5 Ocak 1940 Tarihli Son Posta Gazetesi Sayfa 7

5 Ocak 1940 tarihli Son Posta Gazetesi Sayfa 7
Metin içeriği (otomatik olarak oluşturulmuştur)

5 İkincikânin SON POSTA Erzincanda neler gördüm ? Bedbaht şehre ilk gidip gelen gazeteci, gördüklerini ve duyduklarını anlatmıya devam ediyor 4 Felâketin büyüklüğü #rzincandan döneli iki gün oluyor. Hilâ kendi kendime soruyorum: Hakika- ten bu dehşetengiz manzarayı benim gözlerim mi gördü, o canhıraş feryadiâ- rı benim kulaklarım mı işitti? Bütün bunlara verilecek cevab «evet; ise, ben bunlara nasıl tahammül ettim? Fındık kadar bir taşın yardığı bir ka - fadan çıkan bir damla kana gözlerini kö- pıyarak başını çeviren insan oğlunun 10 bini aşan hemcinsinin ve kardeşinin ce - sedleri önünde düşeceği dehşetle, uçu - rumdan yuvarlanmış gibi paramparça ol- ması lâzım. Demek ki, insanın metane - ti bazan fevkalbeşer olabiliyor. Eğer ol - masaydı, benim de bugün yaralıların sev kedildiği hastanelerden birinde bulun - mam icab ederdi. Aksi halde bizler, dün - yanm hiç bir tarafında rakibi bulunmı - yan birer <iztıraba tahammül rekorime- ni» yiz, ğu Na'er anlattılar? Üzerine bir asker kaputu giymiş çı sakalı uzamış, ayağında garib bir pan- talon namzedi, iri gözlerinde esrarengiz parıltılar dolaşan bir felâketzede, Er canın Ulucami mahallesinde oturan teahhid Mahmudun yanında sürveyan bir vatandaş evvelâ bize felâketin, hayır kıyametin nasıl başadığını anistıyor: - Henüz dalmıştım ki, kafama bir şey vurdu: Komodinin üzerindeki saat bası - ma düşmüş. baktım, bina sallanıyor. Sa- at elimde. 4 dakikaya kadar farkında - yım. Birdenbire evin ikiye ayrıldığını ve gökyüzünü gördüm. Bundan sonrasını bil miyorum. Yalnız kendime, kulaklarımı yırtan feryadlara geldim, Beni oraya As-| ri hapishaneyi yapmağa gelen lardan Halid o kurtarmış... Bir sıhhı çavuşu: «Merak etmeyin sabah yakın, saat beş buçuk diyordu.» Demek iki saat enkaz altında kâlmı - şım. Koluma girdiler, yürümeğe çalışıyo- rum. Enkaz altından «basmayın, altında insan var, Allah rızası için kurtarın: fer- yadları yükseliyordu. Su yok. kuruyan dudaklarımızı ıslatmak için kar yıyoruz. Yerden korkunç gürültüler geliyor. Bir taraftan şehir yanıyor. Allahim bu ne İe- ci bir geceydi. Üç gün aç, sefil bu mezar- lık ortasında kaldık. Ölüleri, görüyorsu - nuz yığın halinde... Bir yığın gördüm, Ekmek yığıp islanmasın diye üstüne bat- taniye örtmüşler sandım. Açtım, aman yarabbi, insan ölüleri. köpekler didikli- yor.. Muhatabım, ellerile o korkunç manza- rayı hayalinden defetmek ister gibi yüzü- rü kapamıştı. Acele acele mırıldandı: — Allahın zulmünden kaçılmıyor. Al- Jahın zulmünden kağılmıyor Bir memurun kurtulmak için alevlere doğru yürüdüğünü gördüm. Onu zelzele| değil, yangın alıp götürdü. —.— Açlık İstasyondan şehre doğru oldukça gen bir endde uzanıyor. İki tarafı harabe h Hinde... erkaz caddenin ortasına kadâr dö- külmüş. çamur diz kapaklarınıza çıkıyor. Arkamda bir korna sesi, ve “mun sından yüzlerce insanın velveleşi: — Ekmek, ekmek!... arka. Bizim getirdiğimiz kurumuş somun-! Jar. kamyonun içinden iki adam, karpuz boşaltır gibi iki tarafa fırlatıvorlar, Halk çamurlar içinde bu ekmekleri kapmağa çalışıyor. — Ben almadım, bir tane bana verin! Diye bağrışarak kamyonun peşisira koşuyorlar, çocuklar tırmanmağa uğra. şıyorlar. Çamura bulanan ekmekler kara bir bulama katık gibi tehalükle isırilıvor, Şocuklar barındıkları yerlere Koşarken havleryorlar- — Baha ekmek geldi, ekmek buldum! iğ — Tevekkül 70 yaşında bir kadın. Erzincsnın «Ha- cı Kadın, namfle meşhuru. önüne düşen hir ekmeği siki sıkı yakaladı, bağrına bastı. Elinden kapacaklarmış gibi sakla- mak istiyor. Kaldırıma oturdu. 36 saat karda bekliyen bu kerpiç parçasını ko- parmak ve sonra da dişlemek yetmiş yıl- hk elin ve çenenin haddi mi? Gözlerinden yaşlar dökülüyor. Yanına iliştim; ne demeli, bunu Erzincana indi- ğimdenberi kendi kendime soruyorum: Ne demeli?. Bu kıyamet felâketzedelerine ne söylemeli ki, sözle mecbur olduğumuzu! yerine getirelim; Geçmiş olsun mu, başın sağ olsun mu, Allah başka keder vetme- | sin mi?. Dünyada şayed bundan büyük keder tasavvur edilebilirse... İ Şükür, ben söyliyeceğimi kafamda a- rar, aradığımı dilime indirmeğe uğraşır-| ken o konuştu: — Bunu görmek için mi bu kadar ya- şamışım.. evlâdlarımı, iki tane tosun gibi, yiğit evlâdımı harbde verdim de yüre- ğim böyle yanmadı idi.. — Hacı Kadın ekmek aldın mi9. 70 uzun yılın birer kandil kadar sönük. Heştirdiği gözlerile kendisine sesleneti de- | likanlıyı buldu. > Bügün ekmeğim var oğlum. Yarın Kapamazsam beni unutma! — Müsterih ol, dedim. artık ekmek 1 kapmağa lüzum yok.. sana ken, i el erile getirecekler, nerede ise su X mek te bulacaksın! Eta İRİ 70 yıllık gözleri 70 mumlu! pul oldu: Sicak yemek.. ihan evlâdım üç gün-| dür açım. Acaba bundan sonra bize kim ekmek verecek! — Hacı Kadın senin kaybın var mı?, Elile harabeleri işaret etti: — Bütün Erzincan Bir perde değneğine dayanarak yürü- İmeğe hazırlandı. yi İ — Bastonumu kaybettim. Elime bu geçti. bak sopaya dayanmadan yürüyo- rum da, bü acılara daş ntyorum, Allah büyük.. işine karışılmaz ki. | k birer am-| mir Es Annesini istiyen çocuk Yolun iki tarafı harabe demiştim. Halk bu harabelerden çıkardığı kalasları tağ- ların üzerine koymuş, üstüne birer kilim atmış, altına sığınmışlar, coğuktan titre- işiyorlar. Çocuklar durmadan ağlıyor, taş |kovuklarına sokulup, ısınmağa çalışıyor- iJar. Minimini bir yavru muttasıl bağırı- yor: — Annemi isterim, anne, anneciğim.. annemi istiyorum! Kendisini gözlerinden yaşlar bir kadın teskin etmeğe çalışıyor; — Annen kardeşlerini aramağa gitti, şimdi gelecek yavrum! İ Çocuk üç gündür kendisine tekrarla- nan bu yalana inanmıyor artık: | — Annemi isterim, annemi isteri Kadın, sual ve merak yüklü gözli le karşılaşınca, çocuğa göstermeden ba- İşim salıyor ve dudaklarile işaret ediyor: — Öldür... akarak Bini Deliler Çamurda müşkülâtla yürüyorum. Bir | köşeye erzak istasyonu yapmışlar... Ma- palle mümessilleri toplanmış, mıntakala- |fında kaç kişi sağ, yaralı varsa, onlar için ekmek, zeytin vesaire alıyorlar. Bir kı- sım halk geride bu işin bitmesini bekli-| iyor. Nasıl bekleyiş... Mihtabı karşı kol j bağlayıp namaza bu: durmuş ibir cemaat gibi. başlar gö, düşmüş, ses, kıpırtı yok, Felâket mihrabı öründe ıztırab mümin) Enkaz üstünden atlıyarak bir sokağa sapıyorum. Sokak dedimse, bir insan ge- İçecek genişlikte bir arahık., beni bu isti- kamete çeken bir feryaddır. Feryad mut- tasıl ayni kelimeleri tekrarlamaktadır: — Ah gördaş, ah gardaş. Dizlerine yün çorap çekmiş, başında jeski bir kasket, üzerinde yırtık bir ceket enkazı. genç bir köylü çocuğu.. karşılaş- tik. Beni görünce! — Gardaşımı gurdun mu, gardaşımı gurdun mu? diye ellerime sarıldı, o Uzun boylu idi, mavi gözlüydü, yanahları gir- mzıydi, Sağ kalan bir Erzincanlı kadın, sırtında asker kaputu, hemşerilerine yardıma koşuyor — Gardaşımı gurdun mu, uzun boylu idi, mavi gözlüydü, yanahları gırmızıydı.. Sözünü bitirmeden gene yürümeğe başladı. İkide bir ciğerlerini söken şu feryad çok uzaklara aksediyor: — Ah gardaş eh gardaşi. Benden sonra kendisine hitab ettiği adam: — Dört gündür böyle zavallı, dedi. knüş, enkaz altından çıkardılar, Fakat bir türlü ölenin kardeşi olduğuna inanmıyor. Önüne gelene kardeşimi gör- dün mü, diye soruyor. zavallı çıldırmış —— Cennetlik günahkâr'ar Ordu Müfettişliği binasının önünde. yim. Koca bina mukavva bir kutu gibi yamyassı olmuş. Sağlam bir duvar kal mış. Üzerinde Atatürkün (o büyük bir caml, resmi ayakta duruyor. Duvara, cama, resme bir şey olmamış. Müfettişliğin karşısındaki o sokakta hummalı bir tarama faaliyeti. Mah kümlar enkazı kaldırmağa uğraşıyor - lar. Evet mahkümlar.. o Hapishanenin) kapısı değil, dört duvarı indiği halde, kaçmıyan, kaçmaya teşebbüsü akılla ,. rma getirmiyen, kazmayı, küreği o - müzliy : dört gün dört gece aç, su") suz, uykusuz yüzlerce vatandaşın ha - yatını Kurtaran mahkümlar.. Bir tanesi bile kâçmamış. Müddeiu- mumi geçerken sesleniyorlar: — Merak etme efendi, bıraktığın gi- biviz. Belki bir vatandaşın hayatını söndür düğü için, cemiyetin lünetine uğrayan bu vatandaşlar şirmdi en derin sevgiye ve takdire hak kazanmış bulunuyorlar. İnsanlık rüşüdlerini isbat etmişlerdir. Bu asil hareketlerinden sonra onlara nasıl olup ta tekrar. — Havdi bakalım hapishaneye! Divehileceğiz. Yanlarına yaklasıvorum. Hiç dur - madan, fasila vermeden kazma sallı - tahtaları koparıp (atıyor, taşları vuvarlıvorlar. Dikkat ettim; (o tavanla taban tahtası arasında sıkısmıs Üç e» - sad s yordu. Tatlı uykusunda, bel. ki süzel rüvalar rörürken can veren ür bicare. biri karin biri çocuk, diğeri erkek, Relki bir aile... “aslı bir kadın. b'r tasın üstüne o » *nrmus, önünde bir Iki tencere, tahak: kırılmış bir manewl Oüç soba borusu. aldin sevredivyor; v e urun uzun bana baktı.. neden sonra bu sualim cevablanmıştı: — Evet. iste bakm: kardesim: kaca. «: çocuğu sözüküvorler. Deka üç var. bilmiyorum ben niye kurtule Yaxmmanın bundan sonra bir tadı olur Bunları muttarid bir ahenkle söylü- yordu. Benim bir kelime söylememe Ya- kit bırakmadan, yoldan geçen diğer bir adama döndü: © : mu? Kalaslardan bir tanesi kalkmıs, ker. viç birikin(leri yuvarlanımatı. Tıra - ven üzerindeki mahkümlardan:; biri ka. dınn cesedini omuzladı, arkadaşıma ses! lendi" — Aşağı atla da, bunu sana vereyim. götürsünler. O yarıklardaki mermer heykeller gi- bi duran kadın birden yerinden sıçra' - mıştı; — Bana verin; ben alırım! İ Çevik bir hareketle enkazın üzerine! fırladı, ayakları boşluklara girerek, diz leri çarparak duvarın altına geldi. İ Mahküm cesedi otereddüdle uzattı. O, kaparcasına sevgili hamulesini ku - cakladı. Mosmor, ezik ve pıhtılı yüzü - nü buselere garkederek çömeldi, dizle- rinin üzerine yerleştirdi: Hem ağlıyor, hem hiç durmadan öpüyar, öpüyordu. — Kardeşim: anam; canım benim . Kulaklarımı tıkıyor, ayaklarım tahta parçalarına takılarak kaçıyorum. Hâlâ kulaklarımda kadının hıçkırıklı sesi: — Köordeşim, anam; canım beni —8— Cesed nakliyatı Ölüler Erzincanm şark kısmındaki geniş sahaya naklediliyor. Gömen gö - İmüyor, kimsesi olmıyan yahud sağ ka- İlanı bu feci ve müşkül işe tahammül e- demeyip bıraktığı ölüler meydanda. u- zaktan insan istiflerini görüyorum. Fa- kat yaklaşmağa cesaretim yok. Bu işi en sona bırakmak istiyorum. oAsabım bir cambaz teli kadar gergin. üzerinde kan, enkaz, ölüler, yaralılar hepsi kor- kunç alimi arikah birçok şeyler pe- rende atıyor. Bu feci tabloları benim İcibi yufka yürekli, zayıf bir insan de- İğil; yüreği en sağlam kaliteli adaleler- İle örülü en zalim bir insan da ürper - meden seyredemez. İşte bir teskere geçiyor. bir kurban daha.. bir doktor vüzbaşı ile bir nefer omuzlamışlar götürüyorler. Geri dönmek, kaçmak niyetindeyim. Teşebbüs ediyorum bu harekete, Aya - ğım takılıyor, tevahhüşle çekiliyorum: Avağımın dibinde kaskatı mosmor, kir cesed. Müthis bir ayaz var. Buna rağmen ter içindeyim. Şaskın, bir sokağa sap!- yorum. Yarabbi! bir feci tablo daha... Bir kedm bir erkek ölüsünü sırtla » mış, kuvveti tasımağa yetmiyor. Ölü - nün vere değen bacaklarını 12 yaşında bir kız cocuğu tutmakta. çocuğun hir elinde bahçe kazması, hem ağlıyor hem yürüyorlar. Nereve götürüyorsunuz çocuğum? Duruyorlar.. havır, kadının yüzüne bakmağa cesaretim vok. Ancak çocu - öun iri svah gözlerine kaçamaklı be - kabiivorum. - Babam benim efendi amca.. an - nemle pömmeğe götürüyoruz. Pir tasm üstüne oturuyorum. İlk de- fw sözlerimde bir nemli sicaklik var: Galiha nölivorum. Helbwki buna trenden indiğim daki. İkadanheri ihtivac hissediyor, muvaf - fak olgmıyordum. ği Arsdıklarını bu'amıyanlar Biraz istasyona dönmek ve sağ bir in- san yüzü (görmek istiyorum. Etrafhıma bakmadan âdeta koşarcasına caddede ilerliyorum. İstasyona galiba birkaç adım Kalmıştı. Karşıma zayıf, siyah elbiseli bir adam çıktı. Birdenbire tanıyamadım. Yüzü sapsarı kesilmiş, bir heyecan sar'ası için- deydi: — Hepsi ölmüş, sekizi de.. sekiz kişi - den bir kişi sağ bulamadım! Diye hıçkırmağa başladı. Tanıdım. #rende beraber geldiğimiz bir yolcu.. ba- na burada sekiz kişilik ailesi olduğunu söylemişti. Teselli etmek istedim: — Belki gidenler. yahüd yaralılar ara- sımdadır. birdenbire ümidinizi kesmeyi - niz. — Keski, keski böyle bir ümid olsay - 1, hensini birer birer ölülerin arasından çıkardım. Ayrı ayn alınlarından öptüm. lİmkâni yok gömemiyeceğim. Kazma bul- dum. mezar açmağı denedim. Ancak iki ?defa vurabildim. Yapamıyacığım bunu, gömemiyeceğim.. bıraktım kaçtım.. yal « varırım söyleyin bana, buradan ne za «- man ve nasıl kaçabilirim? Bir dakika da- ha durursam çıldıracağım; boğuluyo - rum. Maalesef acılı muhatabım daha yirmi dört saat buranın havasını teneffüs et - meğe mecburdu. im Milli Şefin gelişi Bir tren sesi... İstasyona Reisicümhurun *renile t- » İraber giriyoruz. Sağ ve sağlam kalabilen halk istasvo- nâ toplanmış. tren ölü bir sükünet ari - sında duruyor. Dahiliye ve Sıhhiye Ve - killeri, vali ve generaller Şefin hususi vagorlarına biniyorlar, Pencereden profilini gördüğümüz Milli "İŞef, müteessir kendisine verilen izahatı dikkatle dinliyor. İstasyondâ çıt yok. Şef ayağa kalktı, paltosunu tutuyor - lar, dışarı çıkacak Müteessir bir tavırla vagonundan inen Milli Şef istasyonun bemen yanındaki be- ton evlere doğru ilerliyor. Muztarib halk etrafını sarmıştır. Şef - lerini görünce hepsi birden boşandılar, ağlaşıyorlar. Bir kadın Şefin ayaklarına atıbrken muhtelif feryadlar yükseliyor: — Babamız, bak ne hale geldik! Şefin göğsüne başını dayıyarak uzun uzun ağlıyan yaşlı Erzincanlı kadın, hıç- kırıklardan boğularak: — Mehmedim burada öldü, diyor. oda askerdi, senin oğlundu.. amma ziyanı yok, sen sağ ol. Mili Şef derdli anayı teselli ediyor, omuzunu okşuyor. Faziletin, şefkatin, babasının eli biçare ihtiyarda oğluna kavuşmuş kadar tesir yapıyor. Reisicümhur ordu müfettişliği binasi- na kadar yürüyor. Gördükleri karşısında duydukları teessür çizgi halinde asil yü - günde tezahür etmektedir, Kendisin! güç tuttuğunu hissediyoruz. —u— Bir kadının fedakâr'ığı İstasyana civar kenar mahallelere sapıyorum. Buralara birkuç çadır &u - rulmuş.. Birkaç tahta parçası tutuştu- rulmuş, etrafına birçok kadınlar ve çocuklar toplanmış ısınıyorlar. Burüda örnek bir kadın taniyorum. Erzincan askeri orta mektebinde dahiliye mü « dürü binbaşı Riza Şenatlının esi Ba- yan Leman.. N Bu feragatkâr ve cesur 'Türk kadı- nı, felâket olur olmaz, derhal kocasile beraber harekete geçmiş, bir er gibi ça- lışarak birçok talebenin; şehirde de yısız insanın hayatını kurtarmış. Depoyu açtırmış, kurtulm yavrula- ra yünlü fanilâlar, kalın çorablar; pal- tolar giydirmiş, eldivenlerini ellerine geçirterek soğuklar müteessir olma « malarını ve istirahatle temin ettik ten sonra neferile Yi yak şehre ko- şarak kurtarma amel ine bütün gü- çiâs vardım etmiş. Şimdi o Erzincan. da bir kahraman olarak tavsif edili - vor. Çadırlar arasında dolaşırken. enkaz arasmdan bir çocuğun canl: olarak kurtulduğu habetimi alıvorum. İstasyon sefi Hasan Fehminin aile - simlen hiabir Emse kurtulmamıştı. Bu felâket karşısında delive dönen za. valk Hasan Fehmi, birkaç amele ala. rak hiç olmazsa, sevgililerinin ölüleri. ni wkarmak için emkazı eşeliyor. Bu srad# Mr inilti duyuyorlar. Faaliyet artıyor. Ben -yetiştiğim zaman yavru hahasının kolları arasında idi. Babası: — Al'ahım çok şükür, bir tanesi p,, na kaldı! Dive sevincinden yavrusunu bağ rına basmış istasyona koşuyordu. © (Devamı $ uncu sayfada) Nusret Safa Coşkun ii

Bu sayıdan diğer sayfalar: