26 Mart 1937 Tarihli Son Telgraf Gazetesi Sayfa 6

26 Mart 1937 tarihli Son Telgraf Gazetesi Sayfa 6
Metin içeriği (otomatik olarak oluşturulmuştur)

ae 6 —-SONTEI.GRAF — 26 Mart 1937 Üç komita Makedonya komita- cıları arasında 13 yıl taları rarlarını eski Zağrada yapılan Tu- ran kongresi devam ottiği günler - makamata şikâyetlerde bulunduk. Fakat, — Turan cemiyetleri komi - telerin bu korkunç kararlarından sonra inhilâle başladı ve Pravadı 'Turan şubesi de bundan sonra ka- patmıya mecbur oldu. Binacnaleyh, içinde elektr e daldığım mazi, bu- gün bir seraptır. Ana yurda göç e- den Pravadı gençleri Kaardenizi yapurlarla yarıp aşarlarken bu ge- rabın üzerinden birer gölge gibi göçüp gitmişler ve bütün maziyi arkalarında bırakmışlardır. Bu gençlerin hemen hepsi bugün aziz anayurdun vasını teneffüs etmekte, göğüsle- rini bağızlarını gere gere, iş ve güç- lerile meşgul olmaktadırlar. Raz - grat mezarlık hâdisesi münasebeti- Je benim Pravadı istasyonunda ge- gerken hatırladığım mazi ölmüştür. Bu maziyi komiteler, çeteler bo- Barak, bağırta bağırta öldürmüş- lerdir. Fakat, aradan çok geç - meden Bulgar hükümeti bu azılı geteleri mahvı perişan ve berbat etmiştir. Binaenaleyh, Bülgaristan 'Türkünün komitelere karsı olan in- tikamını da Köse İvanof hüküme- ti almış bulunuyor demektir. Pravadı istasyonunda — tren beş ©n dakika kalmış ve dereler ağlaç- lar arasından süzüle süzüle geçerek Kaspiçen istasyonuna doğru iler - lemiye başlamıştı. Tarifeye naza- ran gece yarısı bu istasyonda baş- ka bir trene aktarma olacağız. Sivil memür beni tağ bu istasyona geti- rinciye kadar nereye götürülece- gimi bir türlü söylemedi. Söyle - mek şöyle dursun, hattâ başka bir tren yolcüsile iki İâf etmeme bile mâni olmak istedi. Kurbanlık koyun gibi ne cihete doğru götürüldüğümü — Kaspiçen garına gelinciye kadar öğreneme- Menin azabı içinde kavruldum dur- dum. Tren Kaspiçen garı önünde durdu. Memur beni bir katil gibi #nüne katara alçak bir karakol binası içine götürdü ve resmi darmalara bir imza ııuhhlu::ı teslim etti. Teslim tesellüm mua- melesi yapilırken her yerde oldu- insani cemiyeti dağılmışlardır. Fahrf reisleri Rıza (Bey) oğlu H.seyin (Bey) de dahil olduğu halde cemiyet azalarının ekserisi, çete- lerin şerrinden kurtulmak üzere ana yurda göç etmşlerdir. | İ | devam ederek olduğu de öğrendik ve Sofyada lâzım gelen || M.Necmeddin Dellorman Yazan: ÇK Tfare M rimlere mahsus karanlık bir de - liğe tıkıldım. Bu karanlık hücrenin içinde bir kaç serseri, katil, ayyaş gibi adam- lar vardı. Bunlar birer köşeye bü- zülmüşler, soğuktan tiril, tiril lit- reşiyorlardı, Varna ile Sofya ve Ruscuktan gelip giden bütün tren- lerin uğrak yeri olan Kaspiçen şehrino bir kaç saat mesafede bü- yük bir istasyondur,. Benim içinde bulunduğum ka - ranlık hücre, mevkuflar, mahpus- lar, katil, ve kumarcı gibi insan - larla ker gün bir kaç kere dolup boşalmaktadır. Ben içeri tıkıldık- tan sonra karanlık bodrumun için- de bir kımıldanma oldu. Birisi ba- ğırdı «Gospadin, sigara imaşli..? , — İmam, Sesin geldiği tarafa doğru bir Kibrit yakarak baktım ve sigara kutusunu çıkarıp, bülgarca.. «Bu- yurunuz. dedim. | Titremekten dişleri — biribirine çarparak ses çıkaran bu adamlatrın suratlarını görmek iştedim. Müm- kün olamadı. Nisan ayı içinde idik. Fakat Bal- kanlar ve Tuna, bu gibi, geceleri çok soğuk yapıyordu. Hücrenin içi Tutubetli ve güneş görmez bir yer olduğu için soğuktan fazla üşüme- Be başlamıştım. Si gara si gara Ü- tüne yakıyordum. Bir, iki saat son- ra birisi kapıyı açtı ve «dışarı.> emrini verdi. Titriyorum, Çenele- Tim biribirine çarpıyordu. Metane- | timi bozmamağa, bir Türk gazete- | cisi gururunu kırmamağa çalışı « yordum, Fakat, elimde değildi. Fe. ma halde üşüdüğüm için bir yerde, ayak Üzeri durabilecek bir halde değildim. Birisi, sert bir sesle: «Sen misin o gazeteci, haydi ba- kalım yürü» dedi. Ben önde, o, ucu süngülü silâhı ile arkamda, gidiyorduk. Yürü - dük.. ilerledik edur» dedi, durduk. «Yolda, trenden atlayıp kaçmağa, benim elimden firar etmiye teşeb- büs edecek olursan, öldürülecek « sin» dedi.. “İstemiyerek, acı, acı güldüm, nen beni nereye götürüyorsun onu söy- le, kaçmak benim aklımdan geç - mez» dedim.. eteklerindeki Servi kasabasında, Türklüğün son hafit. fedakâr muallim, İbrahim Hakkının harflerimizi ütreıırııılınli. görülenlerin yeni halde X resimde görüler Mm—— —ı—mm | gleyh, iİkbaharda, bahçelerin ezar. | Okuyucularla Baş başa Parklara Igi bakmalı! | Alemdarda oturan Hüseyin Nuri imzasile bir oktyucumuz yazıyor: «Geçenlerde bir vesile düştü. Üsküdara gittim. Orada Doğancı- lar parkı diye bir bahçe vardır. Es- kiden burası güzel bir yerdi. Şimdi ! © kadar fena ve bakımsız bit hale- ' lik de ki.. | Seneler geçtikçe, — bahçelerin, parkların daha çok gelişmesi lâ - zm gelirken, daha fena vaziyete | düşmesi doğru mudur? tarafında da öyle, Gülhane, Sul - tanahmet parkları, daha içeri gi - rerken bakımsız ve ihmal edilmiş bir halde olduğu görülüyor. Yol « | Ieti bozuk, çemenleri kötü, çiçek- ler ve fidanlar öksüz gibi.. buki, |: yoktur. Belediyenin, mevcüt olan- lara dahi, hiç olmazsa iyi bakması lâzımdır. Bana öyle geliyor ki, her parkın ve bâhçenin — bahçıva: memurları, vesaili vardır. B lerin bu halde bulunmas bi, zannediyorum ki bu men ların ihmalinden ileri geliyor. Yaz | geldi. Halk, bu parasiz zamatıda, daha çok bahçelere gider, Binnen - li şökilde tanzim edilmesi icap e- der. Belki, bazı yaramaz çocuk va ncesiz bir kaç kişinin de park. | Jarın muntazam durmamasında te. siri vardır. Bu gibi insanlar da 11 detle cezalandırılabilir.> SÖON TELGRAF — Okuyucu - muzun Mmektubunu alâkadarların pazarı dikkatine koyuyoru Zengin dullar — (Sinci sayfadan devam) Bunlardan birisinin içinde iki, (— ğerinin içinde beş lira vardı, İki ra benim mükâfatımdı. Güldü. V merak etme, beş lira kâfi gelmez; daha beş lira ihtiyatımız var, de « di. Bardan çıktıktan sonra Ka Garden yanında küçük bir İc tada karnımızı doyurduk.. Bundan sonra Pale âe Dansa gittik, bu da biraz sıkılmadım dersem yalan | söylemiş olurum. Çakü, dansın bil parça acemisi idim Amerikalı mertk h bir kadınla dansederken ayağıra | basacağımdan karkuyordum. Kkre- kotik hava içinde çok şenlenen va coşan Amerikalı kadın, rumb vv çok iyi biliyordu. Beni o idare edi- yor gibi idi. Ayağına bir iki «, -« bastığınu zannettim. Kan, ter içi de kalmıştım. Dans bitince eğil dim, Masamıza oturduktan sonra ©, teşekkür etti ve çok güzel dans ettiğimi söyledi. Fakat burada da canı sıkılmıştı. Daha iyi eğ yerler arıyordu. Gece yarısından sonra bizim bahşişimiz ikı misline çıkıyordu. Tekrar oloya — bindik. | Londranın kenarlarına doğru bir saat kadar bir gezi yaptık. Ondan sonra Lundranın beşinci dere ;ede- ki barlarından birine gitmemizi is- tedi. Burada kafaları fazla duman- h çiftler, ustabaşılar, kondoktürlet şoförler dansediyorlardı. Bıyan, böyle karışık ve gürültülü hayat - tan hoşlanıyordu. Bir aralık yük - sek boylu bir delikanlı ile danset- mek istedi ve etti. Adresini bu er- keğe, ertesi günü buluşup gezmek Üzere verdi.. Artık sabah oluyordu. Oto ile ho: 'tele kadar gittik ve ayrıldık... Amerikalı genç kadın on gece on | iki lira sarfetmişti. Benim kazan- eeüner Ve ra - | lenesek diğim para üç buçuk lira ddt. Bu paranın yarısını büromuza vec - dim, Ben hem para kazandım, ham de yiyip içerek eğlendim. Silâhlı Sulh (4 dacü sayfadan devam | YUÜGOSLAVYANIN KUVVETİ «Balkan, Balkanlılarındır. düs « turuna göre hareket ederek kam- şularile daima dost geçinmeyi prensip olarak kabul eder. Adriy tik sulhu için de çalışmkatadır. Bugün Yugoslavyada 148 bin a4- kerden mürekkep kuvvet vardfı, Bu kuvvet, beş orduya taksim e- dilmiştir. Topçu kuvveti, 852 si ha- fif ve 100 i ağırtopçu olmak üzere 1032 toptan ibarettir. Muhtelil kuvvetler arasında bilhassa 120 Zırhlı otomobil ile bir gaz muha- Tebesi bataryası da bulunmakta - dir. Hava kuvveti 830 tayyareden i- barettir. Yugoslavyanın barp kadrosu 25 milyon askerden mürekkeptir. Memlekette ayrıca asker! disip- Hini telkin maksadile Sokol teşki- Vâtı yapılmıştır. bir İstanbul | 1 bulda çok bahçe ve patk | | | ketin benim tarafımdan V Üncü sayfadan devam | ela ve yâbut baş aktörlerinden denilen zattır. D: onunla açılıyor. Bir hafta evvel bizim Satn biri debu Sa doğrusü perde sdı. O gece eşi dostu evine da- vet etti. Yedirdi, içirdi. Bu yiyen, Fasında ben de var « ayaklarım kırı « hut h..—k_ türlü ifade edel bi ; Şunun ki ya mu.ıplhc yap*nık. yahut başına iş açmak için... dedim, Samiye hediye | götürccek, Benim de- götürmem lâzı Fakat ben bir muziplik ya- parım yat., Muziplik deyince bü- tün tüykkrim diken diken oluyor. Kanım damarlarımdan taşacak ka« dar şiddetli cevelân ediyor, İçim « den bir şeyin kıpırdadığını müte « madiyen şuurumu, aklımı iğnele « diğini hissedfyorum. Derhal karac verdim. Meşhur bir şekerciden tam dört liraya atlas ve fevkalüde gü- zel bir şeker kutusu aldım. İçine bir baş soğan, sarımsak, nazar bon cüğu, bir papuç eskisi koydum Ak lıma geldi. Saminin çocuğu olmu- yordu. Hizmetçiye mutbaha ka « pan kurmasını söyledim. —— Eski İstanbul batakhaneleri? KUMAR.. | 1 Tiyelim melodramın Sokak arasında bedmeset bir nâ | Bizim evde fareden bol bir şey | olmadığı için kısa bir zaman sonra irl bir edet fareye malik olabil - miştim. Boynuma kırmızı kordelâ rim aziz dostlarım. Yüzünüzde: — Yahu bunlar yapılacak şey mi? diyen bir eda var. Hıklısınız. Fakat'dedim ya!'.. Muziplik deyin- ce iradem elimden gidiyor. Bütün bunları kutuya yerleştir- dikten sonra tekrar 'şekerciye git - tim, Mükemmel bir paket yaptır- dım, Şimdi bir iş kalıyordu. Bu pa- verildiği belli olmamalı idi. Bunun için ka- pıdan girerken hemen hizmelçi - nin eline tutuşturdum. O da bunu diğer hediyelerin bulund iŞu oda- ya bırakıverdi. O gece, yedik, iç - tik, Fakat aklım pakette idi. İki gün sonra daireye Samiye uğra » dım Beni gayet tabii karşıladı. Meraktan ölüyordum. Dakikalar geçiyor, hiç bir şey söylemiyordu. Bu muzipliği benim yaptığımı tah- min edeceği şüphesizdi. Nihay yanamadım sordüm: — Sorması ayıp amma bonim şe- kerleri 1 buldunu: Sami hâyretle sordu: — Hangi şekerleri? — Şu sizin yıl ünde ge - tirdiğim.. Sormama sebep de bizim Uşağa yatırdım. Kimbilir nereden, ne kötü şeyler almıştır. — Senin paketin hangisi idi?. — Kırmızı atlas kutu!. Sami hafif kızardı: — Doğrusunu istersen, dedi, ben onu başkasına hediye ettim. Yerimden sıçradım: — Ne.. ne diyorsun yahul. Sami şaşırmıştı: — Kutu harikulâde güzeldi. Bu nefis kutunun içinde daha mü - kemmel şeyler olacağını tahmin ettim. Karıma, gel bunu açmıya - lhım dedim. Yarın bizim müdürü u- muminin isim günü, Ona götüre - lim, — Eya sonra müdürü umumiye götürdün mü?.. - Elbette.. Düşüp bayılmışım., Gözümü aç. tığım zaman başımda bir sürü ka- Habalık vardı. Sami hayretle soru - yordu: — Ne oldun yahul. nen var!, — Aman birader dedim. Ben sa- na bir muziplik yaptım. O kutu - nun içinde neler yok ki.. Meseleyi rlatınca bu sefer Sami şırakka - dak düştü bayıldı. * Melodram burada bitmiyor sa - yın okuyucularım. Samt aklı başı- ğ Yazan: M. S.ÇAPAN Kİ yükseldi: ,,Heyy! Bana bak süngüs düşük, bize şorolop geçmez, Cıvadıra — Haydar derler bana!” rerek bastırılmasına delâlet etmiş- tir, Bunun için barbutçular ona şu adı takmışlardı: — Azrail!.. Kumarhanecilerin, bitirimcile » rin böyle bir kaç Azraili daha var- dır. Onlardan da sırası geldikçe bahsedecek, kumarhaneleri nasıl bastıklarmı, içeri girmek için ne gibi çarelore baş vurduklarımı an - Tatacağım. Hırsızların, yankesicilerin, iş ve güçsüz takımlarının oynadığı o - Yyunlarla, bitirimciler bahsini ta- mamlarken, kumarla alâkası olan bir cinayet vakasının — tafsilâtımı anlatmayı faydalı buluyorum. Hâdise, 1909 yılı Haziranının birinci günü Beyoğlunda olmuş, bir aşçı kumar iptilâsı yüzünden met- resile kızımı öldürmüştür. Cinaye « tin tafsilâtını o zamanın gazetele « rinden hulâsa ediyorum: İspiro Galina Beyoğlunda Ko « ron gazinosunda aşçılık yapıyordu, Bekârdı. Gazinoda yatıp kalktığı, yiyip içitiği için hiç bir masrafı yoktu. Kazandığı parayı saklıyor, | düğüm üstüne düğüm vuruyordu. bağladım. Hayretinize hak veri » | | | | na geldiği zaman derhal vaziyeti | düzeltmek için müdürü umuminin yanına koşuyor. — Affedersiniz isim gününüzde size bir kutu şeker getirmiştim. Bu bir yanlışlık, şey olmuüş diye kekeliyor. Müdürü umumi izahını isteyince Sami meseleyi baştan aşağı anla « tıyor, Hayır baştan aşağı değil, Apokuryanın ottalarma — doğru kazı ...kııdnşhnle maskara oldu, Yaorgancıbahçesine gitti. Masala - rına, bir çok maskara kıyafetfi kadınlar geldi, gitti. Bunlarla ka- sap havası oynadılar, hora teptiler, nâra attılar, göbek salladılar. İçtiler, eğlendiler, güldüler!.. Sonra ne oldu? İspironun bundan /sonrasından baberi yoktur. Yalnız, uyandığı 22- man kendini bir karyolada buldu. Bir de kadın vardı yanında... — Neredeyim? — Buraya nasıl geldim? Diye düşünürken kadın uyandı; mahmur mahmur ona baktı. Göz « lerinin içinde, insanın kâlbini ısı - tan bir alev vardı bu kadanın! Çirkin değildi, tam kadınlık ça- ğmda, erkek kıymeti bilen bir gü. nahkârdı! Bir de bkızı vardı bu günahkârın.. O günden itibaren İspliro kadım, bulunduğu evden çekti, çıkardı, Kristal gazinosunun karşısında bir ev tuttu, yerleşti, rahat rahat, kay- güsuz ve clemsiz yaşamıya başla- dılar. İspiro Firavununu bulmuştu. Ka- dının etrafında pervaneler gibi do- Taşıyor, onun: — Bir! Dediğini; — İkit! Yapmıyordu. Sevmişti. Deli gibi, divane gibi sevmişti Kalyopiyi!.. Sevgisi arttıkça kemerin ağzını açtı. Altın bilezikler aldı, kulakla- rına küpeler, gerdanına: Gerdanına: — Beşibirlikler! Taktı. Kalyopi, bin bir günah ve azap içinde geçirdiği günlerin Uğursuz yılların acılarını unutma- mıiş, rahat bir ömrün verdiği hu - zur ve sükün içinde, İspiroya mu- ti oturüyor, kendisinden yaşlı ol- makla beraber yine seviyor, kızı - nin kötü yollara düşmemesi için analığın bütün şefkatile çalışıyor- duü. Bir yıl geçti aradan! Bir daha geçti! Bir daha geçti!.. Mes'ut yıllar... Dördüncü yıla girerken, Her yal olduğu gibi, o akşam da, İspiro dostlarını, üç yıl evvel yorganet bahçesine beraber giltiği arkadaş. larını davet etmiş, onun için pir sofra hazırlamıştı. İçtiler, güldüler, sirto oynadılar, Iâterna çaldılar, mandıra havası çevirdiler, şarkı söylediler, lerinin sü- — <—— — yarsıma gelmeden müdürü umumi de sallanıyöor ve. evet. o da düşüp bayılıyor. Çünkü o &a o nefis atlas kutuyu sevdiği kadına hediye etmemiş mi?.. î İ â | İ zülüşü içinde oldukça dumanlati * dığı bir sırada arkadaşlarından İ Ti bir teklifte bulundu: $ — Biraz da sokağa çıkıp eğlene ©ğ him. Ş Çıktılar. Kalyoncuda turşucuda — bir kaç | kadeh yuvarladılar. Oradan Yenit şehine indiler. Dolapdereyi dolaf * tılar, Tatavlaya kadar uzadılar. Terinde Yenişehir bandosu adi "' rilen kitara, armonik, mandou' vardı. lı'“ Bando Mütemadiyen çalıyor, # piro ve arkadaşları da bir î.ırd’ıg Türkxp, Rumca şarkılar, $| iylüyorlar, bir taraftan da o! o)ıııyı, hora tepe tepe Myx—î di : Kılburnuna geldiler, Burada bif shenk, bir eğlence, bir tıngırtı, bi alaydır gidiyordu. Lâterna seslâ rine zurnanın tiz nağmeleri k: yöor, bu gürültü, bu hhkıhı.bu zalet ve bu coşkunluk arasını udun, bir lavtanın - iki hmıımdf ahengi, fonografda okunan nevik bir gazelin öksürüklü nakaratı l'ğ çinde görtülüp kayboluyordu. Kılburnu eğleniyordu! ıllJ' Kasap havası oynıya oynuya liyorlardı. Penceresi kafesli, kapı laması yarı yoluk bir tavuğa bl" ziyen evlerin önünde, saçları zer Ş deçal renginde, gözleri sürmeli, nakları gaz boyamasile al al ol muş, yarı çıplak, eti budu yeriâ " — de kadınlar vardı. Bu allı pullu © biseli, irili ufaklı, şişman, cılız lar, gelene geçene ımışıyoflll' Bazı maskaraların maskelerini, nun bunun - fesini kaparak, iç almak için biribirlerile müsabil ediyorlardı. İçlerinde saldırmıyan, ıııl.ıııli yan, fes, maske kapmıyanlar Ü” | vardı. Bunlar pengere önül î kapı ardından sesleniyorlar, müf$ ” teri çağırıyorlardı: f — Pıs, pissss... Buraya! ç * — Elâ edo agorakimo! Arıdı bedmest bir nağra yük liyor: p - Aıyyymx Biz Çeşmemey danlıyız be! Var mı yan bakan?- Bir nağra daha: — Heyyy! Bana bak düşük. Bize şorolop geçmez, sanla bize Cıvadıra Haydar def ler. Dolaşmanın, gezmenin sonü mediğini gören arkadaşlarındı biri İspiroya dedi ki: 5 — Epey gezdik, çok da yorul © duk. Bir de şansımızı geniyelik Unutmayın ki, bu akşam da y? şı!.. Herkes kümar - oynar, tW tecrübe eder. Gogovistanın oyun yerine Si dikleri zaman, oyun 1 güçlükle yer buldular, Bir barbut oynanıyor, öte tarafta seta büyük bir heyecanla ediyordu. Maka oynıyanlar, ne açanlar hadsiz hesapsızdı. Her oyunu oynadilar, her kumarda şanslarını dcncdı.th zıları kazandı, bazısı kaybetti piro kaybedenlerin arasında idi vine döndüğü zaman cebinde: — Bir metelik! Kalmamıştı. Kayıp İspiraya acı geldi. ae kazanç olduğunu düşünerek, y#* rını kurtarmak için, iki gün oraya gitti. Oynadı, yine "y:"j is kumarbaz arkadaşlar buldu. Tâarhane degımı—dı başka bit lerde aynadı, Pasetayı mdıs* o" şuhnâ gittiği için hep o ayunl nardı. Sekiz dokuz ay sürdü bu İ$ İf müddet içinde biriktirdiği rın hepsini kaybetti. Üstelik da girdi. 5 Oyuna para yetiştirmek içif velce aldığı altın saati, yü d bilezikleri geri istedi, beşibirliPiçe | re göz koydu, kadın vermedi: "j ga etti. Dövdü, zorla almak İ kadın bir tülü vermedi. İnad “Üğg çe dayak yedi, dayak yedikç€ " bütün ketum oldu, saki “ -bir türlü söylemedi. (Do

Bu sayıdan diğer sayfalar: