20 Haziran 1937 Tarihli Son Telgraf Gazetesi Sayfa 4

20 Haziran 1937 tarihli Son Telgraf Gazetesi Sayfa 4
Metin içeriği (otomatik olarak oluşturulmuştur)

'Takke Bir harp Amerika h raftan olacak?. Amerikanın bugünkü vaziyetine göre, Avrupa devletlerine yeni / dünyadan hayır yok. ransa Hükümeti Lond F tacaatla Avrup adar olan böyle bir faal yete Amerika da iştirak edecek mi? Geçen ayın 22 sinde beyannamesinde A m be: nelmilel ticaretin inkişafı ve dün- yada devamlı bir sulhun temini için teşriki mesaiye hazır olduğu bildi- riliyordu. Son gelen Amerika gazetelerinin verdiği malümattan göre, Reisicumhur, sulhun devamı için pek samimi bir duygu bi mektedir. Fakat Avrupa ile teşriki mesaide onu durduran sebep baş- kadır: Tahdidi teslihat için şimdi bir konferans çağıracak olsa, bu - bet bir netice vermiye- l ır. Bey- | anlaşılı yet ise tamamile silâhların artması meselesinin tesiri a Amerika mehafilin şu silâhlanma yarışı meselesi bir kere halledilsin, ondan sonra iktı- | #adi ve mali sahalarda anlaşmak zor | olmıyacaktır. | Fakat Reisicumhur Ruzveltin Av-| Tupa işlerine karışmak, dünyanın | umümi vaziyetini düzeltmek — için çok elzem olduğu kanaati ne kadar | kuvvetli olursa olsun harici siya- | seğte reisicumhur, ister istemez â- yân meclisinin reyi dahilinde hare- kete mocbur bulunmaktadır. Umu- mi harpten sonra Vilson meşhur 14 maddesile dünyayı ıslâh etmek İs- terken Âyan Meclisi karşısına çık- Amerika | Cumhuürretsi Ruzveltin neşredilen | _'_._ Amerikanın nasihati şu: Artık biri- birinizden toprak istemeyiniz; O zaman harp ta olmaz.. mış, Versay muahedesini tanıma - Milletler Meclisine orika « remiyeceğini söylemiş, Vilson Je âsabı hastalanarak büyük zlikle vakti gelince n lmaştı. O zaman, bu za- mandır, Amerikalılar, Avrupa işle- rine karışı başkalarile kavga- girmi mek olacağından bah- e istemiyorlar. Amerika Âyan Meclisi, Amerika Birlik hükümetlerini teşkil eden 48 hükümeller gelmiş ikişer a- zadan mürekkeptir. Fakat bu âza- nin çoğu Avrupa işlerini hilmek şöy- m nan reis bir ün kiinden nayı le dursun, bunları öğrenmiye me- rak bile duymıya lüzum görmüyor- âar. tâ rels Ruzveltin pek ya- kın döstları da vardır ki, bunlar da ayni tarzda Avrupa işlerine lâkayt kalmakta ve Amerikanın Avrupa işlerine karışmasını hiç doğru bul- mamaktadırlar. Halbuki Cumhurreisinin kendi kanaati, Avrupa ve dünya işlerine Amerikanın daha ziyade böyle se- yirci kalamıyacağı merkezindedir. Şimdiye kadar Ruzvelt, bunu gös- termekte hiç bir fırsat kaçırma - maştır. İşte bir taraftan kendi ka- naâti, diğer taraftan Âyan Meclisi- nin, bahsettiğimiz şu vaziyeti âra- sında teis Ruzvelt gâh o tarafa, gâh bu tarafa bir muvazene tesis et- miye çalışıp durmaktadır. Şimdi bir de Amerika hükümeti- nin resmi fikrine gelmek var: Cum- hurreisi şahsan şöyle düşünmüş, Âyan Meclisi de böyle düşünmüş olabilir. Fakat Amerika hükümeti şimdiye kadar nasıl bir fikir ve ka- naat göstererek diğer devletlerle asebatını hangi noktadan gör- ekte bulunuyor? angi ta- Bunu Hariciye Nazırı Hull şöyle söylüyor: — Avrupa milletleri de Ameri» kanın gösterdiği misale bakarak ge- çen sene nihayetinde Buenos Ây- reste toplanan Amerika milletleri köngresi gibi bir kongreye gitme- lidir. Şuna karar vermelidirler, ar- tık biribirlerinden toprak istomek- ten vazgeçmelidirler. Hukuku dü- vel kajdelerini hiç bir şart ve kayıt ileri sürmeksizin kabul etsinler, het türlü kavgayı bıraksınlar, âlâ- kadar olan bütün devletler bunu fi'len göstersinler. İşte Amerika devletleri bunü böyle kabul ettiler. Avrupa da e- üğer bu yola giderse Amerikalıların ucu bucağı olmiyan muhabbetle - Tini celbetmiş olacaklardır. Fakat Amerika hükümeti Avru - pa devletleri arasında böyle bir an- laşmanın vücude gelmesini şimdilik pek zor görüyor. Onun için eğer İn- giliz ve Fransız hükümetleri, ken- di siyasetlerinin temeli olarak, yu- karıdaki Buenos - Ayres Köngresi Ahmet Robeason iri yarı bir a- dam olmakla beraber pek hassas. tur, Mânalı mânalı sordu: — Demek ona cesaret ve şavk verdiniz. Tereddüt etmeden cevap verdim: — Evet, Ahmet bey. Ve daima Bu böyle olacak. Teşekkürle elimi sıkmak istedi. Sonra elini çekti, gülümsedim, gü- lümsedi, sokak ortasında bir müs- lüman kızının eli sıkılır mı? Altı yol imamı görürse. kıyameti ko - parır! Ahmet Rasim ” beye uğradın. ni geçirmiş. entarisini kus şanmış, elma soyuyordu. Gözlüğü- nün üstünden baktı: | Z Haha servinazlaşıyorsun. — Kız! dedi, sen her gün biraz CK . A LAY Edebi Roman No: 32 Zekeriyya Sofrası Yazan: AKA Gündüz — Öyle oluyorum amca. Galiba bu bir hastalık. — Bütün dost kızları böyle has. talığa tutulsunlar. Düne kadar Maviştin, bugün masmaviş olmuş- sun. — Babam bugün sizi görmek is- tiyor. Mutlâka uğramanızı rica et- t — H, dedi, biliyorum. Muşta: fanın işi için olacak. — Müustafanın işi mi? | artmamak için böyle söyledim. Yani Mustafa ile senin işiniz için. Şu köşe rafında toz şı ker kutusu var, uzatıver bana. Şim- di bu elmaları ince ince dileyece ğim, üstüne toz şeker, onun Üstüne bol limon, Anladın ya? | — Babam da içtiği zamanlar hep bu mezeyi yaptırırdı. I — Bugün uğrayacak mısınız? — Acelesi ne? Gelecek sene uğ: rarım. Koca Üstad, hemen rasttan bes- telediği bir şarkıyı mırıldanmıya başladı: — Çatma kurban olayım kaşlarını, Dindir artık gözünün yaşlarını. İşte sevdamızı verdik elele, Dindir artık gözünün yaşlarımı Bana bak, Maviş! Uğramasına uğrayacağım; Amma, ne diyeceğim, bana diyeceklerimi öğret. — Ben ne bileyim. — Muammalı mı — konuşacağız. Peki öyleyse söyle, babana evet mi diyeyim, hayır mı? — Evet deyiniz. Başka bir şey söylemeden — ko- şarak kaç | Öğle yemeğine geldi. Babamın odasına girerken söylenmiye baş- Ne dersen, peki paşa. Hiç ağ- bili- zını açma, Söyliyeceklerini yorum. Hepsine peki! — Ne oluyorsun Rasim? — Peki, oluyorum. kararları gibi prensiplerden ayrıl- mayacaklarını ilân etmelidirler, E- üer İngiltere ile Fransa bunu ya - parlarsa Amerikanın onlara karşı vaziyeti de istedikleri gibi olacak - tir. İşte Amerika Hariciye Nazırının geçenlerde bir vesile bularak söy- lediği fikirler bu suretle hulâsa e- dilmektedir, Lâkin bu sözler, gerek İngiliz ve gerek Fransız mehafilini bir hayli düşündürmekte gecikmemiştir. Eğer İngiltere ile Fransa böyle bir şey ilân edeilerse, bilhassa İngiltere ne olacak? İngiltere alabildiğine silâh- tanmaktadır. Silâhlanmayı bir ta- rafa mı bırakacak? Zaten Vaşing- ton mehafili de İngilterenin buna yenaşacağından şüphe ediyorlar, Fakat Amerikanın diğer suret « lerle Avrupa işlerine alâkasını gös- teren misaller az değildir. Ticaret ve para işlerinde Amerika, Avrupa işlerile alâkadar olduğunu göster- mektedir. Fransa ile Amerika ara- (Devamı 6 tnet sayfamızda) — Anlamıyorum üstad. — Anlasan da peki, anlamasan da. — Dur, hele bir otur, Peki, peki, peki! Peki ne demek? Onu Mavişe sor. Bana geldi. Babana evet mi diyeyim, hayır mı? dedim, evet de, dedi. Yani peki.. Mustafa? Peki, Maviş, peki, paşa bâaba, peki, Anladın ya paşa? — Peki, anladım. — Sen de mi peki. — Peki. — Demek konuşacak başka hir şey yok. — Hepsini konuştuk. — Peki. Gülüştüler. İyi amma, bu üçü- arasında bir pekileşme. afa ne diyecek? Ona bir şey soran yok. Sorar vakşama gelecek, ben sörlerim, da Ayarpaşıya götürürüm: Prensesi görmek - istiyordu. Memnun olacak. l()ı_slığh geldi, Her şeyi anlattım. BB0 a ğ sa zarar da yok. Müs- 4 haftadır Viyanayı tam müna- le altını üstüne getirmiştim. E- limde şel ehberi müzelere, bal kiliselere girip çıkıyordum, v lediye dairesinin alt ka- tındaki lokantada yedim. Yıllanmış şaraptan içlim, nız olduğum için garson- la ahbaplık etmekten başka yoktu. Garson da gevezenin bil miş. Bir tabak yemek — göetiriyor, yarım saat hik, mekten ziyade adamın kurtulmak için: — Gidip biraz hava alayım.. de- dim, Garson, heşap puşulası ile birlikte gazete kâğıdına sarılmış bir paket- le geldi. — Sayın bayım,. Size ekmek kı- yıntısı getirdim. Şu karşıdaki par- ka giderseniz, kuşlar etrafınızı a- hır Onlara atar eğlenirsiniz. * çar traşından Garsonun hakkı varmış. Beledi- ye dairesinin karşısındaki parktan içeri girer girmez çalı kuşları ve serçelerden İtibaren güvercinlere varıncıya kadar yüzlerce kuş kana- pemin önünde toplandı Onlara ekmek kırıntılarını atar- ken karşıki sırada yalnız başına o- turan bir erkek: — Çok meraklısınız galiba. di- ye ahbaplığa başladı. Sonra ye den kalktı. Yanıma geldi. Çok güzül konuşan hali ve tav- rı kibar bir adam. Fakat üstü ba- şı hiç te temiz değil.. Kuşlara yem atarken lâf lâfı açar, Iâf ta tabakayı. dedikleri gibi pa- ketimi çıkardım. Bir sigara aldımı, Adama da uzattım. — *« Ah azizim, üç aydır şu si- garaya hasretim.. | neden çıktım. İlk defa, çocuklar gibi boynuma sarıldı; — Vapur vakti geliyor. Ben ha- zırlandım. — Gitmesem olmaz mı? Bir defa daha yaları söyledim: — Söz verdim. Ayıp olur. Hem seni de getireceğimi * söylemiştim. Biraz düşündükten sonra yavaş- ça: — Sen bilirsin, dedi. Anladım ki, istemiye, istemiye gidiyor, beni de kırmak istemiyor: Fakat benim acaip bir Geliliğiğ var, Gürültü, ışık, kahkaha, müzik istiyorum. İstiyorum ki, saadetimi herkes görsün, Ben ne mum &da- dim, ne kuk türlü kuru abur cu - bur yedim, ne de Zekeriyya sofra- Bsının... Amma mes'udum. Amma Zeke- riyya peygamberin Mustafadan ha- beri yokken ben mes'ut oldum, Ö kadar sevinç içindeyim ki, lodos be- ni çok rahatsız ettiği halde köprü- ye kadar hiç bir şey olmadım. 'Tünelden Ayaspaşaya kadar ya- ya yürüdük. Mustafa Güşünceli, anın | anlatıyordu. Ye- | — Yarım saat evvel de hapisha,| ae E C HİKAYI Turnayı gözünden vu an adai zan Zeki Cems'! wK «Hapishane> T irkildim. Fakat o güldü: İnsan oğlunun başınâ hî" ” yor azizim.. dedi. Benim da çıkan hik ler: — Ndam sen de. derdim. SENEŞ da KW virin muha, amma meta ” vetli.. Böyle tesadüfler hay lut mu? İ Amma, azizim, bu gazete f"ı Gi harrirlerinin uydurdukları: hik yeler de bir şey mi? Bakınif Salzborgda maliyede yılk.wk.wı memurdum, On sene kadar ©Y ylendim. Ben, ne kadaı ç iktısadı seven adam isei ir rım ds o kadar aksine.. Müsrli yak tizamı sevmez.. Üstelik te - * kadar dili olan bi k-ı:hndı-genrm' Her gün işden çıkar eve Karı evde yok. Yemek hazif Bil.. Sabahleyin evden çıkarke"l“, jamayı nasıl koydumsa öylect makta.. yatak odası.. hele 4Y hÜ tarif edilmez ki *wn'm"“ çorabım, yanında karının İ bi Yanında diş fırçusı.. altında ',lil“' fırçası., Daha bilmem.. aklıfı tin alamıyacağı şekilde bir * çen ” önünde bulunması icap etmiye? gel ! çe Hergün karı ile kavgas yolü mek imkânı yok.. Nihayet WM eşi, dostu topladım. Kıumlmf hat vermelerini rica - ettili- M’J teker teker söylemişler.. "',n—’ karıyı boşamaktan bayka SÜ Ç kalmadı: Boş kâğıdını aldığim £ bi hayatımın geçen yıllarına amma. Artık rahat edeceği ti şünerek geniş bir vefes RİĞY Hemen piliyi pirtiyi topli Viyanaya nakli memuriyete (Devamı 6.ncr sayfad' ben sevinçli. Bu sevincin "'î:: vakit vakit bir sıkınti geliyo"m bü tafanın ablası vaziyette OlUŞU sıkıntıya sebep oluyor. YADÜL per züne bakıyorum, yapısı C""s:uv reketleri erkek, seşi erkel tı geçiveriyor. Sokaklar türlü kalıleta, türlü letten askerlerle dolu. M'ğ. toyluğunu hissediyorum. " söz atmasından, el uzatm gayfi çok korkuyor. İkide bir # giyki binseydik, deyip (duruyor- da var, tecavüze ıgvnımx:ı”"ı görmiyen kalmıyör. Nibay? y gİN paşaya kadar kazasız bel bir sa* bildik, Prenses bizi büyük (P çok” mimiyetle karşıladı. Be"*f: a tanberi senli benli oımuşln" dt ” di-de Mustafaya nasıl i""m,,lt ceğini bilmiyordu. E ğ“sw“" bir toy kıza dönmüştü. kekeliyor, kızarıyor. yi Kadıköyünün yalnız ::'ı Doi leler arasında geçen mev bi tına alışmış olan Mustafa debeli hayata ilk de(fl

Bu sayıdan diğer sayfalar: