8 Aralık 1942 Tarihli Son Posta Gazetesi Sayfa 6

8 Aralık 1942 tarihli Son Posta Gazetesi Sayfa 6
Metin içeriği (otomatik olarak oluşturulmuştur)

Samsunda Şehirde pekmeze fazla rağbet edilmeğe başlandı, vali yoksul yurddaşlara yardım için faaliyete geçti Samsun (Hususi) — Şeker fiat. larının. artışından sonra Samsun halkı şeker ihtiyacını pekimtezle te- lâfi çarelerine baş vurmaktadır, An cak, şekerin ucuz satlıdığı siralarda 60-100 kuruşa kadar sati'an ekna ve üzüm pelemezinin fiatı şekerin yükselişinden sonra birden 200 ku.| ruşa kadar çıkmıştır. Evvelce piya sada, bazı dükkâlarda bol miktar. da mevcud bulunan Zile pekmezi bundan sonra ortadan çekilmiş, satılan baz! bakkalarda ise 200.220 kuruş gibi fahiş bir fiatla satışa arzedilmiştir. Fazla rağbet görmi- yen ve pek iptidai bir şekilde imal edilmiş olan olma ve (Acuk) el mas pekmezi de bugün bakkallar, dan 120 kuruşa kadar alimabilmek- idi Gün geçtikçe fintlarda daha ez. belediyemizden piyasayı sik sik kontrol ettirmesi ve Ihtlicâ- ra mani olacak esaslı tedbirler al- mMasi beklenmektedir. Yoksullara ya;dım rin en mübrem ihtiyaçlarının temi. ni maksadile yapılacak yardımlar > için Valimiz Bay Faik Türel'in alâ. ka ve müzaheretlerile hamiyetii Samsun halkından teberru suretile) > o toplanmış olan para miktarı bugün otuz bin liraya yaklaşmış bulunu. yor. Gıda maddeleri flatlarinin çok yüksek bir dereceye çıkmış oldu- © ğu bu sıralarda, yoksullara yapıla- cak türlü yardımın da ayni “nisbet dakilinde artırılması hakkın da alâkadarlarca yeni bazi karar. Tar almmıştır. Yardım faaliyetine pek yakında başlanılıcak, yoksul « yarddaşlra Hr olarak odun ve # Edirnede çıkmakta olan E- dirne Postası on sekiz yıllık neşir hayatını tamamlıyarak on dokuz yaşma basmıştır. X Biça kunduracı esnafı, ge genlerde Çocuk Esirgeme Kuru- mu başkanı Müftü Mehmed Er- demin riyasetinde bir — toplantı yapmış ve 40 yetim çocuğun kiş. > İk ayakkablarını bedava yapma- yı aralarında kararlaşlırmıştır. X Bizada mevcud mekteblere ilâveten bir ilkokula şiddetle ih- tyaç vardır. Zira, bir mektebi » dolduracak kadar mektebsiz ço- © cuk, sokaklarda aylak gezmek- © tedir, Şehirde mekteb olmağa el. rişli binalar vardır. Simdilik © öcarla“bir bina tutularak tedrisa- ta başlanmasını bütün halk bek- Jemektedir. © Kendini yokluyor. Bu kadı na karşi ruhunun İcyısında, bu. icağında hiçbir kin parçası bula. imuyor. Bu kadının tek kusuru, yalnız hislerine hitab edebilme- > çsindeydi. Eğer bir parça da ru- İh banu doldurmuş olsaydı, belki - “de, Füsundan evvel onu hatırla. — Gyacak, bu kadını dürüst bir ba- | yata sokmağa çalışacaktı. Lâkin re (0, bu istidaddan mahrumdu. “Sert bir rüzgâr yüzünü kam- başlamıştı. Ne kadar daimiş, kendinden mmişti, Gemi Boğazdan çıkıyordu. Artık simsiyah sularda yalnız! “geminin ışıkları oynaşıyor. Yemek çıngırağı.. Kalabalığa giriaek İstemiyor. 'akat karanlık, gemiye vuran eriyor. İnsan yüzü görmek, İn- n sesi işitmek, gülenleri, konu- iyor. Salon çok kalabalık. Bir ke- ira ilişiyor, Artık, hüvün ve göz rıhtımda bırakılmıştır. Kah- , Biya 60 yıldanberi görülmemiş : bir sel âfetine maruz kaldı Bi iyükseldi, İ | Biga (Hususi) — Geçenlerde ya n karın üzerine lodosla karışık gün iki gece fasiiasiz inen sağ- nak halindeki yağmurlardan Biga İsayi görükmemiş bir şekilde taşmış ve sular, şose yollarının üzerinde birkaç adam boyu yükselmiştir. | Bu yüzden yolcu ve porta müna- Ikalâtı birkaç gün geri kalnış, yollar kapanarak geçid vermemiştir. Bir. denbire gelen sellerden iki yüz ka- | dar koyun telef olmuş, birçok köp- İrüler yıkılmış, şehrin o kenarındaki | bazı evler de su istilâsna maruz ka, İlarak göl haline gelen derenin -bir jada gibi- orta yerinde kalmış, için. | deki'er hayli korku geçirmiştir, Ye. İni ekilen tarlalara biraz zarar varsa da nüfusca zaylatyoktur. Gönen ve Bahçeli çaylarile Si nekçi, Osmaniye ve Gökeye alani Lüleburgazda bir tüccarla ortağı şeker sakamık suçundan mahküm o'duar Kırklareli (Hususi) — Elindeki şekerlere beyanname vermeyip bu şekerleri sakladığı iddiasile Lüle « burgaz tüccarlarmdan Karacaovalı Mehmed Özbilen ve ortakları hak- kında yapılan ihbar üzerine dük - kân ve evlerinde araştırmalar ilmiştı. Bu aramalar o neticesinde zbilenin kayınbiraderinin evinde samanlıkta ve samanlar içinde 2 dolu ve 2 de yarım olmek üzere 4 İçuwal, gene Özbilenin ortaklarından Süleymanın o kardeşi oCeylânköylü j Hüsnünün evinde de 89 kilo kadar şeker bulunmuş ve Lüleburgaz cür- mümeşhud mahkemesinde mevku-| fen yapılan muhakemeleri neticesin de Mehmed Özbilenin 3 sene hapsi- Be ve bin lira para cezasına, Ceylân İköylü Hüsnünün de 9 ay hapsine ve 250 lira para cezasi ödemesine, di-| ğer maznunlarm beraetine (karar) verilmiştir. Mi a Adanada fiat test ti işi Aana (Hususi) — Adana Valisi Akif İyidoğan Rat tesbiti İşlerile İçok yakindan ; meşgul olmaktadır. Orta kalitede beyaz peynir Için 80 kuruş flat tesbit edilmiştir. Fiat mürakabe komlsyonu O ber madde İüzerinde esaslı tetkikat yaparak fi- atlar O kararlaştinmaktadır. e Birçok gida maddeleri vilâyet hududu ha- tlcine çıkarken belediyeden müşade almacaktır, Jön iki eserini çalıyorlar. «Beni seven bir kadın vardın yı.. Kulaklarını ükayarak kaç- mak, tekrar güvertenin soğuk sü- kütuna çıkmak istiyor. Karşısında garson.. Kalkama. yacak; «— Raks. Diyor, Zaten içmese uyuyama- yacak. Uykuyu bir ispirto şişesi içinde ele geçirebilir belki... Garsondan rica; — Şu radyoyu da değiştirive- rin, dinliyecek başka istasyon yök mu? Oooh, çok şükür, değiştiriyor. lar. Bir çığan musikisi... Kadehleri bir bir peşine devi- riyor. Derin bir melânkoli çullandık. ça çullanıyor üzerine. Ab, bir yalnız olsaydı ve bir piyano başında bulunsaydı. nihayetindeki or, Hiçbir zaman sevgili sazına bu derece iştiyak duyduğu vaki değildi. Sarıyor) ki, ellerini tuşlar üzerine koyar» sa, bütün gamı dağıiscak, ru hundaki bütün zehir boşalacak- tar. İspirtonun cüretkârlı ğı.. Gay- : dalgaların sesi garib bir ürperme ları seyretmek ihtiyacını his | 1 p buna ne kadar susadı. ie yolcu, radyonun alaturka ri iradi kalkıyor ve piyanonun başına geçiyor. v Bilen bilmiyen, pizanoya yeni ga çayı taştı, sular birkaç adam boyu köprüler yıkıldı, hayvanlar boğuldu|! sie) 0. i vaları alarak Mucur kazasi kö; j lerine gitmişler, orada bu mey. "bir muvaffakiyet göstermirlerdir. dereleri de görülmedik bir şekilde taşarak bütün ovaları yekpare bir göl haline getirmiş ve bilhassa Gev- ğem alanı köyümde bütün evleri sur lar istilâ etmişhalk saaclerce su mu) basarası altında kalmıştır. Seller, dağlardan leyip ge. İdrdikleri müzehrefat ekilmiş tar - lalara öbek öbek yığmış ve uğradı-! ğı tarlaların ekilmiş mahsullerini ya İlayıp götürmüş, ürüne bedel, yerle. rinde birer yığın çörçöp birakmiş- tr, Bu feci manzara karşisında ağaç altlarına sığınan baz! hayvanlar,| boğularak baztlarinı selle İ denize sürüp götürmüştür. Köylerdeki . sektonlik | tecrübeli kimseler 80 yıldır böyle bir seylâb| görmediklerini beyan etmektedir. “çük çocukların da içinde bulunduğu bir hırsız çelesi İzmit (Hususi) — İstiklâl cad- desinde manifaturacı Ahmed Ç ile Abdullah Yüksökte'nin düksân. DI ları birkaç gece evvel soyulmuş ve çalınmıştır. Zabita derhal tahkikata başlıya- rak fağilerin! bulup imcydana çikar- miş ve adliyeye teslim etmiştir, İşin dikkate değer tarafı bu hir. sizların ikisinin henüz küçük yaşlar- /da çoçuk olmaları ve bu işe vasıta İ edilmeleridir. Suçlular şunlardır: İ 15 yaşında Süleyman oğlu Fet tah Tokaç, İZ yaşında Hali oğlu! Kemal Kalecin, 32 yaşında Musa, oğlu İhsan Kuş, 1341 doğum'u Sü. Akarı Halkeyini? Vedai Ürfü'nin bir eseri oynandı Ankara (Hüsusi) Ankara muhitinde hakiki bir kültür varlığı yaratmağa muvaffak olan Ankara gücü üyeleri, bu hafta da muharri Vedar Ürfi Bengü'nün (Kanun / damı) adlı eserini Halkevi sahne . sinde büyük bir muvaffakiyetle) temsil etmişlerdir. İm Piyeste rol alanlar, Şemseddin. Ariçeri, Hüseyin Avni Ası, Vee'bi Baraz, İzzet Başaran, Safa Sanakın, Süleyman Sıy, Neriman Tekin, Ya- şar Yoro rollerinde tekdire değer si rahatsız eder. Onun da, mari-| fetini gösterdikten sonra parsa tophyacak bir çalgıcı vaziyetinde piyanonun önüne oturduğunu gö- renlerden bazıları yüzünü buruş- pazar! suzluk'ar yapıldığı ihbar edilmesi üzerine şehrimize gelen bir mület. 'elik | tiş mağazada İncelemelere basla - Nevşehir (Hususi) — Ürği bün Kavak köyünden üç köylü köylerinin mahsulü olan me; vaları buğdayla değişmişler, bu day'arini alarak köylerine hare- ket etmişlerdir. Fakat Arabsun karasma yakın Açıksaray imev- künde üç meçhul şabis kama : larla bunlarin yollarınıkesmiş - İ r, İlsisini bağlamışlar, diğer ? köylü kaçıp irmak sularında İ saklandığı için onu tutmaktan ! vazgeçerek bütün buğdayı mer- k-blerle birlikte alip savuşmuş. Zabitanın yaptığı şiki araş - tırma sonunda soyzuncular ya» kalanmışlardır. Bunlardan biri : Nevşehirin Tallar köyünden, ğerleri de Arabsmun Cemel İ köyündendir. (Edirne Yerli Ma'lar Pazarında satış durduruldu (Hususi) — Yerli mallar irne mağazasında bazi yol aştr, Müfettiş satış İşleri üzerinde tet- öl di ifakı kikatta bukmurken bir otelciye ve. yl ya a ya AN ET e ği vu metre yatak çarşafı ve perdelik bas malari pek fazlabulmuş ve bunlar İbemen otelciden istirdat olunmuş Bu yüzden satış muvakkaten dur- durulmuş bulunuyor. Çankırı Ha'keyin: taharrid: bana hiniyatii türer Çankırı (Hususi) — Vilâyetimiz halkından olan omanifaturacı Os . man Cebeci yardım koluna 50 bulunmuştur, Halkevimizin sosyal lira teberrüde Fi tazda d2 çiçek ağisi yapılıyar Edirne (Hususi) — Şehrimizdeki okul talebesi ile memurin ve halka çiçek aşisi yapılmağa başlanmıştır. Umumi müfettişlik müşavir ve me- urlari sihhat müşaviri Rifat De- deoğlu tarafından omumi müfettiş. ik sıhhat dairesinde, vilâyet m murları da vilâyette sıhhat müdürü ve okullardaki memurları tarafınıdan aşilanımak » tadır. vahşi çığlıklar kopararak gemiyi kırbaçlıyordu. talebeler de #ihhat Soğuğa, güverteye serpilen su- İsra rağmen, kollarını demirlere dayayarak daldı. Bedbahtlığı, İ| yalan söyliyeyim, Rüstemin gözü di İİ kıpırdanan turuyor, poker partisine başlıyan bir masadan murıldanmalar du- yuluyor. Alâka ile pek az. Ellerini gelişi güzel tuşlar ü- zerinde gezdiriyordu, hayatın. ravallılığı şuurumun bütün kuv- vetile muhakeme ediyordu. Bir ömür geçmişti, ihtiyarlamıştı, ar- tık hayat komedisinin son perde- si nerede İse kapanacaktı, felâ. ketler ona hep saadet kostümü daki hercümerci, isyanını, iztıra- bını ifade edecek bir eser ara- yordu. Bethofenin #onatına baş- İadı. Salonda bulunanları bu gü- rükülü parça ile rahatsız edece- ğini #klıns bile O getirmiyordu. Yavaş yavaş, yüzlere sıkıntı re: meden çizgiler kaybuluyor, po- ker masasındakiler, o ellerinden kâğıdları atarak ona doğru dö- nüyorlar. Piyano sesini duyan- larla yavaş yavaş salon doluyor. Çıt yok. O, başını keskin hare- ketlerin sallıyarak parmaklarını koşturuyor, dışarıdan dalgaların sesine karışan Bethofenin ilâhi musikisi yolcuları gittikçe sarı- yordu. Kulaktan kulağa fısıltı. lar.. Tanıyanlar si İsmini duyanlar hayretle başlarını sal. kyor, dudaklarını büküyorlar. Böyle bir seyahatte büyük .bir san'atkârı hem de teklifsiz, rica” niyazsız dinliyebilmonin zev- i uzun uzun tatmak istiyorlar. Sonat bittiği zaman vapurun kü- çük anlonunda akisler bırakan alkışlardan korkmuş gibi, birden- bire doğruluyor ve masalara çar. dışarı atıyor. içinde gözükmüş, diyemeden muztarib olmuştu. Yohmu kaybetmiş bir gemici- nin gök yüzünde kutub yıldızını arayışı gibi, son bir ümidle göz- lerini Samsuna © çevirmişti. bahtsızdan bir saadet doğabile- cek miydi? Bir köşede, günleri sayarak; Allahın verdiği, tekrar Allaha iade için beklemek., Si. linmek, mütevekkil, zebun bütün şahsiyetini kaybederek mukad. derata teslim olmak., Bu ne aci, bu ne hazin bir tecelli. Semahat, Gönül, Saadet, Füsun, tekrar zünde canlanıyorlar. Dört kadın ki, elele tutuşup, onu ortalarına almışlar... Bu dairenin ortasından kurtulmak mümkün değil! yatı dört kadının elinde.. Hepsi birer parça koparmışlar. son kalan parçayı harcamağa gi- diyor. «mes'udum!u İki Ha- imdi Samsuna kadar, kamarasından pek az çıktı, Yolcular, beyhude yere ye- meklerde beyaz saçlı san'atkârın aralarına karışmasını beklediler. Hepsi birbirine sordu. Bazıları söylüyorlar, fakat, buna — Paşalar, ağalar, beyleri. m Rüstemle güreşme. ğe geldim. Bırakın bizi güreşe Hm. Sizler de bir güreş seyredi- niz!, ? Bu, taleb üzerine ahali hep! birden bağırıştılar: | — Doğrudur. Hergeleci ile Rüstem eş tutsun!. Bunun üzerine cazgir, Rüstemle eşlendirdi. Fakat beni ne, bile kıpırdamadı. O, beni yene- ceğine kanidi. Ben de ona kizi- yordum ya!. Herif beni, yemlik zannediyordu. Meydana çıktık. Boğuşmağa başladık.Rüsteme, aç kurd gibi saldım, daha ilk elde toparladığım gibi sürdüm Rüste. mi. Budayarak aldım altıma .. Ortalık karma karis'k oldu. Da-! ba ilk elde olmuştu bu iş .. Alu- ma alır dlmaz da Bursada oldu- ğu gibi inadıma vurdum sarma- Ona şunu demek istiyor. Ben, tetikte idim. O, kıvrılıp kılçık atacağı zaman lama vurarak yenecektim onu Belki bumu Rüstem de bilmezdi. Ben, sarmayı vurdum... Ah. dalvari oyun aramağa koyuldum. Baktım Rüstem toparlanıyor ya- İvaş yavaş... Maksadı malüm.. | Büzülüp' bir yan kılçığı atacak. Ben, aldırış etmedim, bekledim. Rüstem, kılçığı attı ve atar at. maz da gerdanlığı yedi. Yer ye- mez de açılıp swrtüstü düşlü ye- “e... Çok sürmeden çarçabuk mağlüb olmuştu. Ben, oyunu bo- saltıp ayağa kalktım, Zaklım | Rüstem üzerime yürüyor ve gü- İveş tutuyor... Yenilmemiş — gibi hareket ediyor, Bağırdımı — Mağlüb oldun be?.. Olmadım diye enseme yapıştı. Gürültü büyüdü. İznikliler benim tarafımdan idi. Fakat biz vuç idik... Diğerleri hep Rüstem- den tarafa idiler. Başta Yenişe- birli Etem Paşa vardı. Ahali ba- ğriyordu: — Olmadı... İ — Acılmadı... İ Bu, olgun patırtı içinde birkaç yüz İzniklinin sesi kaynayıp gi- diyordu. Fena halde kızdım. Hakkımı yiyorlardı. Hemen bir adım ileri attım ve bağırdım; — Peki.. Olmadıysa bir daha, Çırpmarak Rüstemin üzerine İyürüdüm ve güreşe tekrar başla- dık. Birkaç el sonra tekrar Rüs- teme bir çapraz topladım ve sür. düm, Budayarak bastırdım, Ge. ne sarmaladım. Fakat bu sefer kündeledim, hızlanarak astım kündeyi. Rüstem, kurtulmak için Knhir menavra yapiyordu. Beni,i görünüyor, kimse ile konuşma- a İneboludan sonra fırtına o çid- detlenmişti. Vapur, 8 saatlik bir toahhürle yes vakit Samsuna ge- lebölmüşti, İleriki iskelelerin yol- cuları, ilk defa onun yüzünde aydınlık bir tebessüm gördüler. Vedad, Samsuna yaklaştıkça he. yecanlanıyor, hayatın son iskele. sinde mes'ud olmağı ümid edi yordu. Füsun onu nasıl karşılaya- ? Kim bilir nasıl boynuna eti- tacaktı? kalarca o hiçkıracak, (o Samsuna kendisi için geldiğine inanmaya cak, hele evlenme teklifini duy- duğu an.. Üç günlük yolculuğa taham- mül etmişti. Fakat, gişe im keleye giderken, geçen on ka ona bu üç günden uzun gel eniyi, Hareketini haber vermemişti. Birdenbire kapılarını çalmak is tiyordu. Kapıyı Füsun açartm, genç kız mutlaka gözlerine ina- namıyacaktı. Onun kendisini gö- rür görmez ne yapacağını öyle İ merak ediyordu ki Gece bastırmıştı. Gazi bulva- rındaki otellerden birine indi. Bavullarını bıraktıktan sonra, a. telâcele bir otomobile atlıyarak, Füsunların adresini verdi. Öyle heyecanlıydı ki.. Mütemadiyen şoföre, hızlı sürmesini ü du. Arasıra pencereden d kıyor, seyrek lâmbaların ışığında şehri tanımağa çalışiyordu. Dar Hiç şüphesiz göğsünde daki. Rüstemle Hergelecinin güreşleri topuk ellemesine, çoban kıskacı na, çöban makasına getirmek i şin çabalanıyordu. Ben, yutarmı idim böyle açmazları. Kündeyi aşırdım. Rüstem, kalıbı kalıbina sırtüstü yere vurdu. Olduğum yerden fırladım. Gahibiyet temen nasını bastimve bağırdım: — Oldu mu paşalar? Oldu mu ağalar?. Si Hiç ses çıkmadı. Yalnız İznik liler bağırıyordu: im. Hele Rüstemi, üstüste ilci defa yeni şim derdimi defeylemişti, O saa ta kadar yüreğimde bir o vardı. Koptu gitti. Güres bununla bit. miyordu. Başı almak için b'r gü- reş daha yapacaktık. Arâb Said, Bilecikli bir pehlivanla | güreşi. yordu. Nihayet Arab Ssid, Bile- cikdiyi yendi. Meğer bunlar çiv- gar hazırlamışlar bana!, Ben, biraz sonra Arab Saidia karşısı. na dikildim. Arab, ko-kuyordu benden... Hele Rüstemi üstüste “Jmağlüb edişim berbad etmişti A. rabı.. Kara Ahmed; — Usta! Said, Arab 'mı idi? — Yo, Kapkara esmer'bir a. dam olduğundan öyle derlerdi. Arab değildi. Deliorman muha- cirlerinden idi. Yenişehirde ko- naklardandı. — Kaç oikkalık vardı usta', — Arab Said, yüz otuz okka kadar vardı. Hem de boylu idi. — Demek Koca Yusuftan a. « Hem de çek a- — Ustalığı var mıydı? — O kadar usta değildi. Fa, kat pehlivandı, — Rüstem. — Rüstem, Koca Yusuftan da, Adali Halilden de, Arab Saidden de, bepsinden de pehlivandı. O, tam usta idi. Her ne hal ise Arabla kapış tik... O da çok sürmedi. Onu da toparladığım gibi sürüp bastır. dım ve ona da bir künde vurdum. O da sırtüstü gitti, Nihayet hın- cımı almıştım. İşte zörüyorsun ya Ahmed... El elden üstündür. Rüstem, beni nasıl yendi daha bâlâ aklımdan çıkmaz. Onun için pehlivan dediğin daima tetik ol. mak gerektir. Kara Ahmed, Hergeleciyi tat. h tat dinlemişti. Hergeleti, boş zamanlarında çırağına hep böy le canlı fıkralar anlatırdı. Cârkast var) olsa, insana bir heyecan verir. Kendini yalnız ve garib buluyor, bir an evvel Füsuna kavuşmuk is. tiyordu. o Otomobil, sarsılarak durmuştu. Şoför, ön lâmbaları yakarak, evlerin numaralarını seçmeğe çahşıyordu. OO sırada geçen yaşlı bir adama sordular. Elile köşedeki evi gösterdi. Şo- förün eline parayı tuluşturarak, genç bir adam hızile koştu. Kal- bi duracaktı. Tokmağın üçüncü darbesinden sonra, iki katlı, ba“ sık ve küçük evin kapısında yaşlı b'r kadın göründü. — Kümi arıyorsunuz? — Füsun Hanım evde mi? Yaşlı kadın, elindeki lâmbayı, bu meçhul misafirin yüzüne doğ vu tutarak cevab verdi: — Hayır, Halkevinde.. Kimsi. miz siz). 'abancı değilim! Tanıya. caksımız, İstanbuldan geliyorum, Vedad!.. Kadın, Bir hayret çığlığı ko parmistı: — Ya, Vedad Bey siz misiniz, buyurun evlâdım! Tanıyamadım »izi,, Nasıl tamvabilirim, hiç göre medim de.. Girsene evlâdım! Saşkım'ek, kapıda tutuyo rum, Füsun duysa sevincinden çıldırır. — Girmiyeyim, o Halkevinde mi? Oraya giderim. Ne yapıyor Halkevinde.. — Bu akşam müsamere mi ne -İvarmış.. O da şarkı söyliyecek.. Ona siz bir şeyler öğretmişsiniz. Tuttuvdular österiz, diye Kızca, iz evde çok sıkılıyor, biraz meş gul osun, eğlensin diye, arkadaş” hükmedildiği sıralarda, o ya yal.|bir sokağa saptılar, yabancı bir şehirde, gecenin de İştirakile a-)larile Halkevine gitmesine mü pa çarpa Simsiyah bir gece. ını kesiyor, bir dalga de- Rörvük dalıralar, zeminin bor- birkaç istasyonun birbi-| başlamış müptedi gibi, böyle —34 aeemnlelasıne

Bu sayıdan diğer sayfalar: