4 Ocak 1940 Tarihli Son Posta Gazetesi Sayfa 7

4 Ocak 1940 tarihli Son Posta Gazetesi Sayfa 7
Metin içeriği (otomatik olarak oluşturulmuştur)

4 İkincikânım Folâket mıntakasına hareket Çarşambanın Perşembeye ilmiklendiği! Saat 3... Karabükteyiz. Kaloriferli, aydınlık bır oda, yumuşak temiz iki yatak dinlenmek için bizi bek - Myor, İki gündür trendeyiz. İstanbul - Ankara ve Ankara - Karabük yolu iki ge- ceyi trene verdiriyor. kırk sekiz saattir bir nefes alamıyan ayaklarımı pabuçla -! rımın cenderesinden kurtararak, yatağa atılmağa hazırlanıyorum. Kapı vuruluyor. — Buyurun! Karşımızda elindeki kocaman renerile Karabük fabrikasının idare memuru İh- san... Gülüyor. — Sizi yolcu ediyoruz. Bu söze bir mana vermek müşkül. Foto Censal bana bakiyor, ben avikışlarımı ikisine taksim ediyorum. Gece vakti pa -| buçlarımızı önümüze çevirecek ne ka -| bahat yaptık acaba?.. Bir kâğıd uzatıyor. Mavi ve küçük bir kâğıd. ucundaki etiketten taniyo - rum: 'Telgraf.. yüreğimi ağzıma getiren bir heyecan.. — Bize mi?. Açıyorum. Bir yıldırım.. gazete ğerha' Erzincana hareket etmemizi bildiriyor... | Gündüz ötede beride duyduğumuz zel- zele haberi, radyonun matem neşriyatı. hakikati öğrenememekten mütevellid me rakımızı gideriyor. Demek ki.. bir felâket karşısındayız. Saate, tarifeye bakıyo - ruz, Yarımda Zonguldak treni var... «İr- mak, ta Erzincan trenile karşıleşıyoruz.' Haydi bakalım, tası tarağ! toplama... Fabrikanın otobüsü gelip vaktinde bizi 8-! Taco” | Kismette (Karabük) fabrikalarında (Son Pasta) okuyucuları için cazib Tö - portajlar yapmak değil, bir milli felâke- tin hikâyesini yazmak varmış. Erzincan treninde «Irmak; istasyonundan Erzincan fre - Bine biniyoruz. İlk işimiz vaziyeti ÖĞFEN-| gen olduğumuz yerde sallanıyoruz. O ne?. mek.. ilk haber: Erzincan tamamen ve bazı vilâyetler kısmen mahvolmuştur. 'Tren Erzincana giden vatandaşlarla do - tu. Hepsi felâket haberini alır almaz at- lamışlar. Kiminin ailesi, kiminin oğlü, kiminin anası babası orada... Dahiliye ve Sıhhiye Vekillerinin de trende olduğunu haber alınca, en sağlam malümatı Dahiliye Veki'inden alabilece - Zimi düşünerek, Vekili hususi vagonunda ziyaret ediyorum. Yanında müsteşar mua- vini Şefik Bicioğlu, Erzurum valisi Ha - şim iki mülkiye müfettişi var. Sihhiye Vekiline de içtimai musvenet u - mum müdürü refakat ediyor. Dahiliye Vekilinden öğreniyorum Ki, rk bölgesile, bu bölgeye yakınlaşan ii ie kısmından bazı vilâyetlerimiz misli görülmemiş bir zel zele felâketile karşılaşmışlardır. Bunla - Tın içinden en talihsizi Erzincan çıkmış. şehrin tamamen yıkıldığı ve insanca 2a- yiatın çok fazla olduğu anlaşılıyor. Dahi- liye e. çok müteessirdir. Mütemadi - — beriye çekilmek üzere te'graf müsveddeleri yazdırıyor. bi Mm Dir. imdad katar çadır. yiyecek, en- kazı kaldirmak üzere amele götürüyo ruz, Fakat ne ağır,.. Erzinana koşan Erzican'ı'er Yolculara sorarsanız, tren koşmuyor, Âdeta topallıyor. Dakikslar asırlaşıyor, yol bir serab sanki... Hakları var zavallı'arın. Şu genç a - vukat heyecan içinde... — İhtiyar annem orada, diyor. bu ka- dar yıldırım telgrafı çektim cevab vok!.. Zayıf, sapsarı yüzlü bir başka yolcu: — Sekiz kişilik aflem orada. diye derd Yanıyor.. ne oldular, kim bilir? Kimi kızını, kimi ailesini, kimi baba - #inı, anasını merak ediyor. Kurtulan pek azmış. iki gün sürecek bu zalim intizarı dürürün.. bir yerde oturamıyor, bir yer- de bir iki dakika konuşamıyorlar. Nerede ise inip trenin arkasından itecekler, Yataklı vagonda birkaç aylık çocu - ğile genç bir bayan var. Kocası Erzincan- da doktormuş: — Ya, diyor, çocuğum Erzincanda ba - basını bulamazsa... Kayseri, nihayet Sivas... Uğradığımız her istasyonda, felâket mıntakasına yaklaştıkça felâket büyü - yor. Bu dünya mikyasında büyük bir fe- lâket, milli bir ıztırab, yarım bir kıya - mettir; Kayseri valisi Şefik Soyerden bir mik- İtar malümat daha alıyoruz. Felâket mın- takasının hududları genişliyor, Fakat za- va'lı Erzincan haritadan silinmiştir. Sabaha karşı dörtte Sivastayız. Herkes uyanık ve herkes ayakta. yeni bir haber? Kara, soğuğa rağmen tren is- tasyona bosalıyor. Büfeye hücum var: Bir fincan sıcak çay içip ısmmak, bir fin- can kahve yuvarlayıp assbı yatıştırmak için mi? Hayır. elektrik feneri mübayaa- si, Erzincan zifiri karanlık. gece yarısı kes ölüsünü, dirisini nasıl arıvacak? hi *'vastan kalktık. Trene Ankaradan bir yıldırım telgrafı geldi. Bütün yolcuların yürekleri oyna « yıp bu telgrafın üstünde âdeta birleşti. Herkes haber bekliyor. Aranılan şahıs vok. Acaba isim yanlış olmasın. Değil. Trene bulunamıyan zatın bir çocuğu ol- duğunu müjdeliyorler. Tren kara saplanıyor Sabahın yedisi... Trenimiz ketenlik bez kesen kara hir makas gibi bembeyâz karlar ârasından koşuyor. İki buçuk metre kar olduğunu söylüyorlar. 1700 metre irtifaa tırmam - yoruz. Katarın önünde iki heybetli maki- ne.. kar tren yolunu kapamasın diye, iki tarafa tahta siperler yapmış'ar; tipi öy- Je şiddetli ki müthiş bir uğultu ile tre - mimizi sarsalarken bu tahtaları koparıp arasında insafsız bir tipinin elindeyiz. Dı- şarıda (18) soğuk. Pencereden parma- ğınızı uzatsanız donacak, Kalorifere, pal- tolarımıza rağmen âdeta titriyoruz. Bir - Bir te'âş, pencerelere hücum. Kar yolu kupatmıştır. Makineler teke inedile bir- İkaç tos vuruyorlarsa da iki buçuk met - relik mânia bir Manerhavm battı salâ - betile karşı koyuyor. Kompartimanda bir hat müfettişi var. — Kara saplandık! Diyor, ve muşamba ceketini, kasketini i geçirerek trenden fırlıyor. Ne olacak şimdi.. ameleler küreklerle yola dökülüyorlar. Fakat bir kürek kar ka'kmadan rüzgâr bir tonunu yığıyor. Al lahım o ne dehşetli tipi. bir dakika için- de bütün pencereler örtüldü. Vagonları tekerleklerinden ssrsalıyor, Rüzgâr bu halimize kahkahadan boğulur gibi ıslık- lar çalarak, yerlerde yuvarlarıp karları havalara kaldırarak treni muncıklıyor. Kompartimam camı hamarat bir bayan elinden çıkmış, ağır işlemeli bir masa ör- tüsüne döndü. Şimdi iri delikli bembe - SON POSTA Erzincanda neler gör - Bedbaht şehre ilk gidip gelen gazeteci, “Son Posta,, muharriri oldu, tarihin kaydettiği en büy Erzincan istasyonu ve bir felâketzede Yolcuların sabırsızlığını, bu münasebet #iz sürpriz önündeki infiallerini nasil an- latayım? Herkes istasyon şefinin odasına dolu - yor.. Telefon, telgraf işliyor: İmdad... Saatler geçiyor, imdad trenleri geli - yor, o tipi altında ameleler ve teknls' - yenler, vazife üstünde insani ve fera - gatkâr çalışmalarına devam ediyorlar. Tam 36 saat. Ekmek bitiyor. Fakat ka - zazedelere giden ekmekten bize dağıtı - i yorlar. Bay Çetinin sütü ve maması bitti. Restoranda bir parça pirinç varmış. Kay- nattılar, suyunu içirdiler. Kar, tipi, rüzgâr ayni şiddetle devam ediyor. Kurtarma hareketini telefonla idare eden İşletme müdürü sabirsızlanı - yor. Ya biz? Dahiliye Vekili bir an evvel Erzincana varamadığı İçin müteessir. i Mütemadiyen ne zaman hareket edebile - koparıp fırlatıyor. Vahşi, korkunç dağlar | ei ceğimizi soruyor. Müdüriyeti umumiye - den bir haber; mademki vagon yola ko- namıyor, şu halde devirip geçiniz. Bir he- sab, o da imkânsız. Daha çok vakit ister, Yolcular, gidip, ellerimizle karları te- miz'iyelim, sabrımız tükendi, diyorlar. Nihayet kurtuluş. vagon raya kon » muş, kar makinesi yolu temizlemiştir. Yolcular bitkin bir halde: — Tahammül edemiveceğim artık. bu heyecan beni öldürecek! Diyenler var.. sert. çatık kaslı bir step akenmı baslarken 96 saatlik bir bekle - meden sonra kalkıyoruz. ğe Kemahda Üçüncü mevki kompartimanlardan bi- rinde orta yaslı bir kadıncağız hıçkırık - tan boğulacak: — Allahım diyor, bu ıztırab daha ne ka dar sürecek? Bu kadıncağızın kocasile iki - çocuğu Erzincandadır. Yanındâki adam kulağı- ma eğiliyor: — Haberin! aldık. Üçü de Allaha ka - wuşmuşlar... yaz bir cibinlik içindeyiz. Dışarısını gö- remiyoruz. Ne halde olduğumuzu göre - yim, dedim. Vagonun kapısı bu cür'etimi ürü” earptı. Adım atamadım. »a yürüdüm. İki bayan babası Erz olan yavrıyu o battainveye koy salıncak seklinde sallıyor'ar. — Çetin sus, Çetin uyu! Hakkı var yavrunun: Üşüyor. Vagonlar gittikçe soğumağa başladı. Bir hamle daha, korküne haber, lokor0- tif ve furgon yoldan cıkmıs. dünyanın yolunu şaşırdığı bir zamanda bir mrki- nenin avağının kayması mühfm mesele değil. fakat burada donmak #elâketzede- lerin imdadına yetisememek te mevzuu. bahs. bu korli stepin ortasında münhe- zim bir imdad kolu halindeyiz. Yeniden harelet Xedi saat sonra.. aşağıdan gelen bir im- dad lokomotifi evvelâ Vekillerin vapon- larını, sonra da biri, biraz evvel kalk - mış olduğumuz (Eskiköy) — istasyonuna, çekiyor. Burada âkibetimizi bekliyeceğiz. Yüreğimde bir yanar dağ... — O halde niçin götürüyorsunuz? — Dinletemiyoruz ki. Saatlerce eteklerine deli Firatı dola - mış, mağrur, hevbetli, vahşi dağ'arı ta - vaf ediyor; çıplak, korkunç tepeler ara- sında bir tünelden bir diğerine giriyo - ruz. Bütün dekor, kava ve peri baeaları.. Kulağımızda (Çetinkaya) istasyonun- Sn karsılastığımız yaralı treninden vük « selen feryadlar. Dünyanın en büyük hai- esine yaklaşıyoruz. İste Krmah.. Erzincanın kapısındayız. Heyecan son haddini buldu. Artık tre- nimizin yolcuları kendilerini bek'iyen müthiş ve mukadder akibeti pek az sonra 5ğrenecekler.. Daha tren durmadan atlıyan atlıyana.. Nahive müdürü ve bazı köylüler is - tasyona gelmişler... völcülar bunlarin et- rafını #erdilar.. Nahiye müdürü sorulan sual'erin hangisine cevab vereceğini şa- sriyor, Herkes Yendi ailesini soruyor. Xk lanların miktarını öğrenmek istiyor, ya: ük haileyi anlatıyor gördüm ? ralıların ve sağların ne vaziyette olduk -| — Anam yok, benim anam bunların larını araştırıyorlar. içinde yok! ) Nahiye müdürünü bu telâşlı kalabalı -, Durduk. 4 ğin elinden kurtararak 'bir kenara çek -| Sağ kalanlar, karşılarında buldukla » tiğim vakit: rile saatlerce çözülmiyen bir kavuşma — Vaziyet çok korkunçtur, dedi.. size) çemberi atıyorlar birbirlerine., i ne söylesem hakikati İfade etmiş olamı -| — Annem sağ mı, babam nerede, hani yacağım. Şu kadar söyliyeyim ki, cesed-| karım! 3 leri yememeleri için köpekleri öldürüyor-| , — Çocuklarım nerede? lar. Elân enkaz altında yaralılar mev -| Artık hiç bir haberin sigortasına “uddur. Ölü müktarı tahminlerden çok İmeden hakikatler ifşa ediliyor. Ferya laha fazladır. Şehirde taş taş üstünde) bayılanlar, istasyon taşları üzerine Çi - kalmamıştır. küverenler.. Biz yolda iken Kemahın çok mühim| İstasyonda kimsesini obulamıyan or. hasarata maruz kaldığını duymuştuk.İ şaşkın, mütelâşi öteye beriye koşuşor, Halbuki Kemahta hiç bir bina yıkılma -İkarşılarına çıkanlara aradıklarımın âli » mış. iri kaya parçaları kopup yuvarlan -İbetlerini soruyorlar, mışlar, bunlar da kasabaya bir zarar ver-| (Bu satırları yazarken, gözlerimin memiş.. fakat köylerde ölü ve yaralı a -| olduğunu hissediyorum. Hâlâ kafa dedi bir hayli kabarık. içinde anasma ağlıyan, delikanlı çocuk; —1— larını bulamıyan baba, kocasının ölüm ha il berini alınca taşlara yıkıln kadın ver. E Ea galaya Bir kadın tren penceresinden avazı çıktis bağ : Trenimizde çıt yok. kimse tek lâf ko-| 5” iy niz muşmuyor, Herkes biraz sonra karşılaşa- ii b dın! ee e iie Pirat, | Bu kadıncağının iki çocuğu ve kocastle ği tar. kâh bize sırtını dönüyor, kâh omuz omu- anası enkaz altında kalmıştır zayız, kâh uzaktan bir dolanıp göz kır - —9— »yor, vahşi, ayni da bir ka- 3 sie e Tarihin kaydetmediği facia sahneleri Yaklaşıyoruz. Perişan bir halde trenden iniyorum, Dakikalar sayılıyor, Bütün tren pencerelere yüklendi. Bapt Etraftaki bütün evler bir yığın taş, tahta. toprak halinde.. Aralardan tek tük ça » i gir sız Erzincan sana geliyoruz. Fakat bize uzanacak kolların kaldı mı, bağrında bi- zi basacak bir yer kaldı mı? Erzincana u- zanan demiryolu iki kol gibi bizi kendine çekiyor. Bir an evvel, bir ömür boyunca, manzatâsının dehşeti hafızadan silinmi - yecek olan Erzincana kavuşmağa can #- Üstüste konmuş insan cesedleri. Kaç ta tıyoruz. Trenimizde Erzincanın çocukları, ne? Her halde birkaç bin! Artık hassasi « ekmek, çadır dolu... bir an evvel gidersek yetim uyuşmuştur, Gayri iradi yürüye biraz sızısı dineeeke. sanıyoruz. rum, İstasyonun şark kısmını kaplı a e iş meydandayım. Allahım bu ne fe Erzincanda imei Nihayet... Yüzlerce, binlerce cesed, üstüste, yani İşte nihayet Erzincan... yana konmuş.. birçok kadınlar, ço Yanımdaki pencereden yarı beline ka-İ erkekler bir albüm yaprağı çevirir dar eğilmiş bir adam haykırdı: cesedleri kaldırıp ka'dırıp kendilerine — İşte, işte Erzincana geliyoruz. olanları arıyorlar. Zaman zaman, aradı - Diğer kompartimandan bir feryad kop | ğını bulanların canhiraş bağrışmaları ku- vi Jak zarlarını yırtıyor: — Vâh anam Erzincan!,.. — Babam, babam benim! Gösterilen istikamete bakıyorum. Kup-| — Anne babamı buldum, anne baba - kuru ağaçlar. uzaktan gözüken yalnız bunlar. gördüğünüz halk! ğ Bakıyorum, beş dakikada, teker teker isayabilirim hepsini. başımı çeviriyorum. tu mi uldum. Morarmış cesedlerle veğa kucaklaşma" Bana anlatırlardı; evler, bahçeler, & -|.. açlar arasında idi hani... Ağaçlar ara - sında seçilen bir ev yok. Yaklaşıyoruz. Rastladığımız her adama hayretle ba- kıyoruz. Burada sağ adam bulmak bizde öyle tuhaf, ifade edilmez bir his bıra - kıyor ki. Makasları geçtik. İstasyon gözüktü. şehirlikten bir anda mezarlığa inkılâb etmiş olan zavallı Erzincan iyi seçiyoruz şimdi.. bir enkaz yığını. "Tren acı bir çığlık kopardı. Raylar üzerinde bu manzara karşısın - da ürpermiş gibi sallandı, yavaşladı, is - tasyona giriyoruz. Şehrin soğ kalabilenle- ri yola dizilmişler, pek çoğunun kolları, bacakları, başları sarılı. hepsi bağrışı - yorlar. Ne diyorlar? Bilir miyim? Umumi bir matem, feryad ve figan... Bir delikanh trenden haykırıyor: — Hepiniz sağ mısınız?.. Bu feryada muhatab olan bir kız çocu- Hu çığlık koparıyor: — Anne, abla, eniştem geliyor. Ve alabildiğine geri koşuyor. — Sağ masınız, hepiniz sağ mı?. Çadırdan fırlıyan iki kadin bağrışıyor- Biraz ilerliyorum. Birden bir tabunca patlıyor. Silkiniyorum. Elinde tabanca sının namlusundan dumanlar çıkan orta yaşlı, yarı çıplak, saçı başı dağınık bir adam avazı çıktığ kadar bağrıyor: — Allahım dirisini aldın, ölüsünü bize bırak! Bikiyorum. Ateş ettiği bir köpektir. köpekleri öldürmüş olmalarına rağmen tek tük rastlanıyor. Bir kısım cesedler taaffün etmeğe başlamıştır, kokuya ci - varlardan geliyorlar. ig Bir adam görüyorum. Bembeyaz sakalı var. Bir ihtiyar kadın cesedini omuzla - mış. Yaralı sanıyorum. Yaklaşınta deh » şetten gözlerim büyüyor. İhtiyarın sır - tırdaki yüzü parçalanmış bir cesedâir ve ihtiyar bu cesedi geniş. bol çizgili alnın, dan, yumuşak yanaklarından terler ve göz yaşları süzülerek taşiyor: — Nereye gölürüyorsun baba? Dönüyor. Son gayretini sarfeden in sanların bitkinliği... N a — Ayalim oğul, kırk genelik karım, onu kendi elimle gömmek bana kismet lar. miş... Trenin penceresinden bir sevinç say -| Sonra hayatın yükünü beraber tırtla hası; dıkları hamulesini omuzuna daha iyi yer, — Allahım çok şükür?.. leştirerek, gözlerini gök Yüzüne kaldır, İki © taraftan bağrışmalar birbirine| yor: karışıyor: — Allah öyle istedi. Allahın işine ka — Anneciğim sağ mısın? rışılmaz. Nusret Safa Coşkun YARIN Erzincanın içinde neler gördüm? — Rizimkilerden ne haber?.. - Oğlumu gördünüz mü? Tren penceresinden aradıklarını bule- mivanler teri€ rastmez “bir. vels Yırkırmağı başlıyorlar. Asım işimli gerç bir avukat, yumruklarile başını dövüyor:

Bu sayıdan diğer sayfalar: