21 Şubat 1940 Tarihli Son Posta Gazetesi Sayfa 5

Kalan görüntüleme: 0

Saatlik sayfa görüntüleme limitine ulaştınız. Daha yüksek sayfa görüntüleme limiti ve diğer özellikler için abone olun!

Aboneler yüksek görüntüleme limiti, sayfa indirme ve diğer özel özelliklerden yararlanır.

Metin içeriği (otomatik olarak oluşturulmuştur)

SON POSTA Sayfa B Alman - İngiliz deniz mücadelesi YAZAN Emekli general H. Emir Erkilet “Son Posta,, nın askeri muharriri İngiliz d nın hi lmanya ile büyük garb devlet- leri arasında muharebe başladı- ğı zaman Büyük Britanya ablukasının nazari olarak kabil olduğunu yazmıştık. Çünkü uçakçilıktaki büyük — terakkiler neticesi ol niz hakimiyetine müstenid, mahfuziyet artık kalmamıştır, Bundan başka denizaltı gemilerinin “günlerce ve haftalarca, hem de engin büyük denizlerde kendi başiarına dola- Şabilmeleri ve suyun yüzüne çıkmağa lü- zum görmeden taarruza muktedir olma- ları neticesi olarak ta büyük deniz üstü harb gemilerile denizlere mutlak surette hâkim olmak artık bahis mevzuu de- ğildir. Bir memleket ne kadar çok zırhlı, kru- wazör ve muhrib sahibi olursa olsun yal- mız bun'arla denizlerde mutlak bir haki- miyet ve emniyet tesis edemez. Çünkü denizaltı gemilerle uçağa malik bir ha- sım bu denizlerin emniyetini bozabilir. İngiltere, mahsulâtı ne halkının iaşe- sine ve ne de sanayiinin isteklerine yet- miyen bir adadır. Halkın iaşesine lüzum- lu olan maddelerin ve sanayiin muhtaç olduğu yünün 76 80 nini, kurşunun » 8& ünü, çinkonun 96 95 ini, demirin 96 80 unu ve pamuk, petrol, kauçuk, bakır ve manganezin 96 100 nü dışarıdan ya- ni denizaşırı memleketlerden getirmeğe mecburdur. Bu sebeble İngiltere için de- nize hâkim olmak hayati bir meseledir. Çünkü aşikâr olarak görülür ki İngilte- re, m!lhhç olduğu iaşe maddelerile sana- yie lâzım olan ham maddeleri kâfi de- recede getirtemediği takdirde hem aç kalır ve hem de sanayii felce uğrayabilir. Bundan da Almanyanın bugün bütün kuvvet ve enerjisini İngilterenin müva- redatına aleddevam hücuma neden tah- sis ettiği kolayca anlaşılır. Nazari olarak İngiltere âbluka edilir ve bu suret'e açlığa ve felce maruz bira- kılırsa mezbuhane bir sulh aktine TMmec- bur olur. Fransa yalnız başına bir şey yapamıyacağından dünyalar Almanlara kalır. Tabiatile İtalya için de gün doğar. Çünkü ancak bu takdirde Korsika, Savva, Nis, Tunus ve Cibuti Fransızlar- dan ve Cebelüttarıkla Süveyş ve Aden İngilizlerden ahnabilir. İtalya, üstelik, Libyayı Habeşistana bitiştirecek araziyi de almak isteyecektir. Balkanlar, Yakın- doğu ve Hindistan da Almanya - Sovyet Rusya - İtalya arasında taksim oluna- caktır. O vakit, Japonya ile tam bir su- rette uyuşmak kabil olacağı için artık sı- ra Amerikayı mağlüb etmeğe gelecektir. Bunun için de Almanya bütün kuvvetile Japonyaya yardım edecek ve dünya Ja- arak ada olmanın verdiği, de- ponya - Sovyet Rusya, Almanya ve İtal- |ya arasında taksim olunarak yalunz bun- lar tarafından hükmolunacaktır. Bu hayal silsilesi içinde küçük bir ta- |dilât yapmak ta kabildir; meselâ İtalya yerine Fransayı ikame etmek hayli müm- kün ve hattâ askeri siyaset icabı daha doğrudur. Bunu da izah edelim: Zaten Almanyada, dünyanın asıl belkemiğini teşkil eden ve Pasifik Okyanusundan At- las Okyanusuna kadar uzayan Japonya, Sovyet Rusya, Almanya ve Fransa ara- sında bir dörtler ittifakı kurmak ve dün- yayı bunlar arasında taksim etmek yo- lunda epey taammüm etmiş ve fikir ve hayallere yerleşmiş bir akide vardır. Bu- na göre Berlin - Roma mihveri muvak- kat olup ileride tahakkuk edecek - olan Berlin - Paris mihveri kuruluncaya ka- dar devam edecektir. Çünkü” Almanya- nın Akdenize inmesi ve Süveyş ve Mı- sırda İngiltereye tevarüs etmesi lâzım- dır. Bu hal büyük bir İtalyanın mevcu- diyetile tevafuk edemez. Onun için İtal- ya Apenin yarımadasına münhasır kal- malıdır ve Fransa İtlyaya feda edilme- melidir. Bilâkis bu Atlas Okyanusu dev- leti İta'yaya karşı himaye edilerek ve hududları ile tamamiyeti garanti edil- mekle beraber Şimalt! Afrikadaki yerle- ri ona bırakılarak vesayet ve ittifaka a- hmabilir. İşte bunun içindir ki Almanya şimdi- lik bütün hava ve denizaltı kuvvetlerile ve bazı deniz üstü havb gamilerile yalnız İngiltereye vuruyor ve İngiltereye yiye- cek, mal, maden ve petrol getiren her vapuru batırmağa çalışıyor. Alman raporlarına göre Kânunusani sonuna kadar batırılan İngiliz ve bitaraf ticaret gemilerinin sayısı 409 ve tonaj miktarı da 1,5 milyondur. Bundan başka Almanlar mezkür tarihe kadar, 687,881 ton tutarındaki 354 gemiyi muayene için Alman liman'arına sevkettiklerini bildi- riyorlar. Bu rakamların tamamile haki- kate uyup uymadıkları keyfiyeti ancak ikinci derecede bir meseledir; çünkü e- sas olan şey, İngilterenin yalnızı batırı- lan İngiliz gemilerinin değil, ayni za- Mmanda İngiltere itha'âtında kullanılıp ta batırılan Vveya şimdi korkularından se - #erlerini tatil etmiş olan bitaraf gemile- rinin de yerlerini dolduracak kadar yeni gemi yapıp yapamadığıdır. Eğer Alışan- lar bir taraftan gemi batırilir, ve İngil - tere bunların yerine aleddevam gemi koyamazsa mesele müşkül bir hale girer. Malümdur ki İngiltere adasında nüfus Büyük Harbden sonra arttığı halde bu adaya ithalât yapan İngiliz ticaret filo- su da azalmıştı. Şöyle ki 1914 bidayetin- yesinde kafile halinde seyrüsefer eden ticaret gemileri de İngiliz ticaret filosunun tonajı 17.5 milyon iken 1939 harbi başınııda İngilte- renin ticaret filosu ancak 13 milyon ton idi. Bugün bu tonaj, batırılmalar dolayı- sile azalmış ve azalmaktadır. Bahusus kısa Akdeniz yolu bir gün emin bir tica- ret güzergâhı olmak halinden çıkarsa yani İngiliz gemileri İngilterenin muh- tac olduğu maddeleri ancak Afrikanın cenubunu dolaşarak getirmek mecburi- | yetinde kalırlarsa © zarman İngiliz tica- ret gemi tonajının kifayesizliğinden kor- kulabilir. İşte İngiliz milli müdafaa na- zırı Lord Chatfieldin 17 Şubatta Kardif- te söylediği nutukla işaret etmek istediği muhtemel tehlike budur: <«Eğer A'man- ya Atlantik yollarımıza Graf Admiral Şpee gibi gemiler sevketmeğe, maynler koymağa veya bu yollara hava taarruz- larınıda bulunmaya ve gemilerimizin li- manlarımıza gelmelerine mâni olmaya muvaffak olursa o zaman cidden tehli- keye düşeriz.» Görülüyor ki Lorr Chatfield de nazari olarak Almanyanın İngilizleri tehlikeye düşürmesi imkânını esas itibarile kabul ediyor. Fakat bu imkân İngilterenin ye- ni gemi yapamaması, mayn tarlalarını temizliyememesi ve nihayet Alman de- nizaltı ve denizüstü gemilerine ve hava ucaklarına karşı tamamile âciz olması gibi bir takım şartlara bağlıdır ki bunlar varid değildir. Bundan başka İngiliz a- mirallığı ticaret gemilerini bir araya toplıyarak İngiliz harb gemileri himaye- sinde büyük deniz kervanları halinde sevketmekte olduğu için ithalât ve ihra- cat mümkün mertebe az arızalarla yapı- labilmektedir. Gerçi bu deniz kervanlarma denizaltı gemilerle veya uçakla taarruz muhal de- ğildir; fakat pek güç ve pek az muvaf- fakiyetlidir. Çünkü kafileler harb gemi- lerile korunmuş oldukları gibi ticaret ge- mileri de silâhlanmıştır. Elhasıl İngiltere bugün bir taraftan yeni ticaret gemisi yapmak ve hariçten nakliyat için gemi satın almakla bera- ber, mevcud ticaret gemilerini, bir yan- dan harb gemileri refakatinde kafile ha- linde sevketmek ve diğer cihetten mayn toplamak veya Alman denizltılarını ba- tırmakla muhafazaya çalışıyor. Ayni za- manda İngiltere büyük bir hava ordusu vücude getirmektedir ki bunun da ada ile beraber denizleri de korumağa yara- yacağı muhakkaktır. . İngilterenin başma bütün bu zorluk- ları getiren şey, Alman denizaltılarından ve uçaklarından ziyade onun Baltık de- nizine hâkim — olamamasıdır. Almanya (Devamı 8 inci sayfada) [ Hidiseler Karşısında ] minönündeki saat tıkır tıkır iş- liyordu. Saat bu, işler ya, İki gün evvel sabah vakti geçiyordum, baktım... Beşe on var: Durmuştu. Saat bu, durur ya.. Dün sabah, dün öğle vakti, dün akşam ayni yerden geçtim: — Saat bu, iki gün geçer de tamir e- dilmez mi? Dedim ve gene kendim cevab verdim: — İstanbul bu, tamir edilmez ya! * Coğrafya dersinde muallim talebeden birine sordu: — Memleketler arasında var mıdır? — Vardır bay öğretmen, — Bir misal söyle. — Sabahleyin gelirken gördüm bay öğretmen, Eminönünde saat beşe on var- ken, Karaköydeki sekiz buçuk oluyor. * Evli erkek evinden çıkarken karısına tembih etti: — Tam saat beşe on kala Eminönü tramvay durak mahallinde beni bekle. — Peki kocracığım. Erkek beşe ön kala Eminönüne geldi. Saatler geçti, nihayet karısı göründü: — Geç mi kaldım? — Hayır karıcığım, tam vaktinde gel- din, Mahud saati gösterdi: — İşte bak beşe on var. — © saat durmuş olmasın. / — ÖOÖnüun durmuş olduğunu esasen dünden biliyordum. Ömrümde bir kere saat “farkı senin söz verdiğin saatte söz verdiğin yerde bulunduğunu başka türlü göremi- BEŞE ON VAR yeceğimi de bildiğim için, bugün beşe on kala burada seninle buluşmak istedim, * — Eminönünden Karaköye kaç dakl- kada geçilir. — Ben geçtim. Tam iki saat sürdü. — İki saat mi? — Evet, Eminönünde saate baktım, beşe on vardı. Karaköyde saate baktım, yediye on vardı. * Genç âşık Eminönünde tramvay bek- liyordu. Tramvay epey geç geldi. Genç âşık mütemadiyen saate baktı. Saat hep beşe on vardı. Genç âşık içini çekti: — Keşki, sevgilimin odasındaki saat te bunun gibi olsaydı, dedi. * Yabancı seyyah Eminönünde saate baktı: — Beşe on var. Kendi saatine baktı: — On bir buçuk. Defterine not etti: «Türkiyede elân, meydanlardaki umu- mi saatler alaturka ayar edilir.» , * Beşe on kala durmuş saatin de hakkı müdafaası vardır, hele dinliyelim: — Yenicami muvakkithanesinin saat- leri aylardanberi duruyorlar. Benim üç gün durup dinlenmek hakkım değil mi? Cet eai Son dakika: t (Bu son dakika, beşe on kala durmuş saatten gayri saatlere göredir.) Çok geç vakit, beşe on kala durmuş saatin camına bir kâğıd yapıştırıldığını gördüm. Bu kâğıd, beşe on kala duran saatin daha uzun müddet beşe on kala duracağına bir işarettir. İH. Eski devirlerden kalma ayak izleri Çok eski devir- |lerde yaşıyan bü - yük bir hayvanın ayak izleri alim - ler tarafından keş fedilmiştir. Son - radan — sertleşmiş toprak üzerinde bulunan bu izler Ame - rikadadır. Uzun devirlerden kaldığı hal- de bi'âhare üzerlerinin açılması üzerine bozulmamalarını temin için izler etrafı- — Bunları biliyor mu iİdiniz ? — Üç sene evvel açılan ya'an klübü Bu klüb bün - t Jan üç sene ev - vel Amerikada a- LA çılmıştır. — Klübe aza olmak için A akla — gelmiyecek bir yalan icad etmek ve klüb azasına bu- nu beğendirmek şarttır. Klüb azası bir sirküler çıkartıp birçok yerlere gönder - miştir. Sirkülerde klübe girmek şartı ya- zılıdır. Klübe müracaat mektubları o0 ka- dar çok gelmiştir ki, bunların tasnifi mü- bim bir iş olmuş ve mektubla müracaat edenlerin hiç birine klübe kabul edildik- Jerine veya edilmediklerine dair mektub gitmemiştir. Okuyucularıma Cevablarım Bayan M. T. Cebeciye: Kızım, lu addedilirim. Affet kızım. . * Bay Tekin, sen daha iyi edersin. * Bayan (M. F. N.): vab vereceğim, Aksi bir tesadüf eseri, mektubun e- lime çok geç geldi. Büyük müşküller karşısında kaldığın zaman yazdıkları- nı okudum. Her halde hayatında şim - di bir değişiklik vardır. Bana gene bir mektubla bugünkü vaziyeti bildir- meni rica edeceğim. Sana karşı kusur- İsmin Tekin amma, o bana anlattı - ğın mesele pek tekin değildir. Vazgeç Sizin mevzuubahs ettiğiniz mesele başkaları tarafından da sorulmuştur. Onlara verdiğim cevab tarzında bir ce, Bu vaziyetlerde kadın kıskançlığı- nı belli ederse hata etmiş olur. Bilâkis sakin hareket etmeli, kıskançlık kav - galarına son vermelidir. Kıskançlık ne kadar hak ve tabif ise, kıskançlığı mey Cana vurmak da o kadar yersiz ve * M. N. V. rümuzile mektub yazan ©- kuyucum. Henüz yeni evlenmiştir. Ka rısı gençtir. Bu kadınla evlenmesini bilhassa okuyucumun annesi arzu et- miştir. Fakat evlendiklerinin henüz ikinci ayı okuyucumun karisile annesi arasında geçimsizlik tahaddüs etgmiş, kaynana gelin kavgaları baş göster - miştir. Bütün bunları ben tabil karşılıyo - rum. Gelin ve kaynana geçimsizliği maatteessüf bütün dünyada vakidir, Bundan ötesi de var. Okuyucum; karısile, annesinin kav- ga ettiklerini öğrendiği zaman on'arı dinliyor. Haklıyı haksızı tefrik ediyor. muş. İşte bu gayet fena, ve bilhassa kavgaların temadisine sebeb olan da budur, Okuyucum, annesini ve karısi- nı muhakeme etmekle yanlış bir hattı hareket takib ediyor. Böyle şey yapıl- maz, her iki tarafı, bilhassa beraber- lerken hiç dinlemesin. Yalnız oldukla- Tı zaman da fazla teferrüatla alâka - dar olmadan, haklısın veya haksızsın hükmünü vermeden, annesine de, ka- rısına da iyi geçinmeleri lâzım gel - diğini ihtar değil, rica yollu söyliye- cektir. TEYZE

Bu sayıdan diğer sayfalar: