6 Ocak 1940 Tarihli Son Posta Gazetesi Sayfa 7

6 Ocak 1940 tarihli Son Posta Gazetesi Sayfa 7
Metin içeriği (otomatik olarak oluşturulmuştur)

İkincikân SON POSTA Sayin ? Trzincanda nele r gördüm? Adam dördüncü mezarı kapattıktan sonra bana döndü: “Babam, anam, karım ve çocuğum,, dedi yerleştiriliyor, yavrusu da ya- nında... İkide bir yüzünü öpe- —i— Erzincanın üzerine çipil bir imdi. Beyaz pelerinli duğlar, * yavaş yavaş morarıyor. Soğukla yağmur sıkı bir ittilakla hü- cumlarını arttırdılar, Ka'ın paltomun yakasını kaldırdım. Ayağımda yün çoraplar, elimde eldiven. ler, başımda kulaklarıma kadar geçen bir kasket olduğu halde donuyorum. Taş ğunda büzülen felâketzede Okarde- gm, Allah yardımcın olsun. Ayaklarımın, parmaklarımdan o itiba- ren donmağa başladığını hissediyorum. Olduğum yerde tepiniyor, ayaklarını münavebe ile kuvvetli kuvvetli yere vu- ruyorum, Aç olduğumu söylemiştim. Bir dilim ekmekle üç zeytin tanesi, mükellef bir ziyafet sofrası halinde gözümde tütü- yer. kov Olmıyacak. yürümek, icab ederse koş- mak, ısınmak “lâzım, Çadırlarda tektük oiyiklar Oyanmağa başladı. Yalnız rüzgâr konuşuyor. Ayakta ka- labilen duvarlara çarpan, harabeleri kıyı! bucak dolaşarak baykuşlaşan rüzgârın uğultusunu işitiyorum yalnız... Yağmur hızlanıyor gittikçe.. küçük de- reçikier, gözyaşları gibi Erzincenin cön- $ız fakat kanlı yanaklarından dökülüyor, Çıt yok. Tabint burada bir kıyamet provası yapmış.. mahşer sahnesi tamamlanalı beş gün oluyor bugün... Hâlâ o korkunç ds- kikaların beyecanı buram buram tütü- yor. Bir tahta parçam düşüyor, bir oto- mobil kornasile, herkes ürperiyor. Sırtına yorgan. kilim 'almış birkaç yersiz iclâ- ketzede istasyon duvarlarının dibine kıv- rıldılar, Bir çocuk ağlıyor: — Üşüyorum anne... Bir genç kadın bir zabite yalvarıyor: — Acaba bir çadır bulmamız kabil de- dil midir? Donacağız. Bütün çadırlar bitti, Bir başka çadırda dü misafir etmek imkânsız. her çadırda en az yirmi kişi var, Tabiat güzel Erzincanın bağrında bir yara açtı. İlâç sürülmesine de mâni olu- yor, rüzgârı, yolları kapayıp imdad kol- Iarını bir köşede kıstıran karı, fırtınası ve yağmurile, Ne talihsiz başın varmış Erzincan?., ez Karşımda Erzincan hattını yapan mü- teühhid Şevket, Birkaç gün için gelmiş, Karyoladan yirmi beş santim fır'a- dım, diyor, Evvelâ aşağıdan tepti, sünra- dan iki tarafa salladı. Duvarların sıvala- Ti çatır çatır başıma yıkıldı. Şaşkınlıkla karyolanın altına girmeğe çalıştım. Lâm- ba parladı. Kendimi sofaya attım. Bitişik odada mühendis Yusuf yatıyor. Kapısına bir tekme indirdim. Kendimizi güç atık dişarıya. Fakat sokaklardan geçmeğe imkân yok. Evler yıkılmış, üzerinden yü- rüyoruz. Hiç ses yok. korkunç bir süküt, herkes kendi telâşında. Neden sonra bir vaveylâ yükseldi: — Oğlum neredesin? — Anneciğim, üzerimden taşları kol dırin! — Ölüyorum kurtarın! Feryadları dört taraftan şehri sardı, Bir taraftan da alevler gökyüzüne uzânı- yordu. Hemen erkeği olmıyan evlere koştuk. Gücümüz yettiği kadar enkaz al tında kalanları kurlarmağı ça'ıştık, lâ- kin, bir, beş. on değil ki. Erzincanın en Zengin ailesi olan Hışırların evi bir tuz Yığını halindeydi. Çok kalabalık bir ai- Vedir, Zavallılardan bir kişi kurtulma- mıştı. Bütün «ile enkaz altında ölmüştü. Şimdi Avrupada tahsilde olan bir tek ev- akşam | i Jâdları kalmıştır, Mühendiş Mecidin evi- ne yetiştiğimiz zaman kendisinin, karısı- nın, babasının ve bir çocuğunun çoktan ruhlarını Cenabıhakka vermiş oldukları nı teesşsürle gördük, Anasile bir yavru- sunu zorla ölümün elinden wabildik. eğ Her rasladığımız gayri ihtiyari hemen İscianım hikâyesine başlıyor. İstasyonun yanı başındaki beton evi- nin çatısı ve bütün duvarları çöktüğü halde 9 kişilik ailesi kâmilen kurtulan hareket müfettişi Rifat kurtuluşunu şöy- le am'atıyor: — Bir tren çok süratle giderken nasıl e Erzincanın bugünkü hali rım?, Elim, ayağım tutuyor, daha biraz'tirmeğe çalışırlarken bir doktor yüz - faydalı olabilirim. başı: —6— — Zavallı, yolda ölür, Vali muavinile karşılaşıyorum. Bu zeki, faal ve feragatkir genç, Er- zincan müddeiumumisidir. . Gösterdiği gayret ve durmak, dinlenmek bilmiyen faaliyetile derhal vali muavinliği uhte- sine verilmiş, felâket gecesindenberi eğ- zana bir lokma ekmek, bir bardak su koy- Diyor. Bir ağır yaralıyı kompartimana yer- leştirdiler. Kanapeye uzanır uzanmaz yan. başında onu tayin edilemiyecek bir akibete uğurlamağa gelen annesile babasına yalvarıyor: — Siz durmayın burada.. eve gidin,| biraz daha eşeleyin, belki çocuğum sağ dır. madan, gözlerini yarım saat yummamak şertile çalışmaktadır. — Size bu felâketi nasıl anlatmalıyım, bilmem ki, diyor. şunun gibi oldu. diye- mem, çünkü Erzincandaki gibi bir felâ- Şi şe Artvk kalbim mi nasırlaştı, şuurum birdenbire fren yapar da içindekiler bir-! ket dünyanın hiçbir tarafında vukua gel- birinin üzerine yuvarlarırsa, bu zelzele- İsarsıntı idi. Bir dakika içinde kendimizi enkaz altında bulduk. Ben öyle sıkışmış bir haldeydim ki, kıpırdıyamıyordum, enkaz göğsümü şiddetle tazyik ediyor, nefes alamıyordum. Kısık bir feryad ko- pardım. Baktım ölüyorum artık.. kelimeli şehadet getirmeğe başladım. oYavrula- rımdan biri: — Baba, babacığım ben buradayım! Diye seslendi. Dışarıdan duvara vuran kazma seslerini işitiyordum. Kenmimi ta- mamen kaybetmek üzere iken arkadaşla” rın açtıkları delikten hücum eden soğuk hava biraz bana metanet yerdi. Elham- dülilâh bir mucize kabilinden bu delik! ten bütün ailem kurtarıldı. Hareket müfettişi bunları bana anla- tıncaya kadar, dört beş defa yerinden sıçrayarak koluma yapışmış: — Gidiyoruz, sallanıyoruz! Diye heyecan ve korku tezahürleri göstermişti. O gecedenbeçi bu vatandaş ayni halde imiş. e, Şar Soğuğa tahammül edemiyorum artık. Yavaş yavaş ayaklarımda müstemleke kurmağa başlıyan donma alâmetleri, u- yuşuk'uğa karşı koymak için hızlı hızlı yürümek istiyorum. Yenı başımda mantolu, başörtülü bir erkek.. Parmaklarile garib hareketler oyapi- yor: Bir çifte telli. Gülmek mi?,. Kalbim içine dinamit a- tılmış gibi parça parça. Soruyorum: Şehrin ileri gelen me- murlarından biri. Asil yüzlü, sevimli bir genç adam da- ha.. traşı uzamış, saçları yüzüne yapı” mış, paltosu çamur içinde.. bir paçası yır- tık pantalonun sakladığı bacaklarının. alt kısmı daha perişan: Bir ayağında pör- tal asker pabucu, diğerinde bir terlik. parmakları kan ve tentirdiyota bulan- mış. Bu zat Erzincanı pafıa müdürüdür. Zavallı vatandaşın dili tutulmuştur. — Çok bitkinsiniz, diyorum.. istirahat edin biraz.. asıbınız da bozuk, mümkün- se buradan uzaklaşsanız.. Müşkülâtla ve uzun fasi'alarla konu- şabiliyor: — Nasil olur. vazifemi nasl bırakı- dede ayni vaziyet oldu. One müthiş bir memiştir. Ancak bundan sonra, maazal- Hah bir tarafta benzeri olursa, «Erzincan- da olduğu gibi» diyebilecekler, Mahkümları derhal serbest bıraktım. vakit bulamadan çalışıyorlar. Yüzlerce yorlar mı bakayım? Bu sırada Erzurum istikametine hare- ket edecek trene ağır yaralılar konmak- tadır. Çadırlardan alıp getirilen yaralı- mu uyustu bilmiyorum. Ölüler mın - takasma doğru yürümek istedim. On - ları da görmeliyim.. Bu gözümün 5 - nünde bütün dehşetile, dekorile, eşha- sile taptaze duran kıyamet sahnesinin en heyecanlı bir kısmını görmemek ©- Hiç biri kaçmamıştır ve ekmek yemeğe|lur. Bu bir psikoloji meselesidir de.. İnsar, korktuğu, kaçtığı, dayanama- vatandaşın hayatını kurtardılar. Elân da irmek ister. tram: ka- kurtarmaktadırlar. Bana tir dakika mh-|d1f1 SeN Böreği a sade eder misiniz, hastaları trene koyu- zümüze kapayıp kaçtıktan sonra, baca- Eı kesilenleri, kolu kopanları görmek için ürkek ürkek 'kulabalığın arasına karışmaz mıyız? Garib bir tezahür, du- daklarım: dişliyorum, ellerim takatlüs ların feryadları gecenin sükünetini kırp- mağa başladı. Trene pencereden konul. maları pek müşkül oluyor. Birçok taraf» ları kırık, pek çokları da ancak birkaç saatlik dünya misafiri... Zaman zaman bir çığlık duyuyorum: Anacığım syağım, ayağım, ana - ' ediyor. İşte boydan boya taze mezar - lar.. kaybolmasın diye, bazılarına alâ - metler konulmuş. Yarı karanlıkta yüzünü ( seçiyorum. Bir orta yaşlı adam... Burada köylüyü, şehirliyi birbirinden ayırd etmek müm- kün değil... Herkes ayni perişanlık i - cığım! inde., mezara son toprağı da attıktan — Ah basım. ölüyorum, ah başım. |“ Mk Askerler bir kısmını sırtlarında taşt- ii permağile alnıma biriken yorlar, bir kısmı teskerelerle nakledili-(” Bit tk, üç, dör. yor. Sağ kalanları teselli elmeğe çaba - İzte yü dört TEME Benimdir, dedir ya ti İanam; babam; kerım ve evlâdım. Yap - — Metanet ver kendine evlâdım, ya- yalnızım şimdi... Görüyorsunuz, konu - rın hastanede iyi olacaksın. Sıcak va-|, orum, görüyorum; biraz evvel ek - tak, sıcak hir corba bulacaksın; haydi inek de yedim. Demek insan... ai Gözlerini gökyüzüne kaldırdı: Anasının ellerini göz yaşlarile yıka-) o Mukadderatı ilâhiye.. var bir delikanlı herkesin kalbini de - Hakkı var; her şey oradan geliyor. ye Ortaya en az elli cesed yığılmış. Ço- — Ayâğim yok anacığım, ben ayak: cuklardan bir kısmı tamamen çıplak Bız me yapacağın? denilebilir. bazılarının ayakları ezil - mz az miş. yüzleri tanımmıyacak m > Yasonun basamağının dibine sedyellar pek çok: bu manzarayı an al - içinde | bir kadın koydular. o Dört, beş|miök kalemile, tesbit edebilmek objek - yaslarında tahmin ettiğim yavrusu da|tifin marifeti dahilinde değil.. bakar - yanı başında. Anasının © yağmurdarİken, şimdi de yazarken kafamda her yüzüne yapışan sarlarını iki tarafa mi- |türlü tasvirin acizle kontak yaptığını »imini ellerile ayırırken eğilip eğilip | hissedivor»m. Su yavru, o gece anası - yanaklarından. öpüyor: nın koynunda mışıl mışıl uyuyordu. — Acıyor mu çok. öpeyim de geç -|Şu genç kadın, kocasile sıcak yatağın - sin. da idi. Su baba, mes'ud bir geceden Kadın dayanamıyor, gözlerinden yaş|sonrü müsterih, ailesini toplayıp yat - lar boşanarak evlâdını yarah o bağrına |mıştı. Şu gelinlik genç kız. rüyasında basyor. Çocuk kendine yaratnazlık et- havalindeki delikanlıyı görmüyor muy- tiği zamanların bir nasihatını tekrarlı- du. R Ağlama snne, sonra Allah baba) Yüzümde dolaşan iki elektrik feneri. dar'lr. Azrailin gözlerini görmüş gibi ürpe- İztırab çığlıkları arasmda yeni bir Tiyorum. yaralı getiriyorlar: Onu trene yerleş -| yor: (Devam 11 inci sayfada) Mehmed Akif > Mitat Cemalin eseri - Yazan: Halid Fahri Ozansoy Fani dünyaya gözlerini yumduğundan- beri, Mehmed Akif hakkında sayısız ya « zılar ve kitablar intişar etti, Denebilir ki hiç bir şair, onun kadar bambaşka görüş- lerle tetkik olunmamıştır. Hayranları ka- yıdsız ve şartsız bir alâka ile vecd içinde. dirler, muterizleri ise tenkid oklarile o- nun şiirlerinde zedelemedik ve kanatma» dık nokta bırakmamışlardır. Yalnız ara- da bazı edebiyat mensub'arı ne 0 sonsuz hayranlığa, ne de bu manasız inkâra düş- mek istediler, Ben ihtimal bu zümrede - $ İsmim. İhtimal diyorum, çünkü Akifin 'ba- sit mahalle mevzularını hâyrete değer bir ustalıkla nazma çekişine çok defa si « nirlenmekten kendimi alamamışımdır. Neden, diye düşünmüşümdür, neden reâ» Mist bir romancı veya hikâyecinin sayfa - larında yer bulması lâzım gelen bu tıs virler, bu basit hayat safhaları, her şey « den evvel ince ve derin hayal, her se den evvel musiki ve &henk yaratma mükellef olan şiirin sinesinde yer Hele bu manzum pendnamelere güle mek kabil mi? İşte Akifin bu cephes ki birçok kimseler gibi benim de hiç şuma gitmemiştir. Fakat Mevlid sahibi Süleyman Çelebi gibi dini ilhamının kâ- natlarında yükselen Akif, ah bu Akif, hi ten şaheser denecek misralar yıra. tabi'miştir. Fakat dikkat edin, yalnız O anlarında ve 6 ilhamlarında... Fakat nazımda realist Akif. ifadedeki sadelik ve tabiiliğine şair Mithat Cemalin herkesten fazla hayran olduğu Akif. işte bon ne yazık ki o Akifi anlıyamıvor, ses vemiyorum. Mithat Cemalin birçok sayfalarını oku- İdum, bir kısım yerlerine de şimdilik sa- İdece göz gezdirebildim. Çünkü bu 450 büyük sayfalık kitabı bir hamlede oku- yup bu hafta yazıyı yetiştirmek kolay iş İdeği'di. O halde tenkidimde niçin acele lettim?.. Sebebi basit: yarın seksen türlü 'tahlillerle karşılaşacağını az çok kestir. diğim bü eser hakkında ilk sözü söyleyip sonra bir köşeye çekilmeği, bu tenkid la debiyat ve dostluk politikası gun bir yol telâkki edişimden.., en uy « Mithat Cemal sevdiğim, hattâ çok sev- diğim bir dostumdur. Eseri fena mı?, Ha- 'yır.. bilâkis, insanı sabrına ve sâyine hay- ir duygu ve bilgi mahaulğ... Fakat Yarabbi! en pitoresk geçmiş zaman levhaları ve hstırsları arasına neler sı - kıştırmamış ki... Mehmed Akifin sağa bakması, sola bakması, saka'ını oyn sı bile bu kitabın içinde avr bir e miyet alıyor. Şairin ağzımdan her hi gi tarihte her hangi bir söz çıkmışsa ve te - sadüfen Mithat Cemal bunları işitmisse muhakkak bu kitabın içindedir. Bütün O toplantılarda ve gezintilerde Safahat sai- rile aralarında geçen mükâlemeler gibi Akifin başkalarile münakaşa ve müsa - habeleri de iğne ile kuyu kazarcasına hiç durmadan not edilmiş, Ben kendi zevki- min hiç bir zaman otuz başka zevk içinde sekizinci geleceğini iddia edemem, An « cak, çok sevdiğim hatırat nev'inde bütün renklerin, toplantıların, osıkların bir ekrana akseder gibi sayfalara âksetme - sinden de büyük bir kaz duyamam. Kim bilir, belki benim gibi düsünen ve hisse 'denler de vardır. Ben bilhassa onları dü- İsünerek tenkidimi yürütüyorum. O halde kitabın: bir misli fazla büyülten satır - Jarı ve konuşmaları hazfetmekle Mithat Cemalin daha fayda'i bir İs yapması ka- bil olduğuna da inananlardanım. Ya'nız bir tek takdirimi ve belki en büvük teb- rikimi şair Mithat Cemale şu noktadan yapmak İsterim: Hatırat nev'ini bizde eski tarzda bircok hatırat yazanların yo- landan ayrılmakla veni bir hayata ka - vuşturması noktasından... Evet, Mithat Cemalin eseri bu cihetten son yılların bu tarzda yarılan en güzel bir nümunesidir. Eski edebiyat topfantı - İları, son aruz üstad'er, onların hususi- yetleri, zevkleri, görüşleri ve hele biox - rafyası yapılan Mehmed Akif başta gel mek şartile onların miinskasalari. iddia- ları, hattâ birbirlerine hücum ve tarizleri çok canlı hatlarla gösterilmis. vasatıl - mıştır. Bunun içindir ki, eser, bütün fa7- Yulıklarma rağmen muarram bir devir tasviri kıvmetini ahvor. Tâ İbriilemin Mahmud Kemal Bevin evinde Akifle ilk tanıştığı andan onun ölümüne kadar ge- çen otuz su kadör yıllık zamana kadar 0- na nerede rastinmıssa muhitini ve o mu- hitin içindeki diğer cshreleri de bersbe « rinde sürüklüyor. Bize onları da tamtı - vor. Meselâ bu sayede hörenivoruz ki A- kifin Edirnede ezanı isitmekle mestol. duğu Bursalı İmam nss'l ve ne sekilde Sa fahatın savfa'arına ruhunu eksettirmiş - tir! Daha bövle nice hatıralar, AVifin şiirlerindeki bircok cihetlerin biomrafva» #mı d& bize öğreterek edebiyat tarihi nok tasından cok mühim birer döküman vazi- fesini pörüver. Ve böv'elikle anleoruz ki, o aavdınlık manzumelerin bile daha ivi anlesılmasım temin sdecek hacka a - nehtarler varmıs! İste Mithat Cemal bi Ti bu kamlardan da ieerive sokuvor. A > kin bütün hususivetlerini, / seveiterini, nefretlerini (savanın ve kıyafetlerinin Kö rakterleri gibin parmakla isaret eirrek gösteriyor. Sansa ham envfalarda »» cm (Devamı 11 önel sayfada)

Bu sayıdan diğer sayfalar: