20 Haziran 1939 Tarihli Son Posta Gazetesi Sayfa 8

20 Haziran 1939 tarihli Son Posta Gazetesi Sayfa 8
Metin içeriği (otomatik olarak oluşturulmuştur)

4 Bayt SON POSTA Hai Yarınki harbin teknik şartları neler olacak? Bir mütehassıs :- “ 70 dakikalık bir müsademe için bir tek mitralyöz 36 kilo mermi harcıyacaktır ,, diyor Ingiltere tayyare fabrikalarında bir faafiyet sahnesi «Modern bir harbin teknik (şartlarız (icabları hakkındaki kanaatleri şunlardır: hakkında birçok şeyler söylenyor. B'r| Askeri humasiyat zamanın değişmesile dakikada koca bir şehri malveden torpil. | tahavvül eder, Dünün askerleri her şoy. ler, binlerce insanı öldürebilecek zehirli 'den evvel birer mruharibdi. Yarınınkiler gazlerden bahsolunuyor, Bu işe, pek çok| ise makinist ve mühendis olmak mecbu- mübalâğa hissesi karıştığı için, hakikatle | riyetindedirler. Çünkü müstakbel harbe hayah birbirinden ayırd etmek güçtür.| hükmedecek olan teknik meselelerdir. Bu bahis hakkında, #hiren bir fen adamı, | Çürikü: 10 dakikalık bir müsademe esna. bizi aydınlatarak bazı rakamlar vermiş. | sında otomatik bir tüfek (30) kiloluk tir. Bu zat, Fransanın miBi araştırma ve| mermi sarfetmektedir, Bir mitralyözün tecrübe istasyonu müdürü Andrö La.| sarfiyatı ise (56) kilogramdır, (60) mili. bart'dır. Müstakbel harbin teknik şart ve | metre çapında bir siper obüsü (130), (80) milimetre çapındaki ise (800) kilogram mermiye ihtiyaç gösteriyor. Bunun ma. nası şudur ki muharebe hattına giren bir| tabur, on dakökada üç ton barut ve çelik! sarfedecek demektir, Zira, bugünkü mo. dern siâhların 1914 dekilere nisbetle a teş kuriretleri hiç olmazma dört defa tar.| lalaşmıştır. Şu birkaç basit misal, mühtemel bir) harbin, bizi, nasi mühim teknik ve eko.! namik meseleler karşısında bulundur. (Devamı 10 uncu sayfada) “SON POSTA,, nın Tarih Müsabakasi! zy No. 25 Tozkoparan pehlivan Türk bayrağına yapılan derhal ve pek parlak bir şekilde alan bir kahramanı, bir Türk atleti... bir tecavüzün intikamı” Türk Kahramanlıklarla dolu tarihimizin şan. hı sayfalarından birini de Tozkoparan Peh Hwanın destanı doldurur. Bu vesile ile Türk spor tarihinin zengir ve muleşem halıradarını anmak lâzım geliyor, Ok atmak, Türklerin milli bir sporu Idi. Gürbüz Türk delikanlısı asirlaren okmeydanlarında bazusunun kuvvetini göstermiş, okunun düştüğü yerlere ha. tara rekor. taşları dikmişti İstanbul okçuları da telimlerini Ok - meydanında yaparlardı. Oradaki Tiren darlar tekkesi, bugünkü manada devlet tarafından bilhassa himsye edilen bir ne. vi spor klübüydü, Spor #arihimizin çok kıymetli kaynakları arasında, meşhür ok çuların hayatlarından, kırdıkları rekor. Yardan bahseden bir takım risaleler var - dır. Bunlardan, virçok meşhur Türk peh. Ywanlarmın isimlerini öğreniyoruz: Bursalı Şüca, Gazaz Ahmed, Havan. delen Sübaşı, Yaycı Davud. Karga Mus yö tafa, Lenduha Cafer, Avcıbeşi Kart ği tafa, Nakkaş Mehmed. Kapan Tozkoparan gibi... Bunlardan Havandelen Sübs$* Beyandın sulaklarından idi, DEVE g4 zamanda meşhur koşucu ve yürü? ya rinden idi. Edirneden İstanbula pi iri gider gelirdi. Yavuzun Mısır # Şamda ölmüştü. N Benli Karagöz adında bir siya eği da o devrin namlı okçularından. üçün müuştu. Yavuzün İran seferi dö” ölmüştü. ye Bir Yeniçeri olan 'Tozkopararâ g we Türk tarihinde, Türk bayrağın”. pi Bi bir tecavüzün intikamını derhal yl İ parlak bir şekilde almasile, ade** bir kahraman olmuştur. i geri Tozkoparan lâkabarı, daha bi" kei” oğlanı iken ilk yoyı kavradığı BÖN. ayi sini gören eski pehlivanlardan Yil Buba' vermişti. (Devamı 10 uncu sayfaöf) — Tey, işte orada. — Nerede, bakayım? — Nah! Şu beyaz köşkün ardında. Deniz kıyısında, yeşil boyalu Pence - relerinde yapraklar sarılı. — Doğru söyle! — Yalan mı diyeceğim? Ben onların komşusunun çocuğuyum. — Ha, iyi öyle ise. Suadâ hanım, başını körükten dişa- rıya uzatarak, sordu: — Nerede imiş? Öğrendin mi? — Evet. Şurası imiş amma, arâba git- mez. — A! Neden gitmiyormuş? Pazarlığı- mız kapıya kadar. Götüreceksin, — Oranın yolu yok ki, hanım. Nere- den geçireyim koskoca arabayı? , — Nereden geçirirsen geçir. O se - nin bileceğin iş. Babam arabacı değildi ki ben sana akıl öğreteyim. Herif bu semtin galiba acemisi idi Biraz geride, çocuğun gösterdiği cihet- ten kıvrılan ensiz fakat oldukça munta- zam yolu görmüyor, yanı başındaki tezekli tarlaya aksi aksi bakınıyordu. Kocakarının inadından vazgeçmiyece - ğini aklı kestirince: — Yallah! Diye, arabayı yamru yumru tarlanın içine sürdü. Aradaki hendeği atlarken hızla zphyan tekerleklerin sadmesi Suadâ hınımın ağzından bir feryad ko- pardı: — İlâhi, Ahmed de, karı da, yerin di- bine batın, inşallah! İyiden iyiye sinirlenmisti. Ve araba, bin müşkülâtla yanaşabildiği kapının| Büyük hanım söylenmiye başladı: önünde durduğu zaman, tedbirsizlik e-| — Karının oğursuzluğu (bundan derek, arabacınm parasını verdi, sav -|belli. Daha selâmüeleyküm du. İden OVeysel OKarani (gibi bizleri Birkaç dakika da orada, ayakta bek-)| çöllere düşürdü. Uşakları da, efendileri lemeleri büsbütün öfkesini arttırdı. Ni-| gibi saygısız. Ne olurdu bizi bahçeye hayet, bahçıvan kılıklı biri geldi, kapı-| olsun alıp bir ağaç dibinde dinlendirey yı araladı di? At, sahibine göre kişner.. derler. — Hanımlar evde mi? Çulsuz insanın atı tımarsız olur. Herif, Sua'line karşılık: insaniyet, kibarlık nedir, görmemiş Xi. — Hayır! dedi; kimseler yok. Hepsi| Karşısında boyuna başını sallıyan birden Değirmen - dereye gittiler. — Yalan söyle - me. Uzaktan geli - yoruz. Hayırlı bir iş için.. Arnavud kızdı. Bağırırcasına: Neden yalan söyliyeyim? dedi; is- tersen Allah tara fından gel! Yokla” işte burada, o ka dar! «Çat» diye, Ve: kapıyı yüzlerine ka- payıverdi. Az kaldı, Suadâ hanım ora - cıkta yere yikihve recekti. Sırtını du- varâ dayayıp, gözle- rinin önünde bir çöl tarlanm öte tarafında yağlı bir şerid yoktu. Yeni Yazan: gibi uzanan bomboş asfalt yola baktı.| Kaldık, Allah vermesin! Ben o uzun Demin kendilerini getiren araba göz -İyolu dünyade yürüyemem.. tıkanırım. den kaybolmuş, başkası da görünürde| Sen, acık şu yola kadar çık da bir araba deme -|med de nereden gelmiş, bunları bul - KARLI DAĞA GÜNEŞ VURDU Ercümend Ekrem Talu Ahmed Ercan Sapanlı köyünü bir cennete döndürüyordu manzarasi arzeden kavruk tarlaya ve bu | halayığına dönüp, ilâve etti: — Şimdi ne yapacağız, Nurfeşan? aleme O çevir barim. Kimbilir, halktan gizliye- cek neleri var da, buralara kadar gelip! ev kurmuşlar?! Kuramaz olsalardı! Ah- müş? Koca İstanbulda kadın kıtlığına kıran mı girdi? Haydi, ayol! Sen de ka- zik gibi kakıldın, kaldın. Git, diyorum sana.. bir araba çev — Nereden bulayım, kadınım? — Yola çık. Bakkal çakkal, bir şey bulursun elbet. Çırağının eline şu pa- rayı sıkıştır, gitsin bir araba gelirsin. Edebi Romanımız: 38 AAARATINININI Halâyık, hanımı - © nın uzattığı on ku ruşu da alıp, tarla ya daldı. Arkasın dan, Suadâ hanım vazgeçmiş olacak ki, seslendi: — Dur! Dur! Git- mel. Ben de geleyim bari, Varisten (o şişmiş çarpuk (bacakları - nın üzerinde iki ta- rafa (oyalpalıyarak, ve ayaklarını kurak- tan kaskatı kesilmiş tezeklerle (o İncite - rek, Nurfeşana ye - tişti; koluna dayan- dı. Hâlâ dırlanıyor - — Rahmetli ba - bam mezrdan çıksa bir daha gelmem buralara. Töbe yarabbi! Elin kaltağı ko caya varacakmış.. bana ne? Biribirleri- ni bulsunlar, kendi kendilerine baş göz olsunlar. Ben mi kaldım kılavuzluk €- decek? Ay, dur! iskarpinim çıktı. Ne oluyorsun? Atlı mı kovalıyor? Acık a- ğır atsan adımlarını! Asfalta çıkmışlardı. Uzaktan nazli nazlı sökün eden bir tramvay, tam hi - zalarına gelir gelmez, inadına hızlana- rak, yıldırım gibi geçti. Suadâ hanımın da öfkesi on Kat arttı. — Hay, tramvaycı gibi boynun al - tında kalsın, em!? Yetişme! Kelle mi götürüyorsun? O kadar şemsiye sal - ladım. Ne olurdu, duraydın? Bomboş ww gittin, iştel Bu da o yelloz, YÖ yı rının sebebine. İyi bir meta olay“ casından boşanır mı idi? Bir elini halayiğının omuzun Duş. öleki eli sızlıyan kalçasındf gi bir akasyanın değirmi gölg sığınmış, duruyordu. Nurfeşan: ge — Ne bekliyoruz? diyecek old” epi zü dönmüş kocakarı çenesini ga” — Ne yapalım? Bu cehennem yi ğında yürünür mü? Nerede İ* gf tramvay daha geçer. Olmazsa, VE ba buluruz. Kahpenin uğruna yek” yollarda can mı vereyim? Sosu? ge tan da dilim damağıma yapışıyo” gi? olası herif! Ne olurdu, bizi içeri da bir bardak su veı Günün bu saatinde kuya dalmış gibi idi. Uzun yol” dınn, ferdi vahid geçmiyordu. 4 Öylece, yarım saatten ziyad€ df | diler. Nihayet, Kadıköy istikamet tenteli bir araba geldi. Bunun daf | gi” de müşteri vardı. Lâkin arabacı Y lıyarak, kendilerine: — Çabucak döneceğim. Arabi e yorsanız, beni beş dakika dedi! yi Minnetle kabul ettiler. Haka ğe kaç dakika sonra, pek yakın bir Tari müşterisini indiren araba, bo$ gi geldi. Tam buna bindiler, nispet gibi bir tramvay, bir fayton, iki 8” 4 uzun araba, ardarda oradan £0$* ler. Suadâ hanım, halâyığına: di — Görüyor musun, aksi şeytan di. Karı, dediğim kadar uğursu? mi? — Hakkın var, kadınım? İskelede de bir çeyrek saatte vapur bekledikten sonra, işlerini Pr memiş, fakat son derece yorulmu$ . rak, akşam ezanına yakın eve dön ler. carkası Er

Bu sayıdan diğer sayfalar: