22 Mart 1940 Tarihli Son Posta Gazetesi Sayfa 9

22 Mart 1940 tarihli Son Posta Gazetesi Sayfa 9
Metin içeriği (otomatik olarak oluşturulmuştur)

K NR ye) ZA Zir “. ZN ai Yazan: Hasan Adnan Giz Musa vadisine doğru Dünkü ve evvelki günkü kısımların hülâsası bir kadınla bir erkek yolcunun geldiğini öğrendiler, Kölemen ME De bunlar ve kısa bir münakaşayı mü teatıb bu erkekle vuruşmaya başladılar ve onu bağladılar. Mücadeleye Arıkboğu ve 82 sonra Öz sarışın genç müdahale edip köle Menlerle çarpıştılar. Çok geçmeden sekiz k5 Jemen bertaraf edilmişti. EKölemenlerin elini ayasanı bağladıkları erkeğin bağlarını çözdü ler. Bu adam kendini kurtaran gencin eline sarlarak teyekkür atti “Genç kayd tavırla” > Benim yerimde imei kim olsa böyle hareket Roma devam ediyor —.—. EA başka hiç kimse böyle ha - e Görür görmez Türk ol- a snladım, Ben de "Türküm, Mu- — ak iki balâskdrımın da adını ve sa- e İsterim. Hangi uruktansı- 5 > N Bö'iyorsumız? 4, 03 siallere benim yerime bizim ih- SN versin. Benim yukarıda biraz Yolcunun Mmütehayyir ve ayilan genç kadının Mirnettar bakışları © karşısında e koşa yukarı çıktı, — avga esmasında yere devrilen yemek o kapakları açı'mış ve hanemm ş mishi Gatla zengin. müşterilere sattı- > pefis vğır sövüşleri dışarı dökülmüştü. Daha kavganın baslang'cındanberi bu yağlı parçalara fena" halde Eöz kuyan A- mkboğa, şimdi yavaşça eolabin Yapma çömelmiş avurtlarım mümkün olduğu kadar iri tökmalarla doldurarak Kahraman gencin da hem hayret, h yolcu onun bu mekien kendi kayıdsız tavrı karşısın- em takdir hisleri duyan komik halini görümce gül- > beraber sire de çok si ğe kaldım. Bizi büyük bir tehli - en kurtardınız. Bo kahraman oğlunuz mu? SN O sövüşün en leziz, fakat en iri Jokma- sını boğulur gili sonra derin bir nefesle beraber cevab verdi, n — Hayır, sütkardeşimin oğlu, az “EPİK çocuk doğrusu! İsmi ne- ir” — Adı senin nene gerek! Çetretil bir tey, benim bile dilim dönmez, Ona sade- Son Pestanın tefrikası: 12 5 EY Ve biraz solgun ve mübalâsalı çiçek demetlerini tazelemük için, öyle derin bir zevkleyapıvordu ki Mustafa bile! onun meharetine hayret ve takdirle ba- kıyor, heyecanını" başını gizli gizli sallıvarak izhar ediyordu. : Beş on önkika sonra bahçenin en güzel tarhlarının ortasına isabet eden bu öç cephesi kalın camlarla #rdmlan- miş yemek odasının en güzel kösesine çekilen bu başbaşa sofra tsze çiçekleri, skar sular gibi pırldayam billür takım- Dn yeni evlenmiş mes'nd bir gilti iyen mükellef bir i , eniyi gelin sonfras'na Hicranla Mustafa bu sik ve güzel Men bir Me de vzaktan baktıktan Ta Kene mutfağa döndüler. Hic saate bakarak: > ek — On ikiye çeyrek -âddi- omleti tavaya koyuyorum. i m — Münasib efendim. Bey de nerede|” İse gelir. Mustafa sözünü bitirir bitirmez bah- hi alarmıyarak yanına yak»; b Eicran 1 bir işine yarasın. — Evet yiğit adam, sizin ağınız ne? Küçük gözlerini süzerek, pos bıyıkla- rını elinin tersile sıvazladı. Sesi göğsün- den değil, sanki karnından çikıyormuş gibi çok gürühülü bir şekilde konuşu - yordu. — Bana Arıkboğa derler. Bir zaman- lar Nankinden Otrara kadar herkes adi- mı duyunca diz çökerdi. Be'ki senin de duyrmuşluğun vardır. Altmış sene hiç yo- rulmadan at sürüp kılıç oynatmış bir kart boğayım. — Hangi memlekettensini?? — Ben aslen Uygurum. Orhun hıyı - larında doğdum. — Öyleyse biraz hemşeri sayılırır. Ben de Kıpçak Türklerindenim. — Peki sen bizi sorup anladın, ya se nin adın ne? Yolcu güldü. — Eğer Suriye, Mısır taraflarında biraz dolaştınsa her ha'de adım sana yabancı gelmez. Bana da Türe Baybars derler. Arıkboğa kaslarını kaldırdı. — Demek Baybars dedikleri sensin ha? Nayman derim. Benim ağımı öğren ki — Evet benim, Bir zamanlar şu densiz” ölemenlerin en namdar başbuğlarından | biriydim. Ben de bir hayli savasa girip, zafer kazandım. Memlekete bir kadın sul- tan oldu, biz de kendimizi ona kurban ettik. Simdi bövle başıboş çö'lerde dola- şıyorur. — Ya bu yanındaki kadın kım? — O da benim dört senelik karım Arıkboğa, elini öpen kadınn sırtını Benim de kızm olsan. Sövüşler bitmişti. Baybars vere ya - ten yaralılarla iki sağlam kölemeni gös- terdi, |, — Bunları ne yapacağız? Sabah olup ğ doymak diğerleri meseleyi haber #lmadan der -| bilmiyen iştyasım teskina saheıyordu. | ba" buradan ayrılmamız Vâzim geliyer. | / Bunları da bize zarar vermiyecek bir ha- İle getirmeliyiz. — Öldürecek değiliz ya! — Evet öldürmek doğru değil, başka şbir şey yapmalı, Hâlâ yerde yatan çavu- şun başucuna giderek sarstı, — Bana bak! Cevab ver, Benim tev- Yifim için nereden ve nasl emir sildin, söyle bakayım, Başına pek dehşetli bir darbe yiyen İçavuş kendinde değildi. Ayaktaki köle «| menlere sordu: — Siz bildiklerinizi anlatın, benim tevkif emrimi Mısırdan mn aldınız? — Hayır, biz Melek Nâsır adamlarıyız. i Baybars elini dizine vurdu. — Hah şimdi anladım. Demindenberi NEZİEMUMİTTİN İçe kapında küçük otomobilin durdu- ğunu gördüler. | Siret bir çeyrek saat evvel gelmiye muvaffak olmuştu. Mustafanın koşup | karşılamasına vakit kalmadan penç adam adele ve çevik hareketlerle kapı- dan pirerek mutfağa doğru yürüdü. Maksadı, önce aşçıyı görüp misaliririn ilk gününü eğırlamaktı. Mutfek kam- sına gelip de Ficranı önünde bevaz ön- lâğile etinde küçük bir tava ocağın ba- şıfda buluz şaşaladı: — Siz burada, mutfakta? Hicran genç adama en güzel bakış- lar'le gülerek: — Hayret imi ettiniz? — Yorgundunuz.. ben sizi odanızda istirahat ederken bulacağımı senmiş - tm. — O kadar iyiyim ki bütün evin İş- lerini bile yapabilecek kadar kuvvetii- m. Siret dünyanın sen büyük saadetile Hicranz baktı: Genç Kız ona: xe w | Nayman ıslık çalarak merdivenden in- | Alman şehirleri üzerinde dolaşan ingiliz tayyarelerine niçin ateş açılmıyor? İsveçle çıkan «Afton Bladele gözetesi, son tamanda Almanya üzerinde uçan tayyarele re ater açılmamış olmasının sır ve Hikmeti. si 1 Mart M0 tarihli nüshasında şöyle izah ediyor: Son günlerde Alman şehirlerinin ve hatia Berlinin üstünde uçmuş olan keşif tayya relerine karşı Alman hava dafi kuvvetlerinin neden faliyete seçmedikleri meselesi hak. kında Almanyanın hava müdafaasında mü. tahassıs olanlar bir izah tarn bulduklarını sanıyorlar Aman hava dafi kuvvetlerinin bususl bir sistem dairesinde mubteli? stratejik mınta. alara wire teşkilitlendirılğığı ve bu ımnta kalarda ışldaklarla mücehhez mütenevvi hava dafi bataryaları tiplerinin kömilen mev cas olduğu tahmin ediliyor. Bu sistem, ita bında hekik! bir topçn duvar, havaya karşi bir Ziptrit hattı teşkii edebilir. Fakat bu topcu hatlarının mevkii mahrem tutulmak. | tadır ve anlaşılan Almanlar bunlar ter., kini düşmanlarının keçi? tayyazelerine Mişa! etmemek istemektedirler, Mnamafih hasım) tarafından geniş mikyasta bir bomba Gar. Tuzu yapıldığı takdirde hava müdafaa battı derhal faaliyete geçecektir. Hava dan ba . taryalarında mermi porçalarının kolayca bü! yük zarar iras ve büyük sanayi merkezlerin deki işler: Hilâl etmesi iatlmali, Alman hava dafi topçasımun İngilir keşif tayyarelerine karşı ihtiyatlı davranmalarını da bir sebeb! teşklı ettiği muhakkaktır. —— —ğ—— amaaan ine söylemiyorsunuz be? — Melek Nâsir nerede? — Şimdi Neblssta bulunuyor. — Peki benim buraya geleceğimi na- sıl haber aldınız? — Gazzede kölenizi tutmuşlar. Üze -| rinde bir köğd çıkmış. Kâğıdda burada bulunacağımız Yazıyormuşsumuz. Biz igeriye giderken buraya dönüp sizi tev - kif etmemizi emrettiler. — Demek hâlâ beni arıyorlar? — Evet Melek Nâsır her yere adamlar çıkardı. Sizi ölü ve diri getirene mükâ - fat vâdediyor, — Siz Mısır külemenlerinden değil mi- siniz? Artık Musir, Suriye kaldı mı? Ne İtarafta menfaat görürsek oraya hizmet €- diyoruz, i Baybars: — Berbad! - diye mırıldandı - haber; almak için Mısıra gönderdiğim kölem Bi-| iği Gazzede tevkif etmişler, Melek Nâ- #irin alacağı olsun. i di. Arkasına temiz bir esvab giymiş, eb- ne gümüş saplı bir kırbaç almıştı. Arık- boğa: i — Buradan derhal ayrılmamız icab e- Haftalarca birbirlerile didişdikten 80n- ra nihayet bu müşterek cehennem haya- tını sona erdirmeğe, ayrılmağa karır vermişlerdi. Bu karar, karı koca arasında bir mü- tareke yapılması demekti. Şimdi ikisi de son hücuma geçmeden evvel sükünet bul- sak istiyorlar, karşısındakinin hareket- lerini pek düşman gözlerle görmemeğe galışıyorlar, hüsnü niyetle hareket edi- yorlardı. Bir sabah Necmettinin, ertesi gün bir avukatla görüşmesinde mulabık kaldı - lar ve gene ertesi gün Sediyenin annesi- nin evine naklelimesi tekarrür etti, De mek ki bir dam altında daha azami yir. mi dört saat yaşıyacaklardı. Necmettin evden ayrılırken, son Za - manlardaki itiyadının hilâfına, karısına sevimli bir sesle; — Allaha ısmarladık... dedi. Karısı da hafta'ardanberi ilk defa olarak hırçın - laşmadan; — Güle güle... cevabını verdi ve ufak tefek eşyalarını toplamak üzere odasına girdi. Akşam yemeğinde ikisi de mütereddi, hattâ mütcessirdiler. Kahvelerini içerken komuşmağa başladılar. İkisi de karşısın- dakini üzmemek içinmiş gibi, büyük bir nezaket ve itina gösteriyorlardı. Bir ara söz maziye, kendi mazilerine intikal etti. Bu mevzu üzerinde konuşacak çok şey- leri vardı ve o günlerile bol bul alay ede- bilirlerdi. Mademki ayrılmağa ksrar ver- mişlerdi. Evvelâ kadın söze başladı. — Ne acemi, ne görgüsüz çocuklarmı- şız meğer... Dünyayı ya'nız his perdesi arkasından görüyormuşuz. — Çocuk denilevek yaşla olan gençle- rin sevişmelerini meneden bir kanun yap mall-O günlerin zehiri insanın bütün öm rünü mahveder. — Balvusus öyle sevişme oyunlarından — Hakkın var, bizim sevişmemiz â - deta bir oyundan başka bir şey değildi On beşinde bir kızla yirmisine varma - Toiş bir erkeğin aşktan bir şey anlama - Tarına imkân var mıydı? — Sade yüz yüze bakar, ahüzar eder; ellerimiz birbirine değerse titriyerek göz kapaklarımızı indirirdik. — İşte bugün hep o zamanın cezasım çekiyoruz. — Hakkın var... O vakit birbirimizin yüzüne bön bün bakacak yerde başka | gençler gibi gülüp eğlenseydik, sonradan bu kadar azab çekmezdik. Son Posta, nın Hikâyesi Seviş yünler Yazan: Muazzez Tahsin Berkan dansedecek oldum, kıskançlıkla kudur - muş gibi üzerime atıldın. Beni, hatiğ akrabamdan olan bir erkeğin kolları ara- sında bile görmeğe tahammül edemez « din. — Sen de benim başka genç kızla şa- kalaştığımı, onlarla alâkadar olduğumu istemezdin. — Hele mektubların... Aman Yarab - bi! Haftada bir iki defa görüşmemiz yet- miyormuş gibi aynca uzun mektublar yazar, benden cevab ister, huysazlamı » dın. — Gençlik işte! Dünyada senden baş- ka kadın yokmuş gibi etrafımda hep seni arardım. — Ben de bana yaklaşmak istiyen bü- tün gençleri soğuk bir yüzle defederdim. Benimle evlenmeğe talib olan kaç kişiyi, annemin güz yaşlarına ehemmiyet ver- meden reddettim. Hele anlardan bir ta« nesinin bugün koskocaman bir meb'us ci duğunu gördükten sonra zavallı kadın ikızını alelâde bir lise hocasile evlendir- diği için kendisini hâlâ bir türlü affede- miyor. Bir dakika fırtınalı bir süküt ve Neo meltinin hırçın sesi: — Evet.amma, o seri mes'ud edebile- cek seviyede bir erkek değildi. Ben de o zaman öyle zannetmiştim. Fakat sonradan yarıldığımı anladım., İşte isbatı! — Evlendiğimizin ilk seneleri mes'uğ o'madık mı? — Olduk... O zaman birbirimizi sevi yorduk; o zaman daha toy çocuklardık... — Beş sene birbirimizin gözleri içinde yaşadık, hiç kimseyi görmek istemedik. — Beni aldın, bir köye götürdün. Her sabah şafakla beraber kalktık; senin İs- tanbula inmek saatin gelinciye kadar karşı karşıya oturduk. Kahvaltı ettik; kışın soba başında Birbirimize sarılarak oturduk; yazın bahçemizi beraber sula : dık. ) — Bazan saadetten gözlerimiz yaşa « rırdı. Gelecek günleri düşünerek evham» Janır, korkar, ağ'ardık. — Sonra bir gün... — Sus Sadiye; şimdi eskilerden bab» sediyoruz. Ondan sonra gelen cehennem senelerini hatırlatma! Bilirsin ya, hep ilk defa bakan sen değil miydin? — Bakmaktan ne çıkarmış? İşte bunca sene göz göze yaşamanın zararları bun - dan başlıyor. Bir erkek bütün ömrünce ayni kadını severse sonradan gözü açılır» — Fakat biz böyle yapacak yerde ar -|mış diyor Nayman -deği- fakat bu kölü " — adamları ne yapalım. diye düşünüyoruz. | kadaşlardan ayrılıp yalnız kalmağı, | — Hepsini bağlar, han kapısını da ü- zerlerine kapatır gideriz. — Güzel fikir, Baybars bu fikri tasdik etti, Arıkboğa ihancıya döndü: İ — Şeytanın üfürdüğü! Bana yirmi kulaç ip bull. otuz (Arkası var) başbaşa yaşımağı tercih ettik. çay masası başırra konuşur, gülerken biz köşelere bucaklara kaçıp göz göze — Herkes da olup bitenlerden bihaber bir tavırla zaman — Siz yemek odasına geçiniz. Yeri- larlu, dans salonlarında cinler top 0y- nize yerleşiniz. Ben şirndi elimle üm omleti sıcak sıcak getireceğim. — Ben de yardım edemez miyim? — Oh hayır azizim; ev işlerine er - keklerin karışması hiç sevmem. — O halde siz feministlerin grupuna dahil değilsi — Siz feministleri beğenir misiniz? — Ne yalan söyliyeyim hayır,,, Tür- Tü acaviblikler iend ederek dünya işle- rini altüst etmek istiyen bu hanımcık- lsrın resimlerini bazan gazetelerde gö- rürüm. Hele Amerikadaki ustabaşıla- rm hepsi de garib Şapkalarının altın - daki ukalâ rözlükleri, kır saçları, kuru uzun vücudlerile, darılmazsanız bostan korkuluğuna benziyorlar. yaptı- |nardı. meğer! — Bir kadın için de öyledir. Ben de bu sebebden trende rastladığım gencin iltifatlarına ehemmiyet vermiştim. — Senin hakkın yoktu. Sen bır kadın- sın. ikimiz için namus telikkisi bir de « — Aile namusu bakımından erkekle — Çok acıkmış olacaksınız. — Her zaman bu saatte acıkırım ... Hicran önündeki işine başmi çevire- Fakat inanınız bana şimdiye katlar ha- rek sevimli bir çığlık kopararak: yatımdı daha bu kadar enfes bir tad — Beni ilordıya tuttunuz az daha |duvmadım. Ben bu öğle yalnız omlet. omleti yakacaktım. Feministlerin bed-İyiyeceğim. duasına uğrısacaktım. Hicran Siretin tabağına bir parça — Siz sofraya oturumuz Siret bey..,Idaha koyerak: Ömleti yedikten sonra gene onlarin) — Teşekkür ederim Siret bey çok aleyhinde bulunuruz. Siret derin bir mes'udiyetin heyeca- e — Vahlahi hekikati söylüyorum, Ben nın: yudum yullum içerek içeri girdi. İyalanci komplimanları biç sevmem, Yemek odusına girince oradaki intizam | Bana srasira bu cennet taamından ya ve yenilik ruhunda yeni bir sevinç VE| par mısınız? saadet parlattı. Oh hayat! Gel de onun — Size hergün elimle bir şey hazı ani ve kıymetsiz olduğuna hükmet... ıyacağım, Çünkü aşçılık maheretim Siret yüzünü. ellerini yıkayıp ye - yalnız omlet pişirneklen iberet değil» mek odasına tekrar girdiği zaman mut-| yi, tk tarafındaki kapıdın elinde om'et #Hioran tatlı kahkahalarla gülüyor -İtabağile Hicran göründü. Siret kosup du: tapağı Hicranın elinden alarak sofraya — Öyle. güzel teşbih. zaten başka|koydu: sonra genç ve güzel arkadaşını türlü dünyalık işlerden tekaüde çık -İkolundan tutarak sofranın o başıma tıkları için böyle garibeler yumurt-İoturttu: yarak sözde dikksti celbetmek isliyor- lar... — Sizin yeriniz burası -dedi- jmes'ud gi — Siz bir harikasınız! Omletten sonra gelen piliç kızartma- sile ve başka yemeklere pek 7 el sfs rüldü. Mustafa genç efendisi kadar ünüyordu. İki genç konu » şurken o zeki ve sadık adam bir inraf. Kendi de Hicran en iyi göreceği bir|tan yemekleri taşıyor. diğer taraftan -- Mübareklerin içinde ilâç için ol-|yer intihab ederek oturdu. e Hicran pişirdiği omletten büyük bir bittiği zaman masa tertemiz toplanmış rahlık verecek bir tanesine bile rastla-| parça ayırarak Siretin tabağına koydu,/olarek kaldı. Mustafa Hicrana: sun bakıp da insanın içine fe- mağım. — İnsanın içine ferahlirk verecek Genç adam ilk aldığı lokmadan sonra: solraya infizam veriyordu. Yemek — Kahveyi nasıl emredersiniz? -diye, — Cidilen söylüyorum. Fevkalüdet, |sordu kadının öyle kasvetli #Tüplerde işi gü-İBer hayatımda bu Kadar nefis ve leziz cü ne?. Öyleleri de örslara giderse plâj-|bir şey daha yemedim. — Beyelendininki gibi olsun... ' (Arkas var)

Bu sayıdan diğer sayfalar: