9 Kasım 1939 Tarihli Son Posta Gazetesi Sayfa 9

9 Kasım 1939 tarihli Son Posta Gazetesi Sayfa 9
Metin içeriği (otomatik olarak oluşturulmuştur)

“Son Posta, nın Hikâyesi “nazan: Hayırlı Akraba Çeviren : Hasan Âli Ediz Timofey Vasilyeviç, yeğeni Sergey Nü Wu iki gündenberi sramekta idi. Vâyet arayışının o üçüncü günü, tam #ekirden, ayrılacağı esnada ona tramvay- da rastladı, , Bakınız bu nasıl oldu; Timofey Vasil- YeVİÇ yeğenini bulmaktan ümidini kes - 1. Köyüne dönmek üzere tramvaya bindi. Bilet almak için cebinden on ka- Piklik gümüş bir para çıkardı. Biletçiye öy Bu esnada biletçi ile göz göze gel- ei 'uhaf Şey, kondüktörün yüzü bir bil. dd benziyordu! Timofey Vasilyeviç bir “a daha, hem de olanca dikkatile kon- *rün yüzüne baktı. Evet, yanılmı - 2 : Karşısında üç gündenberi ara - "ikta olduğu yeğeni duruyordu. Timofey *ellyeviç kendini tutamadı: — Sereja, diye haykırdı, yavrum sen misin? Kondüktör, dayısının bu haykırışından ttondi. Hiç de Kizumu olmadığı halde «| Mindeki bilet kutusuna şöylece bir çeki Zen verdi, Sonra da dayısına dönerek: — Şimdi gelirim, dayı, dedi. Şu biletler! vereyim de,.. Dayı, böyle kiç ummadığı bir zamanda Yeğenini bulmaktan doğma bir sevinçle: > Olur olur, dedi, ben beklerim. fey Vasilyeviç keyifli keyifli gül- Mi meseleyi yolculara anlatmıya baş- — Şu gördüğünüz biletçi benim öz ye- Berimdir. Yani sizin anlıyacağınız kızkar- deşlmin oğlu. adı Serela Vlasov, itoğlu yedi senedir görmedim. Timofey Vasiliç yeğenine dönerek se- Vinçli bir eda fle: — Seref, dedi, seni bulmak için iki gün- beri bötün şehrin altın üstüne getir- dim. Halbuki sen burada kondüktörlük 'Yormuşsun! Sereja hafifçe: — Evet, dedi, kondüktörlük yapıyorum. Yolcular merakla dayıya | bakmıya başladılar... dayı ise keyifli keyifli'güü Yor ve muhabbetli bakışlarla yeğenini #züyordu, Halbuki yeğen, İş başında vle bir vazivetle karşılaşmaktan doğ- Ma derin bir utangaçlık hissediyordu. Dayı daha fazla kendini tulamadı: “Ey Demek kondüktörlük yapıyorsun tör lrdnda Yani tramvay kondük- — Evet, kondüktörlük ... — Ne iyi tesadif yahu! Tramvaya bi BiYorum; tam bilet paremnı uzatırken kondüktürle gözgöze geliyorum. Bakı - Yorum bildik bir çehre. meğer senmiş - * Ne kadar sevindim bilsen!. Kondüktör ensesini kaşıdı. Biraz dü - #ÖNdü. Sonra birdenbire: — Dayı, dedi, bilet almak Yâzım. Bilet eza veriniz!, Gideceğiniz yer vzak Dayı. keyifli keyifli gülmesine devam Mİİ. Sonra yeğeninin boynunda asılı du- Para çantasına vurarak; > Hakikaten az daha parayı sulaya - Saktık, dive söylendi. Hani bir başka va- 2» genç erkeğin güzel yüzün. gözel gözleri insanı urun Uzadıya meşgul eden varlıklardı. Yüz'ine 8e veren uzun kirpiklerinin arkasında | imi bir hayretle açıldığı zannedilen İçinden hareli veşil gözler... İnszna sevip Okenmak, uzanıp öpmek ihtiyacı veren um gözleri... orgi Dimitriyadisi yanı basında uzun Wadıva tetkik ederken kendimi resim Müzesinde ve büyük bir sar'atkârin fır- çıkmış bir tablo karşısında gibi bir im. Kıvır kıvır kumral saçlarile &enc insan başı xi kadın mı, erkek Mİ olduğunu birden tayin etmek güctür. ha eki Yunan tarihinin efsanelerle dolu da Sayfamı okayor gibi idim. İl h biri, bulutlar ve simseklerle vakle- Atina şehrinin üstünde dolaşıyor, bir zaman için olsun, veryüzünde Mütevazı bir hayatı göze alarak insanlar asma İnivor, gelip bu modern, eğlence Salonunda benim karşıma geçip oturu- , Salondaki bütün kadınlar ve bazı #rkekler, hen oldukları yerlerde bize Y,TÜşler, bizim masamıza bakıyorlar. #ygpinin usta bir heykeltrar tarafından isinden yontulmus güzel çehresini ve hayranlıkla seyrediyorlardı; bana öyle geliyordu. bitmiş, Liza ile kavalyesi masaya Selmişlerdi. Delikanlı teşekkürle eğildi ayrılıp gitti. haç Kadının yüzünde hafif bir pem- sk Vardı; şakaklarında beliren iki kü- ve sevimli damla onun dansetmekten uş olduğunu gösteriyordu. Sükü- Yahudi gona binseymişim zavallı paracıklarımı çayır çayır alacaklardı.. Meselâ senin va- gönunu kaçırsaydım da bundan sonraki- ne binseydim bizim on kapik güme git- mişti, Ben, Sereja, gimendifer garına ka- dar gideceğim!, Kondüktör dayısının yüzüne bakma - jmıya çalışarak hafif bir sesle: — Yani iki kı'alık bir yer gideceksin. dedi, Dayı hayretle kaşlerini kaldırdı: — Dur, yani, ne demek istiyorsun sen? Kandüktör, gene ayni hafif sesle: | — Dayı, dedi, bilet almak lâzım, Ma - lüm ya, bedava gidilmez!. Timofey Vasilyeviç öfke ile dudakları- ni ısırdı. Sert sert yeğenine bakerâk: — Sen öz dayını soymak mı istiyorsun? dedi, Maksadını anlıyamıyorum. Yeğen can sıkıntısile pencereden yana baktı. Dayı, öfkeli öfkeli söylenmesine de - isam etti: — İtoğlu it, ben seni yedi senedir gör- memiştim, Halbuki sen sıkılmadan beni suymıya kalkıyorsun!, Şu kadarcık bir yere götüreceksin, bir de utanmadan pa- ra almıya kalkıyorsun!, Hem de kimden? Öz daymdan. Nafile ellerini (sallayıp )durma!, El sallamakla beni korkutamaz- sn! Hiç olmazsa bu yolculardan utan!, 'Timofey Vasilyeviç elindeki on kapiği birkaç defa pirmaklarının arasında eyi- rip çevirdikten sonra cebine attı ve yol- İculara dönerek: — Kardeşler, dedi, siz ömrünüzde böy- le bir edebsizlik gördünüz mü? Öz day: sından parr almıya kalkiyor. İki kıt'a için para vereceksin diyor, ha? Kondüktör, adetâ ağlar gibi bir sesle: — Parayı vermek lâzım, dedi. Hiç gü- cenmeyiniz!. Çünkü bu tramvay benim malım değil ki.. Bu devletin malıdır. Mil- letin malıdır. — Yek milletin malı imiş, yok devletin malı imiş, bundan bana ne? Burası beni slâkadar etmez!. Sen istersen, itoğlu it, beri pekâlâ bedeva götürebilirsin!. Öz İdaymım bel, Meselâ diyebilirdin ki: «Sev- gili daycığım, on kapiğin sende kalsın; onu safayı hatırla başka yerde sarfeti, Bedava gidersen tramvay aşınacak değil ki» nitekim geçenlerde trene binmiş - tim. Kondüktür akrabam falan olmadığı halde: — Timofev Vasilyeviç, dedi, senden para alucak değilizi, İstediğin yere kadar giti, Evet evet, herif akrabam falan olma - dığı halde beni bedavadan götürdü. Herif sadece hemşehrimdi. Ya sen, itoğlu it, bir de akrabam olacaksın!. Kondüktör elinin tersile alnındaki ter- leri sildi. Sonra zili çekerek, gayet resmi bir cdr İle — Dayı yoldaş, dedi, lütfen aşağı ini- niz!, Timofey Vasilyeviç, işin elddi bir ma- on kapiğini yeniden cebinden çıkardı. tumuzu bozmuş olmak için mi, yoksa sa-| ken onları bir tarafa bırakıp ta beni mimi mi, bilinmez: tuğunuzu cidden merak ediyorum, dedi, yaptınız? Yorgi gülümseyerek: memişti; havada fırtınalarla yüklü bakıp sustuğumuzu zannetti; — Konuşmadık, fakat daha mühim bir ti; ben de kendisini seyrettim. İkisi birden: benimle meşgujdünüz; SON POSTA SPOR istanbul - Ankara futbol karşılaşması İstenbul futbol muhtelitinin Şeker Bayra- mında Ankaraya gitmeni takarrür etmiştir. Bunâ nazaran İstanbul - Ankara temelli mü- sabakası Bayramın Üçüncü gönü Ankara 19 May.s stadında yapılacaktır. İstanbul muhtetili, Ankara ile en son kar- mışfı, Fuar müsabakalarına eksik ve anire- manas? bir kadro le giden şehrimiz muhbeli. bu maçlarda İyi netice alamıyacağına ve fuar kupasının Ankara tarafından kama - nulmasının muhakkak olduğuna o zamanki tahmin yasımında işaret etmiştik. Hülen lig maçlarının en bâraretli devre - Mine çirmiş bulunmaktayız. Oyuncularımız nefes kabiliyetlerini vaziyettedirler. Fatbol Ajanlığının tebilğinde çağırmış olduğu oyunculara nazaran olduk - ça İyi bir takım teşkil etmek de kabi ola — caktır. Çağınlan oyuncularla Ankaraya kar- sı söyle bir takım teşkili muvafık olur zan » mndayam: Cihad . Faruk, Hüsnü - Zend, Enver, Oş - JAl - Sai tin, Hzkiı, Cemil, Şeref, Basri... Her ne kadar bu takımın haf hattında oy- nayacak olan Ewerle, Celil o henöz temsili maçlar için tecrübesiz sayılırlarsa da gençilk ve enerjderile Ankara muhtelitinin cidden kuvvetli forvedine karşı koyabilirler. Yalnız Basri, sol açıkta Fikretin yerini dolduramı - yacaYtır. Ankara mubtelitine gelince: Hallhamırda, kaleci ve müdafiler bakımından (İstanbula narsran daha kuvretmizdir. fakat muavin rı daha fazla bir kıymet taşmaktadır Porys4 hatları da İstanbul mufhtelitinin for- vedi kadar kuvvetidir. Bize iki takımın kuvvetleri arasında müsurat vardır. Yalnız Ankaranın aahs srantajı ve takım beraber. VU)! itfbarlle üstün vaziyeti göz önünde tu - bulmalıdır. İstanbul mubtelti bu maçta takım bera - beriiini temin edebiiir ve enerjik bir oyun çıkarırsa Ankarada beraberlik veya ax fark- 1» bir galibiyet gibi iyi bir netice alabidir. Tarık Özerengin * İstanbul Bölgesi #uthol Alanlığından: 1 — İsbanibul futbol mubtelitinin 15/11/9899 Çarsamba günü Ankarsin Ankara şehir muhteliti Be dir maş yapması ve revanşının da Kurban Bayramında serimizde icrası iki bölge arasnda karar altına alınmıştır. 3 — Takım 14/11/8998 Sl: aksamı hareket edecek ve 16/11/9899 Çarşamba akşamı An - karsdan #rdet edecektir. 3 ri aşağıda varı idmanelların #riyer üded fotograf sellen Bölge Merke — zin» müracaatları rica olunur. Resiktaştan:; Hüsnü, Mehmed AN, Şeref, Hakkı, Fenerden: Cihad, Besd, Taari, Mei. Gnlatasıraydan: Faruk, Cemli, Enver, Ba. Mihattin, Celâl, Fakat vermekten vaz geçerek tekrar ce- bire indirdi: — Hayır, imkfini yok vermem! iyisi mi tramvaydan inerim, Dive söylendi ve öfke fle yerinden kalktı, Kapıya doğru yollandı. Tam kapı- va pelince geri dönerek, gayet öfkeli bir sesle: —Öz dayını koyuyorsun, öyle mi7, İdedi. Sen görürsün! Ben sana gösteri - Zi farkı da olmada. iy Me ein etrafımızda bu kadae güzel var Kina allam rim, itoğlu it! Benim birçok hemşehri - lerim var, 'Timofey Vasilyeviç (o yiyecekmiş gibi hiyet aldığını görünce, ellerini çırptı ve| veğenine bakarak tramvaydan indi. Mik. Zoşçenko'dan «Son Posta» nm yeni edebi roman: 20 se CEYLÂN AYI hak rTelmekten ne kazandınız? Benim — Yalmz kaldığınız zaman ne konuş-! kımda ne fikir elde ettiniz? — Elbette kibar ve nazik bir sdamsr- iki veni dost, ben aranızda yokken ne'nız; dostluğunuzu kazanmak benm için sevinilecek bir şeydir; bu ayrı bir mase- le... Fakat mizaç ve itiyadınız ha'tkımda — Sahi, ne konuştuk?. dedi, galiba pek |fikir sahibi olmak için hiç değilse bir sz şey konuştuk, yahud da komuşmadık.İmüddet birlikte düşüp kalkmak lâzundır. Liza bu karşılıklı sökütumuzu beğen-| Dış varlığınıza gelince... Ben şimdiye ka- | ikildar bu kadar güzeli genç erkek çehresi bulut gibi kapanık çehre ile birbirimize | görmedim! Karı koca gülmeğe başladılar. Yorgi: sey yaptık, dedim; kocanız bütün dansi, 5 müddetince kalabalığın içinde sizi seyret- ii filân arryordunuz, korkarım benim 40- yurmu dn Âpollona bajtlıyacaksınız! — İtiraf ederim ki biraz önce sizi sey- rederken bu cinsten şeyler düşünüyor- dum. Birlikte gül Yorginin gerek gü- bunun başkaları ta- olmasından memnun gılaşmasını İzmirde fusr maçlarında YâP -| Üsküdarlı Salih Çelebi tambur da çalar. elde etmiş ve anform|olan meşhurları bunlardır. «Son Posta» nin tarihi tefrikas: 49 Meşhur mu Tamburcular cümle 300 neferdir. Üstad- ları tamburi Mezo Ahmed ile Süleymani ye müezzini Şehlâ Hasanın şakirdi Sıçan Halifedir. Yusuf Çelebi, Kasımağazade Küçük Müezzin, Kara Yusuf, Şamlı Ha-| san, Muslu Çeleni, Yahudi Karakaş, Rum Angeli ve daha nice yüz üstadları vardır, Amma mızrablarında Jetafet ve zerafet Kanun çalanlardan da Cejalezade Mustafa bey bir üstadı kâmildir. Udilere gelince, ancak sekiz on tane kadar olan! en mahir udiler arasında da İvaz Meh- med ağa eşsiz bir sazendedir. Sonra beş ve altı telli sazlar gelir. 'Tayyarzade sordu: — Beş telli saz, ravza dedikleri değil midir? — Evet Tayyarzadem... Ravza dedik- leri sazdır. Levendâne bir sazdır. Bu sa- zı çalanlar hesabaızdır. İcad eden Arap- kirli Şükrülleh beydir. Şükrüllah daha hayattadır. Şakirdlerinin en meş- burları Ali ağa, Tovgur Ömer ağa, celeb! Ali, Cüce hanendedir. Altı telli sazı ise) İranda Tebrizli Ali Han icad etmiştir. Adına Seştar deçiler. Yanık sadal: bir sazdır. Acem Seyfi ağa, Rıza Çelebi, Hür-| rem Çavuş, Zeynizade bu sazın hüner sa hibleridir. Bir de Rizaetlin. Şirvani icadı| Şeşhane denilen bir saz vardır. Ud gibi burgu yerleri eğridir. Kolu da uddan! biraz uzuncadır. gövdesine balık kursağı çekilmiştir, amma perde yoktur, bu sazın sazendesi 70 neferdir. Müşkül bir sazdır amma bütün makamlar icra olunabilir. Bu sazı çalanlardan defterdar Mehmed Paşanın vekilharcı Ahmed eğa. Sultan Murad efendimizin gözde süzendelerin- dendir. Bir de Gürcü Hasan ağa. hakkile İ üstadlarındandır. Pir levendâne saz da kopuzdur. Bugün İstanbulda kopuz ça-| Tanlar kırk kişi kadardır. Kopuzu Fatik Sultan Mehmed ricalinden Hersek oğlu Ahmed Pâşa icad etmiş. Bu sazı; Bosna, Budin, Eğri, Tameşvar gibi serhad halkı çok severler. Kopuz üç tellidir. Bugün! kopuz ustaları arasında en meşhurları! Celenkli Sehbaz ağa, Sehrab ağa, Yamalı Receb ağa, Boşnak Memo ağadır. Kopuz, Rumeli sarıdır, Anadolunun sazı da Çö- kürdür. İstanbulda Çökür çalanlar 300 nefer sazendelerdir. Beş telli, tahta gö- öüslü, virmi akı perdeli levenâ sazıdır. “Yeniçeriler arasında Çökür çalmayan yoktur. Germivan hükümdarlarından Ys-| kub bey icadıdır, Yakub bey Kütahvada Zırhkeş bağında yatarmıs. Bu sazda me- hareti olanlar Demiroğlu, Molla Hasan, Koroğlu, Greda Muslu, Kara Fazh, Celeb Kâtib, Kayıkçı Mustafa, bi, Tü- Pabi Celebidir. Çökür gibi beş kirişli bir saz daha vardır ki karnı küçük ve yu- varlak, kolu kısa, perdeleri gevet sıktır, adıma Çeşde derler. Ekseriya Balat ci geneleri kayıs #le boğazlarına asıp Ev de, KAğıdhanede vesair seyran yerlerin- de çalarlar. Üstadları Deli Hüsam, Ke- mal Çingene, Zorhı Recebdir. Gene bu çeşlâ sazlardan bir de Karrdüzen vardır. İstanbulda elli neferdir. Mucidi. Süley- manı Kamıminin oğlu şehzade Beyazıdın adamlarmdan Kuduz Ferhad imiş. Sö- leyman Hanın korkusundan sehzade le İrana kartıkları zaman gurbet diyarında eğlence TAsımdır diyerek tambura şekili Yuzan: Refik Ahmed Sevençil olduğu anlaşılıyordu. Lıza bu dakikayı fırsat bilerek kocasına hitab etti; — Dostumuzu evimize çağırmayacak mıyız? — Bibette... Ziyaretinde: memnun ©- lacağız. Hattâ lk defası için kendisinden yemeği birlikte yemek şerefini bize ver- mesini de rica edeceğim. Meselâ yarın öğleden sonra senin kabul günündür; Mösyö Hüseyin.Gerçek yarın evimize ge- Mirse sosyetemizi de görmüş olur; akşa- ima da misafirler gittikten sunra yemeğe kalmasını kendisinden şimdiden rica €- delim. Devetlerine teşekkür ettim. Yorgi Di- mitriyadisin söylediği adresi not defteri- me kaydettim. — Ben bu akşam yemeği birlikte bu ©- bEY | Elinden bir kan çıkmış, sikişinaslar i z ahanda icad et miş. Üç kirişli, sürahi gövdesi ve perdeli garib bir sazdır xi İstanbulda ekseriya pabuççu bekârları çalarlar, Kayıktaki sazendelerden Çiloğlu bürüs da korka korka Evliyanın sözünü keetii — Bre Evliya Çelebi hazretleri. dedi, Sen bu Karadüzen sazını yavrusu vuruk muş ceylân gibi inleten pabuççu bekâr Filiz Hasana yetiştin mi idi? Evliya Çelebi: — Bre Çiloğlu, çengele vurulan Filiş Hasan mı? — Öyle ya... Cevahirel Yahudi işinde parmağı var diye Yolgecen odalarında tutmuşlardı da sorguya bile çekmeden aslan gibi yiğiti üç gün çengel üstünde böğürte böğürte öldürmüşlerdi. — Bre o Filiz Hasan kopuktur. ,— Evliya efendi hazretleri, Filiz be- nim arkadaş, ayaktaş ve sırdaşım idi. Fi- İiz aslında bekâr evlâdı idi. Aydınlıydı 0, a ka mış, pabuççu bekârı olmuştu. Hani dikk şinin üstüne de pabuç dikişi yoktu ha... Sonra bir kahbe inden kopuk oldu çıktı. Bir takım düstü kalktı, Ce- vahirci Yahudi de hiç suçu yok iken kaydını gördüler, Tayyarzade: — Bre bırakın şimdi Filiz Hasani,,, dedi, bre Evliyam kesme tatlı sözümü. Hüseyin efendi ağacığım ağzının içine bakıp bekler. — Bre emir efendilerimizin... Levep- döne sazlardan biri de tanburadır, Â. 'nadoluda Maraş İlinde, icad edildi. Avam . sazıdır. Üstadları Deli Ali ile tanburacı | Velidir. Bir de Kütahyada Efelloğlunun tel tanburusı vardır. Zamnara sazi- :r. Üç telli ve perdelidir. O kadar oy- naktır ki mahalle arasında çalınsa ana, bacı, hala, tevzeler pencerelere birikirler, Şehlâ Yusuf, Kuyumcu Ali ve Türk Yu- suf üstadıdır. Karık Kumkapı ile Yenikapı arasn- daki sahilin açıklarından geçiyordu. Gü- neş iyice kararmış, batmıştı. Onlar Sa- matya açıklarına varmadan, ortalık ta adamakıllı kararmış olacaktı. Yirmi dört kavıkcı pehlivanın küreklere her asılış» larmda bütün boyunca bir ok gibi fleri- ve fırlattıkları kavık gece yarısından ev- vel Çekmeceve varır gibi görünüyordu. Tavvarzaderin gözleri Kumkapı sahil- Terine daldı. Bovasız, kara ahşab evleri, sa Mİ bovumca dizilmiş göz göz kayıkhane- Teri, bunların arasında, deniz üzerinde "kurulmuş salaş kahve ve meyhaneleri, 'kanadlerini acarak kurutan deniz kuslar rı andıran ağları ile uzaktan bu balk- cı kövü ne kadar güzel görünüyordu. Kumkapı şshilinin önündeki Sala kaya- kardan yapılmıs mendireği, basbasa ver. mis iki gıreır ağır ağır dolaşarak Mar. maraya açılıyordu. Sanki balıkçı güzeli Ahmedi görür gibi oluyordu. Birkaç sa- nive icinde son beş on haftanın vak'aları, birbiri arkasından şöyle bir akıverdi. Sonra, muhavyelesini, biraz evvel konu- sulan Filiz Hasan vak'ası ile cevahirei Yakud! cinayetini, balıkçı güzeli Ahme- din kayboluşu meselesine bağladı. (Arkas var) oynamak için ahbablarınm: gelecek, on- lara söz verdim. Geç kalırım; yarın saat on altıda şoför gelip sizi buradan alam; olmaz mı? * Misafirlerimi uğurladıklan sonra ye- mek salonuna cıktım. İstavro hizmetime kostu ve sözlerine ehemmiyet verdirmiş olmak icin kulağıma doğru eğilerek: 'Emrinizi verine getirdim, bevim, matmazel Petkovic bu akşam yeme- inle beraber yiyecek. — Matmazel Petkevic kim? — Dün akşam gösterdiğiniz sarı saçlı kız. — İstavro; ne diyorum... Ben sana yalnız onun kim olduğunu sormuştum! — Ben sizi bilirim, beyim, siz bir ka- dını sorarsanız sebebsiz değildir; hizme timden memnun değil misiniz? — Bilmem, düşü m... Galiba men nunum... Pek birden oldu da biraz gö- şırdım... Nasıl oldu bu 147 — Matmazel Petkoviçin oda hizmet çisi kadın bizim ahbab... Onu sıkıştır. dım, matmazel hakkında malümat İste dim; sizden bahsettim; gazetedeki resmi: nizi gösterdim; © As bu gazeteyi matma- dedi ği e telde yememiz için ricada bulunacaktim; kabul etmez misiniz? Dedim. Lina sustu, Yorgi Dimitriyadis cevab verdi: — Bize bu akşam için müsaade ediniz. Yemekten sonra klübe gideceğim, briç hangi resim, İstavro? — Bugünkü gazete, beyim... — Ne münasebet? (Arkası var)

Bu sayıdan diğer sayfalar: