21 Şubat 1940 Tarihli Son Posta Gazetesi Sayfa 9

21 Şubat 1940 tarihli Son Posta Gazetesi Sayfa 9
Metin içeriği (otomatik olarak oluşturulmuştur)

7? Şekat “Son Posta, nın Hikâyesi “unun Ressamın katili Çeviren : Nimet Mustafa İ tak, fakat onun bu halile çok eğlenirdik. 'Temiz bir yüzü vardı. Vaktinden ev - vel ihtiyarlamış olduğu her halinden bel- li idi. Çek az konuşuyor, ve çok düşü - nüyordu. Bir aralık mesleğimi sordu: — Ressamım! Deyince, yüzünün bir anda kül rengi olduğu gözümden kaçmamıştı. Bir iki da- kika sonra kendini toparladı: — Ölümden korkar mısınız? Dedi. Suali garib ve yersiz bulmuş - tum. Gü'düm. — Cevab vermediniz, gerçi herkes ö - Tümden korkar amma, bazılatında bu korku hastalık derecesini bulmuş olur. Size bir şey soracağım. — Kıra çıktığınız zaman şilan soka - cağı aklınıza gelir mi? — Hiç aklıma gelmez. — Bir sual daha.. bir ziyafet solrasın. da on üç kişi o'sanız içinizde ölüm kor « kusu hâsıl olur mu? — Hiç. — İstridye yer misiniz, — Yerim. — İstridye yerken, zehirli olup olma- dığını merak eder misiniz? — Hiç öyle bir şey düşünmedim, eğer düşünmek lâzımsa burdan böyle.. Birdenbire heyecanlandı: ç — Hayır, bayır, asla, böyle bir şey söy- Temek isterredim. Görünüş itibarile aklı başında bir a « dama benziyordu. Fakat' bana sorduğu #ua'lerinden, aklının eksikliğine hükme- diyordum, — Sizin suhbetinizden çok hazzettim, dedi, fakat ressam olmanız bana çok eski ve çok acı bir hâdiseyi hatırlattı. Zavallı ressam, — Ben mi zavallı ressam? — Ne münasebet.. o.. yirmi yaşındaki delikanlı. öldürdüğümüz ressam, — Siz mi öldürdünüz? Başını önüne eğdi. — Kim bilir. kanun yakamıza yapış - madı. Darağacırı yalnız rüyalarımda gör- düm. Cinayet cezasını, çektiğim izlırab- Ja, vicdan azabile ödedim. Bu yüzden çok sevdiğim nişanlımdan kaçtım, bir daha yüzünü görmedim. Evleneyim, çocukla- rım olsun İstedim, evlenemedim. İhtiyarın anlatmak arzusu vardı. Alâ- kayla beklediğimi hissedince devam etti. — Eskiden saklardım, Kimseye söyle- mezdim. Hattâ hissedecekler diye kor - kardım, Fakat şimdi söylemek istiyorum Herkes beni müerim addetsin diye söy- Yüyorum. Bu bir teselli oluyor. Ne fena konuşuyorum. Bir caninin teselli araması cinayeti derecesinde iğrenç bir şey am- ma İnsanlık.. yaşadım. Yahud ıztırab çek- meyi yaşamak sandım. O geçen şeyleri buğün olmuş gibi hatırlıyorum, Ressam- d, sizden gençti. Amma o sıze benzemi- yordu. Ölümden çok korkardı. Kıra çık- sa yılan sokacak, diye korkardı. Vapura binse vapur batacak boğulacağım, diye korkardı. İstiridve yemek istese zehirliy- »e, diye içine şüphe girerdi. İyi arkadaş- Ben yeni nişanlanmıştım. Nişanlımın bü- yük kız kardeşile kocası da onu tanır - lardı, Bir akşam nişanlımın evinde ye mek yiyecektik, ressam da davetli idi. Yemekte bir tabak istiridye vardı. Res - sam istiriğdyeyi görür görmez meraklan- dı. Bizi istiridğyeyi ne vakit aldığımıza, nereden sldığımıza dair istintaka baş ladı. Onun bu merakını gülünç buldu - ğumuzu ihsas ettik, mahçub oluyordu. Fâkat bir türlü istiridye yemiye cesaret edemiyordu. Biz yemiye başlamıştık. Mü- temadiyen onun'a eğleniyordük * — Canım biz yiyoruz va. bile bile ze hirli istiridye yer miyiz?.. ... Bizim canımız can değil de, yalnız senin cânın can öyle mi? Ressam da yemek istiyordu. Fakat korkusu vardı. Bizim bu tarzda konuş - mamız ona cesaret verdi. Yemiye başladı, istiridyeler bitmişti. Evvelden kararlaştırdığımız ben elimi karnıma götürdüm: — Bir sancı başladı, dedim, sakın is - tiridyeler zehir'i olmasaydı. Nişanlım da ayni sözü tekrarladı. o da karnının ağırdığından şikâyet ediyor- du. Nişanlımın ablası, eniştesi iştirak et- tiler. Rossam renkten renge giriyordu. Biz bir yandan sancılanır gibi tavırlar alır - ken, o ne yapacağını şaşırmış bir vazi - yelte yüzümüze bakıyordu. Bütün yap - tıklarımızın şakadan beşka bir şey ol - madığını aklına getiriyordu. Ölüm kor- kusu onu harab ediyordu. Nasıl oldu bi)- miyorum. Oturduğu sandalyeden aşağı düştüğünü gördüm, üzerine atıldım. Fa- kat iş işten geçmişti. Ressam kalb sek - tesinden ölmüş bulunuyordu. İhtiyarın gözleri yaşarmıştı: — İşte bu, dedi, o günden sonra ni - şanlımı hiç görmedim. Benim çektiğim ıztırabı her halde o da çekmiştir. Majino hattını gezen heyetimiz dün geldi Pronsa hükümetinin davetlisi olarak Ms. ilno hattını görmeğe giden emekli ordu ko. mutanlarımızdan General İscetin Çalışlar ve malbuat heyetinden Hüseyin Cahid Yal. çın, Necmettin Sadak, Palih Rıfkı Atay, Zekeriya Sertel ve Matbuat Umum Müdür. 1âph müşavirleri dün sabah şehrimize dön müşlerdir. General İzzellin Çalışlar seyahati bak - kında şunları söylemiştir; ? — Fransada bizi çok iyi karşıladılar, Ma- jino hattını gezdik ve gördük. Bu mükem. mel müdafaa hattı askerlik bakımından son deroce kıymetlidir ve geçilmez bir halde - ii. s şekilde Denize düşen bir yolcu kurtarıldı Dün Köprü . Haydarpaşa seferini yap makia olan Burgaz vapurundaki yolculâr - dan birisi Sarayburnu önlerinde denize düş müş, vapur mürettebatı tarafından kurta - yılmıştır SON POSTA Balkan güreş müsabakaları T. G, Başvekâlet Beden Terbiyesi Genei Direktörlüğü Organizasyon o Kamitesinden: 8 ncı Balkan güreşleri 2 Mart M0 tarihin - den itibaren başlıyarak 3 gün devam ede . İcektir. Bu müsabakalara; fevkalâde bir va- ziyei tehaddüs cimediği takdirde Roman - ya, Yunanistal, Yuğoslavya ve Türkiye mil Mi takımları iştirak edeceklerdir. Spor sever halkın bu müsabakaları rahat taklb edebilmeleri için her türlü tedbirler it tibaz ediş ve İstanbulun en geniş sine - ması olan Çemberlitaş sinemaşı angaje ©. dilraiştir. . Müsabakalara 2 Mart Cumartesi günü sâ- at 1490 da başlanacak, 3 Mart Pazar günü saat 14 te devam edilecek, 4 Mart Pazartesi akşamı saat 20 de final müsabakaları icra edilerek derece alanlara mükülatları tevsi edilecektir. ! Bu müsabakaların biletleri 20 Şubat 940! tarihinden itibaren sinema gişelerinde sa -| tlacaktır. Matlar: Birinel smıf loca 500, ikinci sınıf loca 300, hususi mevki (No. hu) 150, birinci! mevki (No. lu) 100, dühuliye (No. sız) 50 kuruştur, Volsybol teşvik müsabakaları İstanbul voleybol . basketbol ajanlığın- İdan: Bölge ajanlığı tarafından tertib edi. Jecek voleybol teşvik mtisabakaları hakkın. da görüşülmek üzere alikadar klöb ve ta - kim murahbaslarının 232040 Cuma akşamı! sani 12 de bölge merkezinde bulunmaları) rica olunur, | Fatih Halkevin'n sokak koşusu | Fatih Halkevinden: #Halkevlerinin açılış yüdönümü bayramı münasebetile Evimiz spor şubesi bütün koşucular için bir sokak! kuşusu tertib etmiştir. Koşuya 252960 Pa.| 781 günü saat 10 da Saraçanebaşındaki Ev kurağı önünden beşisnacak ve Horhor . Ak saray - Topkapı - Sur harici . #dirnekapı| tazikile Saraçane Ev kurağı önünde sona 6- recehtir. Bu koşuya herkes girebilir, Kaydolunmak istiyenler hergün saat 15 ten 20 ye kadar Ev idare müdürlüğüne mü. cektir. Macar Üypeşt takımı gelmek istiyor Macarların Uypeşt takımı 4, 6, ve 7 Nİ — aân tarihlerinde 3 maç yapmak üzere şeh - rimize gelmek istemektedir. Galstasaray, Fenerbahçe, Beşikinş klüb. leri bu müracaati telkik etmektedirler, - Kapalı jimnastik salonu İstanbul mıntekası Sipahi Ocağı elyarın. da kapah bir Jimnastik salonu yaptıra - caktır. Salon için şimdilik 10 bin lira ay - rüamştir, Lig heyetlerinin toplantıları İatanbul Ng heyetleri bundan böyle zaru ret hâsü olmadıkça toplanmıyacaktır, Ue heyetlerinin işlerini doğrudan doğ - Tuyk ajan görecektir. Boks ajanlığı İstanbul boks ajanlığına Galatasarayın eski boksörlerinden Nuri seçilmiştir. muştu. BİNBİRDİREK, İBATAKHANESİ xazan: Reşad Ekrem Gevherli sultanın sarayında — Midillidir benim adım hanım sul « tanım... — Bre oğlan bu güzel isimdir! — Ben de adımı severim hanım sul - tanım... : — Oğlan tiz söyle! Benim sarayıma ne iş için geldin?! — Güzel ablama haber getirdim... — Bre o güzel abla kimdir? — Bu Sahba kalfadır! — Oğlan! Söyle getirdiğin haber kim- dendir?... -- Tayyarzade ağamdandır... — Kimdir o Tayyarzade?. — Bir şehbazi nevcivandır hanım sul- Sahba kalfa sallandı. Birkaç adım attı, ilerledi; inler gibi: — Bu oğlancık yalan söyler sulta - nan... Dedi. Gevherli hanım sultan, yaşın - dan umulmıyan şun bir kahkaha atâir — Sahba kalfa!.. Saba kalfa!. Bu oğ- lancık yalan söyler. sen var al şu Benli Yusuf Beyi dairene misafir ey'e, Sana ne zamandır kaş göz » Bana da nankör- Tük eder.. amma biz sevdiğimizi mayız!.. Bu esmer oğlancıktan harzeyle. dim.. onu biraz söyletsem gerektir!.. Tayyarzade gümrükçünün konağından ayağını çekeli on beş gün oluyordu. Deli- kan'ı belli etmemeğe çalışı Hüseyin Efendinin, arife günü arkasın dan bir ırgad bohçası yollıyarak istiskal etmesi pek ağrına gitmişti. Bilhassa a - nasına karşı o kadar mahcub olmuştu ki, kadıncağız da bunun farkına varmış, ilik südar Efendi mi, Kesedar Efendi mi o zülüf'ü, yalınayak, başı kabak derbede- rin peşine takılıp uşaklığa gidenin hali budur...» diye söylenirken, acı sözlerini ağıza almaz olmuştu. Tayyarzade kemen bütün gününü avare dolaşmakla geçiri yordu. Midilli çocuk, delikân'ıya, bugün- lerde bir can yoldaşı olmuştu. O Çocuğu gün geçtikçe biraz daha fazla seviyordu. Midilliye, Atpazarından bir adaş, bir midilli satın almıştı. Tayyarzade çocuğa yazı öğretmeğe başlamıştı. Midilli, ken diri bilelidenberi yapayalnız büyüdü Bünden, Tayyarzadenir; alâkasına karşı o da delikanlıya dört elle sarılmıştı. Açık göz çocuk, kargacık burgacık yazılarla eline geçen kâğıd parçalarını büyük bir hevesle dolduruyordu. Bayramın birinci günü, Midilli ile be raber Fazlı Paşa sarayı semtine gittik - lerinde, çocuk Sahba kalfaya giderken, Teyyarzade de bir kahvehaneye otur - Kahvehanede beş on kişi verdı, tenha idi. Tayyarzade, çocuğu bekler yüksek sesle konuşan bu adamları öl mişti; bunlardan biri, Rumeli ağızı konuşuyordu, ihtiyar, cılız bir adar Bir tanesinin kıyafetinden bir Arna bahçıvan olduğu anlaşılıyordu. Öbür! İstanbulluydular; mevzu, daha oturu! turmaz Tayyarzadenin alâkasını çeki ti; | — A be kızanlar işittiniz mi? Hani | Kumkapılı Hüsam reis vardır ya, kay lan balıkçı güzelinin babası, oğlun küçük bir nişan, bir haber getirene altın verecekmiş... — Zavallı adamcağız... İflâh bul artık... — Aslan gibi delikanlı evlâd bu... — A be bir zamanlar Hüsam reis lundan haber alırmış diye bir haber i miştik ya?. Alırmış amma, bir akşam kahve nede âğtından kaçırmış. Ondan sonra haberlerin ardı kesilmiş... — Te ben söylerir: size, bu yiğit de İbür kayıblar da vallah billâh bir bat İhaneye düşürülmüşlerdir.. Artık onl İoradan dirisi çıkmaz... A be sennet sin be Sinan usta?.. — More ben bilmem batakhane, m hane... Ben bilirim bir bu kahvehan İve bahçıvanlık, — En iyisi de odur Sinan ağa... — Abe Sinan usta... Sizin hanim ; İtana hasta derler... — Efendi amca Gevberli Hanım tal "lı köye yoylcu imiş galiba? — More yalandır vallahi billâhi.. rTacaat edebilirler. Birinciye bir kupa, ikin.) günler «en aç mı idin?. Sen çıplak mı pm sultan hastadır. amma yolcu de el ve üçüncüye birer madalya dördüncü velidin?.. Seni koca koca paşalar kapılarına dir, tahtalı köye, demirli çiftliğe... beşinelye birer atlet funilası hediye edile -İ olmak istediler de ben vermedim... Key-i — Sinan ağa, sen bilirsin, kocakarı | derse elmasları ne olacak?.. — More padişah alır... — 'Tam seksen demir sandik imiş < yorlar mücevherlerini?.. — Müe Seksen değildir, yetmiş d kuzdur... — Abe bu hanım sultan nereden E muş bu kadar mücevheri. yoldan çak taşı gibi mi toplamış... (Arkası var, İ Askerlik işleri: ! — Tütün ikramiyesi alanların İ yoklaması yapılacak İ Üsküdar As. Ş. Başkanlığından: | İbemizde kayıdlı olüp tütün ikramiy almakta olan malül sübay ve erat ile hid yetimlerinin 940 yılı yoklamalar 22-2-940 tarihinden itibaren Obaşlana ğından yedlerinde bulunan tevzi cüzd larile şubeye müracaatları ilân olun — Bilükis!, — Bâhtiyarlığın bu derecesi taham - mülümün fevkindedir matmazel; sevinç delisi ölmaktan korkuyorum. O akşam da içtik, ertesi akşamda, gün akşam da... — İş ilerledi mi?. — Ağzımdan henüz tek muvafakat ke- Mimesi çıkmadı. — Peki. Be yapmak istiyorsun Mar , yan Niköleskoyu hahyır!, — Aman Yarabbi; oralarda ben koca - yora?.. i — Evleneceğim ayol!, Evlenip Türki-|51Z he yaparım... yeye gideceğim... — Aman — Niçin mümkün olmasın?. benim için çıldıran bir Türk var. Bu Türk bana her fırsatta izdivac teklif e - diyor. Genç, güzel bir ada a, Fazla ola - rak zengin de. Bu fırsatı neden kaçıra- — Türkiyede adam kıtlığı mı var an- Allahım; bu mümkün mü?. İne?. Elbette bir çaresini buluruz. — Sen bilirsin Maryora; şansın açık — Mersit,.. Ön beş gün Maryoradan bir ses çık - mağı, Nikolesko karısından Maryorayı yım?. Galasta ölünciye Kadar oraspuluk-İsordukça kadın «gelmedi. deyip işi ge - İa ömür sürmek istemiyorum! — Senin kim olduğunu anlarsa”. — Nereden anlıyacak arne?. Ben her geyi mükemmel idare ediyorum. — Bu akşam gene buluşacak mısınız?. — Bu akşam yolcuyuz. — Nereye? — Bükreşe... Oradan neticeyi sana yazarım şiştiriyordu. On altıncı gün Maryora an- sızın evde göründü. Bayan Nikolesko bu gelişi pek beğen - memiş olacak ki ilk suali menfi oldu: İşler bozuldu mu Maryora?. — Ne münasebet?. Bilâkis düzeldi. — 'Türk nerede? — Bükreşte.. ben bu akşam temelli gi- diyorum. Seninle son defa konuşmağa — Bari bizi de kurtar Maryora, Tür -;geldim. , i kiyeye bizi de götür. — Bizi dediğin kimler oluyor?. — Ben, baban... — Seni evet anne; fakat babam olm — Artık bir daha birbirimizi görmiye- cek miyiz Maryora?.. — Raranyada hayır, — Anlamadım?... Sihirli göz konuşuyor! Yazan: Zeynel Besim Sun — Seni Türkiyeye aldıracağım... — Kız evlendiniz mi yoksa?, — Hayır; bu pazar evlenerek hemen yola çıkacağız! — Bugün ne? Çarşamba... Üç gün sonra ha?. — Evet... yanın evine gittim. Bu evi bilirsin de - gil mi?, — Bilmez olur muyum? — Vaktile oraya devamı eder miydin?. — Aman terbiyesiz, sus. — Bunun neresi terbiyesizlik anne? Domnisera Mariyanın kâşanesi Bükreşin — Nasıl becerebildin Maryora?. Val -İen muhteşem randevü evidir. Madami lahi aşkolsun sana!.. — Aşkolsun ya.. Arne, kiz sarışarak öpüştüler. — Anlat Maryora; bu iş nasıl oldu?; gördüm; işi anlattım. Senin Türkiyeye gelmen ihtimalini düşünerek teyzelik ro- Jünü deruhde etmesini rica ettim. — O neden üyle?. — Annem diye tanırsam, sen anne si-| — Bükreşe gittik anne; Union otele İN-| fatile Türkiyeye nasıl gelebilirsin? dik. Odalarımız bittabi ayrı idi. Ertesi sa- bah kahvaltı ederken eve gideceğimi söy- edim. — Sonra?. — Kahvaltıdan sonra Domnisera Mar- — Doğru... — Sonra kocasını, düha doğrusu dos - tonu da babam rolüne çıkarması istirha- mında bulundum. — Ne sevab verdi?, — Domnisera Maryana hayır sahibi bir kadındır; sevabı sever, — Eeee?. — Akşama doğru otele dönerek Türk- le büluşuni vde sizden bahsettim; de- dim, annem Karlisbada gitmiş. Babam teyzemle beraber oturuyor. Sizinle & nişmak arzusunu izhar ettiler, “Ya saat on altıda bize gideceğiz» Tehalük'e sordu: — Benden ne şekilde bahsettiniz K mazel?.. — Hiç.. iyi bir dost dedim.. başka söyliyebilirdim?. O kadar meyus oldu ki boynuna : Jarak yanaklarından şapır, şupur ÖP ceğim geldi. Biraz konuştuktan sanra sağa kalktım: — Tekrar konuşalım mösyö; yarın $ On altıya doğru sizi almağa gelirim. Derin bir iztırab içinde boynunu kerek sordu: — Gidiyor musunuz matmazel?, Fe mereye?. Bütün ciddiyetimi takinarak ce" verdim; — Evi Bükreşte olan bir kız otelde y maz. Dün gece evdekileri rahatsız eti mek için burada kalmıştım. Allaha 7 İmarladık mösyöt.. — Güle güle matmazel... — İyi amma nerede yattın Marvol | — Lafayetin önünden geçerken gü İbir delikan'ayla karşılaştım. Pişkin ç cukmuş; birden koluma girerek beni etomobile attı. Sabaha kadar onda ki Allah seni kahretsin azgm kalt evlenecek kız biç böyle mi yapar?. carkası YAR)

Bu sayıdan diğer sayfalar: