddederek flörtlerden kaçı- Jar almıştı hârak geçiren bu kadınım böyle ihtiras Halbuki yazı yazdığını kocasından * ve | ve ateş sahnelerini nasıl zihninde yarata- kendi yakınlarından saklamıştı. “Çünkü | bildiğini hayretle kendi kendine soru- genç bir kız gibi hikâye karalamanın e4-| yordu. İesi içinde yaşına göre kâfi derecede cid- Yazdığı hikâyeler, geyet cesurane ya- Gi bir meşgale telâkki odilmiyeceğini bi-| zılmış hikâyelerdi. Namuslu bir noter liyordu. karısının değil, bir bulvar şairinin. bir Nitekim; gayet soğuk bir insan olan | büyük şehir hikâyecisinin bile yazamıya- Kocası, Pazar günü, onun yazı masasını Jcağı kadar açık ve şiddeti: hislerin tahlili Hayır birakmamıştı. Bu kâğıdları ka- rısının elinden zorla çekip almış ve yap- rakları karıştırarak okumuştu. Bunlar şi- irler, nesirler ve hikâyelerdi, hikâyeler... Alis'in protestolarını dinlemiyordü. O- nu bu gülünç şeyden vazgeçirmek için en kestirme çarenin istihza olduğunu bü- diği için her satırda aile halkının bu ya- zilara nasıl kahkahalarla güldüğünü ona göstererek onun bütün cesaretini kır yordu, Alis sapsarı bir çehre ile bu işkencenin sonuna kadar tahammül etmişti. Yazılar okunurken kaympederile, kayınvalidesi- nin içlerini çekerek başlarını sallayışla- rını görmüştü. Yanlar okunup bittiği w mnesi 0- na: «Sen bu deli saçmalarile uğraşacağı- na evinle meşgul ol!s demişti. Ve babası: «Sen adetâ sapıtmışsın kı- zım, diye ona çıkışmıştı. Bu yazıları ev- velâ ben bir namuslu kadının yazmış ol- masına hayret etmekteyim... Bu mevzu- Kocasi ona yazı yazmağa müsaade et- miyordu. Esasen müsaade etse de Alis © günden ve v sahneden sonra kalemi eline almağa karşı müthiş bir tiksinme hisse. diyordu. Parmaklarının ucundan bütün varlığına sirayet eden bir ikrahla yazı- hanesinin önünden kaçıyordu. Fakat o | bâdiseden sonra kocasile müşterek olan yatak odalarını ayırmış, kendisine bir 0- da yapmıştı ve işte geceleri tek bâşına girdiği bu odanın içinde kendini artik yazamadığı hülyalarının kollarına atı- yordu, Neler düşünmüyordu. Neler istemiyor. Ne sahneler tasavvur etmiyordu. Eskiden bu hülyalarını kâğıda döktüğü vakit bir kurtuluş duymakta idi. Halbuki ozaman- lar kahramanlarına mal ettiği hislerin hepsinin kendi benliğine hükmettiğini * Küçük şehrin noteri karısını yazı yaz” mak gibi gülünç bir zâftan enerjisile kur. farmış ve normal hayata avdet ettirmiş olmaklan büyük bir memnuniyet duyu- yordu. Fakat onun normal hayata avdetinden memnuniyet duyan yalnız kocası değildi. Noterin kâtibi genç Paul, kışla kuman- darı yüzbaşı Fobgret, küçük şehrin pos. ta ve telgraf müdürü Mösyö Duval ve ai- le tabibi doktor Paskiye hep bu halder memnundular, Çünkü hayalindeki vak'a- ları canlandırıp ayrı ayrı sahneler yaşâ- mak için noterin karısının en aşağı dört partönere ihtiyacı vardı, Yarınki nöshamızda: İK görmüş a dar nereden aklına geldi. Sonra da mev-| görüyoruz. O zaman kahramanlarına Bahar şarkısı re Bir masa nasıl düzelir, ben saha gös) — Muharrir oldun hat... Edib oldun öy- | zuların daha da rabıtalı olsa, sen kim, | yaptıran hareketlerle tatmin edilmiş olan Yakan: Mölküiz Tüklğ Bale ereyim. le mi?, yaz yazmak kim... Kendini Lamartin mi, | bu hislerin tatmini için kendi bazı çılgın. Diye şaka ile çekmeceleri açınca onun! Alis bir şey söylememişti. Önüne bak-İ Viktor Hügo mu zannediyorsun?» «Son Posta» nın edebi romanı; 7 iltifat göstermemekle beraber ( gene Allah razı olsun, bahçenin bir ucunda- ki bu küçük daireyi, ar#ya şu duvarı çektikten sonra, bize tahsis oetmiş O günden sonra, zaten bakımsız ve harab olan bu ev büsbütün viranlaştı amma kira vermediğimiz için sesimizi çıkar - mıyoruz. Elile arkasında bir yeri (göstererek sözüne devam etti: — Görseniz evin her tarafı nasıl gö- çüyor. Bunca senedenberi en ufak bir tamir bile görmedi, Beyefendiler bizim gibi serserilere bu evi çok bile görü - yorlar mutlaka... Bir defa olsun gelip «haliniz nedir?» diye sordukları yok; fakat dediğim gibi, kira vermediğimiz için ağzımızı açmağa pek cesatet ede - Mİyoruz. Bu sözlerden sonra delikanlı gülme- ğe başladı. Tasasız olduğu ve ufak te - fek şeylere üzülmek âdeti (oolmadığı belli idi. Gülerken mavi gözleri öyle güzel bir renk alıyor ve parlıyordu ki Nerime yengesinin akrabasından olah bu çocuğu çok sevimli ve nazik bul - maktan kendini alamadı. Bundan baş - ka, aralarında bir benzeyiş de vardı: İkisi de zengin bir.alleye sığınan fakir akrabalardı... Yalnız bu sebeb bile ara- larıkda bir rabıta yaratmağa kâfi idi. Nejad, duvara rahatca yaslanan Ne- Yazan: GÜZİN DALMEN ğuk bir mezara veya havasız, ışıksız bir zindana atılmayı tercih ederdim. Biraz evvel müsikiden hoşlandığınızı söylü- yordunuz. Sakın onların yanında şarkı söyliyeyim demeyin! Hanımefendi yal- nız müsikiden nefret etmekle kalmaz, çalğı çalmayı ve şarkı söylemeği in - sanlar için düzumsuz, hattâ zararlı xd- deder. Bizim gibi babadan evlâda kadar mü- siki (le meşgul olan ve bütün ömrünü buna hasreden bir ailenin onların na - zarında ne kadar hakir olduğunu artık siz tasavvur edin. Biz sabahtan a a kadar müsikj İle meşgul oluruz. Üstelik fakiriz de. işle zengin akrabalarımız tarafından reddedilmemize ve hakaret görmemize bundan daha kuvvetli sebeb olur mu? — Akarabalarınız mı? — Evet ânnemle Süheylâ hanımın i, kin. kocası akraba idiler; fakat annemin a- dj ğunuz evde musiki ile meşgul olmak) iles! pek zengin değillermiş; Bundan Bikabil değildir. Anladığıma göre siz,| başka, annem, ömrünü musikiye hasre- Genç kadınm hayret ettigi bel- M idi; fakat bu şaşkınlık uzun sür- medi, yabancı adam şen bir kahkaha Bitıktar sonra tabif ve tereddüdsüz bir sesle şu sözleri söyledi: — Affedersiniz; buratla birisine rast geleceğimi hiç ümid etmiyordum... söylediğim şarkıyı mı dinliyordunuz? Hayretten biraz kızaran Nerime: — Evet, şarkıyı dinliyordum, ne gü- Zel sesiniz var. Demekten kendini ala- madı. — Herkes sesimin güzel olduğunu Söylediği için ben de durmadan bundan İstifade ediyorum. Esasen bizim evimiz. © de herkes ya şark: söyler, ya çalğı ça- lar. Ya 57? Siz de müzikle meşgul o- Mur musunuz? $© — Ben eskiden piyano çalmağa baş- Tamıştım amma devam edemedim. Fa- kat çalırya bayılırım. — Öyle mi? Lâkin maalesef oturdu- ile kıvranıyordu, — Sahi, Nesrin hanım çok sevimsiz bir kız... Siz bazı bazı konağa gelir mi- siniz? — Biz mi? Senede ( bir defa, şeker bayramının ilk günü... O gün Feridun bey evde bulunmaz, annesi bizi, büyük bir merasimle kabul eder. Annem ve kardeşlerimle salonun ipekli kanapele- ri üzerine dizilenip oturur ve on daki- ka süren ziyaretimiz esnasında, Sühey- lâ hanımın bizim hayatımız hakkında- ki tenkidlerini, hiç birimizin ciddi bir işle meşgul olmadığımızdan dolayı şi- kâyet ve tevbihlerini dinler ve on da - kikanın sonunda kendimizi sokağa ata- Tiz. Nejad tekrar sarışm başımı sallaya - rak gülmeğe başladı. Nerime onun an- lattığı şeyleri hayretle dinliyordu. Ni- hayet dayanamadı, sordu: — Bu duvarın üzerinde nasıl dura - biliyorsunuz? — Bu tarafta geniş bir yer var. Ora- ya rahatca çıkıp oturur ve bahçeyi sey- rederim. Yarın gene bu saatte buraya gelirseniz size kız kardeşlerimi göste - ririm. Onların da sizinle görüşmekten çok memnun kalacaklarındah eminim. — Onlar da sizin gibi neş'eli ve se - vimli ise ben de çok sevinirim doğru - su. Çoktanberidir kendime arkadaş bu- lamıyordum. Kardeşleriniz kaç yaşın - dadırlar? lıklar yapmak ihi paralarından istifade edememeleri ne yazik! Gi altın külçesi. Neyse, artık gevezelik yetişir, gide yim de piyano dersime çalışayım. Ka * bilse bir gün annenizle beraber bize gelemez misiniz? Annem öyle sevinir Küçüklere gelince, onlarla odahs ilk günde arkadaş olacağımıza kalıbını basarım. -— Size gitmemize izin verirler mi & caba? > — Süheylâ hanıma bir şey söylemeğe lüzum yok.. gizliçe gelirsiniz. — Ya beber alırsa? Nejnd çenesini kaşıyarak bir saniye düşündü: — Hakkınız var; başmıza İş açmış ©- Jursunuz. Fakat diğer taraftan, ondan izin almağa kalkışırsanız hemen red - dedileceğiniz. de şüphesizdir... Ne ise. bunu sonra düşünürüz, bele siz yarın gelin, Zerrin ve Fahriye ile tanışın ba- kalım. — Eğer bir mâni çıkmazsa mutlaka gelecdğim. ; Genç adam, Nerimeye elile dost bir selâm vererek duvardım atladı, çevik adımlarla uzaklaştı. Iv Bir iki gün sonra, Süheylâ hanıme - Sühevlâ hanımn günlerdenbeni bek-|den ve mekteblerde müzik dersi vere- rimeye dikkatle bakıyordu. Biraz son - ra, samimi bir sesle şu sözleri söyledi: — Zerrin on beş yaşındadır. Mükem-| fendi Nerime hakkındaki kararını Ha- a meki Sy li naam ise önüne Mediği İstanbullu akrabasının kızi ola-| rek geçinen bir bestekâra vardığı için) — Ne güzel saçlarınız var! O surat -İmel alaturka keman çalar, Fahriye on| tce hanıma bildirdi: Nerime orta mek- sız Nesrin kim bilir ne kadar kıskanı - yor! Ne çirkin kız değil mi? Huyu gibi kendi de soğuk! Nedir o kayış gibi saç- lar, 6 çilli yüz, o çipil gözler! Fakat bü- tün bunların ehemmiyeti olur mu? Nes rin hanım zengin bir kızdır. Süheylâ hanımefendi için de bundan daha yük- sek bir meziyet tasavvur edilebilir mi? Onun nazarında her şey ancak para i - le ölçülür. Fakirlerin (hiç bir kıymeti yoktur. O huysuz ve sevimsiz kıza ne kadar iyi muamele ettiğini gördünüz mü? Caksınız. Sizin geleceğinizi, sizi evine ka | Hacı Osman zadeler onu pek alçak gö- bul edecerini söyliye bitiremi. | rürlermiş. Aklı sra herkesi hayrdn et -| Memlekete çok güzel eserler bırak- İmiş olen babam genç denecek bir yaşta n İstanbuldan dün geldim. | ö'dü ve annemi beş çocukla yalnız bı- jraktı. Corukların en büyüğü benim, is- İmim de Nejaddır. Ancak, babam bize pek az bir para- dan başka bir şey bırakmadığı için, beş çocukla dul kalan #nnem, Hacı Osman zadelerin kapısını çakp, OEşref beye - fendiden yardım İstemek mecburiye - tinde kalmıs. Eşref bey anneme fazla i 1yO- Feridun beyle nduruğu Altında yaşa- £ bir hayat olacakt, İldisi de bir. birbirinden fena kalbli, İ tea?zım ve mağrurdur. Bu konakta yaşamaktansa diri diri so- üçüne bastı. O da piyanoya çalışıyor. — Ben de on üç yaşındayım. Sonra “fki erkek ha var. Feridle Şevket...İbilen ve i görünüyorsunuz. 'deşim dokuz öteki a ırsunuz ya, evi Bu sökebden Iç gibi asık suratlı değiliz. teriyordu. — Bu kadâr zengin oldukları halde tebi bitirdikten sonra bir san'at öğren” üzere ya bir terzi veyahud bir şar E verilecekti. ğ Kızının yüksek zekâ ve kabiliyetini onun için çok yüksek bir #stik* yaşındadır. Görü-| hal ümid eden zavallı ana için bu söz ” z pek kalabalıktır.İler çok büyük bir darbe olmuşsa da ntısı nedir bilme -| Nerimenin orta mektebi bitirmesi içi yiz. Hiç birimiz, şu konakta oturanlar | daha iki sene lâzım olduğunu düşüne odilik ses çıkarmamayı muvafık rek şi Elile «İspartalı» ailesinin evini gös -| bularak Süheylâ hanımın fikrini tasvib ediyor göründü. (Arkası var)

Bu sayıdan diğer sayfalar: