23 Ekim 1942 Tarihli Son Posta Gazetesi Sayfa 6

23 Ekim 1942 tarihli Son Posta Gazetesi Sayfa 6
Metin içeriği (otomatik olarak oluşturulmuştur)

Trakya'da Karakiş vaktinden önce geldi, Çiftçinin beklediği mevsim an kömür fiatları o birdenbire| yağmurları kâfi derecede yağdı, » yükseldi, palioluk kumaş yok | kışlık ekime hararetie devam Lİ ediliyor Biga'< da Edirne (Hususi) — Trakya ın birdenbire soğuması her. se kışlık giyeceklerini giydir. mevsim yağmurları yeter derece- de yağmıştır. Vaktinde yağan bu yağmurlar çiftçiyi fazla ve - vindirmiştir. Toprağın istenilen tavı bulması dolayısile kışlık 26- le hararetle devam etmekte- ir, Hükümet kışlık zeriyat için müstahsile Ziraat Bankası olile tohum dağıtmaktadır. Belediye seçimi Belediye seçimi sona evdi. Rey lerin tasnifi sona evdi. Yeni Be- lediye heyeti yarın içtimalarına li Daha Kasıma on beş yirmi gün varken kışm böyle erken gekmesi herkesi korkutmuş, ya- kacağı olmıyanları telâşa düşür o müştür. Kasımdan sonra kırk gün de pastırma yazı olduğunu #lleyen bura halkı, daha yazın itmediğini görerek ihtiyatsız davranmış, bir çokları kömür bi- le tedarik edememiştir. » Geçen sene sekiz liraya shnan dun arabaları bu yıl daha şim. en on beş liradır. Kar yağar- sa yirmi raya çıkacağı müuhak- kaktır, Odunculuk yapan köylüs “ler de, başka mahrwileri para ct tiği için getirdikleri odunlara faz İs fiat istemekte ve şehirliye âde kafa tutmaktadır. Terzilerd: palto ve paltoluk aş da yoktur, En ince ve ütü tutmaz çulakilerin metresi sekiz “liradır. Piyasadan o paltoluk te- rik edemiyenler, kaba dahi yerli dokuması köylü şaya. ad Yeni Belediye reisi intihabı yapılacaktır, ” Bir istasyon açlıdı Yunan arazisi dahilinde ve Pityon ile Sivilingvad arasındak istosyonlardafı şimdiys kadar a- çılmamış olan TRİN istasyonu Devlet Demiryolları idaresi ta. rafından memur gönderilmek su vekile açılmıştır. İstasyonun açılması gerek lr bütin okullarda geçen sene) ie bu istasyonda durarak yolcu çu gibi bu sene de siri faali ve emtin kabulüne başlamışlar. yete önem verilecektir. dır, Bu sen ekliscek arazinin mikdarı 00 dekara baliğ olacağı muhak - kar yağlı ne, idin Kırklareli valiliği 3 LR ie) — leri Kirklaeli | (Hususi) — Mülkiyel yenen köyü tepesine kar yağmış müfettişliğine tayin edilen Babees-| ç. Havalar çok soğuktur. i kaymakamı Cemal Babaç, vali- köbmele Kâzim Demirelin izinden av- ( kadar vali vekâletini ifaya a ağ a hel Halk, odun alma Hendeğin bir köyüne Kömürün kilosu 11 kuruş, çiftçisinin dört gözle beklediği! İsine verdiği en ii SON POSTA (Baş tarafı 3/1 de) geçmez mi? Hem ne söylüyor - du bilir misiniz? «Şeytan Nec . det» isimli bir piyeste ezberle - diği rolü! — «Şeytan Necdet» teki rolü mü? — Evet, o volün bir parçasını! — Nasıl? — İşte şu parçayı. ezberliyorum. Dinleyin! Ve bu «dinleyin» den sonra Hayri Bey »wŞeytan Necdet» in © parçasını okumağa başlıyor: — «Evet ey delili felâket, öt! İnsanların nühuset gördük - leri, elem çektikleri mes'um vâ. dilerde, felâket sahalarında dar- ağaçları diplerinde 6t1! Sada-vi ş#samet medarmla ber yerleri çınlat ve titret!» Hayri Özaksoy, bu parçanın üslubundaki büt komikliği #e- zalı bir tonla belirttikten ve bizi neş'enin son haddine kadar kahkahalarımız. Ben de ve kömür İhtiyacını temin ediyor. 'de niçin kızdığımı la çıkardıktan sonra, ansızın etit "başlayacaktır. Yarınki içtimada| yet; emrinde duruyor, bir lâhza ile riyaset! sanki «Ne oluyorsunuz? i divanı encümen ve meclis azası! silmüze bakıyor ve nihayet şunu) yüksek bi yü ilâve ediyor: — Bir nokta. Final, O, «finalve nokta koyuyor amma, biz kahkahalarımıza ko yamıyoruz. Ahmed Çintan soruyor — Peki, sonra ne oldu beğendi mi bunu? Hayri Özaksoy, bu sefer, hiç beklemediğimiz bir cevab veri - yor: — Halkın beğenip beğenme - diğini tayin edemem. Çünkü ben, daha evvel haykırarak kendi ka. naatimi bildirdim. Bunun üzeri- »e de kıyamet koptu. Hep birden telâşla soruyoruz: — Ne?. Ne yaptın, Hayri bey? — Ne yapacağım? Sahnedeki aktöre şakır şakir haykırdımı — uSus! Bu ne rezalet!» diye... —— Ey, sonra ne oldu? — Sonrası, perde acele kapan- & ? Halk ) — Havalar git! du Herkös etrafıma toplandı. Ki- mi anlamış, haklısın diyor, kimi soruyordu. Fa. bitmedi. O aktör, ri kat &derek aleyhime hakaret davası açtı, Teessürle Hayri beye eğiliyorum: — Vah kardeşimi Demek be- nim piyesin yüzünden başın der- de girdi idi? — Ne çıkar, ben, tanmmış bir eserin böyle maskara edilmesine tahammül edemezdim, Mahle - mede hâkim ikimizi de dinledi. Neticede bana dönerek: — «Bir daha heyecanınızı bu kadar gü- meyin!s dedi. O nine sadık kalı, kendiniz - den böyle ilâveler yapmayın., yıbdır!» diye payladı. Bunun kasından bizi barıştırdı. Mahke. meden, ikimiz de cezasız çıktık. — Peki amma, ovun cezası ne olabilirdi? — Hakkı olmadan edebi eser- lere şerhler ilâve etmek cezasız kalmaz ya... Hiç değilse, böyle! davasını kaybeder! Hayri Bey bir lâhza susuyor, biz de bu hükmü veren hâkimin ü zekâsına hayranlığımızı ifade edecek kelime bulamıyo - ruz. Fakat birdenbire, yol büsbü tün fenalaştığından, müthiş bir sarsıntı geçiriyoruz. A adetâ, lodosa tutulmuş puru gibi sallanmıyıa ba; Tam bu anda, Rücha dan harareti büsbütün ço. ğalmıştır. Kolunu uzatarak bü » yük testiyi bilmem kaçıncı defa olarak tekrar yakalıyor, Ahmed Çintanda da r gene çatılı - yori — Yine mi su? Hayri Özaksoy da sesle itiraz ediyor: — Aman Hüseyin, insaf! Hiç durmadan şakır şakır su içiyor. sun, Hüseyin! Rüchan somurtarak: —Allah Allah! Şimdi de Hü- seyin mi? Diyor. Hayri, gayet tabii bir tonla: —O kadar susayorsun ki, Kerbelâ faciasını hatırladım, Hü seyin! Diye tekrarlıyor. Bu söz Üstüne tekrar gülüşü a itaply bir # Bir Anadolu seyahatinin notları | Ne ise, az gide, uz gide, dere İlepe düz gide, nihayet en müthiş tık, her yokuşun başında sıra ile ibir kaçımıza arabadan inmek dü İşüyor. Ancak, haklarını yemi yim, melâhatle bann karşı daha müsamahalı davranıyorlar, onlar Jarabadan üç kere inerlerse, bizi bir kere indiriyorlar, Hayri Bey, zayif vücudile tozlu yolun bit- İmez tükenmez yokuşunda, bir e- linde mendil, soluya soluya ufuk lara bakıyor, o ufuklisi i hâlâ alev halindedir ve göklerin orta, sında kızgın yağmur gibi ateşini yolun üstündeki bedbahtın tepe- sine akmaktadır. Ahmed Çinta- na gelince, sişmanca, tombul vü- İcuduna rağmen hayret edilecek bir çeviklikle tepeden yakarıya doğru adetâ balon gibi kendini bırakıyir. Heyecandan müteessir İoluşu, on fazla yüzünün kızar » masından belli... bir de, dudak. larını sarkıtıp somurtmasından... Elinden 'yelse düzlükleri de yo- İkuşa çevirecek. ikide bir, araba- İdinm yanındaki mevkiinden ar - kaya, bize dönerek soruyor: inelim mi?. Karşıda yokuş görlündü! ” Sonra, elini Hayri Beyin omu. zuna dokunduruyor: — Haydi, Hayri Bey! — A Mahmud, diyor, daba yokuşa vakit var. Su istersen ve- reyim! İşte böyle arabadan ine çıka bir hayli yol daha alıyoruz. En sonunda, beygirler arabayı çe - kemez hale gelinez mi? Boz renklisi kendisini bıraktıkça bı - acı söyleniyor: — Bu beygir artık yürümeyor. Arabayı çeken yalnızı öteki hay van... Dua bilmiyoruz ki okuyalım, tılısım bilmiyoruz ki hayvanlar büyüleyelim. Vaziyet büsbütür güçleşiyor. Artık düşünüyoruz Ne yapacağız? Yarı yolda, daf İ başlarında mı kalacağız? Göri İnürde bir eşekli yolcu bile yok 'Olsa, yakın köylerden birine ha İber yollıyacağız. Ttalvi hire » lam bir beygir gönderirler! Bir su başında mela... Biraz yn ge e Birincite, > 25 nın altına, suyun kenarına oturu. yorum. Son misin oturan?.. Su doğru yokuşların başına geliyoruz. Ar- yun içinden, suyun üstünden, su- yun havasından ve etrafındaki ağaçların dallarından çeşid çeşid “İrenkli ve vızıltılı sinekler üzeri- me saldırıyor. Tekrar arabayı ve tozlu yolu zor boylayorum. Böyle daha ne kadar dinlenip dinlenip arabayı ve beygirleri sürdürdüğümüzü tayin edemem. İ Yalnız bir defasında, arabacı ihırslandı ki, elindeki keserle ara bayı çeken tek beygirin höğrüne bir iki müthiş darbe indirdi.Eh, artık, öteki beygirin yorgunluğu nu kendi üstüne aldığı halde ge- ne de bu zulme uğrayan hayva - Anadolu seyahatinin 4 inın çilesine tahammül edem; dik. Arabacıya haykırdık: — Ne yapıyorsun, deli misin? Hayri Bey, biraz evvel yaya olarak yaptığı son bir yokuş yol- culuğunun kalbine verdiği çar « pıntı ile: —iİkinci suali bir başkası bize sorsa! Diyor. Nihayet, Denizliye yaklaşıyo- ruz. Şimdi asfalt yolun üstün - deyiz. Tesadüf olarak, karşıdan boş bir araba gelmektedir. He « men arabayı durduruyor ve bi - zim bindiğimiz faytonu arabac sı ile Allaha emanet ederek, sm atlerdenberi ilk defa olarak ra » hatça son merhalemizi aşmıya başlıyoruz, Derken işte tren ye Tu, Koncalı ve bir saat sonra De- sizli,, Artık güneş ufukta batmıya saşlamıştır ve Hayri Bey, gece Çardaklı bahçedeki Et tiyatre- unda oynıyacağı rolu bangi der. nanla başarabileceğini düşüne » sek ve bu derdini bizden de giz emiyerek yanımızdan ayrılınış » r. Bize gelince, tozdan, güneş- »n ve yorgunluktan sarhoş bir side evin loşluğuna kendimizi tıyoruz, Pamukkale seyahati de övlece sona ermiş oluyor. Hetit Fahri Ozansoy

Bu sayıdan diğer sayfalar: