9 Nisan 1940 Tarihli Son Posta Gazetesi Sayfa 6

9 Nisan 1940 tarihli Son Posta Gazetesi Sayfa 6
Metin içeriği (otomatik olarak oluşturulmuştur)

i. k Oturur. © © kemesinde öyle bir tatlı uyuşukluk hu - © kendi kendimize «nasıl olup da bu yü - — rekleri saf adamlar teshir edilemedi, e - © , vet, nasıl olup da Arnavudluk dalma is- © ret olduğunu söyledi. $ Sayfa SON POSTA Nisan 9 Zatında Y n: Halid Ziya Uşaklıgil BeşinciMehmedArnavudlukta İttihadı anasır davasına bir bakış - Arnavudların sevinci - Üsküp yolunda - Asi reislerin dehaleti - P ta İstanbuldan getirilen riştinede - Hakkı Paşanın nutkunu tercüme için Âyan azasının Arnavudca bilmediği anlaşılıyor Meşrutyetin ilânı üzerine pek ziyade revaç bulan bir tabir vardı; İttihadı ana- sr, Her hükümet ricalinin ağzında, her yazı yazanın kaleminde, hemen her meb'usun ve hülyaların arkasına takıl - mak tiynetinde olan her ferdin dilinde, daima tekerrür eden bu İdi; anasır ara - sında İttihad... Fakat bu nasıl müyesser olabilecekti, bu gayeye vüsul için nasıl tedbirler alınmalıydı, ne yollar takih e- dikneliydi? Bunu keşfeden o bulunmadı. Muvakkat çerelere tevessül edildi, vâd- ler yapıldı. gösterişlere tesebbüs edildi. İste bu gösterişlerin en mühimmi de pa- dişahın Rumeli seyahati oldu. Bu seyahatin vukuu esnasında öyle te- Zahürlere şahid olduk ki başta hünkâr ol- duğu halde kendisinin refakatinde bu - Yunanların hepsi, sadrasamı, harbiye na- 7rı, bütün saray erkânı hep inandık ki bu, yalnız bir gösteriş değil, hakikatte şu kaç yıldanberi her vesile ile işitilen itti hadı anasır ümniyesinin bir file inkıli- bıdır. Hattâ pek iyi tahattür ediyorum, hünkâr bile Üskübde bir nutka mukabe- Je ederken bu tabiri kullandı, şu seya » hate çıkmaktan maksadının anasır ard- sında ittihadın husulümi görmekten iba- Bu mümkün olur muydu, bu hülya ha- kikat kisvesine girebilir, elle tutulur, gözle görülür bir kesafet alır mıydı? Ru- me'ide değil, Anadoluda bile, Asyanın muhtelif mıntakalarında bile, başka'mez- heblerden olanlar bir tarafa bırakılsın, islâimiyet camiası İçinde toplanan müte- nevvi ırklar arasında bile bu ürnniyenin vücude gelebileceğine artık kimsenin inanmadığı bir hengâmda Rumeli soya - hati vukua gelirken bu hâdiseden doğan tezahürat onlara şahid olanlırın muha- sule getirdi ki onun arasından hakikatin acılıklarını duymak mümkün değildi. | Asıl bizleri sarsan Arnavudlukta gö -| rülen heyecan oldu. Üskübde, Priştine - de, sonra Meşhedde Arnavudların nasıl çılgın bir sevinç'e şişip, kabarıp taşan! dalgalarla çıldırdıklarını görürken bep yana mbheyya bir fesad memba halinde | kaldı?» sualini irad eder, ve bunun ce-| vabını vermek imkânını bulamazdık. Buralarda görülen şeyler gözlerimizde hep zor zaptedilen yaşlar biriktirirdi. Üs- kübe varıncıya kadar, sonra orada hep Arnavudluğun, sadakatine, merbultiyeti » a am Buna karşı Rezelin'in aksülâmelleri; dalma her şeye tahammül göstermek şeklinde tecelli ediyor ve ortada burun | dalma yalnız iki türlü izahı kalıyordu: ya kat'i, reddi imkânsız bir samimiyet, yahud sahte gösterişte misli görülmemiş bir maharet. Ve bunların ikisi de, şimdi kendisinin bulunduğu vaziyette kabul «e dilebilir şeyler değildi. 3 Hakikaten cahil bir kızın, hiç bir hata, hiç bir unutkanlık, işi meydana vuracak © bir eksik bırakmadan bu derece htliekâr, . şeytan buluşlu ve sahtekârlıkla ka - şarlanmış olması nasıl kabul edilebilirdi? Bu kadar fena muamelelere mukave - met edecek bir rabıtanın mevcudiyetini farzetmek de o derece akla sığmazdı. İşte o zaman, baronun zihninde, önce müphem surette doğup geri ittiği, sonra ne şahid olduk. Yolda bütün mevkiflerde |lan miktarın pek dununda idi, fakat gene kurbanlar kestiler; halk kütleleri, mek - İmeydan tamami'e dolmuştu. Kalabalığı teb çocukları can ve gönülden bağırıştı -'tahmin etmek mümkün olmamakla bera- Jar, alkışladılar, nutuklar irad olundu ki ber şöyle bir göz gezdirmekle hükmettim vicdanların en derin noktalarından gelen ki elli bin kişiden az değildi, belki bu bir muhabbet feryadı gibiydi. İsmiktarı daha fezinya çıkarmak mümkün. Üskübde ikameti şahaneye Mektebi'dü. Sureti mahsusada bir kürsü yapıl - Sultani tahsis olunmuştu, Burada tebriki İsmiştı. Sadrazam hünkâr namına bura « kudum için gelen muhtelif heyetler na -İden güzel bir nutuk irad etti. Fakat onun mına öyle sözler söylendi, ve hünkâr bun- | güzel sözlerini anlıyacak kim vardı. Su- lara öyle münasib bir talâkatle muka »-İreti mahsusada nutkun arnavudca ter - bele etti ki artık Arnavudluk oir daha çcümesini yapmak için maiyeti şahanede gözülemiyecek bağlaris hükümet mer *İgetirilmiş o'an âyandan Manastırlı İs - kezine siki sıkı kenedlenmiş diye hükmo-İmail Hakkı Efendi bu vazifeyi ifa etmek Yunabilirdi. Hele o günün gecesi!.. İkametgâhı hü-|lumuyordu. Bütün hazır bulunan Arna - mayunun önünde meşalelerle alaylar ter |vud cemaati padişah namına sadrazamı- | tib ettiler. Muhtelif ırktan ve mezhebdâan'nın neler söylediğini anlamak için kendi mekteb çocukları bayraklarla, birbirinin (ırklarından olan u zatın kendi Jisanlarile koluna girmiş o'arak takım takım bir ağzından çıkacak sözlere sabırsızlıkla geçid resmi yaptılar; hünkâr balkonda İmuntazır iken, işte bu dakikada hiç bek- göründü. onun nam'na azam güzel İlenmiyen bir hâ oldu, Meğer İsmall bir nutuk söyledi. Cocuklardan, müslü «| Hakkı Efendi hiç arnavudea bilmezmiş. man ve hıristiyan bir züm karıldı. Hünkâr bunları ok iüzere kürsüde sadrazamın yanında bu- ellerine! baska bir çare bulunurdu, Bö parlak altınlar kovdu ve gürel bir hita-İsanki irad edilmemiş oldu ve bu büyük be ile: «İşte daima böyle kardeş o'unuz,İgünün Hkinci sakat tarafı da böylece vu- kuâ gelmiş oldu. ben de sizin babanızım!.» dedi. Bu geceyi takib eden günde, İstanbul dan avdet eden Mahmud Şevket Paşa da hazır iken, Arnavuf'u8un en meşhur asi reisleri gelip dehalet ettiler, Hünkâr bütün merasim esnasında hiç yorulmadan, nes'esinden bir zerre bile ek | silmeden, idare etti; halkın muhabbet te- N : , yanın rüjeti sırasında bu mevzu nda | zahürleri ona yeniden taze kuvvetler Ve- öm; yet gayetesinde yapılan o muhtejif| rivor gib'vdi. Burada dn semahatinin €n yesriyat finerinc muharrir Peyami Sefa, Be.| büvük mikvasnı gösterdi. İceb edenlere, jahattin Güngör, Mekki Sall ve yazetenin| ve fakirlere dağıtılmak üzere im bir mes'ul müdürü Hikmet Münif h vara bıraktı. İmfiddelumumlliz tarafından ikâme' olunan Üskübden sonra Priştine... Burası Ar. davalar bir müddettenberi tevhiden asliye havud'uğun göbeği mesabesinde idi ve a. 9 n“: <a m ii sal, sıl en büyük Tasime Hüdavendiğir) DÜR, bu davalar elinde tetkik edil. ve karara bağlanmıştır. Çok üzün vel Sultan Muradın şehid edildiği Kosva sah salli muelb tib a va, rasına buradan gidilerek icra olunacak - rara göre; muharrir Peyami Safa, Salâhat. tı, Priştinede ikametgâhı hümayun için Ün Güngör ve Mekki Saldin bu o Vadide mutasarnflık konağı tahsis o olunmuştu. gm Kami duruşması ya, dv akta olen «Afrodit davasının mahiyet Burası ahşab ve-aldukça harab bir bina ye yayı dekiştirecek tarzda olmadıkları idi, fakat mahalli hükümetin gayreti ve i kabul edilerek üçünün bersatlerine, mes'ul mefruşat idaresinin faaliyet ve dirayeti! ondür Hikmst Münilin de bazi neşriyat se, sayesinde öyle bir hale getirilrişti ki beye 7 ay müddelle hapsine bükmedilmiş. hünkâr ve maiyeti burada pek rahat ede- tir. bildi'er. Nihayet ertesi gün, büyük gün için müdebdeb bir alayla hünkâr Cüma selâmlığını icra etti. Meşhedde namaz kılınmak üzere top -İ İstanbul Belediyesi Esnaf hastanesine larıldı. Evvelce anlatmıştım ki İstanbul-!3748 liralık bir yardım yapmağa karar dan verilen emrin yanlış telâkkisi netice- | vermiştir. Bu para dün hastane emrine sie burada teraküm eden halk me'mül o-| verilmiş! Bir matbuat davası dün netic3'andi Nasuhi Baydar tarafından tereüme edi - len sAftvd't» kltabı hakkındaki malüm da, ıda Belediye esnaf histanesine vardım edecek «Son Postasnın edebi tefrikası: 20 TERCÜME HALİT FAH ADAM sir gibi taşıyordu; nası! ki ekseriya demi-| denberi onu böyle çağırmağı ödet edin - rugos T1) fikirleri, meselâ, hiç şüphesiz | mişti - artık kendisine itimad bağladığını top'ar satmak, fakat ayni zamanda bezi | ve hakikati kabule razı olduğunu düşü - doğru faraziyeleri, yahud öyle zannedi - nüyordu. lenleri tam hakikat üstünde denemek; Bundan o kadar bahtiyar oldu ki, bir için zihninde muharebe kombinezonları gün, ona korkusuzca söz söylemek cesa- taşımışsa! iretini gösterdi. Yalnız olarak Paris civa- Zihninde geniş bir ibdala bu fikre vu- rında bir gezinti yapmağa gitmişler ve ruh veriyordu; şaşmaz bir mizansen mi-| âşıkdaşlık için Sen kenarında bir koltuk kabullendiği bir fikir hâsıl oldu; ölüm). emu nasıl tahakkuk ettireceğini he-| meyhanesinde tevakkuf etmişlerdi. tİgün: AŞKA INANMAYAN MİZAH a 1marıklar Yaz iğ 8 iş Bi ii 8 i İsmet Hulüşi EEx5e1 iüiyürlerse Birinci şımarık erkek çocuğuydu.. Bü-| yümüştü. Mesleklerden meslek beğendi, doktor oldu. Muüyenchane aştı, Hasta geldi, muayene etti, muayene ücretini aldı. Eski günleri hatırladı, Kendine | bir| komşu beş kuruş vers — Almam! Demezdi. Aldıktan sonra da; , — Bir tane daha versene! Derdi; İçinden geçti — Bir müayene ücreti daha verseydi. Kendini tutamadı. Hastasına döndü: — Üç gün sonra tekrar geleceksiniz, muayene edeceğim. Dedi. Hasta çıktıktan sonra düşündü: — Hele üç gün sonra gelsin, üç gün! sonra bir daha gelmesini söy'erim. İkinci şımarık kız çocuğu idi. Büyü - müştü. Köcalardan koca seçmiş, talihi de yardım etmiş, kocası zengin ve cö- merd çıkmıştı. Eski günleri katırladı: Çok maymun iştahlıydı. Her şeyden çabuk “bıkardı. Bir bebek alsalar, ertesi Bu bebeği istemem, başka bebek a- hin. Diye ağlar, sızlar, başka bebek aldı « rırdı, Kimde ne görse de isterdi: — Fatmanın tahta arabası var, ben de isterim. ... Hatleeye annesi oyuncak vapur al- maş, ben de isterim. | ... Annesi, Selmanın saçlarını iki ör-| gü örmüş, benim saçlarımı da iki örgü örün. Şimdi çocuk değildi. Fakat huy canın #'tındadır. Kocasının bir dediğini iki etmiyeceği- ni biliyordu. — Kürk manto isterim, Dedi aldırttı, İki gün giydikten sonra: — Bundan bıktım, başkasın; isterim. Dedi, aldırttı, Hergün bir şapka, gün! asırı bir çift iskarpin aldırttı. Her mev - EDEN: Lİ RI OZANSOY Yazan: Jorj Delaki — Bunun için size kalbim kırık değil. Bu, sizin hakkınız ve iradenirdi, Çünkü bu, sizin hoşunuza gidiyordu. Biliyordum ki, bu, anlamak içindi. — Neyi anlamak, küçük kız? — Sizi sahiden seviyor muyum diye... O halde, şimdi artık anladınız; size söy- Jiyebilirim. — Neyi? — Sizi sevdiğimi... simde beş an rob yaptırttı. Tanıdıklarından birinin bir otomobili olduğunu haber aldı; — Ben de otomobil isterim, Dedi aldırttı. Bir başka tanıdığın bir deniz motörü olduğunu haber aldı; — Ben de deniz motörü isterim. Dedi aldırttı, Kimini sarı saçlı gördü, Berberlere saçlarını o renge boyattı, Ki minin saçlarını kırmızı gördü, saçlarını o renge boyattı Huy canın altındadır, dedim ya, may» mun işhatlıydı. Dedim ya.. günün bi « rinde kocasından da bıktı, bırakıp kaçtı. İçüncü şımarık da erkek çocuğu idi, büyümüştü. Şair olmak hevesine kapıl mıştı. Şair olmak için birçok şey lâzım- dı. Okumak, öğrenmek, eski şiirleri tet- kik etmek, hissetmek ve çalişmak. Eski günleri hatırladı. O: — Her şeyi ben bilirim! İddiasında idi. Babası annesi, eve ge * len misafirler konuşurlarken daima sö « ze karışırdı: Babası, annesi, misafirler. siyasetten, meselâ Umumi Harbden bahsediyorlar değil mi, o daha umumi kelimesini du » yar duymaz; — Bildim, bildim, bizim yanımızdaki evde oturuyor. O umumi müdür değil mi? Derdi. Babası, annesi, misafirler baha- rn güzelliğinden bahsediyorlar değil mi, o hemen atılırdı: . — Güzel mi, hiç te değil, acı, dün çor- bama biraz fazla koymuştum, içemedim. Derdi. Babası, annesi, misafirler yeni itfaiye teşkilâtından bahsediyorlar değil mi? O hemen atılır: — Ben çok iyt biliyorum. Dün bir it - faiyecilik oynadık görmeyin. Derdi, Şair olmuştu. — Vezin bilirim tartı, kafiye bilirim, (Devamı 9 uncu sayfada) — Behi bu kadar mı seviyorsun? — Bundan daha fazla... — Rezelin.., Onun halifçe elini tuttu ve kendi e » Jinde taze bir kalb gibi çırpındığını his - setti, — Benim için hayatım verir mi idin? Bunu, dünyanın en basit bir suali gi- bi, yumuşak, okşayan, ahenkli bir sesle rahatça söylemişti... . Ufak elin kendi elinde bir müddet çırpındığını hissetti, kendisi ise titremi- yordu. Fakat nefesi, idam hükmü oku * nan bir mahkümun nefesi gibi boğazm- da tıkanmıştı. Çocuk: — Niçin vermeyim? dedi, Baron, tebessümü herbangi bir mana “İifade etmeksizin gülümsedi. Sonra kalktı fikri, | hıyor, im ediyordu. Ölüm, neticede, ulvi izah , mukaddes eyes “gaga Kafasını bu yeni mesele sarınca, artık, «delil, hürmet edilir mihektir, kahraman | giğmünü irade buyurmuş olduğu hind gehid, şöva'ye, ana; şampiyon bir İMAN: | domuzund işkence etmeği unuttu; ve & © bir dava, bir aşk, yabud bir fazilet uğ “İdeta, aylarca müddet, göze çarpan tam “gibi kıymetleri de; bu suretle, hiç itiraz- - sız misal olarak kalır, © kendisini feda ediş şüpheleri dağıtır, ar- runa can vermeğe razı olurlar. Şerefleri ei şuursuzluk içinde-yaşadı. Hiç bir va- kit bu kadar sevimli bir ahbab olma - mışlı. Artık ne serthik'er, he garabetler gösteriyordu. Rozelin tecrübe devrinin bittiğini ve, «sevgili sinyor» unun - Ko- medi Franser'de Bereniyi seyrettiğin - Gönül rzasile, şuurlu ve kat'i olursa, giâ'ânın kapılarını açar ve gülenleri sus- Kafasında böylece teşekkül eden fk “İ- Çiy zrktm'um #olsetasinde: klik, yara - ye gittikçe ısınmıştı. Bunu kendisinde bir İdan. Hasır bir koltukta dalıp gitmiş olan Rozelih, güneşte parlıyan durgun suyun! akışına bakıyordu. Sonra, bir saadet dü- şüncesi gibi berrak o güzel mavi naza -. rile sevgili sinyorunu baygın baygın te-| maşa ediyordu. | — Eh eh! küçük kız, bugün mes'ud ha-| in var. | — Sevgili sinyorum, size rastladığım- danberi ben daima mes'udum. — Maamefik ben sana karşı fena-idim, re, — Ne?.. Ne dedin, küçük kız? ... — Gel artık, eve dönelim! Giyinme - ... Nehrin östünden, yasm şalupaları-| miz lâzım. Bu akşam Öperaya yidece « nı çekerek, bir romorkör kayıp gitmedey |ğiz. di. Geminin küpeştesinde ayakları çıp *| Volan yakaladı ve kendisinden emin, lak bir adam, nehre bir halatın ucunda inin yola koyuldu. Manzaradan, rs- bir kova daldırıyordu. Kovayı hafif e İhat yaşamanın zevkinden başka bir şey hareketlerile dolu olarak çıkarıyor ği ei düşünmüyor görünüyordu ve yanında güverteye boşalıyordu. Güverte, dökü- i a sö len sudan gümüş bir şal gibi parlıyordu. henliz yirmi yaşına gelmemiş olan — Fakat ben bundan hiç şüphelenme- İkendisi için hayatını fedaya Hazır oldu - dim ki, küçük kız... ğunu söyliyen bir kızı da beraber götür- — Ol ettiniz! Fakat ihtimal şimdi ar-İmekten görünüşte gurur duyuyordu. tik şüphe etmiyorsunuz. (Arkan var)

Bu sayıdan diğer sayfalar: