9 Nisan 1940 Tarihli Son Posta Gazetesi Sayfa 5

Kalan görüntüleme: 0

Saatlik sayfa görüntüleme limitine ulaştınız. Daha yüksek sayfa görüntüleme limiti ve diğer özellikler için abone olun!

Aboneler yüksek görüntüleme limiti, sayfa indirme ve diğer özel özelliklerden yararlanır.

Metin içeriği (otomatik olarak oluşturulmuştur)

DÇ — İçi Dün bir gazetede şu havadisi okudum: ; n L | Hadiseier — Kargasında — | aa Dağ ve kayak spor'arının. SÜNDAN BUNDAN bir milletin varlık eee eai . mücadelelerindeki rolleri YAZAN CEPRUCUUUNA mecaN: Emekli general H. Emir Erkilet “ Son Posta ,, nın askeri muharriri Memleketimiz baş- ,tanbaşa dağlıktır. Örta dağlardan en Püksek alplere kadar |(3916 Erciyes, 5156 büyük Ararat), muh- telif yükseklikte ve türlü tabiatte dağla- Tımız vardır. Orta A- hadolu —yaylası ve doğu illerimiz sert kışların hüküm — sür- düğü, karların top- Taklarını aylarca ört- — tüğü dolaylardır. Fa- — kat hiz dağa ancak 0 dun kesmek için çı kıyor ve yazın davar larımızı — otlattığımız Yyeşil yaylalardan, dağlarımızın, kartal- ların üstlerinde daire çevirdikleri, kayalık- İt tepelerini uzaktan Seyretmekle yetsini. Yoruz. Kış gelmeden yiyecek, odun veya te-| Finler, her kış muayyen bir haftada, kı- |Feği ocağın yanlarına istif ederek kışın ehf hayvanlarla beraber fakir kulübele- Te kapanmak ve karın kapılara dayanıp S'fığılmasma aldırış etmemek kalkınıp 3'Aukselmeğe azmetmiş bir milletin hemen silkinerek üstünden atacağı tehlikeli za- yıflıklardır. | Fin - Rus harbi esnasında bir Avrupalı - Bazete muhabiri Finlândiyanın kalın bir kar ve buz tabakasile örtülü bulunan şİ- — Mal- taraflarında bir Fin * “ordugâhında -huhlnmuş. anlatıyor: Fin askeri sabah kalkınca, ilk işi sıcacık kulübesinden, ya- Tı beline kadar çıplak olarak, hemen dı- -Şarı çıkmak ve yeri kaplıyan donmuş kar- fa vücud ve kollarını oğalayarak bununia yıkanmak oluyormuş.. ve bu, derecenin .Sıifırın altında 30 ilâ 50 rakamlarına ka- Gdar düştüğü bir mevsimde oluyor. Her- kes kanidir ki eğer Finler şiddetli kışla- Ta göğüs açarak soğukla ülfet etmemiş 'birinci derecede kış sporcusu bir millet asa idiler o muazzam Ruzs sayı faiki- Wetlerinde karşı, belki harbin daha ilk ayında veya ilk haftalarında düşmana teslim olup giderlerdi. Evet kandaşımız Finlere bütün dünya hazarında sonsuz ve ölmez bir varlık ve bir şeref kazandıran onların Ruslara kar- .B gösterdikleri harikulâde çeviklik ve kahramanlıktı. Finler bu hususlarda, -Ruslara pek faik olmaları sayesinde, Pet- Samo, Salla, Soümosalmi ve Ladoga gölü Bimali bölgeleri gibi hareket harbi olan Bahalarda hâkimiyeti elden bırakmadı- far; © derecede ki, Ruslar, birçok fırka- farına, tank ve uçaklarına rağmen Fin- İândiyanın şimalini alamadılar ve Botni körfezi sahilindeki Oulu mevkiüne ine- rek Finlândiyayı ortadan | iler. Bütün müşahidler, harikulâde Fin mu- kavemetinin membalarını araştırdılar ve hihayet bunu Fin milletinin yüksek be- ve manevi terbiyesile kış sporunda , =ış olduğu azami kabiliyetlerde bul- Maksadlı ve tasarlı bir bedeni terbiye İnsanda elbette mükemmel bir manevi terbiye doğurur. Makul kış ve yaz spor- ları ve hakiki izcilik temrinleri — yalnız Wücudü güzelleştirip sertleştirmez ve bu Sürelte insanı tahammülün yüksek dere- Celerine vardırmak'a kalmazlar, avni za- Manda insanda derin bir mefse itimad, küvvetli bir azim ve irade ile beraber M-_T de zekâ uyanıklığı hâsıl ederler. İşte Finlerin, Rus harbinde, gösterdikleri ğrdî zekâ, beceriklik, cesaret ve en sert r kışta dahi harikulâde hareket kabili- zşfi hep onların bedeni terbiyeye ve her rlü sporla beraber bilhassa kış idman- arına birinci dereeelerde ehemmiyet Ermelerinden ileri gelmiştir. : Fin ahvalini yakından bilen bir zat bana anlatmıştı: Daha Çarlık zamanında zaklarile birlikte Petersburga pasaport- suz gelmeğe mezun olurlar ve bu hafta zarfında Petersburgluları pek cüz1 bir para karşılığında istedikleri yerlere gö- türürlermiş. Bugün de Avrupada ve dün- yada hür ve müstakil yaşamak istiyen bir millet nüfusça ne kadar azsa o nis- bette, beden terbiyesine, kış sporlarına, kayak ve kızağa sarılmağa — mecburdur. Tek bir insandan iki ve üç kişi yapan tel sıta bunlardır. Zeki- ve çevik — bir adam sırasında ağır, ahmak ve miskin üç kişiyi altedebilir. Onun için, bir orta devlet eğer büyük bir devlet kudretini ihraz etmek istiyorsa bir adamına 'iç ki- şinin zekâ, atiklik ve mukavemet kudret- lerini vermelidir. Bu sayede 15 milyon- luk bir nüfus 45 milyonluk bir kalabalığa muadil olur; belki de daha üstün çıkar. Bunu yapabilecek ancak manevi ve bede- ni terbiyedir. Umumiyetle beden terbiyesinin ve sporun, tasarlı ve hedefli olmak şarti'e, milli müdafaadaki rolü bu suretle teba- rüz etmiş oluyor. Fakat böyle bir beden terbiyesi ve spor bir milleti yalnız istik- lâl ve varlığını müdafaada en müessir ve kat'i rolü oynamak'a kalmaz, ayni za- manda bütün medeni ve kültürel nisbet- lerinde ona lâzım olan enerji ile teşeh- büs kabiliyelterini de verir. Elhasıl va- samak istiyen milletler manevi terbiye vanında bedeni terbiyeyi ve sporu ihmal edemezler. Bu bakımdan kendimizin ne kadar ge- ri olduğumuzu düşünerek ürkmemek ka- bil değildir. Gerçi şehirlerimizde ve mek- teblerimizde biraz beden terbiyesi ve spor vardır. İstanbul ile Bursada azacık dağcılık ve kayakçılık ta mevcuddur. Fa- kat bunlar, hele dağcılık ve kayakçılığı- mız maksada: hiç yetişmez. Dağcılık ve kayakçılık nedir, Bunları zaman zaman teferrüatlarile tarife çalı- şacağız. Fakat bugün, şu kadarını söyli- yelim ki, dağcılık bütün dağlarımızı kış ve yaz, yaya, kayak veya kızakla, sık sık ve bilgile gezmek, onların en yüksek te- pelerine türlü ağır yüklerimizle, dağa çıkma ve dağa tırmanma usüllerile ve her türlü vasıta'arla, çıkmak ve tırman- mak, dağlarla yaz ve kış ünsiyet peyda ederek anların türlü tehlikelerine karşı korunmağı bilmek ve onları bütün gü- zellik ve sertliklerile tanıyıp sevmek. Bu bakımdan İstanbuldan kalkıp va- ipur ve oto ile Bursaya gitmek sonra kürklere sarılarak gene oto ile Uludağına çıkmak ve orada biraz neş'e ve biraz tat- l1 yorgunluk veren kayak oyunlarile ik- tifa etmek yetmez. Uludağına kış ve yaz yaya çıkabilmeli, üstünde kışın kayakla uzun gezintiler yapmalı ve büyük turlar çizmeli; sonra bol karda, en yüksek yer- lerinden eteklere kadar, açılacak kızak yollarından, tekli, çiftli ve daha çok kişi alan kızaklarla hızla inmeli, elhasıl mev- sime göre bütün kış ve yaz dağ sporları- nı doyuncaya kadar yapmalı ve yayma- hdır. Fakat Uludağ nedir?! Kayserinin ce- nubunda dört bin metre irtifalara kadar yükselen bütün Anadolu — dağlarımızın düğüm yeri olan Erciyesi hiç tanır mısı- nız! Değil onun üstüne çıkmak ona uzak- fan ve yakından bakmak bile insana bir gurur verir. Erciyes bütün Türkiye için bir dağcılık spor merkezi ve dolayısile |milletimiz için sonsuz bir kuvvet kayna- ği olabileceği gibi bizzat Kayseri için de bir servet ve mamuryet membaı olabilir. Bunu Kayserililerle Kayseri vilâyeti ih- mal etmemelidirler. Bu hususta yapıla- bilecek şeyleri görgülerime nazaran di- ğer bir yazıda ayrıca anlatırım. Ondan sonra hiç Torosla Amanosumu- zu gördünüz ve bunları bir nezbecik da- laşmak fırsatını elde edenleri hiç dinle- şoselerimizin henüz ulaşıp delmedik'eri vahşi dağlarımızdan bahsetmiyeceğim. Sadece tren vagonları veya otolar için- de, kış ve yaz eteklerinden ve boğazla- rından geçerken görebildiğimiz dağları- mızt hatırlatacağım. Eğer onların, şelâ- le'er ve çağlıyanlar halinde ezeliyetten ebediyete akıp giden nice sonsuz servet, kuvvet ve güzelliklere birer kaynak teş- kil ettiklerine şimdilik inanırsak istik- balde onların birer gayri mekşuf — kor- kunç dağ hainde kalmaktan kurtulmala- rı muhakkak olur. Bir memleket kendini en tehlikeli dem'erde yalnız top, tüfek ve cebri as- kerlikle müdafaa edemez. Bir milletin, selâmetini temin için, dağda da, ovada da yaz ve kış her vasıta ile harb ve hare- kete hazır, muhtemel ve evvelden alışık olması ve bir harb halinde bütün gönli- le dövüşmeğe arzulu bulunması lâzım- dar. Şehir'i veya köylü, asker ve sivil herkes, her sınıf ve san'at sahibi, kırda ve dağda yaz ve kış sporlarile melüf bu- lunmalıdır. Bütün bunlar hülâsa edilir- se, nihayet bir milletin gerek harb za- manı ve gerek harb harici, ancak tasarlı ve hedefli bir bedeni terbiye ve spor sis- temi ve bu sistemi kuracak talim ve ter- biye müesseseleri ile ve bunların dere- ce'eri nisbetinde muvaffak — olabileceği neticesi çıkar, Onun için bu hususta ge- ti kalanfarın pek acele etmeleri iktıza eder. H. E. Erkilet İzmir limanındaki kopan şamandıra yerine konuldu Birkaç gün evvel kopan İzmir lima- nındaki yeşil ziya'ı ve yeşil renkli enkaz şamandırası yerine konulmuş ve keyfi- yet Mıntaka Liman Reisliği tarafından l'wan gemicilere hildirilmiştir. | ihtiyarları En kıymetli taş ŞAİ Z addedilen — elmas NF l mevecudu hiç de BŞ . jaz değildir. Bu - a Pa SAD igüm dünyada 38 — (pt diniz mi?, Demiryollarımızla muntazam * — Gene feyezan olmuş. — Üniversitede mi? — Ne münasebet? — Orada çaydan bol bir şey yok ta!l.: * Köpek ve insan: : Bir gazetede altalta konulmuş iki ha- vadis gördüm: «Feyezan mıntakasında bir köpek altı aylık bir çocuğu kurtardı.> «İstanbulda bir insan kırk kuruş yü- zünden iki insanı ağır sürette yaraladı.» Birine köpek diyorlar, ötekine insan... «Kasablar etlerin üzerine koymaya mecbur oldukları fiat etiketlerini son za- manlarda kaldırmışlardır. Pazarlıksız sa- tış kanununa aykırı olan...... » Bir hafta evvel girdiğim bir dükkân- da bir levha görmüştüm.. çok tozlu idi. "Doğru dürüst okuyamamıştım. — Herhalde «Bu da geçer yahu» lev« hası olacak. Demiştim. Şimdi hatırladım. Dükkân- da gördüğüm tozlu levha sakın: «Burada pazarlıksız satış yapılır.> Levhası olmasın, Ne garib değil mi? g.] el ;:uulâ.!l Gazetayi kim icad etti ? Gazetenin ta - rihi tamamile bel- li değildir. Pom - pei harabelerinde milâddan 49 sene evveline aid bir taş gazete bulun- muştur. Sezar bunlara —menkiıbelerini kaydettirirdi ki, bundan dolayı bazı'arı onun gazete mucidi o]du_ğu:nu söylerler. x Yüzlerin ikizi Dünyada — yaşı- yan ikizlerin en Ame - rikada Minesüt arazisinde bir köy de yaşıyan ikiz - lerdir. Her ikisi de sağdır, yüz ya- şındadırlar. Dünyada nekadar elmas var ? ton elmas mev - 'euddur. Ön sekizinci asırdan evvel el - mas yalnız Hindistanda çıkarılırdı ve dünyadaki mevcudu ancak iki tondu. x ( Mak ) ve ( Viç ) Bazı İngiliz isimleri önünde, mak ve mik heceleri vardır. Mak, oğul demektir. Bilhassa bunu İskoçyahlar — kullanırlar. Makdonald gibi. Ruslardaki Viç de ayni şeydir. Yalnız isimlerin sonuna getirilir, meselâ Çarviç | Bunları biliyor mu idinz? — edilir. Nüfus başı- ra senede 145 Vüt- Fazla iç3nler Şarab en - fazla K f. ge re ile birinci, -'E Halya 92 litre Fransada istihlâk ile ikinci, İspanya 88 Htreyle K / 35 litreyle beşirfti, Macaristan 32 litreyle altıncı, Bulgaristan 22 litreyle yedinci, Biraya gelince nüfüs başina Belçika- da 185, İngilterede 77, Avusturyada 72, Al edilir. MA Vaktile mercan uğurlu taştı! Mercan eski de- virlerde süs ol- ZS maktan ziyade u- 3" (’_-f, ğur getiren bir taş £ addedilerek mak- bul tutulurdu. Bil- hassa Asyada uğur getirdiği için her- kes üzerinde bir mercan taşırdı. saplarına da mercan takarlardı. , * Esans neye pahalı? Çiçeklerden alı- nan esans çok pa- halıdır. Bunun se- bebi az miktar e- sans elde etmek i- ş çin pek fazla çiçe- ğe ihtiyaç olduğu- lf;.; dur. < İşte bir misali: 1800 metre murabbal bir arazide yeti- Kıliç Çar oğlu demektir. bir akşam güneşi Galatadan taahhüdlü —bir mektub aldım. Mektubunu niçin taahhüdlü Şşollamış ve zarfın üzerine adresini neden yazmış, hususi cevab istediğini de kaydetmemiş olduğuna göre anlı- yamadım. , 5 Mektubu gönderen okuyucumun adı «İ.» harfile başlar. Derdi basit görü - nür, hakikatte halledilmesi kolay de- rinde yeni bir muhakeme yürütülebi - lirdi, her neyse, bu naktayı pek de - Aziz çocuğum, benim düşünceme gö re insan bir defa evlenir, ve bir defa sever. Mes'ud olursa, sevgisi devam ederse ne iyi, bir kumar oynamış, İs- ter tesadüfen deyiniz, ister bilerek de- yiniz, iyi kâğıd çekmiştir, talihlidir, yahud da bunun aksi olur; bilmiverek; — YA ak, bazan da bile bile aldana - ğildir. İki satırla hülâsa edersek di - yor ki: <— Severek evlendim, bütün aşkımı karıma verdim, iki çocuğumuz oldu, fakat zamanla bilhassa seviye farkın- dan doğan bir sebeb beni karımdan so- Buttu. Bir başkasını sevmiye başladım ve ondan da vazgeçemez hale geldim.» Doğrusu, bu okuyucumun kaç ya - Bizde, büyük şehirlerde erkek ekseri- ya otuz sularında evlenir, mektubda kat'iyet mevcud-olmadığına göre bu 0- kuyucumun da otuz yaşında evlenmiş olduğunu farzedeceğim, bugün kır - kında olması lâzım. Fakat bakınız, bu noktayı kaydederken küçük bir tered- düd geçirdiğimi hissediyorum. Şayed kırkında olmayıp da otuzunda olsaydı hüküm değişecek miydi? Ve derhal: — Hayır, diyorum, esas gene ayni olacaktı, fakat belki tatbik şekli üze - rak fena kâğıd üzerine düşmüştür. — Bedbaht olacaktır, ne yapalım, tali - hidir; çekmesi lâzımdır. Fakat bu va- — ziyette dahi eğer çocuk olursa mese - lenin şekli değişir, bedbahtlık eksilir, — bazan tamamen unutulur; kadın unu- tulmuş, yerine çocuğum sevgisi kaim olmuştur. Kabul ediyorum ki, sevilen kadının karşısında çocuğun getirdiği saadeat daha büyük olur, fakat gene — kabu! ediyorum ki çocuk sevilmiyen — kadının karşısında da bedbahtlığı u - — nutturur. Siz bu vaziyettesiniz, bu va- — ziyette olacaksınız. Öbür kadına, sev « — gisinden uzak kaldıkça yapamıyacağı- — nız kadına gelince, fakat işte bu nok- — tada devam etmek istemiyorum. Son- ra mektubumun baş tarafına rücu et- mek icab edecek. Hem ben aksam gü- — neşinden pek hazzetmem, JEYZE İsviçre 45 litreyle dördüncü, Yunanistany — ğ h! Romanya 15 litreyle sekizinci olurlar. $ imanyada 68 ve Fransada 42 litre istihlâk B ., şebilen 5000 gül fidanından ancak on ki- ) H! $ a “ 9

Bu sayıdan diğer sayfalar: