18 Ocak 1940 Tarihli Son Posta Gazetesi Sayfa 6

18 Ocak 1940 tarihli Son Posta Gazetesi Sayfa 6
Metin içeriği (otomatik olarak oluşturulmuştur)

«Son Posta» nın zabıta romanı: 56 ZEHİRLİ GÖLGEN Yazan: CEVAD FEHMİ Müthiş bir yarış Serkomiser kaykırdı: Yolda bundan başka bir şey konuşul- madı. Tenha sokaklarda bütün hızımızla İlerliyorduk. Eminönü, Taksim, Harbiye, Maçka... Bizim sokağın bulunduğu kö- şeyi dönerken Rıdvan Sadullah birden İrenlere basmaya mecbur oldu. Bir dört- yol ağzı olan bu noktada Osmânbeyden gelen bir otomobil birdenbire önümüze çıkmıştı. Az kalsın çarpışacaktık. Karşi-| Jaşan iki otomobil de derhal lâmbalarını söndürdüler. Biz yol verdik. Karşılaştı- Bımız sraba yıldırım hızile yanımızdan geçti. Tam bu sırada serkomiserin ferya- dını duyduk: — Necdet, spor otomobilinin Necdet var! Bir saniye birbirimize bakıştık. Rıd- van Sadullah kendi verdiği kararı bizim gözlerimizde de okumuş olacak ki âra- bamız geniş bir kavis çevirerek geri dün- dü ve Necdeti taşıyan otomobilin arka- sından biz de yıldırım gibi ileri atıldık. Şehirde sisli ve rutubetli bir sabah başlıyordu. Caddeler henüz geceki kadar tenha idi, yüzlerce metrelik mesafelerde insan olarak görülenler ancak birkaç kişi idi. İşte bu dekor içinde cehennemi bir kovalamaca oyunu başladı. Acaba Necdet bizim kendisini takibe baş'adığımızı farketmiş mi idi? Herhal- de böyle olacak ki süratini ssa'ımamış, belki artırmıştı. Harbiyeye gelince delice bir viraj çizerek Şişliye doğru kıvrıldı. Biz de arkasından. Serkömiser pencereden dışarıya göz atarak yarı endişe, yarı hayretle: > Bu delikanlı mutlaka çıldırmış, de- di. Hem kendisini, hem de bizi mahvede- cek. Bu kadar acele ne işi var, acaba? Rıdvan Sadullah gaze basarak sürati bir kat daha artırırken gülerek ( öevab verdi; — Yakında başlıyacak yarışlar için ek- zertiz yapıyor, olmalı! z Aramızdaki mesafe 80-90 znetreden Karıma derhal eşyasını evi terketmesini söyledim. Göz yaşlarile, yalvarmakla beni tes- kin edeceğini sandı. Hiç bir ümid kal madığın: tissedince, nereye gidebile - ceğini sordu, Hiç kimsesi yoktu. Kon - yada bir teyzesi olduğunu hatırladım a yayi gidinceye kadar ne yspa- Dudaklarımı ısırarak daki! v ziyeti hesabladım. ii Zifimden istifade edecekti. Çocukla > rımm hatırı için affedebilirdim. Çocuklarımı alıp. evi muvafık buldum. Ferre içinde toplıyarak Babamın notla; burada bitiyordu. Bunları okuduktan sonra. birdenbi- re zavall: babam: zalimlikle Stham et e nadim oldum. kendi kendimden dım. Satırlar ilerlerken © dereçe|Şarptığı akibet eidden fecidi. Ü. bir hayret içindeydim ki. hayret duy - imei ıraba bir enjeksiyon yapmış- İrine uta duğum i tı. Bir müddet mütehayyir, elimde kâ- gıder $askın bir nın birinci o kismi «Otomobilde Necdet var» fazla değildi ve görünüşe göre ne eksili- yor, ne de fazlalaşıyordu. Sanki otomo- biller duruyorlar da iki tarafta gördüğü- müz sisli ve ıslak dekor korkunç bir sü- İratle kayıyordu. Serkomiser artık yerinde oturamaz ol- muştu. At yarışındaki bir cokey gibi ya- rı oturuyorsa yarı da ayakta idi. Maama- fih ikide bir endişeli gözlerle dışarıya bakması bu heyecanın onda biraz da dev- rileceğimiz korkusundan ileri geldiğini anlatıyordu. Rıdvan Sadullahın yarı müstehzi sesi (gene işitildi: — Osman bey, sen bu çocuğu tevkife kalkışmakla bu kadar korkutmazaydın şimdi o da böyle deli gibi kaçmazdı. Bir İşey değil, şehir dışına çıkıyor, Biraz son- İra asfalt başlayınca kaza ihtimali daha fazla artacak, Çünkü yerler ıslak, Serkomiser bir lâhza düşündü, sonra: — Ne pahasına olursa olsun onu elden kaçırmak istemem, hocam dedi. Biliyor musun şimdi ne düşünüyorum. Sen ku- İruntu diyeceksin amma bir hissi kable'- vuku bana Necdetin böyle kaçmasının yeniden tevkif edilmek endişesinden baş- İka bir endişenin sebeb olduğunu hissetti- İriyor. Süratin fazlalığı direksiyonda bulunan Rıdvan Sadullahın başını çevirerek arka- da benim yanımda oturan serkomisere bakmasına mâni oluyordu. Maamafih her zamanki müstehzi tebessümü ile gülüm- sediğini görmeden adetâ görür gibi olduk. — Biraz sonra anlıyacağız Osman bey. — Yakalıyacağımızı zannediyor kru- sun hocam. — Hiç şüphe etme! Bizim araba daha sürat'idir. Beş dakikaya kalmıyacak. Önümüzdeki otomobil Mecidiyeköyü- ne saparak asfalta çıktı. Asfalt yol alaca karanlıkta ve biraz daha kesafet peyda BEN Dikkat ! Roman burada «Son Posta» 'nın tefrikası: 7 zusunda bulunmağa kalkışmamız teş - kil ediyordu. Babamı, annemin sağ ol- Suğunu haber aldıktan sonra içimi baş tan aşağı İstilâ eden heyecan ve hasre- *e rağmen haksız bulamadım. Zava)li babam! Çok iztırab çekmişti. Yaz anneme karşı zalim görünmek isteme - sine rağmen, kinin nefretin yarısı ka - dar da sevgi kokuyordu. Bâbamın dilş- tüğü sukutu hayal, bu düşüşte başını lik evli bir kadının, iki çocuğu ile. üze- r titrediği kocasını aldatması, oha ihanet için ondan daha aşağı bir adam vaziyette olduğum |seçmesi affedilir bir cürüm değildi. Ba yerde kaldım. Demek hâlâ devam eden |bam ona karşı bu derece zalim olmak « bir aile faciasının içinde bulunuyorduk. |'a, çocuklarını göstermemekte haklı i- Babamın acele acele göz attığım diğer İdi. Babem gibi temiz. babam kadar fa- nollarından ânnemin ölmemiş olduğu nu istidlâl etmiştim. Babamın yeçâne İbir intikama bitmedi. Arkası 11 inci sayfadadır! İğil almışi Ü endişesini, bizlerin annemizin sağ ol -İtikam hislerini tatmin etmeğe kalkış. duğunu öğrenmemiz. onu görmek ar -|masından daha tabii ne olabilir? SON POSTA Bulunduğum muhitte yabancılık his - setmez, ve hissettirmezdim. Konuşurlar - ken alâka ile dinlerdim. Konuştuğum zâ- man alâka ile dinlerlerdi. * Elime bir kitab geçmişti. Bu meşhur bir ahlâkçının bilmem hangi senede yaz- dığı bir eserdi. O gün vakit geçirecek başka bir meşgale bulamadığım için ba » şından sonuna kadar okumuştum. * Kitabda birçok şeyler vardı. Fakat başlıca mevzu dedikodu idi. Meşhur ah- Jâkçı, dedikodunun fenalığından uzun boylu bahsettikten sonra herkesi dediko- du yapmamıya teşvik ediyor ve hattâ de- dikodu yapılanlarla mücadele edilmesini de tavsiye ediyordu. Bir insan kendi de- dikodu yapmadığı gibi, dedikodu yapılan bir muhitte ise.. dedikodu yapanları sus- turmalıymış. * Düşündüm; dedikodu yapıyordum ve dedikodu yapanlar ârasında bulunduğum zaman onları da can kulağile dınliyor « dum. * Karar verdim: Bir dahs dedikodu yap- mıyacak ve dedikodu yapanları sustura- caktım. * Kitabı kapamıştım. Hizmetçi girdi. — Beyefendi! Dedi, sordum: — Ne var? — Hani karşıda otursen Bay Necmettin var ya! — Var ne olacak? — Hanımı ile demin bir kovga görmeyin, saç saça baş başa geldiler, Bu basbayağı bir dedikodu idi. — Sus, diye bağırdım, dedikodu işte - odaya etti, Hizmetçi homurdana homurdana oda - dan çıktı, Arkasından; — Bana bir kahve pişir! Diye seslendim. Duymamazlığa geldi. Karım odaya girdi. Hizmetçinin söyle - diğini ve kendisini dedikodu yapmaktan menettiğim için, bana kahve pişirmedi - ğini söyliyecek oldum; fakat bir dediko- duyu tekrar etmekle, kendim de dediko- du yapmış olacaktım. Hizmetçinin sözü- mü dinlemediğini, bana kahve pişirme - diğini söylemem de hizmetçiyi çekiştir « mek, dedikodu yapmaktı. Sustum, ka - rım: — Ne o, dedi, arpacı kumrusu gibi ne düşünüyorsun? — Hiç! — Gene neler duydun? — Ne duyacağım hiç! — Haberin var mı, Süheylâ'ar etomo- am otomobile de yakışırlar iy Le AH F Babam, sızlayan yaraların; intika - mın sargılarile bağlamış. kanaması - nın önüne geçmişli. Muztarib bir ada- mın bu hareketini müfrit addedeme dim. Yâdâ.. ben bu ananın kız: idim de - mek! Anam. ben içeriki odada ağlarken. başka bir adamın koynunda imiş. Babam gibi ben de annemi affet - mek istemiyorum. Fakat onun değil, bir ananın yüzüne, şefkatine hasretim. Babam asil adam - mış, babam faziletli adammış! Anne - me pek âlâ mukabele eder, evlenir, başka kadınlarla düşüp kalkabilirdi. Halbuki 6. çocuklarını bağrına basmış ileti kadından iğrenmiş. bucak bucak - İziletli-bir adam ancak bu derece kaç - başvurabilir. İnsanın in, etm çocuklarına ve işine ver - MİZAH | İkincikânum 18 Dedikoduya dair Yazan: İsmet Hulüsi — Kancığım bu bahsi kesmeni rica e - derim, Çünkü bunlar dedikodudur, Dedi- kodu da fena bir şeydir. — Allah aşkına sen çıldırdın mı? — Hayır! —Sarhoşsun galiba? — Ne münasebet! — İkisinden biri, hiç bir zaman âeli, de liyim demez, sarhoş ta sarhoşum; de - mez, — Bu da bir dedikodu. — ÖF sende! Hiddetle odadan çıktı, Kapıyı kapadı, İbir müddet sonra kapının dışmdar seslen- -- Ben Necati Beylere gidiyorum, İs - tersen sen de gel! — Gelmem! Diyecektim amma, fazla hiddetlendir * memek i — Sen git ben de gelirim! Dedim ve ondan birkaç dakika sonra sokağa çıktım. Necati Beyler çok kalabalıktı. Kadınlı erkekli bir kalabalık vardı. Tanıdıkları selâmladım. Tanımadıklarla tanıştım ve bir kenara oturdum. Kadınlardan biri; bana bakarak: — Beyefeydinin, Servet Beyler hak » kında çok bildikleri vardır. Erkeklerden biri, tafsilât verdi: — Hani şu Pirinçzadeler, bir zamanlar karısı evde pil&v pişirir, kocası bir tab - Jaya Koyar, Yenicami avlusunda satarmış. Sonra zengin olmuşlar, geçen kışı Niste geçirmişler. İşte onlar. Dedikodunun bundan fazlası olmazdı, kendilerini ikaz etmeliydim: Bana kalırsa, bu bir dedikodudur, SE CENNETLİK KÂRLAR > © Belki evleneydi, üvey anamızın şah- sında biz de bir kadın şefkati bulabi - lirdik. Ben şimdi babama ihanet eden İannemin değil, lâalettayin bir ana, ka- dus şefkatinin. eksikliğini duyuyorum. Bu uztırab beni ne derece rahatsız dere eisin, babama ben de ihanet et- e im. #nnemi ararbiyacağım, gör-|dik- miyeceğim!. Yarabbi, akşam olmak bilmiyor. Kafammn içinde türlü düşüncel: çarpışıyor. bir harb meydanı haline gelen beynimde cehennemlerin yandı- ını hissediyorum. Zaman 'zaman vers diğim kararı bir tank dehşetile ezip geçen bir fikir bülün irademe hâkim oluyor: Annemi niçin görmemeliyim; o kadın (on sekiz senedir, evlâdların görme- mekle günahlarını ödemiş olmadı mı?. Ona daha fazla çektirmiye babamın dinlemek te istemem, Birbirlerine baktılar, Karım dudakla- rızı ısırdı. İerkes susmuştu. Bir müddet geçti. Kadınlardan en fazla çenesi kuv « vetli olan kendini tutamadı; — Bu kadar susmaktan da hiç hoşlan» mam. Hani kendimi Seyfettin Beylerin &- vinde zannettim. Bilirsiniz ya, karı koca ikisi de pek az konuşurlar, Ona da döndüm: j — Bu sözünüz de bir dedikodudur ha nımefendi. i Karım hızla yerinden kalktı; : — Bu kadarı fazla, dedi, sen şaşırmış- sın. — Ben şaşırmadım, doğruyu söylüyo « rum ve nihayet senin şaşırmışsın tar « zthdaki hakaretin de hoş bulmam.: Bu kalabalıkta sözünü iade ediyorum. Şaşır- muş sensin! Karım odadan çıktı. Herkes bana garib garib bakıyordu. Fazla duramazdım. Ben de çıktım, yaya olarak evime döndüm. Kapıyı çaldım açılmadı. Anahtarla açıp içeri girdim; antredeki'masanın üzerinde bir mektub gördüm; karımdandı. «Seninle yaşıyamıyacağımı anladım, annemin evine gidiyorum.» Hizmetçiyi çağırdım, gelmedi. Odasına baktım. Eşyasını almış gitmişti, canım sw kılmıştı amma, nihayet ben fena bir şey yapmamıştım" ki!.. , Hava da oldukça serindi. .Bir kadehi konyak içmek istedim, Evde konyak yok tu. Bakkala gittim, Bakkul güler yüzle karşıladı: — Buyurunuz efendim emriniz' — Bir şişe konyak istiyordum. (Devamı 1 sayfada), v Hakkı vâr Mı Buna bazan içimde yanıp tutuşan ana hasretile, «hayır!» diyor. babam” dan gizli annemi aramak kararını ves riyorum. Sonra gözlerimin önünde bir perde açılıyor. babamı kucağında kars deşimle, ben. hıçkıra hıçkıra ağlarken görüyorum.. Bir yatak içinde. yüzünü hatırlayamadığım — annem, çırçıplal& sıska, çirkin bir adamla yatıyor... 'Tahayyülün önümde çevirdiği bu film tüylerimi ürpertiyor. Yüzüm nef” retle buruşuyor: Hayır. hayır. #nnemi ben de affetmiyeceğim! , Takat annem benimi, Birbirimizi on sekiz senedir görm&” Kimbilir onun da içi hasret ateşil$ nasıl kavruluyor? Nedamet onun günalılarını silmişti Çok ıztr&b çektiyse. önü Allah da af fetmiştir. Biz bağışlamıyalım mı? BIf günahı bütün ömre bedel mi tutacağız? Babamla konuşmalıyım! , Kusurumu itiraf ederek, her $€Yİ öğrendiğimi söylemeli, annemi bul! için bana yardım etmesini yalvarı yıml. Fakat... Ooh! (Arküsi var)

Bu sayıdan diğer sayfalar: