5 Ocak 1940 Tarihli Son Posta Gazetesi Sayfa 9

5 Ocak 1940 tarihli Son Posta Gazetesi Sayfa 9
Metin içeriği (otomatik olarak oluşturulmuştur)

“Son Posta, nın Hikâyesi 76 Pantalonlu adam Çeviren : Nimet Mustafa Bob Korvel Şikagoda yaşıyan insanlar | Yeğenleri buna da itiraz edeçek olur- arasında en garibiydi. Bir kere yüzü itibarile kimseye benzemezdi. Çürkü çok çirkindi. Vücudü itibarile de kim- seye benzemezdi. - Çünkü eğri böğrü vücud müsabakası açılsa birinciliği ka- zanırdı. Hele yaşayış tarzı, huyları on- lar büsbütün garibdi. Bir tek ceketi, yetmiş altı panlalornu vardı. Yemeklerini dalma ayni lokan- tada yerdi. Fakat dalma iki cins ye- meği birden ısmarlar, ve herikisinin ayn! labskta getirilmesini isterdi. Me. selâ biltek Üzerine mayonezli istakoz, yahud da omlet altına, kızarmış tavuk koydurur. Ve bu kendi icadı mürekkeb yemekleri seve seve bayıla bayıla yer- di. Müzik severdi. Fakat dinlemek iste- diği müzik de çok garibdi. İki Tadyosu vardı. İkisinin de birbirinden ayrı par- çalar çalan ayni kuvvette iki ayrı istas- yon bulur, ve dinlerdi. Yaşama tarzı garib olan Bob Korve ölür ölmez, mirasçıları, o beş yeğeni; amcalarının; kâtibi sile bıraktığı ve - Tasetnameyi çok garib buldular. Amcaları yeğenlerile kira ile oturdu. ğu evdeki bütün eşyayı bırakıyordu. Fakat yeğenleri arasında veraset yü « zünden bir ihtilâfa sebehiyet verilme- mesi için koltukların, kanapelerin, tab- loların, piyanolakın; radyoların velha- sil bütün eşyanın teker teker parçala- narak beşer müsavi kısma ayrılmaları. nı ve her yeğeninin bu parçalardan birini almasını istiyordu. Eğer yeğen- leri buna muvafakat etmezlerse, eşy: bir hayır müessesesine verilecekti. Yeğenleri geyet tabii olarak vasiyet- nâmenin bu garib maddesine itraz ettiler, öşyanın parçalanmasını kabul etmediklerini söylediler. Bu yüzden Bob Korve'nin bütün eşyası hayır mü. €sseselerine kaldı. Bob Korve bir tek ceketinin de beş müsavi kısma taksı- Mini ve her yeğenine beş müsavi kı - sımdan birinin verilmesini U istiyordu. latsa ceket bir fakire verilecekti. Yeğenleri buna da itiraz ettiler. Ce- ket te bir fakire verildi. Vasiyetnamenin Ooüçüncü maddesi yetmiş altı pantalona aiddi. Bob Korve yetmiş altı pantalonun her birinin beş müsavi kısma ayrılmasını islemediği- ni, fakat yetmiş altı pantalonun da beş kişi arasında kabili taksim olamıyacı- ğma göre satılmasını ve satıştan hasıl olacak paranm yeğenleri arasında tak- sim edilmesin! vesiyet ediyordu. Yalnız satış muamelesinde bir şart koşuyordu. Yetmiş altı pantalonun yetmiş altısı da, yetmiş altı ayrı şfhsa satılmış ola. caktı. Bob Karve fakir adam değildi. Hattâ zengin olduğu da muhakkaktı Evi, aparıımatm, gayri menkul bir mal: ot. madığına, ve evinde de bir kasa, hattâ kilidli bir çekmece bulunmadığına göre paralar muhakkgk bir bankada idi. Fa- ket hangi bankada olduğunu vasiyet- naiwesinde bildirmediği gibi, evinde buna dair ne bir defter, ne bir kâğıd bulunmuştu. * Bob Korve'nin yetmiş atı pantalonu vasiyeti mucibince yetmiş allı şahsa satıldı. Ve paya beş yeğen arasında mü- tesaviyen taksim edildi. Her yeğene düsen para miktarı amcalarından teva. rüs ettikleri servetin kâfesivdi. Pantalanlar oldukça eski idiler, alan- lar fakir insanlardı. Fakat pantalonu alanlardan her biri evlerinde panta - lonları rivdikleri, ve her yeni, vev&? eski nlduğu halde kendi için yeni savı- Tan bir pantalon giyen insanm yaptığı İstbi ellerini ceblerine sokmak isted'k. leri şaman ceblerinin dikili olduğunu imördüler. Dikişleri söktüler. Ve her mantalonun sağ ve sol ceblerinden birer biner dolarlık çıktı. Bob Korve, yüz elli bin dolarlık na- kid servetini vetmiş altı pantalonunu alan yetmiş altı fakir insana bırakmış- tu Erzincanda neler gördüm ? (Baştarafı 7 nci sayafada) Adanadan gelip, kardeşinin enkaz altında öldüğü haberini alm diğer bir vatandaş da hemen bu hâdisenin aku- binde, cesedini bulmak için çalışırken, kardeşini 588 olarak enkezım sltından çıkardı. Akşam oluyor. Rüzgür, karlı dağ - ları yalıyarak soluğu şehirde alıyor. Bu re müthiş soğuk.. Barıracak bir yer arıyorum, yok. Üstelik açım. Birçok ekmek kaldığını biğyorum. Fakat utanıyorum istemeğe.. Bana <Sen Posta. nın edebi tefrikası; 9 öyle geliyor ki, bu ekmekle (O bizim hakkımız yok. Bir telgraf direğine dayandım. Her dakikası kalbime bir hançer saplıya- rak geçen günü düşünüyorum. Zamsn, ne kadar kuvvetli bir siir - DON PO SON POSTA istanbulun yardım miktarı 368.607 lirayı buldu (Baştarafı 4 üncü sayfada) Erzincan için yolcu ve eşya kabul edilmiyor Dün Ankaradan şehrimizdeki olikadır - lara gelen bir emirde şimdilik Errincan için hiçbir trene yolcu ve eşya kabul edilmemesi bildirlimiştir. Bütüm hatlar İçin muleber ©. lan ticaret ve hrJk biletleri de yeni bir emre kadar Erzincan battmda kullanılmıyacak . tır. Felâketzedeler o menfaaline büyük konser Kizilay Alemdar nahiyesinden; Zelzele fe. Wkelzedeeri için kiymetli san'atkârımız Sa iye 5/1/940 Cuma günü akşamı saat 21 de Çemberlitaş sinemasında büyük bir konser verecektir. Bu konserde musikide şayamı dik kat bir yenilik eseri olarak meşhur sLadan. Yi» kadın Macar orkestrasile kıymetli san'at kârları ihya eden alatirka saz birleşik 0. larak çalacaklar ve Tiymetği san'atkârımı za refakat edeceklerdir. Çalınncak birçok (mit ye klâsik eserler msyanımda Sadetlin Kaynağın «Unutma Erzincam» nam eseri vardır. Konserden sonra «Charles Boyer» İn «At metâ» nam şaheser filmi gösterilecektir. Yamız bir dühuliye ile görülmemiş (bir yeniliği havi bir konser dinlenecek ve güzel bir füm seyredilesektir. Biletler sinema gişesinde satılmaktadır. Fatih Halkevinin bir tebliği Patih Halhevindem: Erzincanda felâkele uğrıyan yurddaşlara (yapılacak yardımları kabul #tmek üzere Evimizde teşkil edilen komite dür de Ev merkezinde fanliyette bü. Tunraustur, Halkımızın seve söve yapı yardımlarla yalnır dün toplanan eşya miktarı 4492 adrd olup bu eşyalar 60 büyük denk halinde mili komite emrine serkedilmiştir. Üç günkü fa. aliyetimizin neticesi 100 denk 919i parça (muhtelif cins eşyadır. Derleme, tasnif ve ambalâj işlerine Evi - mizee teşkil edilen ekipler tarafından deram edilecektir. İ Sayın yurddaşlarımızın yapacakları Yar - | dınıları kamitece hergün sant 9 dan 21 e ka. dar Ev merkezinde kabul edilecektir. Tele. fon veyahtd diğer bir vasıta He haber ve - i Tild'ğinde derhal memurlarımız teberrü edi. jlsenx eşyalari mahallerinde tesellim edecek. sir. Bir otomobil bir gence çarptı Şoför Lütfinin idaresindeki otom - ibil dün Cümhuriyet caddesinden geçer İken, Tanaş adında hir gence çarparak vücudünün muhtelif yerlerinden yara lanmasmsa sebeb olrmuştur. Yaralı tedavi edilmek üzere hasta - neve kaldırılmış, suçlu şoför hakkında takibata başlanmıştır. Sivaset âleminde (Bas tarafı 3 üncü sayfada) ger olursa olsun kafa tasımın ortası- yet Rusyayı Finlândiya hareketine teş - na resmolan kiyamet levhalarını sile -| vik etti. miyecek.. Nusret Safa Coşkun YARIN Ölüler arasında bir Erzincan gecesi. Sisli Akşam Derdinin ne olduğunu söylemedi ta- Mi ben bahçeye çıkmaya hazırla bir şeyler duymuştum. «Nazlıs adında bir 21 den duymuş. Ağabeysi bü at uğurunda ga harcıyormuş. Babası da fens Bana kalırsa Ki e eek, Seniesi bir at değil, bir kız — A... Bizim tamdıklarımızın içinde Nazlı adında kız yok, dedi. Ne gülünç Mantık!.. Sanki delikanhların tanıştıkla. ri her kızı ailelerinin bilmesi sartımış, Halük beyi görünce soracağım. Baka- ım bo isme ne di ? Ahmed sevimsiz bir mahlük. İsâbet Yağmur başladı da arkadaki çamlığı gez. meden geri döndük. Ne tuhaf... Burada her şey âdet o ğate için yapılıyor, eğlenmek için de- Seniha: — Pazar günü yağmur yağarsa oturur vesimli mecmualara bakarız, demişti, Er canı Benim mecmuaya bakacak vaktim Tak lağmur 'dininceve kadar odama ka- Aşağı indiğimde kırların dördü de hâlâ elleritide birer mecmua, mesanın da idiler. Eğer bu mecrmalara her hava yağdıkça bakıyorlarsa muhakkak Nakleden: Neyy'r Kemal 'en büyüğünden en küçüğüne kadar bü- tün resimleri ezberlemiş'erdir. Seniye bana yanında yer açtı: — Geçen kış Tevfik Fikretin kitabla- mı bitirdim, dedi, Bu evde şiiri bile âdet diye okuyorlar zaliba... — Reşad Nurinin son romanı okudu- nuz mu? Anneleri yalnız başlarma ne mecmua, ve hikâye, we de roman okumaya bırak- mazmış. Önce kendi okur, uygun bulursa onlara verirmiş, Kendi de çok okuyama- dığı için yehi kitabları pek alamıyorlar- mış, Ellerine geçen bir iki mecrayı da! Pazar günleri akşam kahvaltısile yemek arasında okurlarmış. Başka vakit kitab okumazlarmış, iş görürlermiş, E artık bu Kadarına dayamlmazdı. İçimden mutla- ka Bir seytanlık yapmak geldi. O dakika da yemeğe çağırmasalardı kim bilir ne haltlar edecektim. kal Pazar gününün şerefine Memduh bey bira içermiş. - Ga'iba içmenin şerefine de - bana âcüyib ucuyib iltifatlar ett. O söyledikçe kızlar utanmış gibi ezilip ceğini bir büzülüyorlardı, Anneleri dik dik bakı- Bu vaziyette, bu iki devlet hem bera- ber, hem ayr: ayrı hareket ediyorlar. İn- İ giltere ie Fransa da vaziyeti görüyorlar, Bu sebeble Hitlerin tuzağına düşmiye - ceklerdir.» teşriki mesaisinin mahiyeti, Pası asi n umurumda değil, diyordum. Şaziye banı- ma gözü kapalı itaat etmek bile bu azeb- dan on defa daha iyi İmiş. Hiç olmazsa o;| arasıra bana ve dostlarına şakalar yapar güldürürdü. Hiç olmazsa onun yanında İnsan kendini yalnız ona baş ##meye mecbur görür; ondan uzaklaştı mı hür- riyetine kavusacağını şanırdı. Burada övle mi? Başta Mediha ha- nımefendi, bütün Memduh bey ailesi; in- i sana her adımda bir ksideye uymak mec- buriyetini, kimsenin hicbir yerde kendi- ne mahsus bir isteği ulamıvacağı hissini İtelkin ediyor. Ne hacet? Serbest serbest gülemiyorsunuz bile. Hemen gözleri üs- tünüze dikiliyor. Akım fikrim bü akşamda. Vahid bey gelirim. demişti, «Kestane İkorusus ndan e Re o he- yocanlı günleri dü: e olur gene ikisinin - Vahidle İlalükun - yarında ge- çirdiğim günlere dönebilsem diye hasret İduydum. görünmeye çalışıyorum. zan- er ki hoşlanmış va Ahmed; beyaza yakın, düz kirpikli, çini mavi gözlerile (Helükun gözleri "maviydi amma pe kadar büşka idi) gibi bönbön Ikması, i m vk e ve “iler at, isterse kız olâun - para döle- törlü akim almıyor. Benimle fırsat buldukça o komuşuyor, yordu. Yaşlı evliler hep böyle antika rai | arasıra bahçede dolaşıyoruz. Kızların bü- oluyorlar? Acaba gençler de öyle mi? Pazartesi akşamı ölecek gibi sıkılmaya başladım. Tek şuradan kurtulsam dünya yüğü Iki sene Bebekteki kollejde kalmış. Ondan öbürlerine geçmiş, Memduh Yazan: Reşad Ekrem İsyancılar arasında Kılıç al kan! Bu meydanda nice başlar kesilir hiç olmaz soran! — Bre susun yiğitler. susun aslanlar. — Bre susun sipahi yiğitleri. — Bre susun yeniçeri aslanları,.. — Kapıyı tam açarlar, ayak divanı vardır... — Bre bu Sultan Murad çınır donan- rn adam vermez, bize adam Jâzım- UT... — Bre biz buraya sohbete, yârenliğe gelmedik... — Bre biz buraya başına çiçek tak- mış efe görmeğe gelmedik... Bre susun yiğitler... — Bre susun yol iz bilmez şehbazlar. — Bre burası sârayı hümayundur, bünkâr kapısıdır susun... — Bre burası halife durağıdır susun... — Bre beyler komayın, ağzımı açanı vurun... — Bre yeniçeriler komayın, susmaya- nı yıkın... — Adam aman... Mu...rada Derdimizi dinletmeğe geldik Sul tan Murada Biz çalıda, o Güllüyle ermiş derler mura Bir İstanbul külhanının bu semsisine, biraz ilerden, gene bir İstanbul kopuğu derhal bir nazire savurmuştu: ye.. bak Sırma saçlı, teli pullu şu dilber Musaya bak, Sultan Murad safa sürer sen der- dini saya bak! Bre kopuklar soyun... Bre vurun şu baldırı çıplağı... Bre yıkın şu ağzı karayı... Adam aman... Kan. gider. Buna derler taht pazarı, bu saraya kan gider, Karanfilli perçimiyle dünyayı ya- kan gider. Bre kamayın vurun kâfiri,., Bre tutun asilacağı... EN 111 Adam aman... cı,..nacak, Felek vurdu bu saraya buğün bir acı nacak, Dün bizdik bugün Sultan Murad oldu acınacak.. — Bre susalım Yiğitler... Ayak diva- nı vardır... — Susalım yoldaşlar... Susalım ayak- taşlar,.. Susalım omuzdaşlar,. — Bre vezir çıkıyor susalım... — Sultan Murad bize vermiştir “a damı, komayalım,.. Paralayalım... > — Bre geri hınzırlar... Bre geri nâbe- kârlar... Bre savulun geriye düztaban- lar... Bu vezir Receb Paşa hezretleridir... — Bre bu devletiü bizim başbuğu- muzdur,., Receb Pasa, etrafında pürsilâh kapıcı- lar ve şatırlarla ağır ağır ilerliyordu. Sadrazam yürüdükçe, sipahi zorbabaşı- a ları ve yeniçeri çorbacıları etlerinde zin-| İşte bir Fransız gözile Rus - Almanİcirli kırbaçlar ve sığır kuyrukları ile, bal-i — Savulun!... — Açılın!... — Geriye ulan... Geri depin ulan... — Savulun... Geriyel... —A Receb Paşa, ikinci avlunun ortalarına doğru, bir ibret taşının yanında durdu, Yanındaki şatırlardan birinin yardımı ile taşın üstüne fırladı. Paşanın koluna giren ve Sultan Muradın sadık bendele« rinden biri olan bu delikanlı kendi içine den mırıldandı; — Bu taşın üstüne başın konulur im şallah... Paşanın yüzü hâlâ kireç gibi beyazdı, Ayağile bastığı ibret taşının üstünde. mü sum yahud mücrim, âdil veya gaddar, kimisi mücessemi iffet ve kimisi mücese semi şenaat yüzlerce kesik vezir bası teş« hir edilmişti. Paşanın gırtlağı ve dudak» ları kurumuştu. Zorlukla yutkunarak, ihtilâleilere elile biraz daha açılıp çekil meleri için işaret etti, Gözlerini kalabalığın üzerinde gezdir. di. Bu insan deryası orta kapıdan birin: javluya doğru taşıyor, radan, iki kol halinde, biri Soğukçeşme kapısından, ö- bürü Babıhümayundan dışarı bütün sas ray civarını istilâ etmiş bulunuyordu, İkinci avluda binlerce insanın arzularına irağmen çıkardığı boğuk bir gürültü, e yak hışırtısı ve kılıçlarla kargı vesair çe» şidli silâhların madeni akisleri kalmıştı. i Birinci avludan ise, insan sesi ayarında bir arı kovan uğultusu yükseliyordu. Receb Paşanın yüzüne yavaş yavaş renk gelmeğe başlamıştı. Bu insan derya. $ı, küçük bir işareti ilç her şeyi yüpmağa | hazırdı. Ufak bir işareti ile, sarayı hüma» yun, dördüncü Sultan Murâd ile ve bü tün maiyeti ve bendegini'e beraber yes İle bir olabilirdi. Padişahın tahtı ve hm İyatı avucunda ve dudaklarının ucunda jidi. Fekat bu cüretkâr ve sinsi vezir, sö» rayda, Muradın tam bir hakimiyet kun duğunu ve şehzadelerin de, padişshg sadık bendeleri tarafından sıkı bir nez» ret altma alındığını biliyordu, Sultan Murada ufak bir zarar ihtimali görülüş görülmez, prensler derhal idam oluna# caktı. Ve o zaman, Sultan Murad, Os manlı imparatorluğunun yegâne sahibi kalacak, kendisine el dokundurulamıyas velâ, ihtilâlin bu ilk dalgası altında Mum caktı. Receb Paşanın plânı basit idi: Evs velâ ihtilâlin bu ilk dalgası altında Mw radın ön sadık bendelerini mahvetmek, saraya kendisine taraftar kimseleri gole İmak, sonra, ikinci bir ihtilâl ile de Mus radı mahvetmek... Ve bu arada, Muradus bir pususuna düşmemeğe çalışmak... Receb Paşanın sesi, hımhım dehileceği kadar kısık idi. Maiyetindeki şatırlardan birini yamna çağırdı. Sözlerini ona söy. ledi, şatır da mın ağzından İl Paşa; Ez bağırma, — Bre benim sipahi yiğitlerim... Ye- niçeri dilâverlerim.. bre sizler bu devleti Âli Osmanın iki desteğisiniz, bre gursa» ilani ipl: “elele yo eri AİLEM Jnızda padişah ekmeği vardır. Padişaha uyu dolduran kalabalıkta kendisine yol açıyorlardı. mış. Dört kız günde bir buçuk sa fazla, ne eksik - tenis oynuyorlar, itıpkı bir vazife yapar gibi... Hiç birinin eğlendiği yok. Zaten bu evde kimin ne- Gen zevk aldığı var ki”... Vahid bey saat dörtten evvel gelemez sanırım. Daha kocaman bir saat var, On- lar araba gezintisine çıktılar, Ben mek- tub yazmak bahanesile ellerinden yaka- mı kurtardım. Evde kaldım. Vahid; Me- diha hanimelendiyi evde bulamayınca elbette beni soracaktır. Bu sabah hava o kadar güzeldi ki içim- de gene bir şeytanlık hevesi uyandı. Cu- martesindenberi hanım otur- maktan usandım artık. Ahmed o nazeni- nim sesile: «İnci hanım gezmeye misiniz?» der demez, diye danışmadan hemen ğa fırladık. İçime öyle geliyordu ki örkamdekiler fena bir şey yaptığımı düşünecekler, On- dar öyle ben daha fena ok mak istiyordum. Yolda Ahmede aklıma ne eserse söylüyordum. O şaşkınlıktan â- fallıyordu, ben gözlerimi büzerek kirpik- lerimin arasından ona bakıyordum. Ni- 'hayet bir merdivene geldik. Bana yardım etmek istedi. Gözleri ışıl ışıldı, Sırıtıyor- du. Mübareğin gülmesi dudağının ucun- da sanki. Ortada gülecek hiçbir şey yok- ken öyle olmıyacak yerde sırıtıyor ki... Halkla, Vahidle konuştuğum gibi ko- nuşmaya kalksam... Basamaklardan birine oturduğumu gö- rünce damdan düşer gibi: — İşittim ki İstanbula gidiyormuşsu- nuz. Ne zaman? Herhalde gelip sizi gör- 1 Mediha hanımefen-| .d. giyindim. Soka- el ve dil üzatılmı:.. bre bu küfürdür... (Arkası var) — meme müsaade edersiniz değil mi? Bu- rada kalsanız ne kadar iyi olurdu. — Allah esirgesin, (Birdenbire banş iyilik ettikleri aklıma geldi. Kırdığım potu düzeltmeye çalıştım.) Ne de olsa İs- tanbul başka... (B...) de bütün kalmak insanı sıkar herhalde değil mi — Erkekleri belki amma... Ben genç kızların, hele hürmet ettiğim genç kızla- rm, böyle yerlerde yaşamalarını tercih ederim. Yüzüme bir melek manasi vererek sor» dum: — Ya, demek İstanbul bu kadar fena bir yer... Bari bana bu fenalıkların ne olduğunu anlatınız da kendimi sakıne- / *“Ciaat ciddi; — Herkesin sözüne kapılmayınız. O- a sizin gibi körpe kızları baştan çika- racaklar çoktur. (B...) rin tenha bir köşesinde yetiş. miş görgüsüz bir kız rolünü iki üç daki. kada iyice benimsemiştim. Sordum: — «Baştan çıkarmak» ta ne demek ku- zum? Çoktandır merak ediyorum. Mese. iâ: Siz beni İstanbulda görmeye gelirse niz bü «baştan çıkarmak» mi olur? Yüzüne öyle saf saf bakıyordum ki ve gözlerimi yaramazca kırpışımı İarkede- i medi. Azametle: — Kim bilir, dedi, belki de... «Baştan çikarmak, baştan çıkarmak» Anlatamı- yacağım bunu size. Sahiden üzülüyormuş gibi: — Vah, vah!,.. Ben de olsa olsa sizden öğrenirim demiştim, Mademki gelişiniz” «baştan çikarmak: mış ta ne olduğunu nasıl onlatamazsınız? dArkan var)

Bu sayıdan diğer sayfalar: