7 Şubat 1940 Tarihli Son Posta Gazetesi Sayfa 6

Kalan görüntüleme: 0

Saatlik sayfa görüntüleme limitine ulaştınız. Daha yüksek sayfa görüntüleme limiti ve diğer özellikler için abone olun!

Aboneler yüksek görüntüleme limiti, sayfa indirme ve diğer özel özelliklerden yararlanır.

Metin içeriği (otomatik olarak oluşturulmuştur)

F EU "Yazan İstifa için gece yarısı saraya gelen sadrazam 'Halid'Ziya Uşaklıgil Gece yarısından “Acaba ne var? - odamda buldum? - Doktor Nâzımın suaileri ile Hüseyin Hilmi Paşanın ziyareti arasında köprü sonra beni saraydan istiyorlardı - Hüseyin Hilmi Paşayı saraydaki Doktor Nazımla cereyan eden mülâka- fın sonu ne zaman geldi, bunu tayin ede- miyeceğim. Belki bir hafta, belki bir ay, | belki daha uzun bir zaman sonra... Hattâ bunu artık düşünmez olmuştum. Uyku- larıma karışan şeyler arasında bunün bir izi kalmamıştı. Bir gece Nişantaşı kona- ğında rahat rahat, derin derin uyuyor- dum, birdenbire cayırtılı, zırıltılı bir te- lefon zilile sıçrayarak uyandım. En evvel başucumda kandilin hafif zi- yasile saate baktım: Gece yarısından son. ra bir... Mutlaka yangın!.. dedim. İstan- bulu baştanbaşa yakan yangınlardan, he- le bunların arasında Fatih ve Aksaray hailelerinde müşahid vazifesile buluna- rak ıztırabdan kıvrana kıvrana harab ol- duktan sonra yangın fikri yüreğimde her vesile ile çırpınan bir korku —olmuştu. Alete sarıldım: Saraydan bır ses. Nöbet- te bulunan yaver, yahud kâtib bey beni bemen mabeyne davet ediyor, ve araba- | nın konağa gelmek üzere olduğunu söy- | lüyordu. O kadar... Söz kısa kesildi, bel- Hiydi ki sebeb söylenmek istenilmiyordu. O saatte ne olabilirdi? Saatler geçmişti ki hünkâr hareme çe- kilmiş olacaktı. Belki birdenbire bir has- talık! Pencereden baktım, bir yangın e- :sında elleri kayuşturulmuş, ayakları san- ni getiren, dalyanın altında, müte'edibbâne ve peri-'girgin, pek faal bir devlet recülü sıfatile şan bir halde Sabit Beyi gördüm. Belliy- | vezarete kadar yükselen, icabında başın- di ki o da evinde, yatağından kaldırılmış, ' da sarık, sırtında cübbe bir kıyafeti dinl- hemen gönderilen bir araba ile getirtil- | ye ile bu kıyafetin iyi tesir yapacağına miş idi. Belki de benden evvel onunla gö- | hükmedilmiş Arab diyarlarına memur e- rüşecek kadar zaman bulunamamıştı. Sa- | dilirken birdenbire Rumeli ıslahatına me- bit Bey beni görünce bir imdad bulmuş- | mur Avrupa mümessillerine karşı en şık, çasına nefes aldı, ve ayağa kalkarak ye- Wen zarif bir garb siyaset adamı sıfatile rini bana bıraktı. Kendisi ayakta, çekilip Selâniğe gönderilen, orada ihtilâl müte- çekilmemek lâzım geleceğinde mütehay- şebbislerine imkân mikyasından fazla yir, bekledi. Sadrazam, gayet çatık, sinir-| muavenet ederek İttihad ve Terakkinin Abdülhamid zatranında pek İCTARİHTEN SAHNELER —J Bu fıkrayı Amasyalı Ali bin Hüseyin, milâdi 1453 te yazdığı Tacül-Edeb adlı eserinde nakletmiş: - Yıldırım Beyazıd oğlu Emir Süleyma- nı mektebe vermiş, muallim, Süleyman ile, şehzadedir, iyi terbiye olsun diye zi- yadece meşgul olmuş, çocuğu sıkı bir bas- kı altına koymuş. Bir gün, haylâzlık ettiği için, Süley- manı dövmüş, falakaya yatırıp çıplak ta- banlarına değnek çekmiş. Şehzade baba- sına gitmiş: ü — Ben senin oğlun değil miyim? Beyazıd: — Oğlumsun, tahtımın yaraşığı ve sal- tanatımın süsüsün! Cevabını vermiş; şehzade bu sefer de: " — Ben senin oğlunum da hocam beni sair oğlan uşak gibi dövüp ve ayağımı falakaya geçirip tabanımı değnek ile dö- ver, münasebet var mıdır? Diye sormuş. Bunun üzerine Beyazıd: — Yarın senin ile varayım, o hocaya bir iş kılayım ki işlere benzemesin!. Demiş. Sabah olunca, padişah oğlunun hocasına bir adam ile haber yollamış: «Emir Süleymanın gidişini iyi bulmadım. Birazdan mektebe varsam gerek, Ben sö- Yıldırım Beyazıd pedayoy Dördüncü Mehmed ile Afife kadın ve Kazaz Artin ile Sultan Mahmud ( “Son Posta,,mın tarihi bahisler muharriri yazıyor —) letini zor zapteden bir adam halinde, ve | mutad hilâfına yerinden kımıldanmıya- rak, yalnız elile Sabit Beye: «Kalınız!..» işaretini vererek, bir dakika sustu. Bu bir dakika içinde, zihnime yüzlerce kasd, bir harb, bir müsibet... Saray hayatinda buna müşabih türlü |beklenmiyen vak'alar, olmıyacak saat- lerde gelip bizleri bulmuştu; bunlardan |biri... Yalniz aklıma, böyle bir saatte |sadrazam ziyaretinin asıl sebebi gelmi- yordu. Bu sebebi onun .ilk kelimesi mey- dana çıkardı: — Hâkipayı şahaneye, dedi; takdime geliyorum. Dondum. İstifa?.. Sadrazam olsun, kim istifamı maresi yoktu. O halde?.. Mademki konuş- mak arzu edilmiyordu, demek sormak ta | münasib değildi. Giyinip hazır oluncaya kadar araba gelmiş oldu ve hemen Maçıi kadan, Bayıldım yokuşunun her hatvede bir kaza ihtimalini getiren dik bayırından mabeyne indim. Saat kulesi tarafında koltuk kapısında nöbetçi kapıcı, mabex- nin ön methalinde nöbetçi bekçi bana müterakkibdi. Sarayın dışında yarı ka- ranlıkta bir arabanın gölgesini de farket- Bir dakika sonra görerek anlaşılacak bir muamma için acele etmeğe lüzum yoktu, hattâ bunun anlaşılmak lezzetini biraz geciktirmekte de bir zevk vardı. Bekçi bana odama kadar delâlet etti. Kapıyı açtım, derhal tâ köşede koltukta tadrazamı, Hüseyin Hilmi Paşayı, karşı- olursa olsun, memuriyet hayatında - bu her zaman mümkün bir hâdise idi. Yal-: niz böyle, olmıyacak bir saatte, çoktan hareme çekilmiş ve uykusuna iyiden iyi dalmış bir ihtiyar hünkâra istifa takdımi için isticale sebeb ne olabilirdi? Hüseyin Hilmi Paşa bence zamanın icabına en uygun bir sadrazamdı. Ona küçük yaşımdanberi, tâ ben bir rüşdiye çocuğu, o da İzmir mektubcusu iken baş- liyarak merbüt idim. O da bana her ve- sile ile temayül gösterirdi. Hakkındaki fikirlerimin membal yalnız bu hissiyat zemininden gelmiyordu. Akdenizin kü- çük adalarında küçük kâtibliklerle başlı- yarak, İzmirde vilâyet mektubculuğun- dan atlıyarak, merhale merhale yolunu geçen ve her kademede yükseldikce ©o mertebeye lâyık kabiliyetlerin senedleri- emellerine hizmet eden, nihayet Sultan Reşadın sadrazamı sıfatile de hünkârdan başlıyarak herkesi memnun bırakan bu devlet recülü nasıl olmuştu da böyle, bu "saatte, sabahı bekliyecek kadar itidal ve ihtimaller hücum etti: Bir isyan, bir sui- ' sabır gösteremiyerek Dolmabahçe sara-| yının kapılarını açtırmış idi?.. — Aman, efendim; bu nasıl olur? diye kemali samimiyetle ve cidden pek büyük bir üzüntü ile mukabele edecek oldum; derhal kat'i bir karar almış, ve ne olursa olsun kararından dönmemeğe ahdü pey- man etmiş bir adam sıfatile elile beni tevkif etti. — Fırka İle anlaşmak mümkiün olamı- |yacak. Ekseriyete istinad edemiyecek bit sadrazamın da makamında kalmasına im- |kân yoktur. Şevketmeab efendimiz bunu |takdir ederler ve icab eden kararı alırlar; Idedi, ve sonra ilâve etti: — Sizden rica ediyorum, hemen arzediniz... Birden zihnimde, karanlıklarda bir kibrit çakılmış gibi, her şeyi gösteriveren bir parıltı oldu. Muamma halinde kalmış olan o ziyaretle bu istifa arasında derhal köprü kuruldu. Burada itiraf ederim ki cemiyetin siva- setinde ve hükümete müdahalelerinde bana ötedenberi hoş görünmiyen teza- hürler olurdu. Geçmiş devrin güzide un- surlarını kendi lehine celbetmek imkân- larından istifade etmiyerek ekseriyet ü- zere fevri hamlelerle bunları gücendir- miş olmasının nasıl fena akıbetler tevlid ettiğine şahid olmuştuk. Tek bir misal o- zümü bitirince hemen göz baş demeyip üzerime saldırıp oğlancıkları kovalar gi- bi beni kovalasın, bir miktar değnekle dövsün amma çok kıymasın, yoksa iş fe- sada varır...» diye ıyice tembih etmiş. Biraz sonra da oğlu Emir Süleymanı elinden tutup mektebe varmış, mektebde de muallim bir edeb ağacını yanında ha- zır etmiş. Padişah içeriye girince söze başlayıp: — Bre muallim!. Ben sana oğlumu 0- kumağa verdim, sen niçin bunu kul ile beraber tutarsın? Ve ayağını falakaya geçirip döversin? Deyince muallim hemen yerinden fırs 'î | | l | | lamış, değneğini kavrayıp padişahın eteğine, gâh yere, gâh duvara çat çat vu" ra vura Beyazıdı mektebden koğup çıkara mış, arada bir iki değnek te şehzadeyd dokundurarak kolundan yakalamış, mek-î tebin içine çekip yetine oturtmuş.. Emit Süleyman, korkusundan tirtir titreyerelj derslerine çalışmağa başlamış. î Akşam olunca çocuk saraya dönmüş, padişah: | — Ey oğul senin hocan ne yavuz adami imiş. Senin yüzünden beni de dövdü. He- men var, edebinle otur, okumağa bak..4 Dördüncü Mehmed ile Afife kadın Dördüncü Mehmedin gözdeleri arasım da bir Afife kadından bahsedilir. Bu ka- dının, devrinin değerli, fakat adı edebi- yat tarihimize geçmemiş şairlerinden ol duğu da iddia edilir. v Yedi yaşında imparatorluk tahtına o- turan, tam kırk yıl padişahlık eden, sal« tanatmın ilk karışık devirlerinden sonra, devletin idaresini Köprülülere bırakarak bütün ömrünü erkek ve kadın gözdeleri | arasında ve sürgün avlarında geçiren | dördüncü Mehmedin, 1683 Viyana ikinci ğ muhasarası bozgunundan sonraki felâ ketli devrin mes'ullerinden sayılarakk tahttan indirilmesi üzerine, Afife kadın tarafından yazılmış bir «Sultan Mehmed destanı» için, hiç tereddüd etmeden ken- | di cinsinin en güzellerinden diyebiliriz. t Bilhassa oğulları ve sevgili hasekisi Girid — li Rabia Gülnüş Sultan için tertib edilmiş | kıt'alar, cidden incedir: Ahmedimin figanına duramam Mustafanın dahi yüzün göremem Hatice sultanın halin soramam. | Bana hayf değil mi der Sultan Mehe med. (Devamı 11 inci sayfada) —— — 1 larak Kâmil Paşayı elden kaçırmış olma- sını zikretmek mümkündür. İşte şimdi de, Hüseyin Hilmi Paşa kabilinden pek müfid bir unsuru aleyhine imale etmiş oluyordu. Kim bilir, ne yolda müdahale- lerle... Her iki tarafı dinlemek mümkün ol- saydı belki daha insafa ve hakikate mu- vafık bir hüküm verilebilirdi, fakat ben ne bir, ne de diğer tarafı dirlemek için söyletecek mevkide değildim, mademki ne bu gece karşısında alınacak emirleri icradan başka yapacak bir işi olmıyan bir memur olduğum sadrazamı, ne de evvel- ce kendi açık konuşmayarak beni söylet- meğe gelen zatı tafsilât vermeğe davet e- demezdim; susmaktan ve beklemekten başka yapacak bir iş yoktu. Yalnız kendi kendime düşünmekten de memnu sayıla- mazdım. İçimden dedim ki: — Fırka ile | sadrazamın arası açılmış. Dünyanın her: tarafında olağan bir hâdise. Ancak... —| | Evet, ancak, sadrazamın bu acelesine, ve böyle gizlice, kimsey2 duyurmıyacak; bir şekilde gece yarısından sonra hünkâs ra müracaatına, hususile icab eden kara- İ rın alınmasını ondan beklemesine saik ne — olabilirdi? Belki fazla bir sinir buhranı, belki de hünkârın kendisine karşı iltifatlarını ih- tiyaç takdirinde güvenilebilecek bir isti- nad yeri olmak üzere telâkkisi... Bu ikin« ci ihtimali kabul etmek için padişahların iltifatına, teveccühüne inanacak kadar kendisinin saffet sahibi olmasını kabul eylemek, lâzım geliyordu. Bu, her mana- sile zeki olan adamda böyle bir saffetin vücudünü bir türlü farzedemiyordum. Halid Ziya Uşaklıgil İzimi kaybedip, İstanbülda — mütevazi bir nsan, silik şahsiyet — ha - Hinde yalnız sizin için yaşadım. Tek 0- nunla karşılaşmıyasınız diye.. kader-. ne insafsız şey.. gene ailemizin başına çökecek musibet onun elile olacakmış meğers:e.- bir bir peşine felâketlerin tokmağını başında hisseden bir adamın yaşamak azabını bir kere düşün, hisset Güner.. bunun imkânsızlığını farkede- ceksin.. birak bir çingenenin yağlı ipi, hayatımın bağlarını koparsın.. işte sen de o zaman sevinecek, babam Yyaşıyor, diyeceksin; çünkü kurtulmuş olacağım. Beni —kurtarmamakla, —azab çek - tirmekle bana dünyanın en. bü- yük — fenalığını da sen yapacak- sın. © zaman anan, kardeşin gibi seni de lânetle anacağım,... Çünkü bu sırrı faşedip, beni ölümden kurtarmak- la bir cinayet te sen işliyeceksin! Yal- varıyorum sana kızım!. Gözlerim yaşlı senden merhamet dileniyorum. — Allah rıizası için beni yaşatma.. bu sırrı, öl- dürdüğüm kadının anam olduğunu avü- «Son Posta» nın tefrikası: 24 çT N >M S Wi ğ ; lin. dilimde senin ismin- olsun!. Ba z vâdediyorsun, söylemiyeceksin, boyl_e bir harekette bulunmıyacaksın değil mi? Kaldır başını, gözlerimin içine bak.. bana gözlerinle söz ver.. söz Ver k_ı.ıbabanı bir kere de sen ezmiyecek- sin!. Genç kız boğazında t b rıklarla boğuluyordu. ÖrSSİRS —- Peki, baba.. peki.. di i t : « diye inledi.. peki sövlemiyeceğim.. madem öyle isti- İ yorsun!! — Baba, kızını göğsüne bastırdı: — İşte benim kızım AŞ CE kata söyleme, yahud mahkemede itiraf olduğunu şimdi etmiye kalkma.. sana babalık hakkımı helâl etmem.. intihar eder gene ölüm yollarını ararım. Fakat gözlerimi sana Jânet okuyarak kaparım.. Bırak beni Güner, bırak ta sevgili cellâdım ayak- larımın altındaki sandalyaya tekmeyi isbat ettin.. teşekkür ederim Güner.. kurtuluşumu sana borçlu olacağım. — Baba ben sensiz yaşıyamam. — Yaşıyacaksın kızım mukadde K Tat- la alay eder gibi yaşıyacaksın!. Ne ya- palım., Allah öyle İstiyor.. öyle olacak.. Genç kız güzel başını şiddetle sallı- u: yapıştırırken, gözlerimde senin haya- yardı NAHKÂ BŞt / SO LA * — Bu kadere isyan ediyorum ba - ba.. Bu hayata tahammül edilmez. Ga- zetede, annemin, senin çekmecende bulduğumun ayni resmini görünce bu felâket büsbütün çetinleşdirerek beni ezdi, mahvetti. Hangi insanın başına bi zim ocağımızın üstüne çöken musibet- ler kadar ağırı gelmiştir? Yüzünü ha- tırlamadığlm anamı, bir fahişe, karde- şimin sevgilisi olarak gazete sütunla rında buldum. Babam anamın, karde- şimin katili. onlar babamın katili.. ben Yyapyalnız, bu müstekreh hayatın or - tasında kalıyorum. Sen de bana hak ver baba.. ben ne yapacağım, ne ola - cağım? Kim benim yüzüme bakacak, kim beni el_imden tutacak ve. ben ne için, ne ümidle, ne bekliyerek yaşaya- cağım?.. Baba, kızını ommhmdm “tuttu. :mli iri siyah gözlerine gözlerini dik- NNETLİK RLAR <—? — Nevmid olmıyacaksın Güner? Bü tün kirli maziyi unutacaksın! Hayata yepyeni bir insan olarak dön.. Bu dün- yada unutulmıyacak ne vardır ki... El bette bu hâdiseler senin kadar hassas olan bir kızı ömrünün sonuna kadar olmak lâzım.: Tarık seni yalnız bırak- miyor değil mi?.. Öyle saniyorum ki, © iyi kalbli çocuk seni hiç bırakmıya - cak.. onunla inşallah, geçen her şeyi unutacak, unutmuş gözükmeğe muvaf- fak olacak kadar mes'ud olursun! Söy- le bana bakayım Tarıkı çok seviyor musun?.. Genç kız gözlerini başka tarafa çe- virdi. Cevab vermedi. Fakat onun muz tarib yüzünden kırık kanadla uçan bir tebessüm itirafın ta kendisi idi. Baba, gülmeğe, neşeli gözükmeğe ça hırpalayacak, üzecektir. Lâkin metin gn | | j İ | — O da seni çok seviyor. Bu mu - ; hakkak.. senin gibi zarif, güzel, hassas. bir genç kızla, Tarık gibi iyi kalblir merd, çalışkan bir çocuğun — kuracağı yuva elbette payidar olacaktır. Çocuk« — larınız olacak, onların gürültüsü ara « sında, mazinin gürültülü hâdiselerini — duymıyacaksınız.. gözleriniz birbirini « zin gözlerinde yalnız sevgi ve saadet bulacak, mazinin kara günlerini gör « | meğe vakit bulamıyacak, kulaklarınış yalnız birbirinizin sesini işitecek, sizi hırpalayacak eskiye aid hiçbir söz duy« mıyacak.. mazinin arkasına bir kol de« miri vuracaksınız, bu kapı bir daha &w« yacak.. SEKİZİNCİ SAFHA BEKLENMİYEN ŞAHİD Mahkemenin kararı: İdamr Gene ağırceza mahkemesinde ve da- vanın son celsesindeyiz. Aylarca sü - ren muhakeme bir celse evvel hitam bulmuş, müddeilumumi iddianamesini mek ve taammüden katil maddelerile suçlunun ölüm cezasına çarptırılması « nı taleb etmişti. Muhakeme müdafas bşıyordu: ve karar için bugüne bırakılmıştı. (Arkası var) serdederek, birden fazla adam öldür - E

Bu sayıdan diğer sayfalar: