8 Aralık 1942 Tarihli Son Posta Gazetesi Sayfa 4

Metin içeriği (otomatik olarak oluşturulmuştur)

—3rm “TETE” GKYT FYT nefes “|ne demek?.. Artık tam sıfırı tü- — (den her seyi kapıp koyuverme - — birisinin hücumuna uğradığını — ve belfnin ortasından müthiş bir " koz.» Taptazedir. Size iki liraya — kâ... Gene boğulacak gibi oluyor “içinde büyüyüp yetiştiği, oynaştı- — vardı, ve — kusu bütün vücudunu sarmıştı. SON POSTA Birincikânun 8 İstakozun macerası Yazan: Ferenc' Körmendi Tarih: 1939 yazıdır. Yer: Fransız Rivyerası. Hava: Sıcak ve bunaltıcı. Atmosfer: Gergin, Ffena, meş'um ve mel'un haberler- le dolu. Konuşma mevzuu: Gü - nün siyaseti... Harb olacak mı?.. mı? Büyük tehlike karşısında kü çük devletler ne yapacak, nasıl bir durum takınacaklar? Büyük devletlerin baskılarını kâh azal- tıp kâh çoğaltmaları neye âlâ . |mettir?.. Hayra yorulabilir mi?. "İ;le Ki tta Berml $ ş ı’vr_ |du ki Macarların meşhur piyes — muharriri, dünyaca tanınmış edib ve birçok hikâyelerini bu sütun- larda İbrahim Hoyinin kalemin- den okumuş olduğunuz Ferenc *Molnar şu masalı anlattı: Günlerden bir sabah, bir ista- koz, dupduru bir ırmağın yata- ğında, yosunlu yol boyunca ııe_!'_e ile sürünerek — dolaşmakta lfllı Apansızın, birisi kendisini belin- den yakaladı, ve gücünden da- ha üstün kuvvette birisi onu, din Jemeksizin havaya kaldırdı. İs - takoz fena halde kızdı, köpürdü. | — Böyle de saçma şey olur mu? LDiye isyan etti, yahu, ben açıkta adamam.. Bütün bunlarda ketâyordu ki, dibinde nemli yosun lar buluman bir çuvalın içine atıl. /dığını hissetti. Oh!... Dünya var- mış!.. Gene nefes almıya başla - maştı. Kendi kendisine: — Gördün mü insan aslâ bir - Bir müddet sonra, yeni baştan acının aşağıya doğru indiğini fark etti. Gene cendereye sokmuşlar.- dı onu. Kart, hasta bir ses: «Bak bayım, ne iri, ne güzel bir ista - “olur, diyordu. İstakoz, bu sözle- rin ne demek olduğunu bir türlü anlıyamadı. Esasen ha anlamış, ha anlamamış umurunda idi san- du ki, birden içinde, bir tutam yeşillik bulman bir file sepe. te atıldığını duydu. Hakçası bu yeşillik alıstığı, ömrü boyunca ğı ottam değildi. Fakat insan et. rafıma uymalıydı. a Feylesofca içinden söylendi: — Bekliyelim, ve bakalım dev- , ran aynası ne gösterecek... Saade ti kısa sürdü zavallı istakozun, ve yeni bir buhran başgösterdi. Bu sefer - mutad sıkılmalardan, yok Jamalardan sonra - müthiş - bir taraka ile sert bir cismin üzerine, “mermer taşlı bir mutfak masası- — nm üzerine düştü. — Artık istakoz, bütün bütüre kalmıştı. Suya ihtiyacı uzak bir tehlikenin kor — — İşin içinde bir orostopolluk war.. Benimle alışverişleri ned'r bunların) Neden böyle canım sı- kılıyor, — anlamıyorum.. * diye Taı"ıgıi'iıîrüyordu ki, birden ha- vaya doğru kaldırıldı ve ken « disimni cubbadak suyun içinde buldu. Oh!.. Keyfince nefes al - mak pek hoştu.. fakat zavallı is- “takoz başma gelenleri bilmiyor. Olmıyacak — du. Onu, bir tencereye atmışlar, : eyi de havagazi fırinimin İstakozı — İşte, hayat böy?edîr. Durup dururken telâşa düşmenin mânası yok!. Hele bir tadayım baka - yım... Bu su, biraz tuzluya benzi- yor.. İht'mal ki denize altılar be- ni, Belki de, böyle sıcak olduğu- na bakılırsa, cenub — denizlerine düştüm.. Vay canına-. Deniz git. gide ısınıyor be... Bak ben buna alışık değilim işte.. Yahu, neden bir an evvel önüne geçmiyorlar bunun., Bu bir cinayet.. Dayana- mıyorum, Vallah billah dayana- mıyorum.. Bütün âlem timarha- nelik mi olmuş nedir? Beni diri diri haşlıyacaklar yahu!. İmdad!. İmdad!... Tam bu sırada, macera, cina - yet romanlarında — olduğu gibi, kapı açıldı, ve evin hanımı mut. fağa girdi. Ahçı kadına, «Mari, diye seslendi.. Doktor telefon etti, ancak saat üçten sonra gele- bil âş. Onun için istakozu sonra da hashyabilirsin. Mari, peki efendim, diye cevab y DA Çeviren: İbrahim Hoyi nu kapadı. Zavallı istakoz yarı baygın bir h_dl*e gelmişti. Urum nöbetleri ge- çiriyordu. Sankâ derin bir rüyada imiş gibi, suyun yavaş yavaş so- ğumakta olduğunu hisseiti. Ağır ağır aklı başına geldi ve şöyle — Dünya, bugünlerde pek bir tuhaf oldu. Her şey sonunda dü. #<eliyor, ve iyi bir sonunca bağla- nıyor.. İhtimal ki istedikleri ben değildim de başkasıydı. Şimdi de kabahatlerini, hatalarını anladı- lar ve beni kendi halime bıraka- caklardır. Her ne hal ise, akıllı ve diplomat bir istakoz daima çıkar bir yol bulur, kendisine... İstakoz işte bunları aklından geçirerek olduğu yerde kıpırda- madan kaldı, ve her şeyim yolun- da gittiğine, asayişin berkemal olduğuna kendi kendisini inandır dı. Fakat, ne yazık ki tencerede hapsedilmiş bulunduğu icin mut fak saatinin dakikadan dakikaya ülerlyerek meş'um vakte doğru verdi, ve h tığını bir türlü anlıyamadı. Söz arasında: Eskimiyen bir iplik icad edildi 13,000 parçadan mürekkep olan ve 3 sene , çalışarak yapılan hesap makinesi Alman kimya sanayiinin çok ileri bir müessesesi olan İ. G. Far benindustrie yeni bir iplik yapmış tır. Mensucat sanayiinde büyük inkişaf meydana getireceği iddia l bu keşif, kömürden yapıl. mış bir ipliktir. Almanlar buna «Person» adını vermişlerdir. Bu ipliği yapmak için kullanılan ilk maddeler şunlarmış: Kömür, ki- reç ve su. İşten anlayanların da 'ntikal edecekleri üzere bu mad. de selülozsuz bir şeydir. Bu ip- Hk, bilhassa dayanıklılığı itibari. le çorap imaline pek elverişli gel mekte imiş. Son Peşte panayirında «Per- son» ipliğinden yapılmış bir çift çorap teşh'r edilmişiir ki bilhas- sa büyük biür alâka doğurmuş- tur. Çünkü bu çorap (70) defa giyilmiş ve her defasında yıkanıl. mıstır. Fakat çorabı görenler bu- ı:ınıı yepyeni olduğunu sanmışlar. ır. : İnsan gibi hesab yapan makineler Bugün birçok bankalar ve mali — müesseselerde birkaç saat Zzihin — zorlamayı ve düşünme gayretini ortadan kal- dırmış olan gayet hassas hesab makineleri 'kullanılmaktadır. Bunları ğörenler, bugünkü tek. nik ve fen terakkisinin vasıl ol- duğu ilerleme önünde hayret iç'nde kalırlar. Şimdi, bir takım illim adamları, bu makinelerden çok daha mükemmel ve hassas olanlarını icad etmişlerdir. Bun- ların içinde hele bir tane vardır ki bu makine 13 bin parçadan mürekkbeb bulunmaktadır. Fakat bunu kull öğr lerin Harp niçin uzayacak? Harbi kazanmak isti- yen taraf hava tekni- ğinde büyük bir yenilik yaratmıya mecburdur Yazan: Mitad Tuncel u harbin başlanğıcında herkes nı, ne olacaksa beş altı ay İçinde olup biteceğini zannediyordu. Al - Manlar işe baş döndürücü bir tek- nikle başlamışlar pike bombardı - Man tayyarelerile, her türlü mania- yi devirip geçen tanklarle ortalığı altüst etmişlerdi. Bugün artık bu durumun, bu savletin lâzımgelen ba şarılığı gösteremediğini hâdiseler meydana çıkarmaktadır. İşte har - bin dördüncü senesi girdiği halde Alman tekniği vaziyete hâkim ola. mamıştır. Müttefiklere gelince: Dört sene . denberi İçin İçin çalışan ve bütün memleket membalarıni bu uğurda harekete getirmİş slan Amerika'ıla- rin da vaziyete hâkim olup olamı. yacakları hakkinda bugün için kat'i bir söz söylemek mümkün değ.İdir, Zira bu harbde birinci derecede rol oynıiyan hava kuvveti bakımından teknik itibarile bir yeni ' ik meydana çıkarılmış değildir. Başlıca — göze çarpan şey senelerdenberi üzerinde çalışilan «B. 17>» tipindeki , uçan kalelerdir. Bunların büyük vasıi arı 2000 kilometrel'k uçuş yapabilme- sinde ve 3 ton kadar bomba taşi - masındadır. Halbuki bu tİpte ve bu «kapasite»deki tayyareleri şimdi İn. gilizler de inşa edebilmektedirler. Şu halde ayni tip veayni randıman da tayyareler yapmakla Almanlar için de hiç bir mâni yoktur, Eğer yapmıyorlarsa bu bir hesab mese- lesidir. Bugün için — bütün her ay için yapılan tari ve yetiştirilen pilot —adedi üzerinde — temerküz — etmekte - dir. Müttefikler her ay için 1.000 kadar büyük bombardıman tayya. resi çıkardıklarını — söylüyorlar ve gelecek ilkbahara kadar da 3 bin tayyare harekete geçirebileceklerini ilâve ediyorlar. Bundan başka tay- yare çoğaldıkça daha kesif ve daha mesele tayyare mik. “İsik harekât yapâbileceği, zira tay- yarelerin ateşlerİle birbirini düşman avcılarına karşi daha iyi koruyabile ceklerinden daha az zayiat ve - rileceği kanaatinde bulunuyorlar ve buma delil olarak ta evvelce «Kolon ya, Essen, Bremen» gibi — şehirlere karşi yapılan hücumlarda- — 10 zayiat verildiği halde ayni şehirlere karşi son zamanlarda kesif kütle halinde yapılan bombardımanlarda bu rakamin 9> 4 de inmiş olduğunu gösterİyorlar. Bugün Afrikanın şimalinde çok iyi bir mevzi almış bulunan mütte- fikler hava kuvvetleri vasitasile bir yandan deniz filolarının kuvvetini bir misli yükseltmiş diğer yandan da İtalyadaki bütün harb limanları. ni ve eti zengin şehirleri yakından tehdid altında bulundurmuş oluyor- lar, Fakat buna rağmen burada yük sek bir tesir ve kat'i bir netice bek. lemedikleri anlaşılıyor. Çünkü ya- pilan neşriyat ve alınan tedbirlere nazaran müttefik hava kuvvetleri - nin hedefi Almanya İçindeki endüs. tri merkezlerinin tahribidir. Bu hu- susta Almanya üç minlakaya ayril- miş bulunuyor. Birinci grup «Essen, Frankfort, Kolonya» gibi garbdeki ikezler; İklinci grup «Desao, Mü. »linde bu makine ile, birkaç gün (Devamı 7 nci sayfada) nih, Norenberg, Layibzlg» gibi ce- pek çabuk neticenin alınacağı.| * Gene alkol meselesi YAZAN —— <e Profe :ör doktor Sadi Irmak s on Postadaki yazılarımı takib eden muhterem okur larım bu mevzua birkaç defa te- mas ettiğimi hatırlayacaklardır. Mütemadiyen yeni ve bakir mev. zular peşinden koşarken her ya. zar gibi benim de her vesile ile tekrarlamıya meylettiğim konu- lar da vardır. Bunlardan birisi alkol- meselesidir. Milletimizin hayatı üzerinde bunün kadar meş'um tesirler yapan bir unsur daha bulmak hemen imkânsız olduğundan hepimiz bu mevzu üzerinde sık sık durmiya mecbu- Tuz. Beni bu defa bu bahse sevke. den âmil, sayın İnhisar Vekilimi- zin son beyanatıdır. Muhterem Vekil, modern bir devlet adamı- na yakışan bir samimiyetle inhi- sar maddelerinin bu meyanda ra. kının sarfiyatına dair rakamlar verdiler. Bu resmi beyanata gö re 1938 yılındaki rakı sarfiyatı- mız 7,410,000 litre iken 1941 de 8,360,000 treye yükselmiştir. 1942 de ise bu rakamın dokuz mı'lyot_ı Htreye yükseleceği anla- şılmaktadır. Yine muhterem Veki! ilâve edi yor: «Bu rakamlar fazla satış miktarlarıdır. Bu —miktarlarda saltış yapıldığı halde yine her ta. vafta bulamıyoruz ve alamiyo. ruz denildiğine göre piyasaya daha fazla mal verebildiğim'z takdirde ist'hlâk yekünlarının biraz daha kabaracağı tahmin o- lunabilir.» Bir tarafta bu vakıa: Devletin bütün alkol istihsal tesisatı harıl harıl işled'ği halde halktaki al:- kof iştiyakı tatm'n edilemiyor Hele son günlerde rakı bir hayal ikksiri gibi aranır oldu. Karabor. sa metası haline gelen rakıya her bedel az görülüyor. Öte tarafta şu vakıa var: Has tanelerimiz hastalarımızı alamı. yor, tımarhaneler ağzına kadar dolu, mahkemeler boşanma da- valarile ambale halde issiz dilen- ciler bir ordu teşkil edecek sa- yıda. Şüphesiz bütün bunların ve gâne âmili rakı değildir. Fakat şu da şüphesizdir ki bütün bu seametleri yapan çeşidli âmtlle. rin en başında alkol, hele gelir, Halk bu hakikati ne kada güzel seziyor ve ifade ediyor Son Anadolu seyahatimde' güze bir nükte dinlemiştim: Birçol alkoliklerin - Ramazanda olsur perhiz ettiğini gören ve bu mu vakkat saadeti minnetle karşıla. yan aile kadınları bir kanun ya- pıilmasını istemiye karar vermiş- ler. Ramazan yılda bir ay değil on iki ay olsun diye! Masum, mu. ti, sabırlı, mücessem fazilet aile kadınlarının ayyaş kocalar elin. de neler çektiğini görmek için herkesin en yakın muhitine bak- ması kâfid'r. Çünkü maatteessüf bu misaller her yerde hazır ve nazırdır. Fakir bir memleket o- lan Türkiye, bir cihan yangını ortasınd a yarınki milli ve ıns#ni vazifelerine yılda on milyon kilo vakı içerek mi hazırlanacak? Bir zamanlar, derecesi düşük içkiler vasıtasile rakı sarfiyatmı azaltabileceğimizi ummuştuk. Fakat vâkıalar bu plânın gerçek leşmediğini gösteriyor. Yani hem derecesi düşük içkiler istihlâk edilmiş hem de rakı sarfiyatı mütemad'yen yükselmiştir. Çünkü cenubluyuz, Akdenizli. yiz. Mizacımız şimali Avrupa urklarına benzemez. Ve çünkü he nüz nüfusun yüzde sekseni oku- yup yazmayan bir milletiz. İşte bunlardan dolayı içmek değil, «olmak» istiyoruz. Cinayet istin. taklarını okuyunuz. Mücrim bir şişe bira içiyor. Fakat iyice «ol. madığı» için işi rakıya çeviriyor. Nihayet oluyor. Yani ya muhiti- ne kepaze oluyor, veya mücrim oluyor! Velhasıl derecesi düşük içkı ler yarım tedbirdir ve aksi netice vermiştir. Milletimizi bu uçurumdan ko- rumak için tek bir cezri çare var dır: Şedid, istisnasız, marhamet- siz bir alkol yasağı. Kaçakçılık tağşisler. Evet bü- tün bunlar vardır. Fakat benim teklif ettiğim sekilde bir yısık bunları önleyebilir ve hiç olmaz- sa yeni yetişen nesiller bu badi. vadan kuvtarılabilir. ş rak Berlin, Stetin, Breslav» gibi daha şarktaki eşhirlerdir. Müttefikler bu. ralardaki endüstrinin üçte — ikisini tahrib edecek olurlarsa Alman or- dusunun artık İnhizam edebileceği mareşalı «Sir Arthur Harris» bir be yanatında demiştir ki: «Bir gece içinde Almanya üzerine 20 bin tay- yare gönderebildiğim vakit bu mem leket ertesi gün artık harbi devam ettiremiyecek bir hale girecektir, Fakat her gece bin tayyare gönde. rebilirsem bu harb bir iki ay içinde nihayet bulur.» Bötün bu düşünceler bütün bu hesablar doğru olabilr fakat bugün elimizde daha doğru bir hakikat varsa o da büyük tayyarelerin ve « yahud tayyare adedindeki ufak fark Jarin kat'i netlceleri elde ed İş fin mühendisleri geceli gündüzlü bu — iİstikamette 'çdı;mıkndırlırş Verilen tamamlayıcı malümata gö; re mühendisler yeni bir — tay yare eydana çıkarmaktan zi « yade düşman tayyaresinin uçu « şunu sekteye uğratmak İçin kimyevi veya elektriki kuvvetlerle uğraşmak tadırlar. Mitat Tuncel B'r mötör battı bir kişi boğuldu Dün, Beykoz civarinda İrva açık« larında bir motör batmış, mürette! batından 6 si kurtarılmış, 1 kişi böğülümi Glmiti : Batan motör Şile limanına bağlı Mustafaya aid 80 tonluk «Rüzgâr olmasıdır. Almanların Rus cephe- sinde karşılaşmış oldukları durum İşte gözönündedir. Şayed hiİç umul. madıik bir hâdise olmazsa hava kuv vetlerinin bugünkü —teknik şartları altındaki başarılığile harbin daha senelerce sürebilmesi çok müm - kündür, Almanlar İçin olduğu gibi müttefikler için de hava tekniğinde bambaşka bir yenilik bulmak lâzım nubundaki yerler; üçüncü grup da dır. Söylendiğine göre her iki tara. Bahri» törüdür.. Bu motör dill_ saat 16 da İrva açıklarından geçer« ken, yanlış bir yelken manevrasi yüzünden devri'miş, içindekiler de- nize dökülmüşlerdir. Etraftan yeti. şenlerin yardımile kazazede mo « tör mürettebatından 6 kişi kurta » rılmış, dümenci Mehmed oğlu Ha. lid boğulmuştur, | Kaza etrafında tahkikat yapıl 4 maktadır. «Saray has avlusu» denen mey- mlıkta sabah yağan yağmurdan ilma birikintiler üzerinden se. hademeler yarenlik ediyor. : «Hazırdan yiyip içen ta- şen insanlar!» /— Bunlar inek gibi şeylerdi. Kaş nı çatarak Davud Paşaya dön — Doğrusunu söylen, taşrada efendi duhterinden ötürü kına- yan bulunur mı? — Yoktur padişahım. (için- den: «Pertev Paşanm kızı gibi bunu da bubası evine göndere. ceksin galiba!» Dışından: Elleri. ni ovuşturup boynunu bükerek| padişahı âlemsiz, efendisini kına- mak kul haddi midir? — Ya, anı bubası yanma gön- derse idük! Burada Davud Paşanın gözle- ri parladı, böyle bir şeyin araları Mustaf ar a za. — Bir haddinı bilmezlik mi eyledi padişahım ? — Yoğ paşa, haddini bilür ve kemal ve marifetine gayet (1) bulunmaz! (az duraladı) müte- azzimdir, ziyade kibirlüdür, aya- ğıı-ııızıı dahi öpmedi! — Elhimizi eline değdirmedük. — Bubası evine reddeylen pa- dişahım. (Şeytan şeytan gülüm. sedi) «Kemal ve marifetine ga- yet bulunmaz» buyurır idüniz, amyen ve bilmezlik yapmadığı yi laşılur ef ten açık olan Şeyhislâmla tecrü- besiz ve genrç padişah arasına babaç bir karakedi sokacağını düşünüyordu. Bu işlte ilerde yap- mıya hazırlandığı büyük ihtilâl hareketi hesabına şeyhislâmı şim diden kazanmak vardı. Sultan Osmanı devirip kainbiraderi Sul- tan Mustafayı tekrar tahta geçir. mek fetvasını kolaylıkla alabil- mek, ardından veziriâzam ol- mak! Çok sıkılıyormuş gibi va- vasca sordu — Ya, amden mi (2) dersiz? — Öyle sanılur padişahım. Bubası Sultan Mustafa taraflusu idi. (3) $ (ij Bir kıstm okuyuculur için: ve bilgisi sonsuzdur. (21 Bile bile, (3) Bir kısım okuyucular İçin: Esaâ Efendi Osmandan evvel hal'ddilen Deli Mustafayı tutmuştu, onu iyma ediyor. Akıl 8 L sediri aai İmali aa YA Hattâ deliliği için: Zamanla iyileşit h eli elti eeei a elti l e) l Davud Paşa canı sıkılmış gibi 0: ses çıkarmadan ayağa kalktı, belindeki pırlanta- h hançeri çıkarıp Davud Paşaya hediye ederek has odadan ayrıl- dı. Hünkâr mescidinde öğle eza- nı okunuyor, saray hademeleri ikişer kişilik bir sıra halinde ses. siz sessiz Cuma namazına giri- yorlardı. Davud Paşa Babüssuade ö- nünde kapıcıbaşı Kara Ali ağa ile neş'eli neş'eli konuştuktan sonra ayrıldı. İçoğlanı Hasan Beçe oradaydı, efendisinin bü. yük kapıdan çıktığını görünce a- şağı yukarı gezdirdiği atı hemen getirdi. Paşa bugün saraya mai- yetine silâhşörler almadan gel- mişti. Binmeden güzel hayvanın boynunu okşadı, ardından gözle. rini özengi tutan Hasan Beçeye üzünü buruşturdu: — Sarayı hümayundan taşra mı gitti dersiz? — Yoğ benim sultanım, Dış kapı nöbetçilerini gözden geçir- mek âdettir. Cuma namazından sonra şorba «kapışma» zamanı. dır. Paşa cevab vermeden atına atladı, Hasan Beçe de orada bir ağaca bağladığı kendi atına b'n- di, ikinci kapıya doğru yol âlma-: M 'ğa başladılar. Güneş saray üstü- ne yükseldiği için yol boyundaki tıkız ağaçların gölgesi diblerine vuruyordu. Kapıdaki nöbetçiler baş kesüp selâmladılar. Davud Paşa atının başını çekerek sordu: — Baka nöbetçi ağalar, bos. çevirdi: a tancıibaşı, Mehmed ağa bmd —- B &. a :. M yE İ ıiı' geç ş müi'? yı bulabilür misiz? —— Boi devbli bi vğa & — Az mukaddeminde bundan| fendimiz şimdilerde dış kapıya İizmeiar: dilk — dam ai lll Za v Ai Be ŞK LK DA < ice — Taşra mı gider idi. — Yoğ sultanım, öğle nüöbeti için teftişe gider idi. (Nöbetçi başını dış kapı tarafına çevirerek! elile gösterdi) Deha... Benim e-| fendim, bostancıbaşı ağa bu ya- na gelürler. Nefer yanlış görmemi'şti. Bos. tancıbaşı hakikaten dış kapı ile orta kapı arasındaki açıklığın, tamı ortasındaydı, sallana sallana, geliyor, yukarıdan uran güneş belindeki çatal kulaklı palanın gümüş kakmalı tutamak yerini parıldatıyordu. Davud Paşa al- tındaki atı teperek sağdaki oyuk gövdesi öne yatık çınar hizasın. da bostancıbaşıye kavuştu, başi- le yaklaşup sokul işaret etti. İçoğlan Hasan Beçe on adım kadar geride duruyordu. Paşa e« ğer üstünde yarı dönüp şişmam N gövdesini az eğer gibi yaptı: B y e al ef d A — ada

Bu sayıdan diğer sayfalar: