November 16, 1939 Tarihli Son Posta Gazetesi Sayfa 7

November 16, 1939 tarihli Son Posta Gazetesi Sayfa 7
Metin içeriği (otomatik olarak oluşturulmuştur)

16 İkinciteşrin SON POSTA Bir casusun meraklı hayatı BU resimler cepheden geriye haber götüren bir güvercinin sevkini gösteriyor: Hazırlanan rapor, yahul harb vaziyeti haberleri bir tüp içine konarak güvercinin uyağına bağlanıyor ve hayvan aç olarak salıveriliyor, Dömlüğü zaman ise m Dünkü kısmın hülâsası (Alman casusu Kari Armhard, iyi giyinen BEM Bazman bir gençtir. Sergüseştinin bap- Harumün kendisini Berlinin en hüks lokan- 2m. sözlerinin bu noktasında, sert hareketle kalemini masaya vurdu Ye Karlin, gözlerinin içine bakârak konuşmasına devam etti: — Bundan sonra hiç bir süretle alkol kullanmıyacaksınız!. «metres» veyahud “evgilis namları altında hiç bir ka - dinle uzun bir cinsi rabıtaya girişmiye, <eksiniz!, Bütün mevcudiyetinizle gizli barat servisinin emrinde olduğu - Muzu hiç bir zaman unutmıyacaksınız! | Telefonun keskin bir çmgırağı Ro - ?EN'in sözlerini yarıda bıraktı. Ahizeyi *lize alan Rozen, hürmetkir bir eda kendisine | telefonda söylenenleri! İnledikten sonra süratle ayağa kalktı. ra dönerek: ”— Beni mazur görünüz, dedi, acele ek mecburiyetindeyim. Siz bizim İstkilâtmızda 2112 numara il4 mukay- Tedsiniz!, Bütün raporlarınızı bu nu - Mara ile imzahıyacaksınızl o Yakinda daha mufassal talimatımı da alacaksı- Mz. Allaha ısmarladık. gp lezen Karl'ı kapıya kadar geçirdi. İNİ uzatmıya lüzum görmeksizin ba- hafifee bir selâm vererek, bugün- k mülâkatın bu kadarla bittiğini mu. tabına anlattı. * hep kaç gün sonra Karl tekrar Vil - İreştraseye davet edildi.. onu karşı - Yen gene Rozen oldu: >— Nasıl, hazır mısınız, dedi?. Ne ka- der Zaman zarfında yola çıkabilirsiniz? > İki saat zarfında. “4 > Cok güzel. Siz şimdi Yunanistana, alaya gideceksiniz!. Son zamanlar - Atina, Balkanlarda, yakın şark'a İiyette bulunan muhtelif memleket. dak Menswb casusların bir karargâhı Mİ almıştı. Sizin vazifeniz, burada pa oan ve muhtelif milletler hesabi- Tay ışan casusları tesbit etmektir. bil bu arada, bilfil Yunanistan aley- sepetinde yiyecek bulacaktır İ göre hiç bir masraftan çekinmiyecek - imdi artık gidebilirsiniz! Karl hemen © akşam Yunanistana mütevecriheh yola çıktı. Kendisine, şarkta ve Balkanlarda' mevcud hasta- lıkları tetkike memur bir doktor süsü verdi. Rozen ona, Atina trb fakültesi dekanlığına hitab eden Berlin doktor. ler cemiyetinin bir tavsiyesini vermeği ihmal etmemişti. Bu tavsiyede, Karl'in Berlinin tanınmış doktorlarından biri olduğu, mühim bazı keşifler üzerinde ü tetebbüatını derinleştirmek üzere Bi nlarda ve şarkta yapacağı seyahatlerde, kendisine her türlü mes- ardımlarda bulunulması bilhassa wdedilmekte idi. aya (gelince, uzunca bir müddet, benimsediği doktorluk sıfat mk bir insan olarak görünmiye çalıştı.. birçok hastanelere muntaza * devam etti.. tanmmış Yunan pro. rlerinin derslerinde, konferansla « rında bulundu. Ameliyathanelere girdi, cıktı YMhasl tetkikata gelmiş bir İdoktorun ne vepması TAzımsa hiç bi atases'nin de rehberliğinden istifade ederek, Yunan ricalinin devam ettik - leri yerleri dikkatle tesbite çalıştı. cünkü, mühtelif memleketlere mensih diğer meslekdaşlarını, ancak buralarda bu'ahilirdi. Karl, Yunan devlet adamlarınm ya - yış şekillerine aid icab eden malüma. tı aldıktan sonra kendisine bir faaliyet plân: çizdi. Bu plâna göre, Yunanistan. da faaliyette bulumar ecnebi casus! e bir temas lesis etmek için Yunan devlet adamlarından birile yakın te * ması olan bir casusla tanışması lâzım. k tanışma, birçok ipuçları ve. Hirdi. Yantığı tetkikat neticesinde, o devirde Yunanistanm siyasi hayatın- da fevkalâde mühim rol oynıyan na - zrlardan birinin, gece gündüz beraber bulunduğu, iş muhitine mensup B... isminde sıkı f*kr bir ahbabı bulundu . gunu, bu #hibabınin da, bir Fransız ka. dınla münasebette olduğunu öğrendi. Karl, kisa bir müşahededen sonra bu Fransız kadınmın, ecnebi bir devlet hesabma faaliyette bulunan bir casus- tan başka bir şey olmadığına kanaat getirdi. Bu Fransız kadınının. Yuna - İe çalışanları da tesbit etmiye çalı -İnisten devlet rieslinden birinin ahbabı m nız. Sonra, Yunan yüksek me- Urlarının sevgililerini, bunların isim- Nİ, onları seven kimseler yanındaki et uz derecelerini de anlamağı ihmal olan B... üzerinde çok derin bir nüfu- zu vardı. Öyle ki, B.... gerek hususi, gerekse siyasi hayatında kadının mut. lak bir tesiri altına düşmüştü. Karl Meyiniz!, Şifreli zata mahsus muha. |önceleri, doğrudan doğruya bu kadın alt bir ba da |2 imzasını atacaksınız. Kö- Sek verecektir. Vaziyetin icabatına *m altına 2; resmi muhaberatın | vasitasile işe girişmeği düşündü. Fakat evdeki pazar çarşıya uymadı, bu işler- yol masraflarınıza karşılık sizelde fevkolâde usta ve tecrübeli bir in- san olduğunu derhal gösterdi. Karl onunla bir türlü destlük münasebetle. ri kuramadı... Bu sahada yaptığı bütün teşebbüsler boşa gitti. hattâ iş bu ka- darla da kalmadı. Kadında Karl'a karşı bazı şüpheler bile uyandı. Pu vaziyet karşısında Karl, dolam - baçlı yollardan yürümek lüzumunu| duydu. Fransuz kadınmın birçok dost- ları ve ahbabları arasında, bir de Sesil inde bar artistlerinden bir arkadaşı vardı. Kari, Sesilin barda gösterdiği numaraların, bazı gizli emelleri maske. | lemek için birer enumarasdan başka bir şey olmadığına kanaat getirdi. Ve bu kanaatin tesirile, Sesilin o çalıştığı <Foli.Arap» barına müntazaman deva» ma başladı. Karl'in biricik (o maksadı, Sesilin dikkatini çekmek ve onunla dost olmaktı. Fakat bu maksadına iriş.| mek için, kadına tutulmuş toy âşıkların rolünü oynamadı. Bilâkis bu işlerde muvaffakiyeti daha müsbet olan, müs- tağn!, hiç bir şeve ehemmiyet vermi: yen tecrübeli bir hovarda tavrın: ta- ihmal etmedi. Tsbii bu arada, Alman! kandı. Bu hareketi derhal tesirini gösterdi: Bir gece. mutad numaralardan sonra herhangi! bir davet vâki olmadan Sesil, | ikerd ile vakışlklı ecnebinin masa- sına pidip oturdu ve Karl ile sohbete İkoyuldu. Kar! ile Sesil pek çabuk ahbab oldu. lar. Sesil'in Karde en çok beğendiği şey, onun kibarlığı idi. çünkü Karl o- ha, bir bar artistine davranılması lâz'm gekliği gibi değil de, adetâ yükse) sösyete kadınına davranması lâzım g& ten şekilde muamele ediyordu. Karl tabii, zerre kadar siyasetle alâkadar sörünmilver, tamamen romantik afa. ki şevlerden bahsediyor, yalnızlığın - dan sikâvet ediyor, ve zaman zaman biraz hava almak vesilesile genç artisti »raba ile şehir dışma gezmive götürü- yordu. Bazan iki genç, kendilerini ta- mamen romantik mevzulara terkede « lardı... Cok geçmeden Karl ile Sesil arasın- deki bu dostluk, bu sıkı Tabıta, Atina- nın bütün eğlence ve bar âlemtlerinin bir dedikodu mevzuu oldu.. Bir gün Sesil canı sıkılmış bir halde Karl'ın yanına geldi. Göz yasları içinde, |fakat müphem olarak, arkadaşı Fran. sız kadmile kavga ettiğini söyledi. Karl bu kavganın sebebini derhal keşfetti: Sesil'in böyle maruf ve güzel hir adam. la sıkı fıkı olması, Fransız kadınını hem üri iş, hem de kıskandırmıştı. Karl, sevgilisine bu bahse aid tek bir sual bile sormadı. Sadece kadına karşı olan dikket ve alâkasını arttırdı. (Arkası var) rek bütün günlerini kırlarda geçiriyor. z Sayfa Mekteblerdeki türkçe ve edebiyatdersleri hakkında yanlış kararlar vermiyelim! german YAZAN mem İ Kâzım Nami Duru | Edebiyat muallimleri Ankarada Maarif Maarif Vekili Hasan Âli Yücelin orta okul ve lise türkçe derslerini tanzim için, kendi reisliği altında bir komisyon kur. duğunu gazetelerde okudum. Bu çok mü. him işi ele aldığından dolayı, en önce Ha- san Aliye teşekkür etmek borcumuzdur. Türkçenin, epey zamandanberi iyi öğre tilemediğini hapimiz biliyorduk. Güzel dilimiz, çocuklarımız ve gençlerimiz tü rafından iyi söylenmiyor ve İyi yazılmı. yor; halbuki bütün bilgilerin baş anahta- ri ana dili Dilini bilmiyen, dimağını da işletemez; ilimleri, başka dilleri iyi öğrenemez. Her dilin kendine mahsuş bir jerisi vardır; bu jeni öğrenilmezse, dil de öğrenilemez; çünkü her dilin hususi. yetini yapan bu jenidir. Çocuk ö#nnesinden ve muhitinden dili- ni ve daha birçok şeyleri öğrenir; fakat dilin mekanizmasını öğrenmedikçe elin- deki aletter istifade edemez, Dilin meka- zması ve o mekanizmanın İşleyiş tarzı, o dilin grameridir. Her dil, kendi grame- rinin kaidelerine tâbi olarak söylenir ve yazılır. Gramer. dilin mantıkıdır da. Bu mantıktır ki, kafanın mantıkıdır da Bu mantıkdır ki kafanın mantıki terbiye- sini yapar. Vakıâ dilinin gramerini hiç bilmediği halde, hattâ edebiyat yapan adamlar biliriz; fakat onlar, hiçbir vakit çek iyi bir yazıcı ve iyi bir edebiyatçı o- lamamışlardır. Onlardaki zekâ bile, kâfi yumuşaklıkta değildir ve yaratıcılığı az. dır. Ne olsa, üslüblarında bir çetrefillik vardır. Gramere çok değer veriyorum diye, beni muateb tutamazsınız; gramer, elbet. te dil değildir ve yalnız gramer öğren mekle dil öğrenilemez; doğru söylenip yanlamaz. Yirmi yıl medresede dirsek çürütüp arabcanın gramerini bütün in celiklerile öğrenen eski hocalar, arabca iki kelimeyi yanyana getirip konuşamaz. lar, doğru bir cümle yazamazlardı. Grameri nasıl ve ne dereceye kadar öğretmeli? Bu, artık, gramerin metodo. lojisi sahasına giren bir meseledir, burâ- da bahsedilemez. Gramerin lüzum ve €- hemmiyetini anlamışsak, bu kadarı bize kâfidir, Okuma dediğimiz kıraat meselesi de beni çok düşündürür. Yedi veya sekiz yaşında okula gelen bir çocuk, çok zen- gin bir vokabüler sahibidir. Biz ona üç #yda mahâud kelimelerin yazılıp okutul- masını iyi öğretemiyoruz. Halbuki: çocuk, yazının mekanizmasını öğrenirse, bütün bildiği kelimeleri yazıp okuyabilmelidir. Alfabede veya okuma kitabında görme- diği bir kelimeyi başka bir yerde görse, : mıyor, O halde okuma dersinin metodolojisinde büyük bir kusur var. Ço- cuk. çok defa üç değil, beş ve hattâ on ayda dahi bu mekanizmayı elde edemi- yor; serbest okuyup yazamıyor. Orta o. kula geldiği vakit, ona artık mekanik ©- kumayı değil, manalı ve edebi okumayı öğreteceksiniz. İlk okuldan kusurlu me- karizma ile gelen genç, orta okulda iste- diğiniz tarzda okumağa muvaffak ols- mavxa, kabahat kimdedir? Vekilinin riyasetinde yapılan taplanta ! metodun mahsulü değildir ve en büyük kusurları budur, Çocuk anasından, babasından duyduğu kelimelerin ayni manada olan büsbütün yeni şekillerini görüyor. Meselâ (mek- tub) kelimesini evinde her vakit işitmiş« tir; bunun yerine (bitge) yi nasıl anlar ve nasıl öğrenir? Her yeni kelime, yeni (bir manayı ifade eder olmalıdır. Bu ma na nasıl bir alâka dolayısile zihne gire cekse, onun maddi şekli olan kelime de öyle girecektir. Binaenaleyh çocuğa, ye. ni bır mana için olmadıkça yeni bir ke İlme vermekten sakınmalıdır. Türk dili için, İlmi çalışma başka, okul dersler başka şeydir. Edebiyata gelince: Edebiyat öğretmen leri, iki türlü edebiyattan obahsederler Yapılan edebiyat, öğretilen edeoiyat. Ya plan edebiyat, okul dersi değildir; bizce burada okutulan edebiyat mevzuubahs tir. Edebiyat niçin okutulur? Bir kere her Türk, dilinin bediiyatını ankyabik meli, ondan zevk almağı öğrenmelidir. Sonra da edebiyat felsefi zihniyete biz giriştir. Edebiyat bu iki bakımdan öğre tilir. Bir takım edebi kaideleri hıfzettir. mek, edebiyat yapmak değildir. Gençte bedii zevki uyandıramadıktan, bir duy" gusunu ez çok heyecanla ifade edecek bir kabiliyet doğuramadıktan sonra, &. debiyat dersi can sıkıcı ve lüzumsuz p& sif bir faaliyet olur. Fencilerimizin çoğundan edebiyatın Izumsuzluğu hakkında sözler işitmişir» dir, Malbuki en iyi fenci, ayni zamands 42 çok edebiyater da olmak mesburiye tindedir. Edebiyat, uydurma ve haya) mahsulü değildir. Hayalin edebiyatta ye iri varsa, #ende daha büyük yeri vardır İ Nazariyeler, birer hayaldir ve bütün ih. İtiralar, bu gibi hayalleri tecrübe sahasına koymaktan doğmuştur. Binaenaleyh © debiyat, şair, edib, muharrir gibi, doktor, avukat, kimyacı, mühendis ... lere de lâ. zımdır. işte okullarda edebiyat, bu terbiyevi gayeyi temin için okutuluyor. Bu gaye niçin elde edilemiyor Buna, metodoloji İnokğanından başka noksanlar da tesir 'icra ediyorlar. Okutulacak metinler iyi İseçilmiyor, edebi kaideler ve neviler $e- İçilen parçalar çok azdırlar ve » hiç ok mazsa - İikirce tam değildirler. Okul kü. | tübhanesinde, belki bir takım edebi eser İler vardır; fakat bunlar okutulmaz ve üzerlerinde vazifeler verilmez. | Sonra edebiyat tarihi diye bir ders İ gösterilir. Bu da metinlerle değil, krono. lojik olarak yapılır. Tarih tedrisinde ya- pılan bu kronoloji hatası, edebiyat tari- hinde de irtikâb ediliyor. Gerek türkçe, gerekse edebiyat için okulda, mümkün olduğu kadar zengin bir kütübhane bulunmalıdır. Lise genç leri, her türlü edebi eseri okuyabilecek ive anlıyabilecek kabiliyette oolmalıdır. İ Meselâ Hâmidin, Halid Ziya Uşaklığilin yeni türkçeye çevrilmiş eserleri okutul. malıdır. Gençten, manasını bilmedikleri kelimeler izah edildikten sonra, üslübla» | İyi okuyup yazmanm önemi söz götür.!rın ve edebi inceliklerin sezilmesi ve an- , mez. Bünun üzerinde ne kadar durulsa latılması $stenmelidir. Ne Divan. ne Tan- yeridir. Gencin bütün hayatınca bunun zimat, ne Servetifünun edebiyatları İh- tesiri sürüp gider. Bana öyle geliyor ki mal edilir. Bunlerdun seçme metinler alfabe ve İlk okuma kitabları * çocuğun |gencleriri ber vakit zevkini okşayabilir. bildiği kelimeleri araştırarak, nlâkaları-| OKısaers: Hasan Âlinin takdire şayan nı uyandıracak bir şekilde yazılmıyor, O.|olan bu teşebbüsünde muvaffak olmasını kuima kitabları, pedagojik bir kâlanın ve (Devamı 8 inci sayfada)

Bu sayıdan diğer sayfalar: