Aboneler yüksek görüntüleme limiti, sayfa indirme ve diğer özel özelliklerden yararlanır.
-ıbıt i'&ııı Sayfa 9 “Son Posta,, Kadın işi değil! Kirase farkına varmadan akşam ça-| yı yavaş yavaş bir aile meclisine ta- havvül etti. Şen ve şişman Leva amca alâka ile sordu: — Demindenberi soracağım, — fakat fırsat bulamıyorum. Kuzum sizin Na- taşa nerede? Görünürlerde yok? Evin sahibesi, Kladiya Vasilyevna, elini sallıyarak: — Hiç sormayın, dedi. derdimiz bü- yük Nataşa: bugünlerde mektebini bi- tirdi. — Liseyi mi? — Evet, liseyi.. şimdi kızcağızın derdi büyük.. mesele şu ki: Ne ben, ne de babası, şimdi kızı nereye — hangi Mmektebe vereceğimizi bir türlü karar- laştıramıyoruz. Aksi gibi kız da bu se- ne birincilikle mektebden: çıktı. Bina-| enaleyh imtihana falan Hizum kalma- dan istediği mektebe girmek hHakkını Yani sizin anlıyacağınız. şimdi Naîaşa için bütün kapılar açık . Leva amca düsünceli bir eda iT'et — Evet, diye söylendi, Hhakikaten bugünün gençleri önünde her kapı a- çıktır. Klovdiya Vasilyevna, bir daha elini salladı ve ağlar gibi bir sesle.: — İşte felâket burada ya, dedi.. ya kızcağız kendine iyi bir kapı seçemez- se? Ailesini korkutmak ve hayrete dü- Şürmek hususunda fevkalâde usta olan ailenin müşterek yeğeni Nikolay göz- Terini açarak: — Bence, dedi. Nataşa tayyareci ol- malıdır. Vakıâ biraz tehlikeli bir mes- lektir amma, fevkalâde cazibdir. Yaşlı olmasına rağmen. kendini be- gendirmek illetinden bir türlü kurtu- Tamıyan: Adelaid hala., ufak aynasına bir göz attıktan sonra: — Uçmalı dedi.. kaklın işi değildir. Adelaid Ralanın her hâdiseyi büyüt- Mek. ve fecaatini arttırmak hastalığına m'übte]â olan ablası Serajima Spiridov-| | — Daha geçenlerde, dedi, tanıdığım hr tayyareci düştü de parça parça ol- A.la_veı Nikolay, kadıncağınızın sö- zünü keserek: — Hala, dedi, bu hangi tanıdık tay- yareci? — Canım Nikolay, sözümü kesme, tayyareci başka. benim tanıdığım baş- ka. Ben bunları birbirine karıştırdım. Yani şunu demek. istiyorum ki. bana bunu anlatan bir tanıdığımdır. Onların sayfiyeleri civarında. bir tayyare mey- danı varmış, da, bir tayyarenin düştü- ğünü görmüş.. zavallı tayyareci de he- nüz pek gençmiş! Anecak 53 yaşında| SYN nın Hikâyesi Çeviren: Hasan Âli Ediz AMi — O, maşallah, bu senin tayyareci,| hakikaten pek gençmiş, hala? — Canım genç olan tayyareci değil. | ği komşsum.. gene yanlış söyledim... Ne ' ise adamcağızı hastaneye götürmüşler.. yalmız kulağını on dört yerinden dik- mişler.. işte tayyareciliğin sonu budur. Leva amca biraz düşündükten son- ra: — Peki, dedi. şu halde hangi mesleğe vermeli?. Nataşanın annesi içini çekerek: — Bilmem ki. diye söylendi, acaba iktisadcı yapsak nasıl olur? Tehlikesiz bir iş... — Fakat iktisadeılık kadın. işi değil ki. Nikolav atıldı: — Neden kadın işi değilmiş?. Ku- tubda veyahud' bir denizaltı gemisinde ekonomistlik yaparsa, o başka, .. Serafima Spiridewna kulaklarını tı- (kayarak: Nataşayı — Aman rica ederim Nikolay bağır-| ma, dedi. Benim ekanemist bir ahbabım var.. adamcağıza bilmem ne hakkında bir plân tertib etmesini emretmişler.. adamcağız uzun uğraşmalardan sonra bir plân tertih etmiş:. fakat gelgelelim hesahda iki milyon rublelik bir yanlış- lık yapmış.. şimdi bu. iki milyon ruble- yi herifin maaşından. kesmesinler mi? Orada hazır bulunanlar gülümsedi- ler ve inanmamazlıkla birbirlerine bak- tılar- Yalnız Nikolay büyük bir heye- canlar — Ol. Herif yaşadı desenize, diyve söv'endi.. en aşağı üç yüz sene horç ödevecek. Tabif borcunu ödeyebilmesi şiçin üc yüz sene muntazamen ona maaş vercekler. Adamcağızın ayda 500 ruble aldığını farzedelim.. kendisinden yüz- de 50 den fazla kesilemiyeceğine göre., Leva amca öfkeli bir sesle: — Bırak şu mânasız hesabları, dedi.. Acaba Nataşayı kimyager yapsak nasıl olur? —Kimya falan da kadın işi değil ki. Spiridovna: yagerlik. deyip geçmeyin.. Benim tanı idığım: bir kızcağız var.. Yavrucak he- nüz 49 yaşında.. geçenlerde entarile- rinden birini boyatmak üzere kimyevi ,bir boyahaneye girmiş.. fena bir kim- yevi kokudan mıdır, nedir, kızcağızı bir hıçkırık tutmuş.. hıçkır da hıçkır,.. Kocası biraz su iç geçer demiş,., Leva amca ellerini kaldırarak: — Bütün bunları anladık amma; Se- rafima Spiridovna, fakat şu Nataşayı ,nereye yerleştirsek?. — Acaba onu ziraatçi yapsak nasıl olur? — Oh rica ederim, kimyevt gübre- — AÂman Nikolay, sen de.. hep işin alayındasın! Kuzum Klovdiya, sen kı- zında şu veya bu mesleğe karşı her- hangi bir temayül görmüyor musun?. Meselâ güzel san'atlara karşı?, — Natasada mı? Bilmem ki ne diye- yim? Meselâ ellerile hareketler yapa- rak iyi şiir okur. — Gördün mü işte.. onu artist yapa- Tız.. hem de tam kadlın işi... Artistliğin içinde esasen kadınlık mündemiçtir. Nikolay gene kendini tutamadi: — Bana sorarsanız yegâne kıymetli artist sirk artistidir. Meselâ benim ta- nıdığım bir sirk artisti var ki aslanları yıldırtmakla şöhret kazanmıştır. Diş macunile hergün aslanların dişlerini fırçalar. — Yalan söyleme Nikolay! Bakın ben: size bir artistin hikâyesini anla- — Ahbabınız değil mi, Serafima hala?, — Ne? Hayır benim ahbabım değit. falkat. ahbablarımın ahbabı.. işte ah- bablarımın ahbabı olan bu artist, bir gün ahbahlarımın evinde bir oda kira- lamıs.. bw artist sessiz. sadasız, kendi halinde bir adamcağızmış.. gelmiş 0- dasına yerleşmiş.. hiç gürültü. patırdı mıs: bir gece saat 3 raddelerinde ah- Bablarımın odalarını çalarak: — <«Affe- dersiniz, demiş, sakın sizin odaya bir yılan girmiş almasın?. Çünkü benim yılanlarımdan bir tanesi kayıb da.. » Ev sahibleri büyük bir dehşet içinde : lar. Sizde yılanın işi ne?» Bir de ne baksınlar; karyolaların altında koca- man bir yılan durmuyor mu? Hem de alelâde yılan olsa bir şey değil.. bir bo- bir engerek yılanı.. hattâ engerek yıla- nı da değil. — Hala, rica ederim, lm-ıkın şu yı- Tan hikâyesini.. biz şimdi yılandan de- ğil, fakat Nataşadan bahsediyoruz.. acaba onu öğretmen yapsak nasıl olur? — Öğrenmenlik te kadın işi değil Kt — Ne? Öğretmenlik kadın işi mi de- ğil? Rica ederim!. — Hayır. değil.. Vakıâğ eskiden mu- allimlik kadin işi idi. Fakat şimdi bir karış çocukların her şeyi bildikleri şu devirde öğretmenlik kadın işi değildir. Aile efradı hararetli hararetli konu- işurlarken kapr açıldı. İçeriye Nataşa igirdi. Odadakilerin hepsi hemen he- men hep bir ağızdan: yapmazmış. yalnız arasıra: flüt çalar-| h «Ne yılanı, nasıl yılan?» diye sormuş-|. DB B BİNBİRDİREK JANESİ xazan: Reşad Ekrem Gumrukçunun akıbeti Dedi, sonra gülümsiyerek ilâve etti: |Ali serserisinin peşine takılmaktan baş- — Sen bir akıllı ve işgüzar adamsın ' ka çare yoktu. hazinedar ağa.. vallah Hüseyin efendi- miz Tayyarzade ile beraber safadadır.. meclis kuruludur, köçek ve çengi gece İkinci gecenin sabahı, konak halkı, akşamı ip ile çekti. Herkesin kulağı ka- pılarda, gözleri de, fırsat düştükçe, so- ve gündüz ayak üzeredir. Hüseyin efen-' kakta idi. At ve ahır oğlanları, aşçılar ve dimiz Hüseyin Baykarâ fasılları eder... Dedi. Yandım Alinin konağa gelip gitmesi ve bu arada yalnız hazinedar ile görüş- mesi, yeni bir merak ve dedikodu uyan- kıpm kullarının içindeki itibarlı ağalar bunu hatırlıyarak, hiç birisine cevab vermedi. Sadece: — Vallah ve billâh efendimiz sıhhat- tedir ve zevk ve safadadır, yarânı ile Hüseyin Baykarâ fasılları eder.. Dedi. Konağın efendisiz geçirdiği ikinci ge- ce, çak. hazin olmuştu. Herkesin odasana çekilip yattığı: saatte, hiç kimse yatmadı. Kethüda ağa h «Efend yârı yamaklar, bahçıvanlar, yanaşmalar, işi gücü bırakmışlar, kapıcı odalarında top- dim Ali, geldi. Gene yalnızdı. Atını, keri« nına zor ile verdi: —Breağhntizıl;uhmımıînrı .çek!.. Diye bağırdı. Fakat bu sefer hazinedarın dairesine değil, doğruca kendi odasına gitti. Hüse- yin efendi tarafından Yandım Alinin hizmetine tahsis edilen uşak ta, arkasın- Vaan, sadakat ve hürmet hissile değil, sırf merakından, koşup gelmişti. du. Taş ve toprak üstünde aç ve çıplafli yatmağa ıhşnuş olan bu pırpırı genci soymaktan ziyade, hiç alışmadığı gecelili kadimi kayıkçı Ali Paşanın Kartal Mal- tepesi çift'iğinde ziyafete varmıştır. di- işti. Yandım Ali, genç uşağı ile gayet esvablarını gıydırmel: zor ve külfetli bir ye haber gönderdi. Diğer taraftan da, 1sübali, arada fırsat düştükçe külham jbirkaç odada başbaşa. veren Hüseyin e- fendililer, hemen hepsi, uzun münakaşa- lardan «onra hemen ayni hükmü verdi-. 'ler:. «Tayyarzade denilen külhani Huseyin efendiyi bendetmiştir, aklın almıştır. Bir" takım baldırıçıplak kopuklar, feleğin: şemberinden yetmiş defa geçmiş ve yet-| miş tenge girmiş uğursuzlar, efend'mnl etrafını alıp çengi ve köçek ve saz ve! raks ve şerbet fasılları diye kese çeke—-l ceklerdir. Yandim Ali deni'en serse'ı—ir'ıml hazinedarı görüp gitmesi buna alâmet- tir.» Gümrükçünün sadik. bendeleri efıııü-— Gidip yeniçeri ağasına yahud. şehir subaşısına şikâyet etmek, haber vermek. lâzımdı. Hüseyin efendi padişahın gaza- Bına uğramış ve evinde oturmağa mah- nin Çekmeceye giderken Sultan Murad- la karşılaştığını, bilen yoktu. Tayyarzadenin Hüseyin efendiyi ne- reye götürdüğü de belli değildi. Deli- kanlı, Şehreminindeki evinde Hüseyin efendi için köçek meclisi kuramazdı. Di- le gelir, mahalleli ıyıklımr sübaşının bdıçdaüm&mdeürîşvemm lisi kurmuş olmalıydı. Efendilerinin bu- (Devamı 11 inci sayfada) lerle uğraşmak kadın işi mi ya? lunduğu yeri keşfetmek için, Yandım Fik aları yaparak konuşuyordu. Yandım Ali, Hüseyın efendinin adını hiç anmadı. Bir aralık uşağına: — Bre oğlan kahve ocağına var.. Alâ ağam kahve ister, çubuk ister, diye ha- ber ver.., Vallah Hüseyin efendiye söye Terim, bu asılacakları kapısından attırı. |rım, Diye bağırdı.. Akşam yemeği, kahve ve çubuk gibi, ihtara ve tehdide meydan bırakılmadan geldi. Yemekten sonra da, Yandım Ali, uşağının serdiği yatağa uk zandı, ve birkaç dakika içinde, kaygısız adamlara vergi horultu'u bir uykuya daldı. Perşembeye kadar beş gece Hüser *|yün efendiden hiçbir haber çıkmadı. Yandım Ali de, Perşembeye kadar, kok naktan. dışarıya çılımadı. (Arkası var) Atatürkün zengin tarihinden birkaç yap. — (rak — Ebedi Şefim senelerce yaverliğini yap, imış olan rski Bolu meb'usu Cevad Abbaş "Gürer omumla geçirdiği muhtelif senelere ald hıltıhtmı bir kitab içinde toplıyarak İki yüz sayfay vi gunlükta ve birçok tarihi resimlerle süslen, miş olan bu eser, bütün Türklerin zevkle a. şımaktadır. Eserde Atatürkün askeri taki inkulâbe: kabiliyeti misaller, vak'alar ve mwınmmdu Fiatı 100 ku, hih-w-k Bu çocuk mecmuasınin 3 üncü sayısı intişar etmiştir. ş O, önüne çıkan saadeti ayağile itmemiş, Uşaklıktan efendiliğe yükselişin baş dön- | düren zevki içinde belinden peştemalı atınca setre-pantalonlu kayınpeder — ol- maftta tereddüde düşmemişti. Geçkin. de | olsa güzel bir karı, karyola, konak, para, hep beraber gelince, tepilemezdi. Bahu- | sus ortada kendi sulbünden gelme bir de| Çocuk vardı. Bu rahatr nerede Bulacaktı? Aradan kısa bir zaman geçti. Vaftiz edilen küçük «Eliz> !e kulağına ezan o-| 1enymaud.,aım&yermî dan yerlere geçerken Süleyman Doğrar — Zâtiâlin eyimin Bayan? — Züâtrâlin hastamım be? Suratın sıs- kaya dönmüş; Şaklinde — konaşkanliki öaterimdi Bazı, bazı esırtir göbekli, çifte bilekli» 107 kiloluk. mezbaha malı, bayatlara bi- Yık büktüğü de oluyordu, Hele: — Ben de dans oynıyacağım. Diyerek ortaya atıldıktar sonra gözü- ne kestirdiği şişman Bayanlara öyle bir: — Hele galk, Beraber depinek. Deyişi vardı ki canlar dayanmazdı. Zaman, sabık Süleyman - ustanın da taassub damarlarını törpüliye, törpüliye “Son Posta,, nın tefrikası : 33 | Sihirli göz konuşuyor! bir hayli inceltti. İlk günlerde Maryora- nın anasına: — Nikâhlı garımsin. gozunü patladırın. Kendisine de: — Büugune bugun kerhın sayılur- 'Bir müddet sonra daha ileriye gitti. tıp- kı sabik efendisi, lâhik damadr gibi ka- dınları misafirlerle başbaşa bırakmakta | bir mahzur görmemeğe başladı. Maryora da, annesi de geniş birer ne- fes almışlardı. Kızı, ansızın gönlünü kap- tırdığı muharrir Şevket Toprağı eve Çça- ğirirken. annesi de yeni aşçıbaşıdan türk- çe öğrenmek üzere mutfağa inmekte te- Evdeki hizmetçiler de tabit boş dura- cak değillerdi. Kızlardan birisi uşakla işi pişirmiş, diğeri bakkalm çırağile ni- — Yazan: Zeynel Besim Sun |— şanlanarak delikanlıyı gizli, gizli içeriye almağa başlamıştı. Vaziyet tamamdı; Hulki Soyerin evi dört taraftan duman tüten bir fabrika halini almıştı. Bir akşam Hulki Soyer, kayınpederi- ne şu teklifte bulundu: — Aramızda ayrı, gayri kalmadı bay peder! — Öyle oldu!... — Bu sebeble işlerimizi de beraber t im etmeliyiz. Birçok taahhüdlerim ? Yabancı ellerde, ne de olsa, az çok zarara uğruyprum. Hiç olmazsa kârım- dan bir kısmı kayboluyor. Bazı işler var ki başında ben bulunarak bir şey çalın- mamasına dikkat etmeliyim. Onu yap- mağa kalkarsam. beri tarafta daha ağır mıyorum. Meselâ zatı âliniz böyle mü- him nezaret işlerini üzerinize alsanız?. — Kolay efendim. Amelenin çalışma- | | dikkat edeceksiniz. Size böyle işlerde münasib bir şey de veririm. — Yaptım gitti... Filhakika Bay Süleyman Doğrar iş-| sizlikter de bıkmıştı. Çalışmağa alışmış bir adamdı. Bu suretle hem can sıkıntı- sını gidermiş, hem de «alnınım terile»r para kazanmış olurdu. Bu- karar ertesi günden itibaren tat- bik olundu. Artık Süleyman Doğrar da, Hulki ak- Soyer gibi, sabahları işine gidiyor, j Hulki Soyeri santime muhtaç bir hale Mmmhhwm larında, vahid esası üzerinden, 140,000 92,500 Hraya indirdiği zaman diğer mü- — hendis müteahhidler hayret ediyorlardı, Ay aydın, hesab aşikârdı. Bu fiat olsa, lolsa 128,000 liraya indirilebilir, o takdir- — de de ancak sermayeye yüzde beş bir faiz bırakırdı. Hülki Soyer, şimdiye kadar hep bu — sistem İ |hareket etmiş ve ne yapıp — /yaparak işin içinden kazançla çıkmıştı, Fakat son zamanlarda kontrolun smıııl e: değişmişti. Bilâistisna her taahhüdünde v gâh tav'an, gâh kerhen; daha doğrusu ekseriya teminat akçesine müracaat Si retile, yetmezse mahkeme tehdidile ilim — “mal ettiriliyordu. Hulki Soyerin sarfiyatına dağlar dan K Ç Yenireşriyat — ). : kuyacakları bir kıymet ve ehemmiyet ta — — Hra olarak münakasaya konan bir — işi — Yandım Ali, uşağın yardımı ile soyun. ü yakın bir dol , j,» y noksanlar bu'unuyor ve bü noksanlar — şamları evine dönerek sevgili karısının kucağında vücudünü dinlendiriyordu. ıyınmaadı Maryora bir prenses gibi, kak sevkeden âmil, son zamanda sırtı sua[sarfed'îord“ Bu azim masrafı karşılıyak maruz kaldığı zararlardı. Fen heyetle- bilmek için normalin fevkinde knzang rince karakteri ehemmiyetle not edı'en,llanmdı. Halbuki son taahhüdlerde, yut- ailevi macerası da dillere destan olan turma hesablarının ters çıkması yüzüne — “|bu müteahhidin işlerine azami — dikkat | den, kazanç şöyle dursun, tekmil sermas sarfediliyor ve meydana çıkarılan herıye de tehlikeye giriyordu. noksan derhal ikmal ettirilmek suretılet Buhran içinde bocalıyan müteahhid, — çıkarılıyordu. şarak didinirken civar vilâyetlerin birim sına, İlevazımın çalınmamasına filân nrünkasa zamamındaki hesabları boşa'levde zerre kadar renk vermemeğe çalır — Vaziyet ağırdı. Üstündeki taahhüdler | isinde yeni bir iş çıktı. (Arkası var) Hulki Soyeri bu suretle harekete 'yınvalidesi bir kontes ayarında —para — Ğ