20 Haziran 1937 Tarihli Son Telgraf Gazetesi Sayfa 6

20 Haziran 1937 tarihli Son Telgraf Gazetesi Sayfa 6
Metin içeriği (otomatik olarak oluşturulmuştur)

KANUNİ SÜLEYMAN Yazan : Nedim Retfik No. 52 Ali Şavkat, müşterisinin hususi hayatına dair kendisinden malümat almamıştı. tihap ettiği kl""l!l"l'ln genç bir kadını memnun ede- l B cek kıymetli şeyler olduğunu görüyordu F L S "— Her şeye rağmen, eve girmiye ,cesaret eden olursa yapılacak şeyi biliyorsun değil mi?.. , — Evet, üstad. İp!.. — Evet. ip!. Gelen adamın boy- nuna atılacak bir iple, o cür'etkâ- rın dünya ile hesabı kesilir!.. Ali Şavkat bu evin, Bahadır Sa- hibin konağına yakın olması dola- yısile işlerine çok yarıyacağını dü- Şünüyördu. Fakat (Kali) evlâtları- nin İstanbuldaki reisi, işlerin pek ters gitmesi ihtimalini düşünmek- ten kendini alamıyordu. Ya Parhalı ile yanındaki Hintli arkadaşı yaka- ; landılarsa? | — Mazmafih, dedi, şimdiye kadar Bahadır Sahibin Hindistana dön- mesinin Önüne geçebildik. Kızını kaçırdık. Bizim en korktuğumuz bir düşmana karşı şimdiye kâdar yapmıya muvaffak olduğumuz iş az değildir. Bu uğurda Parhalı, yahut Ali Şavkat feda olsalar ne çı- kar?.. Ali Şavkat. yine dükkânının iş- leriyle meşgul oluyor, gelen müşte- rilere en güzel kumaşlarını gösteri- yor, fakat Parhalıdan bir haber ge- lecek diye ikide bir dışarıya göz Btmaktan kendini alamıyordu. Parhalı yakalanarak (Kali) ev- lâtları için İstanbulda en tehlikeli bir hal olursa; Ali Şavkat ne yapa- caktı?.. Kendi kendine: — Sultan Süleymanın payitah- tına gelen biz ön kişi, hepimiz son dakikada — yapacağımızı - bilmiyor muyuz?. Hepimiz son dakikamızın geldiğini anlar anlamaz (Kali) ev- lâtlarından hiç birini tehlikeye koymaksızın biz, kendimi fedaya hazır değii miyiz?.. İşte bu yeter. Mukaddes mâbudemizin kuvveti buradadır! Ali Şavkatın itibarlı müşterile- rinden biri selâm vererek dükkâü- na girdiği zaman Hintli artık bu düşüncelere nihayet vererek — son derece güler yüzle müşterisini kar- şıladı ve ona sattığı malların en güzellerini göstermiye hazırlanır - ken, dikkat etti. Karşısındaki biraz dalgin, düşünceli bulunuyordu. — Neniz var?.. dedi, biraz istira- hat etmez misiniz?.. Buyurunuz e- fendim, göyle rahat oturunuz, yor- gun görünüyorsunuz!.. Bu müşteri, bize de yabancı olmı- 'yan bir simadır, Sultan Süleyman, daha tahta yeni çıktığı zaman meh- taplı bir gecede sarayın tenha bir küşesinde, yüksek bir yerde birisi- le görüşmüştü. O, yeni padişahın daha şehzadeliğinde tecrübe ettiği en mahrem, en anlayışlı bir münec- timiydi. Müneccim senelerce be- kâr yaşadıktan, ömrünün en uzun kısmını Orta Asya, Arabistan — ve Misirda geçirdikten sonra Manisa- da Şehzade Süleymana gelmiş, o0- nun teveccühüne mazhar — olmuş, şehzade, padişah olunca o da sara- ya alınmıştı. Fakat müneccim genç ve güzel bir cariyeye de malik ol- müş, bu gen; kızı memnun etmek, onun en tatlı bir işi olmuştu. Ali Şavkstın Bedestandaki dü kânında ise genç bir kadını sevin- direcek en güzel kumaşlar, en gü- zel işlemeler, en kıymetli taşlar ki- bar ve zengin müşterilerin emrine hazır, bekliyordu. Ali Şavkat gibi müşlerisi de fars- câyı çok iyi söylüyordu: — Evet, mevlâna, dedi; doğrusu bu fanf dünyanın tadı yok. Bizim aldanmamız çok beyhude... — Ne oldunuz, efendim?.. Sizi neşesiz görünce, bize de kederiniz sirayet eder, Bilirsiniz ki fani de- diğiniz dünyanın tadı, aldanmada- dir.Eğer aldanamazsak nasıl tadı» ti bulabiliriz? Fakat no oldunuz?.. Çaresi olmıyan dert var mıdır?.. Ali Şavkat, müşterisinin hususi h yatına dair kendisinden malü - Mit almamıştı. Fakat onun hep int hap ettiği kumaşların genç bir kağını memnun edecek kıymetli şeyler olduğunu gördüğünden bun- ların her hâlde yine böyle genç bir - dilberi sevindirmek için alındığına Şüphe etmemişti. Müşterisinin Sul- tan Süleymana yakın bir adam nl- lülmet ema SaGana < duğunu ise, zaten biliyordu. Fa- | kat, artık gençlik yaşlarına veda | etmiş olan müşterisinin şimdi böy- le neşesiz durmasını, evdeki genç kadının huysuzluğundan ileri gel- diğine hükmeden Ali Şavkat: - Evet, dedi, dünyada çaresi bu- lunmiyan hiç bir dert yoktur; bu- na emin olunuz. Efendim, şu ku- lara bir tenezzül edip bakmak lütfunda bulunur musunuz? — Yü mevlâna, benim derdim daha büyüktür. Bunun çaresini bul- mayı düşünüyorum. Saadetlü pa- dişahım biraz rahatsızdır. Mizacına bir durgunluk geldi. Neşesini kay- betti. saanncanı KA Ali Şavkat, büyük bir teessür İ- çinde: — Vah, vah, dedi, hepimiz onun uğrunda kurban olalım. Böyle bir padişah... — Evet, kurban olalım, mevlü- na.. Fakat bunun çaresi?.. Genç yaşta bir padişah, kâfirlere haddini | bildirdi. Muzaffer oldu. Daha da başka zaferlere nail olacağına şüp- hem yok. S — Evet, mevlâna, evet, efendi- miz.. Yıldızların ahkâmı ne âlem- - de' — Pek parlak, mevlâna.. Ömür u- zunluğu, uzun bir saltanat, fütu - hat, fütuhat üstüne. (Devamı var) HİKÂYE I (D ı B Turnayı gözünden vu- ran adam ( 4 öned sayfadan devam ) Bir sene geçti. Bekârlık ta cani- ma tak edince gazetelerde evlen- mek istiyenlerin ilân — sütununu dikkatle okumuya başladım. Dik- katle diyorum. Çünkü eskiden beri Biğetelerde en tatlı okuduğum sa- tırlar evlenmek istiyen dul kadın- darın, erkeklerin, gençlerin, — ihti- yarların garip, garip ilânlarıdır. Meğer bekârlıktan kurtulmak i- çin ben de bu satırlardan istifade- ye mecbur olacakmışım! Bir gün gazetedeki yüzlerce ilân arasında (Genç bir dul) serlevha- sile başlıyan salırlar nazarı dikka- timi celbetti. Dikkatli okudum. 28 yaşındayım. Dulum. Sarışın, mavi Bgözlü, İnce narin vücutlüyüm. Ko- camdaaradığım meziyet iyi — bir Mmevzl içtimaf sahibi ve intizamı ve iktısadı sever olmasıdır. Ad « res,..r O gece uykum kaçtı. Bu ilân sa- hibini düşündüm. Nihayet ertesi Bün bir mektup yazdım. Kendisile görüşmek üzere bir randevu iste- dim, Gelen mektupta: Randevumu kabul ettiğini ya- zıyordu. Ben ö gün güzel bir traş oldum. Yeni elbiseleri giydim. Ve randevu mahalli olan Operanın ar- kasındaki büyük bir kahvede otur- dum, İşaret olarak şunu vermiştim: Ben göğsüme beyaz karanfil taka- caktım. O da beyaz eldiven ve be- yüz bir çanta bulunduracaktı. Tam randevu saatinde kapıdan Amerika hangi | taraftan olacak? (4 öucü sayfadıan devam) sında geçen sene yapılmış olan ye- ni bir ticaret müahedesi vardır. İn- giltere ile Amerika arasında da böyle bir muâahede yapılmak üze - redir. Amerika hükümeti buna son derece ehemmiyet veriyor, Acaba Amerikanın Avtrupa ile â- lâkası daha ziyade artabilir mi? İş. te Avrupa mehafilini düşündüren budur. Suali daha açıkça sormak lâzımgelirse şöyle denebilir: Avru- | Pâda bir muharebe olursa Amori- kanın alacağı vaziyet ne olacak? Amerikalılar böyle bir halde kav- Râya karışmak fikrinde hiç değil - dirler. Yeni yapılan bir kanunla muhariplere silâh göndermek bita- raflığa mugayir sayılıyor ve böyle bir şey menediliyor. Harp edenle- re silâh götürmek de Amerika ge- milerine yasak edilmiştir. Amerika bundan yirmi sene ev- vel, yani 1917 de Avrupa harbine karıştı. 1937 deki kanun ile Ame - rikanın, Avrupada bir harp çıkar- kı bir bitaraflığı icabettiriyor. Fa- kat kim bilir? Bir harp çıkarsa | | içeriye kim girdi, bilir misiniz? Bi- | zim eski karı değil mi? Tam.. de - dim, turnayı gözünden vurdum. O anda bütün dükkân sanki başıma yıkıldı. Benimle alay eder gibi karşıma çıkan bu kadını görür görmez: — Detfol.. diye bağırdım, ve talll- mi altüst eden bu kadının üzerine yürüyerek iki tokat aşkettim. Kaş dın ayni zamanda şirret bir şeydi. Karakola gittiğimiz zaman hakika- ti anlatacağı yerde: — Benim eski kocam., Boşandım. Şimdi peşimi bırakmıyor. Tehdit ediyor. Hayatım tehlikededir. İşte dövmiye başladı. Yarın da öldü- rür. Belki.. diyerek iftiraya başla- masın mı? Ben, ne kadar hakikati anlattım- sa da sözümü dinletemedim. Karı fıkırdak.. polis onun sözlerini zap- ta geçirdi.. Ve polis mahkemesine oradan da ceza mahkemesine, bil- mem ne maddesinden 8 ay hapse mahküm olmadım mı? 8 aydır hapisteyim. Tabif vazife- den de olduk. Meteliksiz de kal. dik, Yarım saat evvel hapisten çıkınca geniş bir nefes alayım diye parka geldim. Belediyede memur ârkadaşlarım var. Akşam üstü dai- re kapanınca onlardan birkaç ku- ruş borç alayım da biraz hayatımı düzelteyim.. Nasıl azizim.. şen, gazete sütun- larında böyle garip tesadüflü bir hikâye okudun mu? NÖBETÇİ ECZANELER Bu akşam şehrin muhtelit semt- lerinde nöbetçi olan eczaneler şun- lardır: İstanbul cihetindekiler: Eminönünde (Bensason), Beya- zıdda (Asador), — Küçükpazarda ( Necati Ahmet ) Eyüpsultanda (Mustafa — Arif), — Şehremininde (Hamdi), Karagümtük Samatyada (Teofilo: şında (Hamdi), Aksarayda (Şeref), Fenerde (Emilyadi), Alemdarda kez). Beyoğlu cihetindekiler: İstiklâl caddesinde (Kanzuk), Altıncıdairede (Güneş), Galatada Topçularda — (Sporidis), Taksimde (Nizameddin), Tarlabaşında (Ni - had), Şişlide (Halk), Kasımpaşada (Müeyyed), Hasköyde (Nesim A- B€0), Beşiktaşta ÇAli Rıza), Sarı « yerde (Osman), Üsküdarda İskelede — (Merke>), Kadıköyünde Modada (Moda), Bü- Yükadada (Şinasi Rıza), Heybelide (Halk). T —e Her mevsimde reçel ve şurup yapacak yemişlerimiz var, Ulusal Ekonomi ve Arttırma Kurumu Okuyucularla Baş başa Deniz Banyoları Pahalı Fatihte oturan “Ahmet Veysel imzalı bir okuyucumuz yanyor: «Çok kıymetli Nafıa Vekilimiz, hiç durmadan çalışıyor. Ve vesaiti nakliye ücretlerinde mütemadiyen halkın lehine tenzilât yapılıyor. İstanbul banliyö trenlerinde bilet ücretleri çok ucuzladı. Fakat ban- liyö trenlerile gidilen deniz ban » yoları çok pahalıdır. Hattâ, gittik« çe ucuzlayacağı yerde, belki de pa- halılaşıyor. Banyolar ve banyo ci- varındaki kahveler çok pahalıdır. | Yazın bir deniz banyosu almak i- çin bir İstanbullunun - epeyce bir parayı gözden çıkarması lâzım.. Denize, bu takdirde, yalnız zen- ginler girebilecek. Halbuki, İstan- bul, öyle bir şehir ki, her tarafı de« nizle çevrilmiş.. Bu şehirde de de- nize girmek Ilüks bir şey olursa, çok yazık..> Plâj'ın sırlarını mayonun hatıra- larını dinleyiniz (5 inci sayfadan devam) na, parasızlık yüzünden karakedi girdi. Limonlu bir bardak suyun on beş kuruşa satıldığı bu yerde, şüphesiz ki, az para-ile âşık olmak kolay de- gü * Kız bu setfer: — Macit, ben seni bilirim. Yarın seninle evlendiğimizin âyında sen | beni aç bırakırsın, Para kazan da kızlarla evlenmiye kelk!.. Bütün | aşkımızı ve hatıralarımızı bu kum- lara gömelim, dedi. Ve yerinden farlıyarak suya atlıldı. *.. Geniz hayatının tarihçesini anlat - tiz — Bizde plâj 17, 18 senelik bir meseledir. Daha evvel Salıpazarı, kumkapı, Haliç Feneri, Kadıköy, Küçük Moda, Beşiktaş vapur iske- lesi, Büyükada, Üsküdarda Şemsi- | paşa cihetinde, Samatya, Bakırkâ - | yünde erkeklgre mahsus kapalı de- niz hamamları vardı. (Sırrı Rasim), Bakırköyde (Mer- | nize girmeleri yasaktı. Mütarekede, İstanbula gelen be- yaz Ruslar, Avrupada rağbet gören plâjcılığı ilk defa Floryada canlan. landırdılar, O zamanlar Boğaziçi rağbette idi. Vezir, vükelâ orada oturuyorlar. dı. Benim İsmail adında çok sevdi - ğim bir arkadaşım vardı. Arkada- şım Kandilliden karşıya geçiyor - muş. Bindiği çürük sandal delini - yör ve su alıp batıyor. İsmail canını kurtarmak için yüzmiye çalışıyor. Elbiseleri su alıyor, kendi ağır ge- | lince akıntıda yüzemiyor. Bin külât içinde soyunuyor ve böyle- | likle sahile geliyar. Yalılardan ka- dinlar bu manzarayı — seyrediyor, Bu vaziyeti gören, işmini hatır. hyamadığım bir eski paşa, kızı » yor ve uşaklarına emir veriyor: — Gidin, şu Şobazı getirin .. Çıp- lak denize girmeyi anlatayım ona... Uşaklar, aldıkları en edi; - yorlar. Arkadaş, sandalının battığı- nı ve hayatını kurtarmak için so- yunduğunu söylemişse de: — Seni kadınlar çıplak gördü, diye küfür savurarak İsmaili ikineci bir defa ıslatıyor. RADYO BUGÜNKÜ PROGRAM Akşam neşriyatı: 17 Ankara Gençler Birliği - Ga- latasaray maçı. Taksim stadıridan naklen, 18.30, plâkla dans musikisi, 19.80, konferans: Ordu saylavı Se- lim Sırrı Tarcan tarafından, (folk” lor), 20 Nüzeyyen ve arkadaşları ta- rafından Türk musikisi ve hsalk şarkıları, 20.30 Ömer Rıza tar&fın- dan Arapça söylev, 2045 Muzaf - fer ve arkadaşları tarafından Türk musikisi ve halk şarkıları, (Saat a- yarı), 2115 orkestra, 22.15 ajans ve borsa hâberleri ve ertesi yünün programı, 2230 plâkla sololar, ope- Ta ve öperet parçaları, 23 sön. YARINKİ PROGRAM Öğle neşriyatı: Saat 12,30 Plâkla Türk musikisi, 1250 Havadis, 1305 Muhtelif plâk | neşriyatı, 14 Son. | tatlı tatlı sevişen gençlerin arası- | Plâjın sahibi, bana biraz da Bizde | O'tarihlerde kadınların açıkta de- | Eski İstanbul batakhaneleri: KUMAR.. Yözanı M. 5. ÇAPAN © İkinci kısım 1 (N..» damdan düşer gibi hıyll'“" İ “Defterde adın var. Sen tehlikeli bir adamsın, oyun oynamam Maamafih, bir takım oyuncular vardır ki, ne kadar ikaz etseniz: — Yook, hile şöyle yapılır, dikkat et! Deseniz; tavsiyelerinizle âmil ol- mak şöyle dursun, bilhassa gidip kurnaz ve hırsız oyuncuları bula- rak onlarla oynamaktan zevk du- yarlar, Sakın siz böyle yapmayınız! Bil- memek ayıp değil, bilip öğrendik- ten sonra boğulmak -tabirimi ma- zur görün - enayiliğin daniskası - dır. Bir kısım oyuncular da kutnaz geçindikleri ve boğulmamak, ku- mar madrabazlarının - torpillerine çarpmamak için bütün dikkatlerile oyunun seyrini takip ettikleri hal- de yine ökseye düşmüşler, parala- rını çaldırmışlardır. Bu kabil vak'aların yüzlerce ve yüzlercesi içinden rastgele bir ta- nesini yazıyorum: Mütekait (N..) oyun hastası bir a&damdı, Gençliğinden beri kumar | Oynuyardu. Bir çok defalar oyun - | da boğulduğu, boğuntüya getiril - diği için, bu yolda biraz da kendi avanta kollamak sevdasına düştü. Şark taraflarında bulunurken, kar- şısına, zarla oynanan kumarlarda hakikatermrusta biri çıktı. Orada bu- lunduğu müddet içinde, bu adam- danzar — -hilelerinin bir — kısmını öğrendi. Bundan başka, zar oyun- larında hile yapanların adlarını da defterine kaydetmeyi ihmal etme- di. Son günlerde onda bir merak hasıl olmuştu. İstanbulda ne ka » | dar kumarbaz ve trişür varsa huru- fuheca sırasile adlarını tesbit ve bu adların sıralarına da hangi o « yunda usta, hangi sahada hafif ol. duğunu işaret etmek... Anadoluda bulunduğu için, zar hilelerile, fendbazların isim ve hü- viyetlerini tesbit etmekten başka fazla bir şey yapamadı. Bakara işçi- lerinin adlarını öğrenip defterine kaydedemedi. İstanbula döndükten sonra, Ka- dıköyüne yerleşti. Gazino ve kah -« velere devama başladı, tavla ve pi- ket gibi oyunlar oynarken, yine İs- tanbulün tanınmış kahve işçilerin- den birisile ahbap oldu, bir zaman geldi ki, ahbaplık, dostluk derece- sini buldu, o derecede ki, kirk yıl- Hhk dostlar arasında belki bu dere. ce samimiyet teessüs etmemiştir. (N..) nan dost olduğu işçi, Kadı- köyünün tanınmış Ermeni silele « rinden birine mensuptu. Sesi gü - zel, lisanı talâkat sahibi, Türklere kendisini sevdirmiş, ve ailesinden intikal eden oldukça ehemmiyetli | bir serveti yemiş, bitirmiş bir a « damdı. Son zamanlarda — düşmüş, kumara olan iptilâsı yüzünden ak- rabalarından yaydım falan görme- senini! bazlır diği için, işi büshütün kuşnw ç ğa vurmuştu. Tam mana: !l"' fesyonel — bir işçi oımuün yyak fendbazlığına rağmen, bü! ) ve kahve işçileri gibi ıh:;ı öar sul bir ömür sürüyor, ZaVâli O | rünü kambur gibi sırtında yordu. Mler (N.) kendisine yardım 6“': ra verdi, rakı içirdi, . rerek oyun oynattı. (N-) My"d larını boşu - boşuna — yapml Ü Karşılık olmak üzere, İstâfi ne kadar işçi varsa onların ldl:; hangi oyunlarda mahir wa ğunu öğrenerek defterine Y? du. (N-) az zaman içinde, % lü fendbazın yardımiyle, da ne kadar kumarbaz Ve *"':,. hırsızı varsa hepsinin adlarınl, leklerini, nerelerde tmlı.ıııl'lhu öğrendi. Bu müddet içinde, (N.) Mı r sevkedildiği için, kendisini yer tün kumara verdi, Artık h€f de, her tarafta kumar ; 0yzaMfl başladı. Yalnız oyuna ı,..ııı* evvel, oyuncuların konuşma'” dikkat ediyor, isimleriyle bir, . rine hitap ettikçe, cebinden rini çıkararak, o0 adın nnl'“a" izahatı okuyor, sonra esasefi hiş tavatsız bir adam olduğu İçİfi çekinmeden: h — Defterde adın var, sefi sehik keli adamsın, seninle ııynım““l A Diyerek, oyuna iştirak e! du. - İsimlerde bazan aldandığı &4 V luyordu. Meselâ defterdeki AhR le, bir masada oynamak Üzer€ v şısına çıkan Ahmet ekser defi ni adam çıkmıyordu. Defter L' adlar arasında tezkiyeleri İYİ isim sıralarında kendileri hakk da iyi notlar bulunanlar dâ V" | Bunun için, bazı zamanlarda, '”:“ oA oynıyacağı kimselere alır | — Senin adın ne? y diye körüyot,aldiği cevan GN defterdeki not iyi çıkarsa; t — Haydi başlıyalım! Diyerek masa başına geç Bu kadar titiz, dikkatli rağmen, bir gün (N..) nı dâ Gülar, onun parasını da trigörli aldılar. Nasil mı bu oldu? Kim boğdu? Boğdurmak için kılavuzluk v mi yaptı? Az bir zaman içinde dost oldu ğü Kadıköylü trişör!.. d Baktığı, oynamak için sermi verdiği adam!.. ğ Hayret etmeyiniz, kumar?” gör vicdan yoktur. O yalnız Jütuf düğü adamı değil, babasını e boğer, boğdurur, parasını çaldır” ayordü: (Devamı ıuvıı—ıı»ıı—ı—ıı—ııu—-m—vım———nı—m—_ıı_l_/ SÜT F Ce e y ? rükler,asabi.zayıflık,üykKU suzluK;baş ve yarım bap> & KH e ĞÖDmESLbayÇ_*'ı:'H', F carnıntı, ve sinirtlen ileri, ge' Bülun rahalsılıkları T Bıçakları vardır. Dayanıklığı ve keskinliği birer birer kontrol edildiğinden hepsi de mülesa. viyen keskin ve dayanıklıdırlar, Şayet onlardan biri, sizi tamamen (Ş Temnun edemedi ise “Poker,, bilâ I nakaşa değiştireceklir.

Bu sayıdan diğer sayfalar: