15 Haziran 1937 Tarihli Son Telgraf Gazetesi Sayfa 6

15 Haziran 1937 tarihli Son Telgraf Gazetesi Sayfa 6
Metin içeriği (otomatik olarak oluşturulmuştur)

ee e No. 47 N l KANUNİ SÜLEYMAN Yazan : Nedim Refik Bilâl bıçağını çekerek Parhalıya hücum etmek istedi, fakat saplayamadı Parhalı: “Acele etme, dedi, senin bu bıçağın bana işliyemez,, senin hakkından gelirim de öbürle- tini sonra düşünürüz. — Hayir, sonra pişman olursun., sen beni öldüremezsin. Bundan vaz geç. Hem niçin öldüreteksin? Ben seni bilmiyorum. Sanâ hiç bir fe- nalık etmedim. Sen de beni hiç bilmezsin, Aramızda bir düşman - lk var mı? Ben sana bir tenalık ellim mi? Belki de iyilik ettim, Ar- tık bu öyunu birakalım. Haydi bü- radan gidelim. İkimiz de ele ge - çersek iyi olmaz. Biz biribirimize lüzim olacak adamlarız. Söyle ne istiyorsun?.. — Bahadır Sahibin kızını ne yap- tın kâfir?.. — Bunu niçin bana soruyorsun? — Eğer inkâr edersen inanmam. Seni elime geçmişken bırakmıya- cağım, Bahadır Sahibin kızını ne yaptın söyle!.. — Onu bana sorma.. çünkü söy- Tiyemem, — Kime sorayım?.. Söyle kime - sorayım?.. Bu sırada Parhalı hafif bir ıslık öttürdü. Derhal bahçedeki ağaçla- rın arasından bir adamın fırlayarak kendine doğru gelmekte olduğunu gören Bilâl, ucunu Parhalının gırt- lağına dayadığı bıçağını batırarak Hintli öldürmek istediyse de, ken- disi boğazının şiddetle sıkılmakta olduğunu anlıyarak, müdafaasız bir halde yere yuvarlandı. Parhalı ar- tık kurtulmuş, ayağa kalkmıştı: — Boynunda, dedi, seni boğmak için lâzım olan p sarıhı, duruyor. Eğer şu anda ölmemek İstiyorsan bana söz ver, bir daha benim kar- şima düşman olarak çıkmıyacağına &öÖz ver. Sen beni buralarda yalnız mı zannediyordun? Bu sefer Bilâlin Parhalının elin- den kurtulabilmesi için hakikaten fevkalâde denecek bir vak'a çık « gaak lâzımdı. Parhalının bir sözü fzerine Bilâlin boynundaki taz « yik gevşedi. Kendi kendine: — Sahiden boğacaklar, dedi. Be- ni boğduktan sonra bunlara ne o- Tur? Ne olursa olsun... Ben niçin kendimi boğdurayım? diye düşün- dü, ah, şuradan nasıl kurtulaca - ğim? Parhalı, Hintli arkadaşını oraya saklatmış, bir tehlikeye uğrarsa o- nün müdahalesi icabettiği za - Mman; bunu ıslıkla bildireceğini söy- lemişti. Gecenin derin sükünunu bozan hiç bir ses yoktu. Zeynep hanımın evinde de hiçbir hareket hissedilmi- yordu. Parhalımın zaten buraya gel- mesi o kadınla hatıra gelebilccek her hangi bir sebepten ileri gel- Miş değildi. Bilâkisz Zeynep ile hiz- Metçisi evde bile yoklardı. O halde Parhalı buraya -başka bir sebeple gelmiş bulunuyordu. Hintliye Bir şey söyledi. Bilâlin boynundaki ip, daha doğrusu ipekten yapılmış gay- tan büsbütün gevşedi, sıyrıldı. Par- hahı: — Haydi, dedi, buradan çıkalım. Bu ev bizim değil. Eğer zen bizi öl- dürmeyi istiyorsan gel, sokağa çı- kalım. $u aşağıdaki tenha, wssız ar- sayı görüyor musun, orada görü- rüz. Parhalı bahçenin bir köşesine gitti. Orada ufacık bir kapı vardı, Bunu açarak Bilâlı dışarıya çıkart- tıktan sonra Hintliye de yol ver- di. Sonra kendisi de çıkarak ka- pıyı yavaşça kapadı. Üç kişinin ö- münde boş, tenha, ıssız hir yer var« G Parhalı Bilâla: — Sen, dedi, bize bir şey yapa- Mazsın, Hâlâ bizimle döğüşmek is- tiyor musun? Bizi öldürmek isti - yor musun? Sonra Bilâla daha ziyade soku - larak ilâve etti. — Bu ilkırdıları artık bıraka - hım. Ben daha senin adını bile iyi- ce bilmiyorum, Ne idi? — Bilâl .. Sen benim adımı öğ- Tenip te ne yapacaksın? — Bilâi. Bilâl... söylemesi kolay, Söyle, bizi öldürmek istiyor mu - sun? Bilâl hakikatte şu saâtte ne ya- pacağını bilmiyordu. Fakat, taliinin biribirlerile karşılaştırdığı bu ada- in bir düşmandı. Bıçağinı çekerek Parhalıya hü- tum etmek istedi, fakat saplıya - madı, Parhalı: — Acele etme, dedi, senin bıça- ğin bana işlemez. Diğer Hintli bekliyor, efendisin- den emir almadıkça hiç bir hare » kette bulunmuyordu, Bilâl, karşı - sındaki edamın elbisesi altında bir zırh olduğunu bıçağın geri dönme- sinden anladı. Yeisle, hiddetle diş- lerini gıcırdatıyordu. Parhalı: — Çok iyi, dedi, biz seni boğa- cak iken boğmadık. Şimdi sen bi - zim kanımızı dökmek istiyorsun? Bundan vazgeç. Çocuk, sen biz » den ne istiyorsun? — Bahadır Sahibin kızını. — Sen onun için mi o adamın evine girip çıkıyorsun? Onu bize sorma. Bilâl elindeki bıçağı meyusane sallıyor, karşısındaki adamın kanı- ni akıtamamış olmaktan mütevel- Hit bir yeisle dişlerini sıkıyordu. Aşağı doğru indiler. Burası büs- bütün karanlık, büsbütün korkunç- tu. Fakat birdenbire arkalarından bir ses: — Dur!.. diye haykırdı.. Üçü de titremekten kendilerini alamamışlardı. Karanlıkta bunlara doğru bir gölge ilerledi. Gür bir sesle: — Siz buraya biribirinizi öldür - miye mi geldiniz? Siz kimsiniz? ba- na anlatınız. Yoksa işiniz fena 0- lur, Demindenberi sizi gözetliyo « rTüm, Siz o evin bahçesinden çıktı- nız. Hırgız mısiınız? yoksa başka bir fenalik için mi ora: Benimle beraber geliniz! Elinde kalın, iri bir sopa vardı. | Üçü de bu adamın boyuna, bosuna bakarak kavuğunun heybeti kar - şısında emrine itaatten başka çare olmadığını anlamışlardı. O sırada üçü de meçhul adamın önüne düş- tüler, Şimdi bayırı tırmanarak çı » kıyorlardı. Yüksek duvarlar ara- sından geçtiler. Arkadan gelen ka- vuklu adam: — Saadetlü padişahın fermanını dinlemezler! sizi!.. dedi, gece ya - rıları böyle tenha yerlerde kim bi- lir ne mefsedet kuruyordunuz. Lü- zım ki, padişah size siyaset ede!.. Az yürümediler. Fakat Parhalı zihnen meşgul olduğu için yürüdü- ğü yolun uzunluğunu, tırmandığı bayırların yorgunluğunu düşüne - cek gibi değildi. Fakat yanındaki Hintli de onun gibiydi ve Par » halı kendisinin bir şef olduğunu u- nutmamıştı. Cesaret ve metanetini muhafaza ederek yanındaki Hint « liye de kuvvet vermek lâzımdı. Yü- rüdükten, dolaştıktan sonra gelen bir konağın önünde, arkadaki ada- mıan işaretile durdular, Bilâl başı- na gelen bu maceradan kolay kur- tulacağını düşünerek korkuya se« bep görmüyardu. Fakat derdini an- latıncıya kadar rahatı çok kaçaca- Aından emindi. Lâkin şu ne oldu- ğunu bilmediği iki düşmanını pa- dişahın siyaset pençesine tutulmuş görmek onu o kadar sevindirmişti ki, bu sırada kendisini biraz sar - saklasalar helâl edecekti. İşte bu düşünce ile: — Bu habisler, dedi, beni kaç de- fa öldücmek istediler. Ben de Saa- detlü padişahtan bunlar hakkında siyaset dileyeceğim. (Devamı var) Kızılorduda neler oluyor ? ' (3 inci sayfadan devem ) Kızılordu 15 kânunusani 1918 ta- 'rihli ve Leninin imzasını taşıyan bir kararname ile ihdas edilmiş bulunuyordu. O sıralarda Brest Li- tovsk muahedesi müzakere - edill- yordu. Burada her şey bırakılıyor- du. Eski ordu artık mevcut değil- di, neferler kendi kendilerini ter- his etmişlerdi. Harp malzemesi, toplar, mitralyözler, tayyare tank- ları oldukları gibi bırakılmışlar- dı. Mahalli Sovyetler bunları tepla- mıya başladılar, Bütün bu korkunç intizamsızlığı yola koymak lâzım- dı. İşte o zaman Jegorol'un maha- Tet ve gayreti görüldü. Motodla ha- reket ediyordu. Yeni isimlerle ye- ni alaylar teşkil edildi, eski muha- fız alayı miralayı askeri talimat- nameler vücude getirdi. Yani Kızıl ordunun bir nevi dimağı haline gir- mişti Ordu yavaş yavaş büyüdü, mec- buri hizmet kondu. Teknik kıtaat teşkil edildi. Hulâsa Jegoraf hiç se- sini çıkarmadan, fakat hiç durma - dan mütemadiyen çalışıyordu. Tüuhaçevski gözden — düştükten sonra, mareşallik asası kendisine de verildi, Voroşilot Hakiki ihtilâlci, ordu Başkumandanı Mareşal Voroşilof ise bambaşka bir Insandır. Voröşilof bütün Sov- yet kongrelerinde alkışlarır ve en- ternasyonal marşı ile selâmlanır, Halbuki bundan takriben 50 şe- ne evvel, küçük Epremoviç daha yedi yaşında iken, bir maden oca- ğında çalışıyordu. Mektebe git - mek mevzuubahs değildi. Bu çocuk yirmi yaşına geldiği zaman ümmi idi. Fakat tazyik eden bir rejime karşı gelmek ve ameleyi ayaklan- dırmak için okuma yazma bilme - sine ihtiyaç hasıl olmamıştı. Biri- biri üzerine hapse, nefye mahküm oldu. Kaçlı, yeniden hapse tıkıldı, Sibiryaya sürüldü. İşte bu ihti - lâlci amelenin gençliği de böyle geçmişti. — 108 te Sosyal - Demokrat Par - SAA OA n BK tisine girdi. Çok geçmeden de Le- ninin saflarına iltihak etti. O sıra- larda da alfabeyi hecelemiye baş- ladı. Akşamları iş bitince okuma - sını öğrenmiye çalışırdı. Hattâ çok geçmeden yazıp okumasını o kadar iyi öğrendi ki, bir gazete çıkardı. Bu gazetenin yalnız başmakalesini değil diğer bütün yazılarını da ken- disi yazdı. Dahili harpte yine ken- disini askeri bir şef tayin etmiye - ceklerdi. Ancak ona harekâtı ve generalleri nezaret altında bulun- durmak için askeri bir komiserlik vereceklerdi. Ve birdenbire, Ukranyada Polo- nez orduları karşısında eski Epro - moviç ve yeni Voroşilof bir asker bahadıri kesildi, generalliğe terfi etti. Daha sonra Harbiye Komiser- liğine geçti ve en nihayet... mare- şal oldu. Voroşilof'u bugünkü makamına getirmiye saik olanlardan birisi de, hiç şüphesiz geçen günlerde kur- şuna dizilen Tuhaçevski'nin Kızıl - ordunun vaziyeti hakkında 1934 kâ- nunusanisinde yedinci Sovyet Kot- gresine verdiği rapor olmuştur. RADYO | BUGÜNKÜ PROGRAM Akşam neşriyatı: 1830 Konferans: Beyoğlu Halke- winden naklen Bay Semih Müm- taz: (Eski ve yeni muaşeret telâk- kileri). 19,30 Könferans: Eminönü Halkevi Sosyal Yardım şubesi na- mana; Doktor Kâzım Esat (Çocuk- larda diş bakımı). 20 Belma ve ar- kadaşları tarafından Türk musiki- si ve halk şarkıları. 20,30 Ömer Rı- za tarafından arapça söylev. 20,45 Cemal Kâmil ve arkadaşları tera- fından Türk muzsikisi ve halk şar- kıları (Saat ayarı), 21,15 Radyo fo- nik dram. 2215 Ajans ve borsa ha- berleri ve ertesi günün programı. 22,30 Plâkla sololar, opera ve ope- ret parçaları, 23 Son. YARINKİ PROGRAM -Öğle neşriyatı: Saat 12,30 Plâkla Türk musikisi, 12,50 Havadis, 13,05 Muhtelif plâk neşriyatı, 14 Son. d Okuyucularla Başbaşa Sokakta Fena bir Manzara Aksarayda oturan bir. okuyucu- muz yazıyor: «Geçen gün Bahçekapıdan geçi- yordum. Bir hamal gırtına, yeni yapılmış bir tabut almış gidiyordu. Kalabalık bir saatti. Koskoca ta: but, gelen geçene çarpıyordu. Ve yolcular, tabuttan öyle ürkerek ka- çıyorlardı ki.. Filvaki, tabut, her- kesin bildiği, malfimu olan bir şey- dir. En sonra, hepimiz onun içine gireceğiz. Fakat, heyeti umumiyesi itibariyle tabut soğuk bir nesnedir, Şekli fenadır. Filhakika, Bahçekapı- da hamalın sırtına yükleyip götür- düğü tabut, henüz yeni yapılmış sarı tahtadan başka bir şey değil- dir. Fakat, medeni bir şehirde, böy- le, sırtta apaçık şekilde tabul ta- şınması her halde hoş bir manza- Taâ olmazsa gerektir,. Sonra, Bahçe- kapı, şehrin en işlek ve kalabalık bir yeridir. Buradan, bu tabüt ne | Münasebetle götürülüyor?... Tabutçular, Bahçekapıya hayli uzaktır. Bu yol, tabutun geçmesi mecburi olan bir yol değildir. Mut- laka, buradan geçmesi lâzım idiy- se, kapalı bir vasıta ile ve kapalı bir şekilde geçirmek her hâalde mümkün olurdu,» Cin Harlo 3 milyon Dolar bıraktı ; (5 inci sayfadan devam) ne de eski üvey babası Marino Bel- T0 ile evlenmedi. Bu ateşli ve ken - disini güç zaptettiği zannedilen genç kadın, münzevi bir hayat yaşamak arzusunda olduğunu söylemişti. Şurası muhakkak ki, sinemanın yorucu ve karışık hayatı, artistle- Tin gerek sahnedeki sun'i, gerek hayattaki samimi hisleri üzerinde büyük bir tesir yapmakta ve bu yüzden artistlerin sinirleri bozul - maktadır. Meselâ Rudolf Valanti- no resmen apandisitten ölmüştür. Keza Barbara Lamarın ölümü de gayet tabii addedilmektedir. Rönâ Ador&'nin de, kar ortasında film çevirirken b'ronşite yakalanarak öldüğü söylenir. Mari Prevost, Ma- bel Normancd, Telma Toa, Meri Pikfordun kardeşi Cek Pikford, Greta Garboyu meydana — çıkaran Moris Stiller de öldüler. Bütün bun- lar sinemanın hissi ve ruhi ne ka- dar yıprattığını göstermiye kâfi - dir. Meri Pikfordun eski kocası ve zamanının en muvaflak artistle « rinden Oven Mur şimdi timarhane- dedir. Hulâsa Holivut pek çabuk ve hiç beklenmedik bir zamanda öldürü - yor. « Holivuttan gelen haberlere gö- ve, Cin Harlov ölürken kırk milyon franklık bir servet berakmıştır. Son günlerde bir İngiliz hayat kumpan: yasına mühim bir yekün üzerinden hayatını sigorta etmişti. Ölen genç artistin âilesine bıraktığı servet üç milyon dölar tahmin edilmektedir. NÖBETÇİ v ECZANELER Bu akşam şehrin muhtelif semt- lerinde nöbetçi olan eczaneler şun- lardır: İstanbul cihetindekiler: Eminönünde (Salih Necati), Be- yazıdda (Haydar), Küçükpazarda (Hikmet Cemil), — Eyilpsultanda (Hikmet Atlamaz), Şehremininde (Nâzim Sadık), — Karagümrükte (Suâd), Samatyada (Rıdvan), Şeh- zadebaşında (Üniversite), Aksa - rayda (Ziya Nuri), Fenerde (Hü - sameddin), Alemdarda (Sırrı Ra - sim), Bakırköyde (İstepan). Beyoğlu cihetindekiler: İstiklâl caddesinde (Delta Suda), Galatada (Hüseyin Hüsnü), Tak- simde (Limonciyan), Şişlide Ha- lâskâr caddesinde (Nargileciyan), Kasımpaşada — (Vasıf), Hasköyde (Barbut), Beşiktaşta (Süleyman Recep), Sarıyerde (Nuri). Üsküdar, Kadıküy ve Adalarda- kiler: Padarda Çarşıboyunda (Ömer Ke Kadıköyünde Muvakkit- ban desinde (Saadet), Büyük- adada (Halk), Heybelide (Tanaş). Eski İstanbul batakhaneleri: KUMAR.. , İkinci kısım İ Yazan: M. 5. ÇAPAN ” — 96 7 Avrupanın kumar klüplerinde ve Traf atlantiklerde resmi asılı olan m trişör kimdir ? Kesmek işinde, muhakkak el köp- rüye gider, oyuncu haberi olmadan kâğıdı işaretli yerden keser, Tri - görlerin bu hilelerine uğramamak için, muhakkak kâğıtları karıştır- mak lâzımdır. En itimat ettiğiniz bir evde bile olsanız, kimseye i - nanmayınız, her ihtimale karşı kâ- ğitları bir kere karıştırmadan da- ğıtmayınız. Montaj işlendikten sonra ondan istifade etmek, işlenilen kâğıtları ele almak için başka bir ameliyeye daha ihtiyaç vardır. Bunun adına: — Köprül Derler. Köprü iki türlü yapılır: 1— Yandan, 2 — Baştan. Köprünün ü yapilalüda, acemice işleneni vardır. Bunlara kumnarbazlar: dd 1 — Hafif köprü, Ş bi 2 — Kaba köprü. —£ Derler. Usta trişörlerin yaptıkları köprü kolay kolay belli olmaz, o- nu ancak işden, trişörlükten ça « kan oyuncular anlar. Fakat acemi- kerin attıkları köprü hemen belli olur, şöyle desteyi elinize âlıp ba- şından ve yan tarafından baktınız mı, destedeki gayri tabliliği dera- kap anlarsınız. 'Trişör, montaj işlerken niçin yar- dımcıya ihtiyacı vardır? Anlata - yim: Trişör, işliyeceği kâğıtları bul « mak için oynanmış kâğıtları çabu- cak araştırmak, işine yarıyacak kâ- ğıdı bulmak mecburiyetindedir. Çok defa, aradığı kâğıdı bulamaz. Faz- la araştırmak da nazarı dikkati cel- bedeceği için, kâğıtlarla fazlaca meşgul olmaktan çekinir, korkar, Bunun için, aradığı kâğıdı masada- ki arkadaşına uzaktan gösterirse, yardımcı da bir taraftan aramıya başlar, bulduğu zaman arkadaşının önüne atıverir. Ve trişör bunları a- hr, montajını ve köprüyü yapar, bazırlar. Bu işe eli biraz yatkın olan bir yardımcı, trişör arkadaşına iyi yardımlarda bulunabilir. Montajın bir başka nev'i daha vardır ki, buna; — Dokuz mante Derler. Bunun işleme tarzı da, şöyledir: Trişör, kâğıtlar oynandıktan son- ra, rastgele eline geçen bir cinsten üç kâğıdı, meselâ üç onluyu, üç va- leyi ve ilh... tarayacağı kâğıdın en altına yerleştirir. bunların üstüne de dokuz boş kor, karıştırır gibi ya- par, köprüyü hazırladıktan sonra, küâğıtları dağıtacak adamın önüne bırakır. O adam da yarındakine kestirir, dağıtmıya başlar. İşlediği üç vüle, üç >onlu veya her hangi üçlü dağıtılan bu beş kâ- ğıdın içinde değildir. Destenin üs- tünden yirmi kâğıt gittikten son- ra, o üç kart, kâğıdın üstünde kal - mıştır. Trişörün elinde üvertür — varsa, hemen oyunu açar, yoksa başkala- Tanın üvertür yapmasını bekler ve P elinde hiç bir kâğıt meselâ iki çift dahi olmasa, oyuna iştirak eder. Tesadüfen işlediği kâğıtların cin « sinden dördüncü eline gelmiş bu- lunursa, onunla başka citsten bir kâğıt alıkoyarak, üç kart değişti - rir. Bu aldığı kâğıtların üçü de ay- ni cinsten olan işlediği kartlardır. Elindeki kâğıtlarla bunlar birle « şince üç kâğıtla bir kare vücuüde ge- lir. Eğer, dördüncü kâğıt elinde bu- lunmaz da, tesadüfen iki yedili, iki kız, iki dokuzlu olursa, onları tu - tar, üç kart değiştirir. bu suretle de yine üç kâğıtla ful yapar. Ba- zan, yalnız işlediği üçle kaldığı da olur. K Pokerde kapak yapmak - işi de hayli mâharete ve el çabukluğuna bağlıdır. Evvelce de söylediğim gi- bi, kapak yapmak için, ortakların masada muhakkak yanyana olür- maları lâzımdır. Ve yanyana düş- mek için de kâğıtları ona göre tan- zim edip çekmek icabeder. Kapak yapacak oyuncu, yanında oturan arkadaşına ya ayağile işaret vererek isted'ği kâğıdı bildirir, ya- hut istediği kâğıdı elindeki beş kü- üidin en altına koyarok. ;:; Telgraf, arglarında karar perolaya göre verilir. Meselk üY? nın üstüne bir kere vururta 250 kere vurursa papas, üç kef? y dir. Ve böylece teselsül eder- * larına vurursa floşa gitmök tidir. Bir de, ayak yurmadall gösterilmeden verilen bir vardır: Kâğıt istiyen oyuntü deki beş kâğıdı yere bi İ linde tutar. Parmaklarım rın üstünde bulundurur. Eğef e ğıtların üstünde tek parmak aso istiyorum demektir, ve P. telgraf gibi numara ile tesesi” der. Bu şekil telgraf, karşıdan F şıya verilen işaretlerde daha 2if? kullanılır. | Anlıyorum, yınyını*mıııojı karşıda oturan bir adama nasil | pak yapılır diye hayret ediyot” nuz, ı Bu suüretle yapılan kapağı” * me tarzı şöyledir: | Kapak yapacak trişör, arkadt dam el telgrafını aldıktan sonfü' ğer elindeki kâğıtlarınıın SİP arkadaşının istediği uııuud'. sa, hemen elindeki beş kâğıdir tenin altına ters olarak kor. YAf daki adam kâğıt değiştirdikten * ra, çok seri bir hareketle deSi altüst eder, arkadaşmın istediği ğıdı bu suretle ona verir. Kut? bazlar buna «volta> derler. Bu hileyi meşhur ve eşsiz “ lerden Yunanlı Yani bulmuştür beynelmilel şöhreti Ameriksli nidir ve bütün dünyadaki klüplerinde, transatlantiklerdt " mi vardır. vi Eski devirlerde, istibdat ve Ü riyet yıllarında kapak hilesi Hİf Hinmezdi. Bu hile mütareke "' rında İstanbulda taammüm etf tir. Karşıdan karşıya yapılan KâP gelince, beş altı yıl evveline İstanbul trişörlerince malüm de di, Yani, çok sevdiği poker lerinden (R. H.) ya bunu öğretir o da hokkabazlığını herkese ff termek merakında bir adam Ol ğu için, Beyoğlunun bütün vi lerine bilfiil yapmak suretile ' termiştir. Bugün kapak işliyen bir ç&' ker işçileri vardır, fakat en Vö ları Petrakyan, ve (N.) adındâ Ermeni ile, (R. H.) adında bir £7 tir. Yanık namile şöhret alan ? daha varsa da, jestleri kötü ve Pi lara nisbeten çok acemidir. z İki ıskarta ile oynamak İÇİN “bütün poker hilelerinde olduğ! ! bi- seri hareketler yapmak Ji i dır. Ayni zamanda çok cestif ; mak da şarttır. İki ıskarta ile oynıyacak 0!5 oyuna iştirak ettikten sonrâ, Fi değiştirirken, oyuna işti bettiren kâğıtları ıskarta etmf ni değiştirir gibi bir vaziyet & yere atmak mecburiyetindedi”- kat kâjhtları atarken öyle :v* ziyette fırlatır ki, bunlar ve daima elinin altındadır. uîJ İki ıskarta ile oynamanın - avantası, üvertür yapanlar İ defa fazladır. Sebebini mi anlf istiyorsunuz? İ Dikkat edin yaziyorum: be"'”; renize bir gün iki ıskarta il€ li yan bir trişör düşer, dikkatli GŞ sanız onun bu numarasini siniz: İki ıskarta ile oynıyan ’d'm'j vertür yaptığı zaman, iki 3* hut iki papazın yanına, elinde di lunan diğer üç kâğıttan ırr“"_,. y işş ) manının emrettiği birini ederek, yere atar ve kâğıt adama; — Ver üç kâ —'—ı=s/ ge süzeren Yeni nesriyat t Deniz bıııyol"'”; Çocuk Esirgeme Kurumü y bul merkez heyeti taralındöl ği redilmekte olan çocuklart ggi öğütleri broşürlerinden banyoları ve faydaları: P risaleler, geçen sene 019 bu sene de ulâkadar C&7

Bu sayıdan diğer sayfalar: