11 Mart 1937 Tarihli Son Telgraf Gazetesi Sayfa 7

11 Mart 1937 tarihli Son Telgraf Gazetesi Sayfa 7
Metin içeriği (otomatik olarak oluşturulmuştur)

Finlandj ya güreşleri Biz ne diyoruz, Felek ve Ahmet Ihsan neler diyorlar?. En doğrusu kimin söylediği ? Yazan: M. Sami Karayel İster sporcu olsun, ister olmasın, hiç bir Türk yoktur ki, milli güreş takımımızın Finlandiya ve İsveç se- yahatini ve maçlarını takip etmesin, ve güreşle alâkadar bulunmasın... arıncıya kadar her k milli güreş takımı- mızın son güreşlerile alâkahdır. Güreş, Türk sporunun — onasıdır. Babasından anasından güreş men - kibesi dinlemeyen tek bir Türk yok- tur. Ve gene güreş yapınıyan tek bir 'Türk köylüsü yoktur. Binaenaleyh; Türk milleti, milli güreş takımının ne kuvvette olduğunu ve musaraa- larının ehemmiyet ve derecelerini bütün üryanlıklarile bilmek heye - canım taşır.> Bu sebeple; spor muharrirlerine düşen vazife Finlandiyaya giden ve orada çalışan milli güreş takımımı - z aldığı neticeleri riyasız ve açık yazmaktır. Ben, şimdiye kadar Finlandiya güreşleri hakkında bir şey yazma - , im. Sebebi de neticeleri almak ve okuyucularıma hakiki vaziyeti bil - diğim ve öğrendiğim gibi yazmak i- çindi. Finlandiya güreşleri için ortada i- ki kuvvetli cereyan var: Birinci cereyanı tevlit eden “Tan,, mubharrirlerinden Bürban Felek'tir. İkinel cereyanı da vücüde geti - ren Cümhuriyet gazetesi mubharrir- lerinden Ahmet İhsandır. Bürhan Felek hulâseten diyor ki: *0 Finlandiya güreşleri evvelce olunduğu gibi cereyan etme - miştir. Güreşçilerimiz Finlandiya milli takımu ile çarpışacaktı. Ve bu garpışmalar nazaran neticeler alı » nacaktı. Halbuki; güreşler, plâka, plâka yapıldı, Ve neticeleri de bu plâkalar üzerinde alınarak ilân e « Ve bu neticeler bizim ga » teremez, İlh...,, Ahmet İhvın da hulâseten şöyle müdafaada bulunuyor: "e Burhan Felek güreşçilerimi » zi çekemiyor. Türk milletine ve Türk #spor âlemine yanlış fikirler zerkediyor. Bilâkis — güreşçilerimiz muvaflak olmuşlardır. - Finlandiya güreşleri tam yerinde olarak yapıl - maiştır. Günahtır, güreşçilerimizi a- Bırlamalıyız, hattâ bu güreşleri ter- tip edenlere hürmet etmeliyiz - ve yaşasın güreşçilerimiz.. Ilah...,, Görülüyor ki; Felek, güreşlerin evvelce ilân edildiği gibi yapılma - dığını iddia etmekle Finlandiya gü - reşlerinde kazandığımız galibiyet - lerin kül halinde olmayıp, ayrı, ayrı çarpışmaların werdiği neticeler ol - duğuna nazaran hiç bir kıymet ar- zetmediği fikrindedir. Ahmet İhsan, Bürhan Feloğin or- Polis roma | ve iyi arkadaşlarından biridir. Burhan Feleği de şahsen severim. | Maamafih; spor işleri itibarile Fele- ği bir çok yazılarımla tenkit etmi » şimdir. Ve bu tenkitlerimi okuyu - cularım da bilirler, Fakat Finlandiya — güreşlerinde Bürhan Feleği haklı buluyorum, O, bu bahiste hakikaten yerden göğe kadar haklıdır, Ben meslek icabı babam da olsa haksızlığını yüzlne vurmaktan çekinmem, İşte; tekrar ediyorum: Finlandi - ya güreşlerinde Felek haklıdır. Benim Finlandiya güreşlerinden anladığım şudur: Milli güreş takımımız kimil ve toplu bir güreş yapmamıştır. Plâ - ka, plâka güreşmiştir. Binacnaleyb; ber yaptığı grup güreşlerinde kata- göori itibarile iyi neticeler alarak ye- niş adedini çoğaltmış ve bu suretle Finlandiyada yaptığı kırk bu kadar parça güreşlerin neticesini alarak Eğer; güreş takımımız Finlandi « yada toplu bir güreş yapmış olsay- dı, acaba neticeler gene böyle mi o- İacaktı?, Yani; Finlandiyalıların İstanbula geldikleri gibi, doğrudan —doğruya milli takımımızla yaptığı güreşler gibi mi neticeler alınacaktı?, Benim anladığım; bizim millt ta- kım parça, parça güreşerek, gene parça parça neticeler alarak galibi- yetini temin etmiştir. Ortada bir de ayı hikâyesi vardır: Yani, birinel gelen takıma Finlandi. yalılar bir ayı heykeli vereceklerdi. Eğer, takımımız gelirken bu ayıyı getirirlerse ne âlü, getirmezlerse ya, ayının yolda gelirken boğulduğuna taya koyduğu fikirlerin aksini iddi. a ederek: “Hayır, Feleğin yazdık « ları doğru değil, bilâkis güreşçile - rimiz kazanmıştır!..., diyor. Ahmet İhsanı severim, en yakın yarı ağır Mustafa Karanlıkta bir ışık Muharriri: Edgar Valas | | evir — Söyleyiniz bakalım T. X., de- di, dostumuz Kara hakkında yeni malümat var m?. — Hemen, hemen yok gibil. Man. sus'u bu işe memur etmiştim. — Hiç bir şey bulamamış mı?. — Nasıl olsa bulunacak - şeyleri bulmuş. Fakat Sir Corç, biz de mu» cize yaratacak — vaziyetle — değiliz. Maunsus elinden geleni — yapmıştır. Bizzat siz de ne yapınak istediğinizi iyice bilmediğinize göre, Mansus'u vazilesinde muvaffak olmuş saymak icap eder, Sir Carç bir koltuğa oturdu, ba - caklarını uzattı. Ellerini kavuştu « Tarak dedi ki: — Ben ne mi istiyorum? Bakınız, Onü size söyliyeyim. Ramington : Muammer Alatu! Kara hakkında başka şeyler öğren- mek. Kadogan bahçesi civarında bir evi olduğunu, Londrada muayyen bir işt olmadığını, binaenaleyh bu şe- hirde oturmasını makul gösterecek biç bir sebep bulunmadığını, hattâ Londranın bavasından hoşlanmadı- ğanı, Balkanların bir köşesinde bir malikâne sahibi olduğunu, ata bin- mesini, silâh kullanmasını, bir tay . yareyi idare etmesini iyi bildiğini biz de biliyoruz. T. X. te b useler Mansus'a işaret etti. Müfettiş, şube müdür muavini- ne minnettar bir nazarla baktık « tan sonra, yavaşça odadan çıktı. © zaman T. X. dedi ki: — Şimdi burada kimse yok, Ser- bestçe konuşabiliriz. Bu Remingtan ı — Eğer uslu oturmazsan, — sana Tecel vermem , — Peşin şu reçeli tadalım bir de- hat ——— veyahut bu heykelin takımımıza na- ::Mnıhmmumış.' Güreş milli takımımızın toplu o - larak Finlandiyada galip gelmesini bebimiz canı gönülden dileriz. Lâ- | kin; Finlandiyalı antrenörün de Av- Tupal kurnazlıklarını yutmadığım:- zı ayrıca ilân etmeği de vazife bili - riz. Zaten; Avrupada, spor kurnazlık- larla galebe temin etmek yolunu tut- Spor, spor için değil, mahirano manovralarla bir nevi canbazlık şek- Tni aldı. Galip gelmelerin bile, tek- miği bulundu, Hulâsa; Finlandiya güreşleri hak- kinda Bürhan Feleğin yazdıkları doğrudur. M. Sami Karayel * Anadoluhisar İdman Yurdu İkinci küme şampiyon- luğunu kazandı Uzun zamandanberi spor — saha- sında büyük muvaffakıyetler kaza- man Anadoluhisarı Yurdu bu sene liklerde muvaffakıyet kaza. narak, ikinci küme birincisi olmuş- tur, 7-3-37 pazar günü Fener Yıl. mazla yaptığı en son maç 21 36-37 senesi — ikinci küme şampiyonluğunu kazanmıştır. adamlar hakkında mümikün olduğu kadar fazla malümat almak isterim. Sonra Kara polisin yardımını iste - mek için bize müracaat etmiş bir a- damdır. Hattâ kendi evinin husust hirlelılmhıuünşuhunhhum masını da istemiştir. Biz de kendisi me, berhangi bir telefonla en yakın polis merkezine müracaat edebile- ceği cevabını verdik. Fakat Kara bu kadarla iktiğn etmek İstemiyor. sini öldürmeğe karar n a M ği L SN T-x.dlişüncıüblıtwnhhqm salladı: —Bıııüd:ıhılı_lıhınıygnıw şey öğretmiş olmuyorsunuz. Rica e- derim, Sir Corç, şu gizli dosyenizi, şurada, benim gözlerimin önünde a çar mısınız?, İhtiyar ayağa kalktı: Tarihi roman: 7 MUSA ÇOCUKLARI Yahudi tarihinden canlı menkıbeler ve İbrahim Peygamber Yazan: M. Râsim Öıgııı Melike, bu sözleri söyledik - ten sonra düşünceye daldı. Nâ- hur, şüphe kaynayan gözleri ile Âzerin gözlerine baktı. O, boynunu büktü; elleriyle, yü - | züyle, bu işe kendisinin de şaş- tığını anlatmak istedi. HHi — İBRAHİM DOĞDU Evin içini ün bürümüştü. Ebelerin sözleri, karı koca - nın bütün ümitlerini, sevinçle - rini yıkmıştı. Âzer, kendi kudretsizliğin - den muztarip oluyor, bir züri « yet bırakmadan ölüp gideceği- ne yanıyordu. Melike, aldandığına ve sını aldatarak ümitlendir! sıkılıyordu; — hislerine mağlup olduğu zamanlarda da kabaha- tin kocasının yaşında olduğu - nu düşünerek kaderine isyan e- der gibi oluyordu. Âzer işinde.. Melike evinde.. Artık pek tatsız günlerin yor - gunluğunu sürükliyorlardı. Ay- lardanberi içlerini dolduran gözlerinde kanatlı bir melek şeklinde beliren hahal, artık, yoktu. Gönülleri çökmüş.. güz « lerine boşluklar gömülmüştü. Günler geçiyordu. Gün geçtikçe Melikenin yü - zü soluyor, iştihası kesiliyor - du. Vücudünde dermansızlık duyuyordu. , karısının ha- lini ye'sine hamlediyordu. ©O günlerde, Melikenin anası, babası ve iki ihtiyar halası, bir müddet misafir kalmak için, ka- bileleri yurtlarından gelmisler'. di. Kadınlar, Melikenin halin - den endişeye düşmüslerdi; has- talığını anlamağa çalışıvorlardı. Tütsüler yapıyorlar.. otlar kay- natıp içiriyorlar.. Mâbudlara a - daklar adıyorlar.. bin türlü ça- relere baş vuruyorlardı. Melike, bir gün, büyük hala- “sına derdini söyledi: — İçimde bir şey.. bazı bazı., kıpırdıyar.. yemek kokusundan tiksiniyorum, Başım dönüyor, memelerimin içi sızlıyor. İhtiyar kadın gözlerini acarak sualler sordu. Sonra, teorübeli ellerini, Melikenin karnı üstün- de gezdirdi ve güldü. Müide. like gebe idi. Herkesi sevinç sardı; — fakat hepsini de korku kapladı. Bütün gün, Âzerle.. kızın ba- bası geldikten sonra da gece geç vakte kadar, doğum meselesi konuşuldu. Melikenin, hüküme: ti haberdar etmeden, doğurma - sı, hükümdarım şiddetli emrine karşı itaatsizlikti. Cocuğun doğ- duğu duyulursa, ailenin üzerine gelmiyecek felâket yoktu. Ev - de, cocuğun doğması, büyümesi imkânsızdı. Şehirde, gebe ka - dınlar, bâlâ, toplatılıyor, tayin edilen verlerde nezaret altına a- İmıyordu. O halde.. Melike kabile içine gidecek.. arada doğuracak ve ü- zerlerinden tehlike kalkınca e - vine avdet edecekti. Bu karar.! karı kocanın evvelki, büsbü'ün frar şeklinde olan kararından a olduğu için ailenin saa - — Canun, dedi, bu meselenin o ka- l'lnı"?ıqyı-cırdı tarafı yok. Benim is - tediğim şey, başka yerlerden gelmiş tcnebilerin memleketimizde boğuş « Mmalarına mani elmaktır. — Eiter Kara hakkında bildikleri- hiz bundan ibaretse, ben herkalde sizden daha çok şeyler biliyorum, de- mektir. Meselâ Kadogan bahçesi ci- vlnnd.ı_ evinin tesisatında mühim değişiklikler yapmıştır. Odasını âde- :ılxbnyük bir para kasasına çevirmiş- Sir Core anlamamış gibi baktı: i—myuwmmmn— — Öyle yal, Bir defa duvarlar her türlü hırsızhk teşebbüslerine karşı tahkim edilmiştir. Odanın tavanı ve fabanı beton armedir. Çelik kapının kendi anahtarından başka, Kara'nın her akşam bizzat sürdüğü gizli bir ınrıı:z de vardır, Hulâsa bu oda, Uzun bir muhasaraya mukavemet ç- debilecek bir hale getirilmiştir. Sir Corc bu sözleri gittikçe büyü- | dedi. dinliyordu. yen bir alâka ile T. X. tavana baktı: dörahim'in doğduğu büyük babasının Fırat nehri kenarındaki kabile obası ' detine bar olmuyacaktı. Âzer haz,| işinde devam edecek, evinden ayrılmayacaktı. Yalnız, ara sı - ra, bir eşeğe atlayınca; gece se- rinliğinde, üç saatte karısmın ve yanında buluna- Bir saat içinde yol hazırlığı | görüldü ve sabaha iki saat kala maerkep kafilesi hareket ctti (21. Yolcular, küçük, acele a - dımları ile yürüyen merkeple - rinin üstünde, sarsıla sarsıla gi- diyorlardı. Parlak yıldızların zi- yasını, doya doya içen sema, İ altın pullu bir tül gi- bi uzanıyordu. Melike, çölün üstüne yayılan gece sonu havasının - lezzetini, nefes nefes ietikçe, üstünden a- ğır yükler kalkmış gibi, tatlı bir hafiflik hissediyordu. Hülya do- lu dalgın gözleri önünden, yal- dızlı bir duman halinde hârele- nen karanlıklar akıyor; ufuklar, küçük küçük mesafelerle, deği- şiyordu. Derin sessizlik.. geniş inziva Yalnız merkeplerin ayakları al- tında kırılıyor, kumlardan kal- kan seslerle yırtılıyordu. (Devamı var) Efsane ve esatir tarihinden notlar 3A 2... Acem Ali Ekberin hikâyesi- ' nin devamı — Ali Ekber, yeni ve şık kıyafeti ile çok güzelleşti ve saray işlerini iyice kavradı. Şah Abbas. Alinin, saray ihti - şamı içinde inkişaf eden selim zev - kinden ve idarede göstereceği kahi - Tiyetten emin olduğu için, ona, en yüksek vazifelerden birini: Saray hazinesinin nazırlığını verdi, Şah Abbas sağ kaldıkça Ali Ek - berin itibarı arttıkça arttı; fakat ya- gı ilerledikçe, eski hayatını hatırlı - yor.. ara sıra o zamanki yaşayışmı özlüyordu ve kendi kendine: — Tatlı mâzil. Ne masum, saf günlerdi onlar!, Ne hislerimde bir Teke., ne içimde bir endişe — vardı!. Ne kadar yazık.. o eski hayatım, ar- tik uzak bir hatıra oldu!, Şah, beni! 12) Anası, İbrahimi, bir mağarada doğurda ve gizli büyüttü (Tevrar), düşüneceğim, dedi, evet, bu odanın mobilyası gayet sadedir. Büyük bir şömine, karmakarışık tertibatta bir yatak ve duvarın içine gömülmüş bir kasa... — Bu malümatı nereden öğrendi- niz?. — Bizzat kendim bu odaya girerek öğrendim. Evvelâ hizmetçinin iti - madırı kazanacak sürette hareket ettim. Zaten bu hizmetçi yarın ev- den kovulacaktır. Kendisine hir iş bulacağımı da temin ettim. — Peki, bu acaip odadan başka — Bazı itiyatlarımı kasdetmak is- | tiyorsunuz?. Karanın hayalı tama- mile düzgündür. Hizmetçilerine se- nenin üç ayını İngilterede, diğer ay- larmı da başka memleketlerde geçir. mek istediğini söylemiş. Büyük bir serveti var. Tanıdıkları çok, Fakat hirsi da © nisbetle geniş... Şeş ayağa kalktı: — Nihayet hapishaneyi boylar, — Vallahi ben biç o fikirde deği- lim, kasası para dolu aadamlar ha « — Müsaade ediniz, biran şöyle bir | pisbaneyi pek öyle kolay kolay boy- lütuflarına gark etti ama, beni tabit bir yaşayışm o nefis zevkinden mah- rum etti. Diyordu. Ali Ekber.. birgün, köyünü ziya « rete gitti. Arkadaşları ile — gezdiği, eğlendiği, şarkı söyliyerek oynadığı yerlerde binbir tatlı hatıra ile karça - laştı. Kaval çalarak koyunlarımı ot. lattığı kırlardaki serfizada yaşayışı- ni derin bir hüzün duyarak hatırla. dı. Akrabalarına, eski arkadaşlarma hediyeler verdi. Onlara, köy bayat- larının saf zevklerinin kıymetini bil- melerini.. hiç bir vakit tuntana ve debdebeye üzenerek yerlerini, yu - valarımı - terketmemelerini tavsiye eti Şah Abbas, birgün, öldü. Yerine oğlu geçti. y Saray Ricali, Ai Ekberi, daima kıskanmışlardı; fakat eski Şahim ©- na karşı olan itimad ve teveccühünü bildikleri için, anun sağlığında sesn lerini çıkaramamışlar.. bilâkis ha « zine nazırının önünde, ber vakit i - Bilmişlerdi. : Genç Şah tahta geçince, bu adam- — lar: Farsat bu fırsattır!. diyerek Ali — Ekberi müzevirlemiye başladılar: < — Ali Ekber, merhum babanın — emniyetine hiyanet etü. — Hazinede — bulunan, yüksek kıyınetli bir çok şeyleri çaldı; büyük bir servet elde — etti. M Dediler. Genç Şah, tocrübesizdi. O, baba- sından başka türlü hareket etmek —— hülyasındaydı. Vakıa dalkavukların, — şahsi monfaat ve ihtiras gayelerini tatmin etmek için, sarayda, memle « kette yapılmasına lüzum göster « dikleri islâhata kandı. Bu dalka- vukların iddiasına göre, böyle şid « detli hareketlerle, o, babasından bü- yük bükümdar tanınacaktı. $ Gönç Şah., dalkavukların tavsi » — yesiyle, leraata Ali Ekberden başlar — dı. Ondan, babası Abbas Şahın harp- lerde kuşandığı, çok kiymetli taşlar. — Ja müzeyyen olan palasını, hazine - — den getirmesini söyledi. Hazine na- Barı palayı getirdi. Kilcın kabzeslü- de, kınında kiymetli taş namma blr şey yoktu. ü Gmçşıh_mbnilımlnlh.ıeheı_-, süm etti: v (Devamı var) — lamıyorlar. — © halde azizim T. X., dikat Sizin bankadaki hesabı - carinizin pek o kadar yüklü olduğunu zannete —— miyarum. 4 — O ayri bir mesele... Hesab ca. riden bahsettiniz de aklıma geldi., — kolay kolay kurtulacağa da benze » miyar. $ © sırada telefon çaldı. T; X. tele » — fonu açtı, Uzaktan bir ses: — * —T X. Siz mişiniz?, Te — Bendenizim. j " — Ben de Con Leksmanl, ; — BSeosininizi tanıyamadım doğru. — sul, Ne var, ne oluyor Can?, Yeni — polis romanınız İçin mevzu mu is . — tiyorsunuz?, » — Mesele o değil, sizden bir ficam var, İşiniz yoksa derhal bana belme- nizi rica ediyorum. ğ Telefondaki ses kısıldı: ç (Devamı var) ç

Bu sayıdan diğer sayfalar: